Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/169 E. 2009/223 K. 06.10.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/169
KARAR NO : 2009/223
KARAR TARİHİ : 06.10.2009

İtirazname : 2009/64917
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAFRA Sulh Ceza
Günü : 06.11.2008
Sayısı : 390-555
Hükümlü F.S..’in, resmi evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptırma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 230/5 ve 62. maddeleri uyarınca 1 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkındaki hükmün 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin, Bafra Sulh Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2008 gün ve 390-555 sayılı karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığınca 04.03.2009 gün ve 10624 sayı ile; “5237 sayılı TCY’nın 230/5. maddesinde düzenlenen resmi evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptırma suçunun Anayasanın 174. maddesi kapsamında olup 5271 sayılı CYY’nın 231/14. maddesinde belirtilen istisnai suçlardan olduğu ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin olanaklı olmadığı” gerekçesiyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.06.2009 gün ve 11606-11536 sayı ile;
“5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa ile değişik 14. fıkrasında, ‘Bu maddenin hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına ilişkin hükümleri, Anayasanın 174′ üncü maddesinde koruma altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlarla ilgili olarak uygulanmaz’ T.C. Anayasasının 174. maddesinde ise, ‘…aşağıda gösterilen inkılap kanunlarının …4)17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı Kanunun 110. maddesi hükmü,’ hükümleri yer almaktadır.
İncelenen somut olayda, mahkemece, 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 141. maddesinde öngörülen yönteme uygun bir evlenme olmaksızın dinsel törenle evlenme suçunu işleyen sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün, CYY’nın 231. maddesi uyarınca açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Mahkemenin, yukarıda belirtilen sınırlayıcı hükümleri gözetmeden verdiği hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın hukuka aykırı olduğu açıktır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, evlenme olmaksızın dinsel törenle evlenme suçundan sanık F. S.. hakkında, Bafra Sulh Ceza Mahkemesince verilip itiraz edilmeksizin kesinleşen 06.11.2008 gün ve 2008/390-555 sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 15.07.2009 gün ve 64917 sayı ile;
“…5271 sayılı Yasanın 231/14 madde ve fıkrası gözetilmeksizin verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı hukuka aykırıdır. Bu bağlamda, yerel mahkemenin kararının bozulmasına karar verilmesi isabetlidir.
Ancak, yukarıda izah edildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözen kararlardan değil¬dir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde dava derdest olmayı sürdürmektedir, söz konusu karar 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi kapsamında bir karardır. Söz konusu karar mahkûmiyet hükmü olmadığından fıkranın (b) ve (c) bentlerinin, davanın esasını çözüp de mahkûmiyet hükmü dışında kalan hükümlerden olmadığından fıkranın (c) bendinin uygulanma yeteneği bulunmamaktadır. Söz konusu kararın fıkranın (a) bendinde belirtilen kararlardan olması nedeniyle Yüksek Dairece Yerel Mahkeme kararının bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekmek¬tedir…” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkeme kararının yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5728 sayılı Yasayla değişik 14. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsamında bulunmayan bir suçtan (resmi evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptırma) kurulan hükmün, açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve bu kararın yasa yararına bozulması durumunda, bozma kararının ilgilinin aleyhine sonuç doğurup doğuramayacağına ilişkindir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği hüküm altına alınmakla, hükmün uygulanma koşulları daraltılmıştır.
Buna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanabilmesi için;
1) Suça ilişkin koşullar;
a- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmeli ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olmalıdır.
b- Suç, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmamalıdır.
c- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması gerekmektedir.
2) Sanığa ilişkin koşullar;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun birçok kararında da vurgulandığı üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanabilmesi için gerekli objektif koşullardan birisi de, suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan olmamasıdır.
Anayasanın “inkılâp kanunlarının korunması” başlıklı 174. maddesinde; “17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü” İnkılâp Yasaları arasında sayılmış, 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 1028. maddesi ile 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi yürürlükten kaldırılmış, 4722 sayılı Türk Medeni Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 21. maddesinde; “Bu Kanunun ve Türk Medeni Kanunun yürürlüğe girmesiyle yürürlükten kaldırılan kanunların Maddelerine, diğer mevzuat tarafın¬dan yapılan yollamalar, o maddeleri karşılayan yeni hükümlere yapılmış sayılır” hükmü getirilmiştir.
4721 sayılı Türk Medeni Yasasında, evlenme töreninin ne şekilde yapılacağı 743 sayılı Türk Medeni Yasasına benzer şekilde düzenlenerek, 141. maddesinde; “Evlenme töreni, evlendirme dairesinde evlendirme memurunun ve ayırt etme gücüne sahip ergin iki tanığın önünde açık olarak yapılır”, 143. maddesinde ise; “1- Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dini töreni yapıla¬maz. Evlenmenin geçerli olması dini törenin yapılmasına bağlı değildir” şeklinde düzenleme öngörülmüş, bu hükümlere paralel olarak da, resmi evlenme olmaksızın evlen¬menin dinsel törenini yaptırma eylemi 5237 sayılı TCY’nın 230/5. maddesinde suç olarak tanımlanmıştır.
Bu nedenle, 5237 sayılı TCY’nın 230/5. maddesinde düzenlenen resmi evlenme olmaksızın evlenmenin dinsel törenini yaptırma suçunun Anayasanın 174. maddesi kap¬samında bulunduğunda ve bu suçtan kurulan mahkûmiyet hükümlerinin CYY’nın 231. maddesinin 5728 sayılı Yasayla değiştik 14. fıkrası uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olamayacağında bir tartışma bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık, Özel Dairece bu nedenle verilen yasa yararına bozma kararının hükümlü aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağına ilişkin olduğuna göre, burada yasa yararına bozma kurumunun üzerinde durmak gerekmektedir.
5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal neden¬lerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görül¬mesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Bir karar veya hükmün yasa yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araş¬tırma ve yargılama yapılıp yapılamayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmet¬me yet¬kisinin bulunduğu, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzen¬lenmiştir. Bu düzenlemede, yasa yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama saptanırken “karar” ve “hüküm” ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkû¬miyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CYY’nın 223. maddesinde bu kararlardan hangilerinin hüküm olduğu açıklanmıştır. Buna göre; “mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedil¬mesi, davanın reddi ve düşmesi kararları”, birer hükümdür. Yine “adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları” da yasayolu bakımından hüküm sayılır. Bunlar¬dan mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı ve güvenlik tedbirlerine hükmedilme¬sine dair hükümlerin uyuşmazlığı sona erdiren, davanın esasını çözen nitelikteki hükümler oldukları konusunda öğretide genel bir kabul bulunmaktadır.
03.06.1936 gün ve 9-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; zamanaşımı, genel af ve davadan vazgeçme gibi düşme nedenlerinden birine dayanılarak verilen mahkeme karar¬larının da davanın esasını çözümleyen ve suçlular hakkında kazanılmış hak sağlayan karar¬lardan olduğu vurgulanmıştır.
Öte yandan, adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararlarının, yasayolu bakımından hüküm sayılmakla birlikte, davanın esasını çözen nitelikteki kararlardan olmadığı açıktır. Ayrıca, CYY’nın 223. maddesinde sayılan hüküm çeşitleri arasında yer almayan durma kararları da davanın esasını çözen kararlardan değildir.
5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre, ayrıma tabi tutularak, maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda, yeniden karar verebilecektir. Bu halde, yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran, usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecektir, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerek¬tirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozul¬ması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerek¬mektedir.
Kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir “hüküm” değildir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CYY’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanama¬yacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Bu nedenlerle, Özel Dairenin, yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına ilişkin kararını, “suçun CYY’nın 231. maddesinin 14. fıkrasında sayılan ve Anayasanın 174. maddesi kapsamındaki suçlardan olmasından dolayı bu suçlar hakkında hükmün açıklan¬masına karar verilemeyeceği” gerekçesiyle yasa yararına bozma ile yetinmesi ve müteakip işlemlerin yerel mahkemece yapılmasına karar vermesi gerekirken, aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar vermesinde isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırıl¬masına, yerel mahkemece verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10.06.2009 gün ve 11606-11536 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Bafra Sulh Ceza Mahkemesinin 06.11.2008 gün ve 390-555 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca yasa yararına BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.10.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.