YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/214
KARAR NO : 2010/23
KARAR TARİHİ : 16.02.2010
Tebliğname : 2009/213054
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 11. Ceza Dairesi
Günü : 17.04.2009
Sayısı : 3-3
Resmi belgede sahtecilik suçundan sanıklar V…Ş..ve A..S.’ın beraatına ilişkin, Yargıtay 11. Ceza Dairesince verilen 17.04.2009 gün ve 3-3 sayılı hüküm, katılan vekili tarafından atılı suçun oluştuğu gerekçesiyle temyiz edilmekle, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 08.10.2009 gün ve 213054 sayılı tebliğ¬namesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değer¬lendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık V..Ş..’ün olay tarihinde Ayvalık Adliyesinde Sulh Ceza Mahkemesi hakimi, sanık A…S..’ın ise aynı mahkemede zabıt katibi olarak görev yapmakta olduğu, avukat olan müdahil Ç..B..’un hakaret suçundan Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesinde sanık olarak yargılandığı davanın 20.06.2006 günlü duruşmasına katılmak için adliyeye geldiği, celseyi izlemek amacıyla gelen eşi E…B..ile birlikte koridorda ve baro odasında hazır bulunduğu halde duruşmaya çağrılmadığı, yokluğunda duruşma yapılmasına karşın duruşmaya katılmış gibi gösterilmek ve söylemediği bir kısım sözler söylenmiş gibi yazılmak suretiyle gerçeğe aykırı duruşma tutanağı düzenlendiği ve hakkında mahkûmiyet hükmü kurulduğu iddiasıyla, sanıkların 5237 sayılı TCY’nın 204/2 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi istemiyle açılan kamu davasında;
Yargıtay 11. Ceza Dairesince, “…sanıkların yüklenen suçu işlediklerinin sabit olmadığı…” gerekçesiyle beraatlarına karar verilmiş, bu hüküm, katılan vekili tarafından atılı suçun oluştuğu görüşüyle temyiz edilmiştir.
Görüldüğü gibi Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların atılı resmi belgede sahtecilik suçunu işleyip işlemediklerine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Katılan Ç..B…, soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle; Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesinde hakaret suçundan sanık olarak yargılandığı dosyanın duruşma günü ve saatinde mahkeme koridorunda ve zaman zaman baro odasında yanında eşi E…ile birlikte hazır bulunmasına karşın duruşmaya çağrılmadığını, sanık hakime gidip duruşmaya çağrılmadığını ve savunmasını yapamadığını belirtince, sanığın duruşmayı bitirdiğini söylediğini, ertesi gün zaptı almaya gittiğinde hazır olmadığı halde sanki hazırmış gibi gösterildiğini ve bir takım cümlelerin kendi ifadesiymiş gibi yazıldığını gördüğünü, Cumhuriyet Başsavcısı Ö…Ö..’na ve Adalet Komisyonu Başkanı S… Ö…’a gidip durumu anlattığını ancak bir sonuç çıkmadığını, kararı temyiz ettiğinde sanığın “bu karar kesin, sen neden temyiz ediyorsun” dediğini, bu eylemin kasıtlı olarak yapıldığını düşündüğünü, bir yıl kadar sonra genel teftişe gelen Adalet Müfettişine durumu şikayet ettiğini, kendisinin olayı öğrenir öğrenmez de durumu Cumhuriyet Başsavcısına ve Adalet Komisyonu Başkanına bildirdiği gibi, temyiz dilekçesinde de bu hususu belirttiğini, sanıktan şikayetçi olduğunu beyan etmiştir.
Katılanın sanık olarak yargılandığı Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesinin 2006/194 Esas, 2006/346 Karar sayılı dava dosyasının incelemesinde; Ayvalık Cumhuriyet Başsavcılığının 17.04.2006 günlü iddianamesiyle sanık Ç…B…hakkında 06.09.2005 tarihinde müşteki Avukat M…L… Gurup’a hakaret ettiği iddiasıyla, 5237 sayılı TCY’nın 125/1-4 maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, 19.04.2006 tarihinde iddianamenin kabulüne karar verildiği ve duruşmanın 30.05.2006 gününe bırakıldığı, anılan tarihli duruşmada sanık ve şikayetçi ile bir tanığın beyanlarının alındığı, yazılan bir talimat yanıtının beklenilmesine karar verilerek duruşmanın 20.06.2006 gününe bırakıldığı, incelemeye konu olayın yaşandığı 20.06.2006 tarihli tutanakta oturuma sanığın da katıldığının yazılı olduğu, oturumda talimata gelen yanıtın okunarak sanık Ç…B…’tan talimata karşı beyanı, esas hakkında savunması ve son sözü sorulduktan sonra duruşmaya son verildiği, sanık Ç…’nin 5237 sayılı TCY’nın 125/1. maddesi uyarınca 1 ay adli para cezası ile cezalandırılmasına, verilen cezanın 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 Liradan paraya çevrilerek sonuç olarak 600 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olarak karar verildiği, Ç..B..’un 26.06.2006 tarihli dilekçe ile hükmü temyiz ettiği, mahkemece 26.06.2006 günlü ek kararla hükmün kesin olduğu gerekçesi ile temyiz isteminin reddine karar verildiği, 03.08.2006 tarihinde tebliğ edilen ek kararın sanık Ç..tarafından 31.08.2006 tarihinde temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde duruşmanın yokluğunda yapıldığı halde varmış gibi gösterildiği hususunun da yazılı olduğu, bu dosyanın temyiz aşamasında bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tanık M…G…; Cumhuriyet Başsavcılığında hizmetli olarak çalıştığını ancak mübaşir olmadığı zaman duruşmalara da katıldığını, suç tarihinde de sulh ceza mahkemesinde mübaşir olarak görev yaptığını, duruşmalara saat 09.00’ da başlandığını, mevcutlu dosyaları sabahtan, mevcutsuzları ise diğerleri bitince aldıklarını, olay gününü ve şikayetçiyi duruşmaya çağırıp çağırmadığını tam olarak hatırlamadığını, katılanın “bana hapis cezası verin kararı temyiz etmek istiyorum, duruşma zabıt suretini almıyorum sonra alırım” dediğini duyma¬dığını, böyle bir konuşmaya tanık olmadığını, katılanın mahkum olduğu duruşmayı görmediğini, kendisinin olmadığı sırada yapılmış olabileceğini, genellikle en son duruşma yapılırken kendi¬sinin üst kata savcılığa çıktığını, en son duruşma olarak Ç..B..u anons ettiğini ve eşi ile gelip duruşmaya katıldığını hatırlamadığını beyan etmiştir.
Tanık E..B…; şikayetçinin eşi olduğunu, adliyeye iki kez geldiğini, ilk geldiğinde duruşma salonunda dinleyici olarak bulunduğunu, o duruşmada eşi ile Avukat L.. G…un bulunduklarını, ikinci duruşma için de işinden izin alıp saat 09.00 sıralarında eşi ile beraber adliyeye geldiklerini, baro odasında oturduklarını, saat 12.00’ye kadar baro odasından ayrılmadığını, kendisi baro odasında otururken müştekinin ara sıra çıkıp duruşmayı sorduğunu, öğle vakti saat 12.00 civarında eşinin sanık Hakim V…Ş…’ün yanına gittiğini, sanık hakimin kendisini de çağırması üzerine odasına gittiğini, eşi duruşmayı sorunca sanığın karar verdiğini söylediğini, eşinin “nasıl karar verdiniz, ben daha son sözümü söylemedim” dediğini, sanığın ise “ne söyleyeceksin, ben suçsuzum tanıkların dinlenmesini istiyorum diyeceksin, ben zaten bunların hepsini yazdırdım” şeklinde yanıt verdiğini, eşinin “keşke temyiz edilebilecek şekilde karar verseydiniz” dediğini, daha sonra fenalaştığını anlayınca odadan beraber çıktıklarını ve baro odasına geçtiklerini, hakimin odasında kendisi ve eşinin bulunduğunu, katibin olmadığını ve odada kesinlikle duruşma yapmadıklarını, müştekinin baro odasında ağladığını, bu olayın sanığa sorulması halinde onun da eşinin yokluğunda karar verdiğini söyleyeceğini belirtmiştir.
Tanık T…P….; avukat olduğunu, 20.06.2006 günü Ayvalık Adliyesinde baro odasında duruşma sırası beklerken Avukat Ç..B..’un da sanık olarak yargılandığı dosyanın duruşmasını beklediğini, yanında eşinin de bulunduğunu, şikayetçinin dosya karara çıkacağı için stresli göründüğünü, öğlen saat 12.00’ye doğru “duruşma bu saate uzadığına göre herhalde öğleden sonraya kalacak” dediğini, ara sıra koridora çıkmasına rağmen koridordan ayrılmadığını, eşinin ise baro odasından hiç ayrılmadığını, kendisinin şikayetçinin çağırıldığını duymadığını, duruşma salonunun baro odasının tam karşısında olduğunu, daha sonra şikayet¬çinin baro odasına girerek eşine sanık Hakim ……..in kendilerini odasına çağırdığını söylediğini, ikisi birlikte baro odasının yan tarafında bulunan sanık Hakim …….’in odasına geçtiklerini, kısa bir süre sonra şikayetçinin baro odasına gelip dosyanın karara çıktığını ve hazırladığı son savunmasını yapmadan ceza aldığını söyleyerek üzgün bir şekilde adliyeden ayrıldığını ifade etmiştir.
Tanık Z….B….Tetik; avukat olduğunu, olay günü sabah saat 09.00- 09.30 civarında adliyeye geldiğini, şikayetçinin de duruşması olduğunu, baro odasında öğleye kadar kaldığını, ancak icra müdürlüğünde olan dosyaları için ayrılmış olabileceğini, o gün sulh ceza mahke¬mesinde kimin mübaşirlik yaptığını hatırlamadığını, şikayetçinin baro odasına gidip geldiğini, koridorda dolaştığını gördüğünü, hatta kendilerine duruşmalarda stresli olduğundan dolayı izleyici olarak girmemelerini söylediğini, bir süre sonra şikayetçinin eşi ile birlikte baro odasına girdiklerini, üzüntülü olduğunu ve feveran ettiğini, “sabıkalı oldum arkadaşlar” dediğini, kendisinin baro odasında olduğu süre içerisinde şikayetçinin isminin anons edilmediğini, icra dairesinde olduğu dönemde anons yapılmış olabileceğini beyan etmiştir.
Tanık N…Ö…; avukat olduğunu, şikâyetçinin sanık olarak yargılandığı dosyanın ikinci duruşmasına eşi ile birlikte geldiklerini, baro odasının önünde müvekkili ile konuştuğu sırada sanık V…Ş….’in odasında şikayetçi ve eşini sanıkla konuşurlarken gördüğünü, baro odasında avukatlar B…T…, M…A.. A.., T….P…ve Z…Y..’ın olduğunu, bir süre sonra şikayetçinin baro odasına geldiğini, çok kötü durumda olduğunu, “ben de sabıkalı oldum” diyerek ağladığını, ne olduğunu sorduklarında “duruşma yapılmadı, V…. bey verdiği kararı bize odada söyledi” dediğini, kendisinin tutanağı görmek istemesi üzerine şikayetçinin “tutanak yok sonra yazılacakmış” yanıtını verdiğini, şikayetçiye “tutanak olmadan duruşma olmaz gel bunu biz kendimiz tutanak tutup imzalayalım, ben imzalarım” dediğini, olay günü adliye koridorunda olduğunu, şikayetçinin isminin anons edilmediğini, o gün duruşması olduğunu bildiğinden anons edilse dikkatini çekeceğini söylemiştir.
Tanık H…A…; hakim olarak görev yaptığını, olay günü saat 12.00 civarında hakim olan eşinin duruşmasının bitmesini beklediği esnada sanık V…Ş…’ün yanına geldiğini, konuştukları sırada şikayetçinin eşi E…. B…’un yanlarına geldiğini, sanık ile görüşmek istediğini söylemesi üzerine çıktıklarını, üç-dört dakika sonra sanığın geri geldiğini ve şikayetçi Ç… B..’un duruşma zaptını almadan duruşma salonunu terk ettiğini, hapis cezası verilmesini istediğini anlattığını ifade etmiştir.
Tanık F…A…; hakim olarak görev yaptığını, kendisinin de salı günleri duruşması bulunduğunu, olay gününü hatırlamadığını ancak şikayetçinin bir gün duruşmada çok kötü bir halde olduğunu görerek ne olduğunu sorduğunda bir şey söylemediğini, aradan uzun bir süre geçtikten sonra odasına icra dairesi ile ilgili bir sorunundan dolayı geldiğinde tekrar sorduğunda sulh ceza mahkemesinde yokluğunda karar verildiğini söylediğini belirtmiştir.
Tanık Ö….Ö….; Ayvalık Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yaptığını, bir gün şikayetçinin odasına gelerek, Hakim ………..’ün kendisi aleyhine yokluğunda hüküm kurarak para cezası verdiğini, ancak hükmü kurarken kendisini var gösterdiğini, kendisinin bu kararı temyiz etmek istediğini, ancak sanığın temyiz dilekçesini Yargıtay’a göndermeyip ret kararı vereceğini söylediğini ve kendisinin de özellikle dosyanın Yargıtay’a gitmesi talebinin bulunduğunu, dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi durumunda herhangi bir şikayette bulunmaya¬cağını söylediğini, Hakim ……. ile görüşmek için uygun zaman kollarken dönemin Burhaniye Adalet Komisyonu Başkanı S…. Ö….’ın kendisini telefonla aradığını, Avukat Ç.B.. ile Hakim …………arasında bir sıkıntı bulunup bulunmadığını sorduğunu, kendisinin de bir sıkıntı veya uzlaşmazlık olduğunu bilmediğini söylediğini, bunun üzerine Hakim ……..’ün kendisini aramasını istediğini, durumu adı geçen hakime ilettiğini beyan etmiştir.
Tanık Z….Y…; avukat olduğunu, olay günü adliyede baro odasında bulunduğunu, şikayetçinin de orada olduğunu, sanık hakimin duruşmayı bitirip odasına geçtiğini gördüğünü, kısa bir süre sonra şikayetçinin önce duruşma salonuna baktığını, daha sonra hakimin odasına gidip üzgün bir şekilde geri döndüğünü, dosyasının alınmış olduğunu söylediğini, kendisinin zaman zaman duruşmalarını takip için baro odasından ayrıldığını, her dönüşünde şikayetçiyi baro odasında gördüğünü, kendisi ayrıldığı bir zamanda duruşmaya girip girmediğini bilmediğini söylemiştir.
Tanık S…Ö…; olay tarihinde Burhaniye Adalet Komisyonu Başkanı olarak görev yaptığını, tarihini tam olarak hatırlamadığı bir gün şikayetçinin odasına gelerek, sanık hakimin gerçeğe aykırı duruşma zabtı düzenlediğini ve aleyhine hüküm kurduğunu, kararı temyiz etmek istediğini, ancak hakimin dosyayı Yargıtay’a göndermediğini söylediğini, ertesi gün konu ile ilgili sanık hakimi aradığını, sanığın usulüne uygun olarak duruşma yaptığını ve verdiği kararın kesin olduğundan temyiz talebini reddettiğini kendisine ilettiğini belirtmiştir.
Sanık V..Ş.. savunmasında; yüklenen suçu kabul etmediğini, müştekinin yanında eşi E…B…olduğu halde duruşmaya bizzat katıldığını, yargılamanın şikayetçinin yüzüne karşı yapıldığını ve kararın da yüzüne karşı tefhim edildiğini, karar tefhim edildikten sonra müştekinin, “bana para cezası vermeyin, ceza verecekseniz hapis cezası verin, aksi halde temyiz olanağım kalmıyor” dediğini, kendisine “uygulamalarımız doğrultusunda karar verdim, sizin sabıkanız olmadığı için hapis cezası vermem mümkün değil, para cezası vermek durumundayım” dediğini, müşteki ısrarlarında devam edince duruşma salonunda arka sırada oturan eşinin kendisine müdahale edip “hakim beyi zor durumda bırakıyorsun ısrarına son ver” dediğini ve duruşma salonundan birlikte çıktıklarını beyan etmiştir.
Sanık A…S…; şikayetçinin sanık olarak yargılandığı dava dosyasında zabıt katibi olarak görev yaptığını, şikayetçi avukatın eşi de yanında olduğu halde duruşmada hazır bulun¬duğunu, aynı oturumda da kararın yüzüne karşı verildiğini, hakkında para cezası tayin edildiği için “bana para cezası vermeyin, mahkûm edecekseniz hapis cezası olarak hüküm kurun, aksi halde temyiz imkanım kalmıyor” dediğini, ısrarlarına devam edince duruşma salonunda bulunan eşinin kendisine müdahalede bulunduğunu, daha sonra da birlikte duruşma salonundan ayrılıklarını, duruşma zaptının doğru olduğunu, her ne kadar yoğun bir iş hacmi altında çalışıyor olsa da sanık olan avukat duruşmaya gelmemiş olsaydı mutlaka bunu fark edip hakimi uyaracağını beyan etmiştir.
Sanıklara atılı suça ilişkin olan 5237 sayılı TCY’nın “Resmi belgede sahtecilik” başlıklı 204. maddesinin 2 ve 3. fıkrası;
“(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır” şeklindedir.
5271 sayılı CYY’nın “Duruşma tutanağı” başlıklı 219/1. maddesinde; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır”,
“Duruşma tutanağının içeriği” başlıklı 221. maddesinde; “(1) Duruşma tutanağında;
a) Oturumlara katılan sanığın, müdafiin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı,
b) Duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar,
c) Sanık açıklamaları,
d) Tanık ifadeleri,
e) Bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları,
f) Okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar,
g) İstemler, reddi halinde gerekçesi,
h) Verilen kararlar,
i) Hüküm,
Yer alır”,
“Duruşma tutanağının ispat gücü” başlıklı 222. maddesinde ise; “Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir” biçiminde düzenlemeler bulunmaktadır.
Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur.
Bu açıklamalar ışığında dosya içeriğindeki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesi hakimi olan sanık V..Ş… ile aynı mahkemenin zabıt katibi olan sanık A…S…’ın, katılanın hakaret suçundan sanık olarak yargılandığı Ayvalık Sulh Ceza Mahkemesindeki davanın 20.06.2006 tarihli oturumuna adliye koridorunda ve baro odasında beklemekte olan katılanı çağırmadan, katılmış gibi duruşma tutanağı düzenledikleri, kendisi söylemiş gibi bazı beyanları tutanağa geçirdikleri ve böylece resmi belge niteliğindeki duruşma tutanağını sahte olarak düzenledikleri hususu sübuta ermediğinden, Özel Dairenin sanıklar hakkında CYY’nın 223/1-e maddesi uyarınca “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı gereği vermiş olduğu beraat kararında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, katılan vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle Özel Daire beraat kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 17.04.2009 gün ve 3-3 sayılı beraat hükmünün tebliğna¬medeki isteme uygun olarak ONANMASINA,
2- Dosyanın Yargıtay 11. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.