Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/209 E. 2010/29 K. 16.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/209
KARAR NO : 2010/29
KARAR TARİHİ : 16.02.2010

Tebliğname : 2009/204450
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 4. Ağır Ceza
Günü : 09.06.2009
Sayısı : 180-215
Kasten öldürme suçundan sanık A…D….’ın TCY’nın 82/1-d, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince oyçokluğuyla verilen 08.02.2007 gün ve 363-32 sayılı re’sen temyize tabi olan hüküm, katılanlar vekili ve sanık müdafii tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 24.02.2009 gün ve 8965-869 sayı ile;
“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde takdire ve tahrike ilişen cezayı azaltıcı sebeplerin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma sebebi dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin sair temyiz itirazları ile katılan vekilinin haksız tahrik hükmünün uygulanmasının yersizliğine yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-) Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktûl ile resmi nikahlı eşi sanığın 30/08/2006 günü tartışmaları sırasında, aksi sabit olmayan sanık savunmasına göre, maktûlün sanığa küfretmesi ve sanığın da karşılık vermesi üzerine, maktûlün mutfağa giden sanığın peşinden giderek ona yumrukla vurduğu, sanığın ise mutfaktan ele geçirdiği bıçakla maktûlün sağ uyluk ön iç bölümüne bir kez vurarak yaraladığı ve engel bir neden bulunmadığı halde eylemini sürdürmediği, maktûlün olayın başkalarına haber verilmesini istemediği halde, sanığın başlangıçta kanamayı durdurmaya çalıştığı ve daha sonra komşularından yardım istediği, olay yerine güvenlik güçlerinin gelmesi üzerine maktûlün hastaneye kaldırıldığı, ancak kesici ve delici alet yaralanmasına bağlı büyük damar (arteria ve vena femoralis) kesilmesine bağlı dış kanama sonucu hemorojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar (bronkopnömoni) sonucu 06/09/2006 tarihinde hayatını kaybettiği olayda;
Yaralama bölgesi, yara sayısı, olay öncesine dayalı aralarında öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunmaması, engel bir neden bulunmadığı halde sanığın fiiline kendiliğinden son vermesi ve olaydan sonraki davranışları dikkate alındığında, sanığın ortaya çıkan kastının yaralamaya yönelik olduğu ve eyleminin kasten yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunu oluşturduğu anlaşıldığı halde, bu suçtan cezalandırılması yerine yazılı şekilde kasten eşini öldürme suçundan hüküm kurulması,
2-) Hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı duruşma tutanağında, CMK. nun 224/2. maddesine aykırı olarak karşı oy gerekçesinin yazılmaması” isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 09.06.2009 gün ve 180-215 sayı ile;
“ Maktûl ile sanık karı koca olup olay günü aralarında tartışma çıktığı, maktûlün sanığa küfür ettiği, ısrarla küfür etmeye devam etmesi neticesinde sanığın da maktûle küfürle karşılık verdiği, bir ara ortalığın yatışması üzerine sanığın mutfağa gittiği, mutfakta bir eli lavaboda diğer elinde de olayda kullanılan bıçak olduğu halde maktûlün arkadan gelip sanığı yumruklaması sonucunda sanığın maktûlü elindeki bıçakla yaraladığı, yaralaması sonucunda otopsi raporunda ayrıntılı olarak belirtildiği üzere büyük damar kesilmesine bağlı dış kanama sonucu hemerojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu öldüğü, bu şekilde sanığın kocası maktûl A…D…ı öldürdüğü vicdani kanaate varıldığından sanığın cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.
01.09.2006 tarih B-2631 sayılı maktûle ait ilk muayenesinde verilen Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünün raporunda açıkça belirtildiği üzere maktûlde sağ uyluk ön iç bölümünde 3×2 cm’lik ve yaklaşık 15 cm derinliğinde kesici alet yarası olduğu belirtildiğinden bu şekildeki yaralama kaza ile meydana getirilebilecek ya da yaralama kastı ile meydana getirilebilecek bir yaralama değildir. Yaranın derinliği bunu açıkça göstermektedir…” gerekçesiyle önceki hükümde oyçokluğuyla direnmiştir.
Resen temyize tabi olan bu hükmün de sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 29.09.2009 gün ve 204450 sayılı tebliğna¬mesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Kasten öldürme suçundan sanık A. D..’ın TCY’nın 82/1-d, 29 ve 62/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; maktûlün sağ bacak uyluk ön iç bölümünden aldığı bir bıçak darbesi sonucunda öldüğü olayda, maktûlün eşi olan sanığın öldürme kastıyla mı yoksa yaralama kastıyla mı hareket ettiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden:
Adli Tıp Kurumu Ankara Şube Müdürlüğünün 01.09.2006 tarih B-2631 sayılı raporunda; maktûlde meydana gelen yaranın sağ uyluk ön iç bölümünde 3×2 cm ebatlarında ve yaklaşık 15 cm derinlikte kesici alet yarası olup, hayati tehlikeye neden olduğunun belirtildiği,
07.12.2006 gün ve 509 nolu otopsi raporunda; maktûlün ölümünün kesici delici alet yaralanmasıyla oluşan büyük damar kesilmesine bağlı dış kanamayla hemorojik şok ve buna bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği, sağ uyluk iç kısmındaki yaralanmanın arteria ve vena femoralis yaralanmasına neden olduğu ve bu yaralanmanın tek başına öldürücü mahiyette bulunduğu,
Ankara Kriminal Polis Laboratuarının Ekspertiz raporunda, olayda kullanılan bıçağın tahta saplı, namlu uzunluğu 13 cm, sırtı künt, tek ağızlı sivri uçlu olduğunun belirtildiği,
Sanığın alınan 30.08.2006 günlü adli raporuna göre; sağ kol ve ön kolda basit tıbbı müdahale ile giderilebilecek ekimotik sıyrıklar bulunduğu,
Ankara 10. Aile Mahkemesinin 2006/500 esas sayılı dava dosyasının fotokopilerinden, maktûl A…D…’ın sanık aleyhine boşanma davası açmış olduğu ancak takip edilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık F…C…C.Savcılığında; “30 Ağustos 2006 tarihinde evimde oturmakta iken apartman boşluğunda daha doğrusu apartman içinden gürültüler geldi. Ne olduğunu merak edip, merdivenlere çıkıp, bir kat aşağıya indim. 1 numarada oturan komşumuzun dizlerine vurarak, bağırdığını duydum. ‘Gel gel, çabuk ol’ diye bağırdığını duydum. İki nolu dairenin kapısı açıktı, içeriye girdim, mutfağın kapısında erkek bir şahsın baygın vaziyette yattığını gördüm. Şahsın eşi ‘abla kocamı kurtarın, ne olur’ diye bağırıyordu. Komşumuz olan N…’da evde idi. O hemen aşağıya inerek, yan apartmanda bulunan dolmuşçuların oturduğu lokale koştu. Yanında bir kaç erkekle birlikte geldi. Gelen erkekler yaralının bacağı kanamasın diye kemerle tampon uyguladılar. Daha sonra olay yerine ambulans geldi. Şahsı battaniyeye sararak götürdüler. Ben eve geldiğimde olay yerinde kanlı havlular vardı. Olay yerinde çok kan vardı. Şahsın yarası kanamaya devam ediyordu. A…denilen şahıs panik halindeydi. Ne konuştuğu anlaşılamıyordu. Hatta N…arkadaşımız A…’a bir iki tokat attı. Daha sonra A…’ın kız kardeşinden öğrendiğim kadarıyla olayın gerçekleştiği ilk anda yaralanan A….isimli şahıs A….’a ‘kimseyi çağırma biz hallederiz’ demiş. Ancak kanı durduramayınca yardım istemek zorunda kalmışlar. Ben gürültülerden şahısların bir kaç kez kavga ettiklerini, daha önceden duydum” demiş, duruşmada da aynı mahiyette beyanda bulunmuştur.
Tanık N….Y… C.Savcılığında; “30 Ağustos 2006 tarihinde apartman merdivenlerinden inerken bir kat aşağıda bir bayanın evinden çıkarak, yan komşusunun kapısını vururken gördüm. Bayan telaş içerisindeydi ‘abla yardım edin’ diye bağırıyordu. Yan komşusu ile birlikte bayanın evine girdik. Eve girdiğimizde mutfakta bir erkeğin sırtüstü yerde yattığını gördüm. Şahsın sağ bacağından yaralandığını ve bacağının kanamakta olduğunu gördüm. Yerde de yoğun şekilde kan vardı. Bayana ne olduğunu sordum. Bana ‘kendine bir şey yapmış’ dedi, ağlıyordu. Kendisine gelmesi için bir iki tokat vurdum. ‘ne yaptınız’ deyince ‘ben bir şey yapmadım abla’ dedi. Ben hemen yan apartmanın altında bulunan dolmuşçular lokaline gittim. Oradan yardım istedim. Ambulans çağırmalarını istedim. Oradan bir kaç kişi ile tekrar eve geldim. Yanımda gelen erkek şahıslar yaralının bacağı kanamasın diye kemerle kanı durdurmak için tampon uyguladılar. Daha sonra olay yerine yine apartman komşumuz olan F… C…geldi. Ben olay yerindeki diğer şahısları tanımıyorum. Daha sonra olay yerine gelen ambulansla şahsı götürdüler. Ben kocasını yaraladığını sonradan öğrendiğim şahsın olaydan sonra hemen mi, yoksa bir süre geçtikten sonra mı yardım istediğini bilemem” demiş, duruşmada da aynı mahiyette beyanda bulunmuştur.
Sanık olaydan hemen sonra verdiği ifadesinde; “tartışmaya başladık aramızda kavga çıktı, bir an panikledim, mutfakta elime geçirdiğim bıçağı üzerime gelme diye salladım, beni tahrik etmeye başladı, ben de bıçağı neresine vurduğumu bilmiyorum”, şeklindeki beyanını yine aynı gün sorguda hakim huzurunda da kabul etmiş ve ilave olarak, “kavgamız şakayla başladı sonra sinkaflı küfürler etti, mutfağa gittim arkamdan geldi, sırtıma vurdu ben de bir anda bıçağı gördüm ve bana saldırmaya çalıştı, sırtım dönükken kendimi saldırılardan koruma amaçlı eşimi görmeden bıçağı salladım, yaralandı” şeklinde beyanda bulunmuştur. Yargılama aşamasında ise; “Öncelikle bu olayda maktûl eşimi kaybettiğim için üzgünüm. Maktûl eşim ve ben olay günü resmi tatil nedeniyle evdeydik. Ben kahvaltı hazırlamaya başladım. Eşimde ekmek almaya gitti. Ekmek alıp döndükten sonra salona girdi. Ben kahvaltıyı salona hazırlamıştım. Sinirli bir hali vardı. Bende bu halini görünce ‘A…ne oldu’ diye sordum. Fakat cevaben bana küfür etmeye başladı. Neden küfür ettiğini anlayamadım, dışarıdaki bir şeye sinirlenmiş olabileceğini düşündüm. Tekrar sordum. Küfürlerine halen devam etmekteydi. Bu küfürleri beni hedef alarak yapmaktaydı. Bunun üzerine bende küfürlerine karşılık verdim. Maktûl eşim bu defa sofranın üzerindeki çaydanlığı aldı, üzerindeki çay olan demlikle alttaki içinde sıcak su bulunan çaydanlığı iki ayrı eline aldı. Bunları ‘senin üzerine dökerim’ diye tehdit etti. Ben karşılık olarak ‘yapma ne olur’ diye yalvardım. Bunun üzerine demlik ve çaydanlığı bıraktı, fakat bu defa da sofradaki çatalı aldı üzerime yürüdü. Çatalı bana çekerek ‘sana batırır, öldürürüm’ şeklinde tehdit etti. Bundan sonra çatalı da bıraktı. Elini yumruk yaparak bana vurup dövmeye başladı. Kolumu sıktı, omuzlarıma vurdu, her tarafıma vurmaya başladı. Bir süre sonra vurmaktan vazgeçti. Ortalık sakinleşti. Geçmişte aramızda benzer olaylar geçiyordu ancak kısa süre sonra sinirlerimiz yatışıyordu ve tekrar gülmeye ve şakalaşmaya başlardık. Aynı düşünceye kapıldım, mutfağa gittim. Lavabonun üzerinde bulunan ekmek bıçağını aldım, tam bu esnada arkadan maktûl eşim A…geldi, bıçak sağ elimdeydi. Diğer elimle lavaboyu tutmaktaydım. Tam bu esnada maktûl eşim sırtıma yumrukla vurmaya başladı ve devam etti. Bıçağın sapı sağ elimdeydi. Ben de A..’ye göre arkaya dönük olduğum için bıçağın namlu ve uç kısmı maktûl eşim tarafına dönüktü, bıçağın nasıl girdiğini bilmiyorum. Ben maktûlun sırtıma yumrukla vurması esnasında yapma etme şeklinde sözler söylerken, elimdeki bıçak ona dokunmuş ve girmiş, ben kendi irademle isteyerek ve kasten bıçağı saplamış değilim. Bahsettiğim pozisyonda iken bıçak kendisine isabet etmiştir. Tam bu esnada kan sesi duydum. Yani çeşmeden su nasıl akıyorsa öyle bir ses duydum. Maktûl eşim yere düşmüştü. Maktûl sol kasıktan yara almıştı. Yere düştüğünü görünce hemen mutfaktaki havluyu direk yarasına bastırdım. Banyodaki havluları almaya gittim onları da yine yarasına bastırdım. Maksadım kanamayı durdurmaktı. Kanama durmuyordu, buna rağmen maktûl eşim ‘sakın kimseye haber verme bu bir kazadır kendi aramızda hallederiz’ dedi. Fakat buna rağmen dayanamadım, dış kapıyı açtım, koştum. Yan taraftaki komşunun kapısını çalarken bu esnada bir üst kattaki komşumuz indi. Bana ‘ne oldu’ diye sordu, ‘eşim yaralandı’ dedim. Zaten kapımızda açıktı, onunla birlikte içeri girdik. Orada bulunan havluları bu gelen komşumuz bayan maktûlun yarasına bastırdı. Ben bağırıyordum, şoktaydım, bana bir tokat attı, ‘kendine gel kıyafetini değiştir hastaneye götürelim’ dedi. Bayanın bağırması ile polisler geldi, aradan 5 dakika geçmeden ambulans geldi, bende olduğum halde ambulansla maktûl eşimi Ankara Numune Hastanesine götürdük. Hastanenin acil bölümünde tedavisi yapılırken gördüm. Yara bağlandı kapatıldı. Bende bundan dolayı rahatlamıştım. Eve götürmeyi dahi düşündüm. Ancak buna fırsat bulmadan beni alıp karakola götürdüler. Daha sonra beni görmeye gelenler olduğu söylendi, eşimin geldiğini zannettim, ancak gelenler öldüğünü söyledi. Eşimin öldüğüne de inanmıyorum. Onu çok seviyordum, halen kendisi ile karşılaşacağımı umut ediyorum, halen kalbimdedir. Eşim kıskanç birisiydi. Emniyette ve Sulh Ceza Hakimliğinde savunmalarda bulunurken halen şoktaydım ve eşime kızmasınlar eşim iyileştiği zaman anormal hareketlerde bulunmasınlar düşüncesi ile bıçağın gelişi güzel iradi salladığımı ifade ettim. Başlangıçtan beri birbirimizi severdik. Ancak tahminen bir sene önce boşanmak için dilekçe vermiştim. Evliliğin yürümeyeceği kanaatine varmıştım. Ankara 10. Aile Mahkemesine açtığım davadan vazgeçtik” demiştir.
765 sayılı TCY’nın 452. maddesinde yer alan hükmün benzeri bir düzenlemeye, objektif sorumluluk esasının terk edilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nda yer verilmemiştir. Suçu, “yasada tanımlanmış bir haksızlık” olarak öngören yeni suç teorisinde, bir hareketi yapan kişi, bu hareketin tüm sonuçlarından her koşulda sorumlu tutulmamakta, bir başka anlatımla “kusursuz sorumluluk” terkedilmiş olmaktadır. (Prof.Dr. İ….Ö…., Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. bası, s.166 vd.). 765 sayılı TCY’ndaki objektif sorumluluk esasının yerine 5237 sayılı TCY’nda haksızlığın bir gerçekleştirilme şekli olarak kast-taksir kombinasyonuna, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara yer verilmiştir. Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü için, 5237 sayılı TCY’nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde, suçun manevi unsurları arasında gösterilen kast-taksir kombinasyonu, yani netice sebebiyle ağırlaşmış suç üzerinde durulmalıdır.
5237 sayılı TCY’nın “Netice sebebiyle ağırlaşmış suç” başlıklı 23. maddesi “(1) Bir fiilin, kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerekir” şeklindedir. Buna göre; failin gerçekleştirdiği bir eylemde, kastettiğin¬den daha ağır veya başka bir sonucun meydana gelmesi halinde, sorumlu tutulabilmesi için, netice bakımından en azından taksirle hareket etmiş olması gerekmektedir. Fail, bu sonucun meydana gelmesinden taksirle bile sorumlu tutulamıyorsa, objektif sorumluluğun kaldırılmasının doğal bir sonucu olarak, sadece nedensellik bağının bulunuyor olması, neticeden sorumlu tutulması için yeterli olmayacaktır.
Öğretide, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç ve görünüşte ya da gerçek olmayan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak iki farklı şeklinin bulun¬duğu kabul edilmektedir. Gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda, failin hareketi sonucunda kastettiğinden daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla bağımsız bir suç tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin, yaralama suçunda mağdurun ölmesi, gerçek neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. Görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suçlarda ise, failin hareketi sonucunda suçun oluşması için aranan neticeden başka, niteliği de farklı olan daha ağır bir netice ortaya çıkmakta olup, gerçekleşen aşırı netice dolayısıyla temel suç niteliği aynı kalmakla beraber yalnızca ceza ağırlaştırılmaktadır. Örneğin, cinsel istismar suçunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması, görünüşte neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç halidir. (Prof. Dr. Nur CENTEL, Doç. Dr. Hamide ZAFER, Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇAKMUT, Türk Ceza Hukukuna Giriş, 3. Bası, s. 415 vd.; Prof. Dr. Mehmet Emin ARTUK, Doç. Dr. Ahmet GÖKCEN, Doç. Dr. A.Caner YENİDÜNYA, TCK Şerhi, c.I, s.495 vd.)
5237 sayılı TCY’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu mad¬delerin başında gelen TCY’nın 87. maddenin 4. fıkrası; “(4) Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir. Maddede, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCY’nın 86. maddesinin 1. veya 3. fıkraları kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak koşuluyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Sanığın suç tarihinde resmi nikâhlı eşi olan A…D…’ı sonuçta ölümüne neden olacak biçimde silahla hayati tehlike geçirecek şekilde yaralaması eylemi 5237 sayılı Yasanın 86/3 maddesi kapsamında bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;
Resmen evli olan sanık ile maktûlün, birbirleriyle sık sık kavga ettikleri ve evlilik¬lerinin huzursuz bir ortamda devam ettiği dosya içeriğinden anlaşılmakla birlikte, aralarında öldürmeyi gerektirecek bir anlaşmazlığın bulunmadığı da sabittir. Olay günü, başlayan sözlü tartışmanın büyüyerek kavgaya dönüşmesiyle sinirlenerek mutfağa giden sanık, arkasından maktûlün üzerine geldiğini görünce eline aldığı 13 cm namlu uzunluğu bulunan bıçağı maktûlün sağ bacağının uyluk iç kısmına batacak şekilde sallamış, maktûlün yere düşmesi nedeniyle hiçbir fiili engel bulunmamasına rağmen hareketine devam etmemiş, aksine maktûlün yaralandığını görünce de onun kanamasını durdurmak için büyük bir çaba harcamış, kanın durmaması üzerine apartman boşluğuna çıkıp bağırarak yardım istemiş, bu çabası sonucu olay yerine gelen kişiler tarafından kanamanın durdurulması için müdahalede bulunulmuş, sonrasında da çağırılan ambulans ile maktûl hastaneye kaldırılmıştır. Ancak ana arterin tamamen kesilmiş olması nedeniyle oluşan kan kaybından dolayı maktûl 06.09.2006 tarihinde hastanede ölmüştür.
Bu şekilde gerçekleşen ve olay öncesinde sanıkla maktûl arasında öldürmeyi gerek¬tirecek bir husumetin bulunmaması, yaranın yeri, eylemine devam etmesine herhangi bir engel sebep bulunmayan sanığın eyleme kendiliğinden son vermesi ve yaralanan maktûlü kurtarmak için aktif çaba harcaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; sanığın kastının, öldürmeye yönelik olmayıp yaralamaya yönelik olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 87/4. maddesi uyarınca hüküm kurulmalıdır.
Bu itibarla isabetsiz bulunan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 09.06.2009 gün ve 180-215 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.