Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/189 E. 2009/220 K. 06.10.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/189
KARAR NO : 2009/220
KARAR TARİHİ : 06.10.2009

İtirazname :2008/20496
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : Eynesil Asliye Ceza
Günü : 30.03.2006
Sayısı : 43-31
Sanığın 5237 sayılı TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCY’nın 53/6. maddesine göre cezasının infazından sonra ehliyetinin 3 ay süre ile geri alınmasına ilişkin, Eynesil Asliye Ceza Mahkeme¬since verilen 30.03.2006 gün ve 43-31 sayılı hüküm, sanık müdafii ve Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince, 10.06.2009 gün ve 2128-6920 sayı ile; Daire Üyesi H. A..’in, sözü edilen hatalı taşıma yönteminin zaman ve emekten tasarruf sağlaması ve bu yöntemle ilgili geçmiş deneyimlerinin şanslı sonuçlanması gibi nedenlerle sanığın bu riski göze aldığı ve kusurunun bilinçli taksir düzeyinde bulunduğu gerekçesiyle, hükmün bozulması gerektiği yönündeki karşı oyu ile oyçokluğuyla onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 30.07.2009 gün ve 20496 sayı ile;
“Sanığın atılı suçu bilinçli taksirle işlediği anlaşıldığından, sanık hakkında tayin edilen temel cezanın 5237 sayılı TCY’nın 22/3. maddesi ile arttırılması gerekirken, mahkeme kararında belirtilen bilinçli taksirin oluşmadığına ilişkin kabulün yerinde olmadığı” görüşleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 85/1 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık, bilinçli taksir halinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
İnceleme konusu olayda;
Karadeniz sahil yolu inşaatında kullanılmak üzere .. İlçesi … Beldesinde bulu¬nan taş ocağından yüklediği paso tabir edilen dolgu malzemesini belirtilen yere götürmek için… plakalı kamyonla yola çıkan sanığın, olay günü saat 08.00-08.30 sıralarında Eynesil İlçesinden geçtiği sırada, üzeri branda ile örtülü olmayan ve kasa yüksekliğini geçecek şekilde yüklenmiş olan kamyonun kasasından fırlayan 40×30 cm. ebatlarında bir taşın, önce karayoluna düşüp, buradan sekerek yol kenarında yayalara ayrılan bölümde yürümekte olan A. K..’a çar¬parak ölümüne neden olduğu, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden alınan 25.01.2006 tarihli bilirkişi raporunda; sevk ve idaresindeki kamyona yüklediği taşların düşmemesi için üzerini kapatmayarak taşıt trafiğini tehlikeye düşüren ve seyir sırasında aracından düşen taşın ölen yayaya çarparak olayın meydanda gelmesine sebebiyet veren sanık A. U..’nun olayda kusurlu, yol kenarında yürümekte olan ölen A. K..’ın ise kusursuz olduğunun belirtildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için taksir ve bilinçli taksir kavramlarının incelenerek karşılaş¬tırılması gerekir.
İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı TCY’nın 22/2. maddesinde “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayı¬sıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştiril¬mesi” şeklinde tanımlanmaktadır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlem¬ler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabil¬mektedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davran¬mamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülememiş olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bilinçli taksir ise 5237 sayılı TCY’nın 22/3. maddesinde, “kişinin öngördüğü neticeyi iste¬memesine karşın, neticenin meydana gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngör¬eme¬mesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Ayrıca, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasasının 65/l-c maddesinde “Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması”, aynı Yasanın 65/l-g maddesinde ise “Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökü¬lecek, saçıla¬cak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi” yasak¬lanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanık sürücünün, Karadeniz sahil yolu inşaatında kullanılmak üzere, sevk ve idaresinde bulunan …….K 3467 plakalı araca yüklettiği dolgu malzemelerinden, 40×30 cm. ebatlarında bir taşın, önce karayoluna düşüp buradan sekerek yol kenarında yayalara ayrılan bölümde yürümekte olan A.K..’a çarparak ölümüne neden olması biçiminde gelişen olayda, Karayolları Trafik Yasasının 65. maddesinin l. fıkrasının (c) ve (g) bentlerinde belir¬tilen düzenlemeye aykırı olarak, kamyon kasasını aşacak şekilde dolgu malzemesi yükletilip, bu yükün üzeri branda çekilerek kapatılmadan ve başkaca tedbir de alınmadan şehirlerarası yola çıkılması halinde, normal yaşam koşulları gereği, sarsıntının da etkisiyle kamyondaki taşların düşebileceğinin ve başka araçlara ya da olayımızda olduğu gibi yol kenarında yürümekte olan insanlara çarparak, yaralanma ve ölümlere yol açabileceğinin kamyon sürücüsü sanık tarafından da öngörülmesi gereken bir husus olduğu, buna rağmen sözü edilen hatalı taşıma yönteminin zaman ve emekten tasarruf sağlaması ve bu yöntemle ilgili geçmiş deneyimlerinin şanslı sonuçlanması gibi nedenlerle, sanığın bu riski göze aldığı anlaşıldığından, sanığın meydana gelen neticeyi 5237 sayılı TCY’nın 22/3. maddesi kapsamında öngördüğünün, ancak istemedi¬ği¬nin, dola¬yısıyla da olayda bilinçli taksir halinin bulunduğunun kabulü gerekir. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi; “olayda bilinçli taksirin koşulla¬rı¬nın bulunmadığı” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10.06.2009 gün ve 2128-6920 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Eynesil Asliye Ceza Mahkemesinin 30.03.2006 gün ve 43–31 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.10.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.