Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/186 E. 2009/222 K. 06.10.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/186
KARAR NO : 2009/222
KARAR TARİHİ : 06.10.2009

İtirazname : 2009/54751
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAFRA Ağır Ceza
Günü : 25.01.2007
Sayısı : 32-32
Hükümlü M. E..’ın;
1- Irza geçmeye teşebbüs suçundan 765 sayılı TCY’nın 414/1, 61/1, 2253 sayılı Yasa¬nın 12/2, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 2.250 Lira adli para cezası ile ceza¬landırılmasına,
2- Güveni kötüye kullanma suçundan 765 sayılı TCY’nın 508, 522, 2253 sayılı Yasa¬nın 12/2, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 119 Lira adli para cezası ile cezalan¬dırılmasına,
3- Hükmolunan aynı türden para cezalarının 765 sayılı TCY’nın 72. maddesi uyarınca sonuç olarak 2.369 Lira olarak toplanmasına,
4- Hükmolunan bu cezanın 2253 sayılı Yasanın 38. maddesi uyarınca ertelenmesine,
5- 5395 sayılı Yasanın 23/1. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılma-sına, aynı Yasanın 23/3. maddesi gereğince 5 yıl süre ile denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin, Bafra Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2006 gün ve 96-263 sayılı karar itiraz edilmeksizin kesinleştirilmiştir.
Samsun C. Başsavcılığının istemi üzerine Bafra Ağır Ceza Mahkemesince 25.01.2007 gün ve 32-32 sayı ile;
“5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesindeki düzenlemede ‘çocuğa yük¬lenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda belirlenen ceza en çok üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ise mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir’ şeklinde düzenlendiği, bu düzenlemenin her türlü suçları kapsadığı, oysa 5560 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikte ise ‘çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Ancak bu kişiler açısından denetim süresi üç yıldır’ hükmünün soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı suçları kapsadığı, bu hali ile 5560 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenlemenin hükümlü hakkında verilen cezanın şikayete bağlı suçlardan olmaması nedeni ile lehine düzenlemeler getirmediğinden 5 yıllık denetim süresinin aynen infazına” karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığınca 24.01.2008 gün ve 4727 sayı ile; “5237 sayılı Türk Ceza Kanu¬nunun 7/2. maddesinde yer alan ‘Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile son¬radan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur’ şeklindeki düzenleme ile 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlülük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 9/3. maddesindeki ‘Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbiriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir’ şeklindeki düzenleme karşısında, sanık lehine olan kanunun tespit edilerek bütünüyle uygulanması gerektiği” gerekçesiyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 5. Ceza Dairesince 24.03.2008 gün ve 3074-2593 sayı ile;
“Sanığın ırza geçmeye teşebbüs ve güveni kötüye kullanma suçlarından mahkû¬miyetine, 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına ve beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına ilişkin kararın kesinleş¬mesinden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile denetimli serbestlik süresinin üç yıla indirildiği nazara alınarak 5237 sayılı TCK’nun 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri gereğince denetimli serbestlik süresinin üç yıla indirilmesi yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden ve bu itibarla kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 25.01.2007 gün ve 2007/32 Esas ve 2007/32 müteferrik Karar sayılı kararının CMK’nun 309. maddesi gereğince bozulmasına, denetimli serbestlik süresinin üç yıla indirilmesine hükümdeki diğer hususların aynen muhafazasına dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine” karar verilmiş,
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 28.07.2009 gün ve 54751 sayı ile
“Kanun yararına bozmaya konu, uyarlama yargılamasına ilişkin Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 25.01.2007 gün ve 2007/32-32 müteferrik sayılı kararıdır. Ancak bu karara karşı kanun yararına bozma yasa yolu isteminin incelenmesi için söz konusu kararın hukuken geçerli bir karar olup olmadığının belirlenmesi zorunlu bulunmak¬tadır.
Kanun yararına bozma istemine konu karara dayanak oluşturan Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 24.11.2006 gün ve 2003/96-2006/263 sayılı kararı, 5271 sayılı Yasanın 260. maddesi uyarınca yasa yoluna başvuru hakkı bulunan ilgililerin yüzüne karşı verilmiştir. Hükmün son kısmında yer alan yasa yolu açıklamasında; kararın itiraz yasa yolu açık olmak üzere verildiği belirtilmiş, ancak yasa yoluna başvurunun süresi, mercii ve şekli gösterilme¬miştir. Yasa yoluna ilişkin açıklamadaki noksanlık nedeniyle yasa yoluna başvuru süresi işlemeye başlamamış, karar henüz kesinleşmemiş bulunmaktadır…
Bafra Ağır Ceza Mahkemesinin 24.11.2006 tarih ve 2003/96-2006/263 sayılı kara¬rının henüz kesinleşme¬miş olması nedeniyle uyarlama yargılaması sonucu verilen kanun yararına bozma konusu edilen aynı Mahkemenin 25.01.2007 tarihli 2007/32-32 müteferrik sayılı kararının hukuki geçerliliği bulunmamaktadır…” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvu¬rarak Özel Dairenin kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬di¬rilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahke¬menin yasa yararına bozma konusu yapılan 25.01.2007 tarihli kararının dayanağını oluşturan 26.11.2006 tarihli kararındaki yasa yolu bildiriminin yeterli olup olmadığı ve dolayısıyla bu kararın kesinleşip kesinleşmediğine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Yerel mahkemenin 24.11.2006 gün ve 96-263 sayılı hükmündeki yasa yolu bildiri¬mi; “…sanık M.. E..ile ilgili kararın ise 5395 sayılı Yasanın 23/7. maddesi gereğince itirazı kabil olmak üzere, sanık M.. E.., sanıklar müdafii Av.F. Ö..ile mağdur T. B.. müdafii Av. M. Ş..’ın yüzüne karşı, C. Savcısı M.O..’ın huzuru ile talebe uygun oybirliğiyle verilen karar okunup usulen tefhim kılındı” şeklindedir. Bu hükmün kesinleştirilmesinden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin yapılan değişiklikler nedeniyle uyarlama yapılması istemi üzerine, yerel mahkemece verilen ve yasa yararına bozma konusu yapılan 25.01.2007 tarihli kararında ise yasa yolu bildirimine ilişkin herhangi bir ibare bulunmamaktadır.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2. fıkrasında: “Devlet, işlemle¬rinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve merciilere başvura¬cağını ve sürele¬rini belirtmek zorun¬dadır” hükmüne yer verilmiş,
Bu düzenlemeye paralel olarak 5271 sayılı CYY’nın;
34/2. mad¬desinde: “Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekil¬leri belirtilir”,
231/2. maddesinde; “Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir”,
232/6. maddesinde ise; “Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına baş¬vurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve mercii¬nin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir” şeklinde emre¬dici düzenle¬me¬ler yer almıştır.
Anılan hükümlerden, gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda başvurulacak yasa¬ yolu¬nun, süresinin, başvuru yapılacak mercii ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer verme¬yecek biçimde açıkça belirtilmesi gerektiğinin zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 40. maddesinin 1. fıkrasında, kusuru olmaksızın bir süreyi geçir¬miş olan kişinin, eski hale getirme isteminde bulunabileceği, 2. fıkrasında ise, yasa yoluna başvuru hakkının kendisine bildirilmemesi halinde, kişinin kusursuz sayılacağı açıkça belirtil¬miştir.
Diğer taraftan, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlen¬miş olup, Yasanın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay C. Başsavcısına tanınan bu yetki, hâkim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incele¬mesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkları gidermeyi amaçlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemenin kararındaki yasa yolu bildiriminde, yasa yolunun mercii, şekli ve süresi gösterilmemiştir. Anılan hükümler, yerel mahke¬menin bu eksikliği gidermek için yasa yolunun mercii, şekli ve süresine ilişkin eksikliği gidermeye yeterli açıklamalı tebligat ile hükümlüyü bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleş¬tiğinden sözedilemez.
Bu nedenle, 24.11.2006 tarihli kararın kesinleştirilerek infaza verilmesi usulsüz olduğundan, sonradan yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunda yapılan değişiklikler nedeniyle uyarlama yapılması istemi üzerine, yerel mahkemece verilen ve yasa yararına bozma konusu yapılan 25.01.2007 tarihli karar hukuken değer ifade etmemektedir. Kaldı ki, 25.01.2007 tarihli kararda da yasa yolu bildirimine ilişkin herhangi bir ibare bulunmamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemenin yasa yararına bozma konusu yapılan 25.01.2007 tarihli kararının dayanağını oluşturan 26.11.2006 tarihli karar kesinleşmemiş bulunduğundan ve kesinleşmeyen hüküm veya kararlar hakkında yasa yara¬rına bozma yasa ¬yoluna başvurula¬mayacağından, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırıl¬masına ve Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin belirtilen nedenlerle reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 24.03.2008 gün ve 3074-2593 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.10.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.