Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/167 E. 2010/70 K. 30.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/167
KARAR NO : 2010/70
KARAR TARİHİ : 30.03.2010

Tebliğname : 2008/178039
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : OSMANİYE 1. Ağır Ceza
Günü : 17.04.2008
Sayısı : 33-71
Rüşvet almak suçundan, sanık E. B.’nin, eylemlerinin cebri irtikap suçuna uyduğu kabul edilerek;
….A.Ş. yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 5237 sayılı TCY’nın 250/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına;
Aydın Makine Şirketi yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 5237 sayılı TCY’nın 250/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına;
……Kundura Şirketi yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 5237 sayılı TCY’nın 250/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına;
…… Kolektif Şirketi yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 5237 sayılı TCY’nın 250/1, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına;
….. A.Ş. yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 765 sayılı TCY’nın 209/1, 80, 219/3 ve 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 219/son maddesi uyarınca müebbeten memuriyetten mahrumiyetine;
……A.Ş. yönünden eylemi nedeniyle, lehine olan 765 sayılı TCY’nın 209/1, 61, 219/3 ve 59. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve 219/son maddesi uyarınca müebbeten memuriyetten mahrumiyetine;
İlişkin, Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince 19.12.2006 gün ve 62-411 sayı ile verilen kararın, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dos¬yayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 06.12.2007 gün ve 5050-9646 sayı ile;
“İrtikap suçu bir memurun görevine giren bir hususta görevini veya sıfatını kötüye kullanarak bir kimseyi kendisi ya da başkasına çıkar sağlamaya icbar veya ikna etmesi ile oluşur. Buna göre memurun görev ve yetki alanına giren bir işi yaparken veya yapabilecek durumda iken çıkar sağlaması, icbarın ciddi olması, sanığın isteklerinin kanunsuz olduğunu bilen mağdurun etkisinden kurtulamadığı baskı sonucu sanığa çıkar sağlaması gerekir. Olayımızda, sanığın tesellüm komisyonunda baş mühendis olarak görev yaptığı İskenderun Demir Çelik Fabrikalarına yaklaşık iki yılı aşkın süre ile beraat eden diğer sanıkların çalıştığı firmalarca değişik zamanlarda muhtelif malzemelerin kabul ve tesellümleri sırasında sanığın ve kızının bankadaki hesaplarına değişik tutarlardaki paraların yatırılarak menfaatler sağlandığı, bu tarz malzeme teslim ve kabullerini sürdürmeyi ve teslim ve tesellümleri sırasında önlerine bir engel çıkmamasını düşünen firma yetkilileri, malzeme teslimlerinin öncesi ve sonrasında da bankadaki sanığın hesabına para yatırmaya devam ettikleri, böylece malzemelerini teslim eden ve edecek olan firma yetkilileri ile sanık arasında sağlanan yararın konusu ve nedeni hakkında zımni bir anlaşmanın oluştuğunun kabulü gerektiği, bu biçimde gerçekleştiği belirlenen eylemlerde sanığın çıkar sağlamaya yönelik davranışlarının belirli bir icbar boyutuna ulaştığından bahsedilemeyeceği, bu itibarla irtikap suçunun unsurlarının gerçekleşmediği, taraflar arasında bir anlaşmaya dayalı menfaat sağlamaya yönelik sanığın eylemlerinin suç tarihleri itibariyle yapması gereken bir işi yapmak için basit rüşvet alma suçunu teşkil ettiği, ancak sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun rüşveti tanımlayan 252/3. maddesinde, ‘rüşvet, bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır’ denilerek sadece nitelikli rüşvete yer verildiği, kamu görevlisinin yapması gereken bir işi yapması ya da yapmaması gereken işi yapmaması için yarar sağlanmasının rüşvet suçu kapsamından çıkarıldığı cihetle sanığın eylemlerinin aynı Yasanın 257/3. maddesinde düzenlenen görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama suçu niteliğinde olduğu anlaşılmakla buna göre cezalandırılması gerekirken yazılı gerekçe ile irtikap suçundan mahkumiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiş;
Daire Üyelerinden F. ……. “İskenderun Demir Çelik Fabrikalarında Stok Kontrol Tesellüm Ambar Başmühendisi olarak görevli sanık E.B.’in her teslimatta pürüzler çıkarıp firma yetkilisinden bir beklentisi olduğu izlenimini verdiği, aybaşında Timsan yetkilisi M.G.’le yüzyüze yaptığı görüşmede malzeme reklamasyona girebilir, paranızı geç ve noksan alırsınız dedikten sonra alimünyum işini görüşmek üzere telefonla çağırdığı aynı kişiye önce teknik bilgiler verdikten sonra ona üzerinde kızının ismi ve banka hesap numarası yazılı bir kağıt verip ‘bu hesaba bir zahmet 30 milyon yatır’ deyince bu baskı altındaki mağdur M.in konuyu firma sahibi N. Beye iletip, sanıktan kaynaklanan icbarın belli bir şiddete ulaşıp ciddi olması ve müştekinin etkisinden kolaylıkla kurtulamaması sebebiyle mağdur ….. firması yetkilisinin haklı işinin görülmesi amacına yönelik (meşru zeminde) olarak karşılaşabileceği daha ağır zararların önüne geçebilmek için istenen parayı banka hesabına yatırmak suretiyle gerçekleşen olayda:
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 1989/265-335 ve 1999/5-119-121 sayılı ve Dairemizin 23.09.1993 gün ve 1993/2837-3319 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere sanığın yukarıda açıklanan eylemi cebri irtikap suçunu oluşturduğu halde, eylemin 5237 sayılı Yasanın 257/3 maddesindeki görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama olarak kabulüne ilişkin sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum” görüşüyle;
Daire Üyesi A. …… ise, “Haklarında dava açılan ve beraat eden diğer sanıkların, sipariş verdikleri muhtelif malların kabul ve zamanında teslimleri için İskenderun Demir Çelik Fabrikasında Yönetim Kurulu Üyesi ve Başmühendis olarak çalışan sanık E. B.’in verdiği ve kızına ait bankadaki hesabına değişik miktarlardaki paraları birden ziyade yatırmak suretiyle sanığın olur ve engellerini aşabildikleri, ancak; haklarında rüşvet vermek suçlarından dava açıldığından, suçtan kurtulmaya yönelik anlatımlarından da anlaşıldığı üzere, sanık tarafından verilen bu hesaba tesbiti yapılan paraları yatırmak zorunda bırakıldıkları,
Nitekim; ….. firmasının işlerini takip eden ihbarcı konumunda bulunan M. T. G.’ü sanığın üç-dört kez telefonla arayarak 500 tonluk pramit aleminyum işlerinin olduğundan bahisle kendisiyle görüşmek istediğini, daha önceden bir malın analize gönderilmesi sırasında sanığın beş günlük geciktirme yaparak zararlarına neden olduğunu, elindeki mevcut işi sürüncemede bırakmamak için kendisinden para isteyeceğini tahmin ettiği, görüşmeye gittiğinde de, tahmini doğrultusunda sanığın verdiği hesap numarasına 30 milyon yatırılmasını istediği, durumu şirket yetkilisi İrfan’a onun da fabrikanın genel müdürüne intikal ettirdiği, talimatları doğrultusunda sanığın verdiği kızına ait hesap numarasına istenilen parayı yatırdıktan sonra, hazurun heyet huzurunda sanığın telefonunu arayarak parayı yatırdığını söylediği, onun da teşekkür ederek telefonu kapattığı, dosya içindeki tanık beyanları ve diğer delillerden anlaşılmaktadır.
Unsurları itibariyle birbirlerine çok benzeyen irtikap ve rüşvet suçlarında; kamu görevlisinin görevi sebebiyle haksız bir menfaat temin etmeyi şart koşmakla birlikte, rüşvet suçunda menfaati sağlayan kimse rüşvet veren olarak suçlanırken, irtikapta suçun mağduru konumundadır. Çünkü; irtikapta fert karşı tarafa sağladığı menfaati iradesi dışında ve bir noktada mecbur bırakıldığı için sağlarken, rüşvette iradeyle vermek vardır. Bu itibarla irtikap tek taraflı, rüşvet çok taraflı bir suçtur. Ayrıca, rüşvette görev dolayısıyla verilen yetkinin kötüye kullanılması söz konusu iken, irtikapta kamu görevinin sağladığı nüfuzun ve güvenin kötüye kullanılması söz konusudur.
Somut olayımızda; sanıkla müştekinin rızaya dayalı karşılıklı bir anlaşmalarının bulunmadığı gibi, daha önceden sanığa menfaat sağlamayan müştekinin, sanık tarafından malları analize geç gönderilmek suretiyle mağdur edildiği, sanığın verdiği hesaba öngörülen parayı yatırmadığı takdirde benzeri engellemelerle karşılayacağını bilen müştekinin, mecbur bırakıldığından istenilen parayı sanığın kızının hesabına yatırması ve onun da kabulüyle cebri irtikap suçunun unsurları itibariyle tamamlanmış olduğu,
Bu itibarla; sanığın ……yetkililerine yönelik eylemi; iddia dosyadaki mevcut bilgi ve belgelerle tamamlanmış cebri irtikap suçunun oluşturduğu halde, irtikaba eksik teşebbüs vasıflandırılması yönündeki mahkeme kararına ve bu eylemin basit rüşvet almak suçundan dönüşümle görevi kötüye kullanma suçu olarak kabule dair sayın çoğunluğun görüşlerine katılamıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Yerel Mahkeme ise, 17.04.2008 gün ve 33-71 sayı ile
“Mahkememiz Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığının irtikap suçunun tanımlanmasına ilişkin açıklamalarına, 5237 sayılı TCK’nunda basit rüşvete yer verilmediğine dair açıklamalarına, 765 sayılı TCK döneminde basit rüşvet olarak tanımlanan eylemlerin 5237 sayılı TCK’nunda görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğuna dair açıklamalarına aynen katılmaktadır. Ancak, Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanlığı ile mahkememiz arasındaki uyuşmazlık suçun ne şekilde gerçekleştiği noktasında toplanmaktadır. Mahkememiz, İskenderun Demir Çelik Fabrikasında tesellüm ambar başmühendisi olarak görev yapan sanığın fabrikaya gelen her türlü malzemenin ambara kabulünü yapmak, gelen malzemelerin uygun olup olmadığına dair karar vermek yetkisine sahip olduğunu, İskenderun Demir Çelik Fabrikasına mal veren firmaların sanık E. ile muhatap olmak zorunda kaldıkları sanığın tesellüm ambarına gelen malzemenin girişini geciktirmesi, bekletmesi ve reddetmesi hallerinde Demir Çelik Fabrikasına mal satan firmaların büyük zarara uğrayacaklarını, şirketlerin malları teslimlerinin geciktirilmesi halinde ciddi zarara uğrayacaklarını, sanık E. B.’in şirketlerle olan ilişkilerde kilit noktasında bulunduğunu kabul etmektedir. Sanığın malların teslimi sırasında teslimatta zorluk çıkartması şirketler üzerinde baskı oluşturmaktadır. ….Şirketi yetkilileri, sanığın ‘malzeme reklamasyona girebilir, paranızı geç ve noksan alabilirsiniz’ şeklindeki sözleri üzerine konuyu İskenderun Demir Çelik Müdürlüğü’ne ihbar ettikleri, diğer dava konusu olaylarında bu ihbarlar sonucu ortaya çıktığı sabittir. ……yetkililerinin ihbarı üzerine olaylar ortaya çıktığından ……yetkililerinin sanık sıfatı bulunmadığından gerçeği söyledikleri görülmektedir. Sanık Timsan Firmasına yaptığı gibi tüm firmaları zarara uğratacağı endişesine sevk ederek zorlamış, firmalardan hem malların teslimi öncesinde, hem de malların teslimi sonrasında hem kendi hesabına, hem de yakınlarının hesaplarına para yatırılmasını sağlamıştır. Paranın hem teslimattan önce, hem de teslimattan sonra yatırılmasının bir anlamı vardır. Paranın teslimattan önce yatırılması nedeniyle işlemler normal olarak yürütülmüş, bu işlemler yapıldıktan sonra kalan parada sanığın hesabına ya da yakınlarının hesabına yatırılmıştır. Paranın tesellümden önce yatırılması mağdur firmalara yapılan baskıyı göstermektedir. İşlerin tamamen yolunda gittiği İskenderun Demir Çelik Fabrikasında mağdur şirket yetkililerinin para yatırmaları sanığa ekstradan bir para vermeleri düşünülemez. ….. yetkilileri dışında kalanların sanık sıfatında olmaları nedeniyle para verdiklerini söylemeleri halinde bir cezai müeyyide ile karşı karşıya kalacakları endişesini taşıdıkları görülmektedir. Bu sebeple, ….. yetkilileri dışında kalan firma yetkilileri kendilerinden ne şekilde para istendiğini ve hangi amaçla para yatırdıklarını açıklayamamışlardır. Ancak …..yetkilileri dışında kalan firma elamanlarının bu açıklamaları yapmamış olmaları sanığın lehine yorumlanmamalıdır. Timsan yetkilileriyle benzer konumda olan diğer firmalar hem teslimat öncesi, hem de teslimat sonrası parayı malların kabulünün geciktirilebileceği ya da teslim alınmayacağı endişesi ile yatırmışlardır. Şirketler tarafından yatırılan paraların tarihlerine bakıldığında fabrikaya malzeme girişlerinin yapıldığı ödeme için tedarik ikmal müdürlüğüne yazı yazıldığı tarihlerle çakıştığı görülmektedir. Sanık yapması gereken bir işi yapması için para almamış, bu paraları zarara uğratılacaklarını düşünen meşru zeminde bulunan firma yetkililerinden zorlamak sureti ile almış ve bunu alışkanlık haline getirmiştir. Sanık İskenderun Demir Çelik Fabrikasındaki görev ve sıfatını kötüye kullanarak fabrikaya mal teslim edecek olan şirketleri zarara uğratacağı izlenimini uyandıran sözleri ve davranışları ile zorlamış, firma yetkililerinin iradelerini baskı altına alarak kendisine para vermeye zorunlu kılmıştır. Cebir ve zorlama neticesinde şirket yetkilileri daha büyük zararlara uğramamak, paralarını eksiksiz ve zamanında alabilmek amacıyla sanığın ya da yakınlarının hesabına para yatırmışlardır. Şirketlerin mal satımlarında herhangi bir usulsüzlük bulunmayıp meşru zeminde bulundukları buna göre de sanığın tüm şirketler açısından icbar sureti ile irtikap suçunu işlediği sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır. …. şirketi yetkililerinin bahsettiği şekilde baskının diğer firmalara da yapıldığını kabul etmek zorunluluğu vardır. Sanık …. yetkililerinden parayı hangi amaçla ve ne şekilde almış ise, diğer firma yetkililerinden de aynı amaçla ve aynı şekilde almıştır. Diğer firma yetkililerinin susmaları ya da kendilerini suçtan kurtarmaya yönelik savunmalarda bulunmaları oluşun, firma yetkililerinin cezalandırılacakları endişesi ile yaptıkları savunmalarda olduğu gibi gerçekleştiğini kabul etmemizi gerektirmez. ….A.Ş. yetkilileri ve ….. A.Ş. yetkilileri dışında kalan firma yetkilileri de sanığın baskılarına maruz kalmaları sonucunda endişeye kapılarak sanığa maddi menfaat sağlamışlardır. Mahkememiz tüm firmalar açısından cebri irtikap suçunun oluştuğu kanaatini taşımaktadır” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ve o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 14.07.2009 gün ve 178039 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın, yapması gereken işi yapmak için, iş sahibi firmalardan para alması eyleminin sabit olduğu hususunda Özel Daire ve yerel mahkeme arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın sabit olan bu eyleminde, söz konusu paraların sanığın zorlaması (icbarı) sonucu mu yatırıldığı, yoksa diğer kişilerle varılan rüşvet anlaşması sonucu mu yatırıldığının, buna bağlı olarak da eylemin irtikap suçunu mu, yoksa rüşvet almak (lehe yasa uygulamasıyla 5237 sayılı TCY’nın 257/3, maddesindeki görevi kötüye kullanma) suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Uyuşmazlığın çözümünde sağlıklı bir sonuca ulaşılabilmesi için, irtikap suçunun hukuki niteliği ve benzer suçlar ile arasındaki farkların ortaya konulmasında zorunluluk vardır.
İrtikap suçu, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının, “Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler” başlığını taşıyan Üçüncü Babının İkinci Faslında 209. maddede düzenlenmiş ve maddenin birinci fıkrasında “icbar suretiyle irtikap”, ikinci fıkrasında “ikna suretiyle irtikap”, üçüncü fıkrasında ise, “hatadan yaralanmak suretiyle irtikap” eylemleri suç olarak düzenlenip, yaptırıma bağlanmış, bu düzenlemeye göre de irtikap suçu, memurun, memuriyet sıfatını veya görevini kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına haksız çıkar sağlaması veya bu yolda vaadde bulunulması için, bir kimseyi icbar etmesi veya ikna etmesi ya da kanunen almaması gereken bir şeyi diğerinin hatasından yararlanmak suretiyle alması ile oluşur.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında ise, “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlığını taşıyan Dördüncü Kısımda, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı Birinci Bölümünde, 250. maddede düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre de irtikap suçu, kamu görevlisinin, kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, kendisine veya başkasına yarar sağlamaya veya vaat etmeye bir kimseyi icbar ya da ikna etmesi veya kanunen almaması gereken şeyi, muhatabının hatasından yararlanarak alması ile oluşmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olan icbar suretiyle irtikap (cebri irtikap) suçu incelendiğinde;
İcbar sözcüğünün sözlük anlamı, “zor, zorlayış, bir işi yaptırmak için zora başvurmak” şeklindedir. (Türk Dil Kurumu Sözlüğü) Ceza Genel Kurulunun 30.03.2004 gün ve 37-75 sayılı kararı ile yerleşmiş önceki kararlarında da vurgulandığı üzere, icbar kelimesi manevi cebir anlamındadır. Cebir unsuru manevi tazyikle gerçekleşecektir. Mağdurda meydana getirilen korkunun etkisi altında suçun işlenmesi halinde icbar gerçekleşmiş sayılacaktır. Maddi cebir kullanılması halinde, eylem yağma suçunu oluşturur. Nitekim, gerek 765 sayılı TCY’nın 209. maddesinin, gerekse 5237 sayılı TCY’nın 250. maddesinin madde gerekçelerinde de bu husus açıkça belirtilmiştir. Yine Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, manevi cebirin, belli bir şiddete ulaşması, ciddi olması, mağdurun baskının etkisinden kolaylıkla kurtulma olanağının bulunmaması gerekir. Mağdurun iradesini baskı altında tutmaya elverişli olmak koşuluyla, doğrudan doğruya veya dolaylı biçimde yapılan her türlü zorlayıcı hareket de icbar kavramına dahildir. Yapılan hareketlerin mağdurun iradesini manevi baskı altında tutmaya uygun ve elverişli olması, vaad edilmesi veya sağlanması istenilen menfaatin hukuka aykırı olduğunun mağdurca bilinmesi, icbar için yeterlidir. Bu nedenle de icbarın manevi baskı oluşturmaya elverişli olup olmadığı, somut olayın özellikleri ve nesnel koşullar nazara alınarak, hakim tarafından takdir edilmelidir.
Sanık hakkında rüşvet alma suçundan dava açıldığı nazara alındığında, irtikap ve rüşvet alma suçlarının karşılaştırılması da gerekmektedir. İrtikap suçu ile rüşvet alma suçu, önemli farklılıklar taşımakla birlikte unsurları yönünden birbirine benzeyen suç tipleridir.
Bu bağlamda rüşvet alma suçu; 765 sayılı TCY’nın 212. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen basit rüşvet alma suçunda fail, rüşvet almasına veya vaat ya da taahhüdü kabul etmesine karşın görevinin gereğini yerine getirdiği için bu halde memuriyet sıfatı, ikinci fıkrasında düzenlenen nitelikli rüşvet alma suçunda ise, görevinin gerektirdiğinin aksine yapmaması gereken işi yapmak yahut yapması gereken işi yapmamak biçiminde davranış gösterdiği için memuriyet görevi kötüye kullanılmaktadır.
5237 sayılı TCY’da ise 252. maddede düzenlenmiş olup, maddenin 3. fıkrasında “bir kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapması veya yapmaması için kişiyle vardığı anlaşma çerçevesinde bir yarar sağlamasıdır” şeklinde tanımlanmıştır. Görüldüğü gibi, 765 sayılı TCY’nın 212/1. maddesinden farklı olarak, basit rüşvet alma suçu, yani “yapmak zorunda olunan bir işin yapılması için elde edilen menfaat” rüşvet alma suçu olarak düzenlenmemiş, anılan maddenin gerekçesinde de bu husus, haklı bir işin gördürülmesi amacıyla kamu görevlilerine menfaat temininin rüşvet suçunu oluşturmayacağı, koşulları gerçekleştiğinde irtikaptan söz edilebileceği biçiminde değerlendirilmiş, irtikap düzeyine ulaşmayan eylemin ise 257. maddenin 3. fıkrasında yazılı, görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturacağı şeklinde hükme bağlanmıştır.
Öğretide de açıklandığı üzere, irtikap suçu ile rüşvet suçu arasındaki farkların, şu şekilde ortaya konulması olanaklıdır:
İrtikap tek failli (bireysel), rüşvet ise, çok failli bir suçtur.
İrtikapta fert yararı iradesi haricinde mağdur sıfatıyla temin ettiği halde, rüşvette fert yararı serbest iradesiyle ve fail sıfatıyla temin etmektedir. (rüşvet veren)
İrtikapta kamu görevlisi görevinin sağladığı nüfuzu veya görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle işlediği halde, rüşvette görevinin gereklerine aykırı olarak bir işi yapmak suretiyle işlemektedir.
Rüşvette kamu görevlisinin görevinin gereklerine uygun davranmak amacıyla kişilerden yarar temin etmesi rüşvet suçunu oluşturmadığı halde, icbar edildiği yönünde somut dayanak noktalarının bulunması durumunda eylem, icbar suretiyle irtikap suçunu oluşturur. (Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk – Prof. Dr. Ahmet Gökçen – Doç. Dr. Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 5. Cilt, sh. 4877)
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
…. Firması yetkilileri N.U. ve M. G., 22.12.1997 tarihinde İskenderun Demir Çelik AŞ. Genel Müdürlüğüne verdikleri dilekçede, tesellüm ambarında görevli Başmühendis E. B.in, çeşitli zamanlarda çeşitli taleplerde bulunduğunu, en son kızı R.B, adına Yapı Kredi Bankasında bulunan 82959 nolu hesaba 30 milyon lira yatırmalarını istediğini bildirmişlerdir.
Bu başvuru üzerine, Genel Müdür onayı ile konunun takibinin yapılması için, Disiplin Kurulu Başkanı, Personel Müdürü, Hukuk Müşaviri, Teftiş Kurulu Başkanı ve Savunma Sekreterinden oluşan bir komisyon kurulmuş ve 24.12.1997 tarihinde düzenledikleri tutanakta, firma yetkilisi N.U. ile yapılan görüşmede söz konusu parayı yatırdığını belirtip banka dekontunu sunduğu, ayrıca bu parayı işin teslimatında kolaylık sağlamak üzere E.B.’nin kendilerinden talep ettiği ve bu konuda ad, hesap numarası ve para miktarını içeren bir pusula verdiğini belirterek bu pusulayı da komisyona verdiği ve komisyon huzurunda E. B.ile yaptığı telefon konuşmasında emaneti yatırdığını söylediği belirtilmiştir.
İskenderun Demir ve Çelik AŞ Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca atanan müfettiş tarafından yürütülen idari soruşturma sonucunda düzenlenen 26.02.1998 tarihli raporda;
Stok Kontrol Müdürlüğü Tesellüm Başmühendisi olan E. B.’in görevinin, dışarıdan gelen her türlü malzemenin ambara kabulünü yapmak, bunların kullanıcı ünitelerine malzemenin geldiğini haber vermek, sipariş mektubundaki şartlar doğrultusunda malzemenin kalite kontrolünü yaptırmak, çıkan raporlar doğrultusunda kullanıcı ünite ile birlikte komisyon halinde malzemenin uygunluğuna veya uygun olmadığına karar verip, uygunsa girişinin yapılması, uygun değilse reddinin yapılarak Tedarik İkmal Müdürlüğüne bildirmek olduğu;
Timsan Firmasının teslimatları ile ilgili olarak, tesellüm ambarına gelen malzemenin giriş işlerinin yapılmasında, 1 milyar 132 milyon 750 bin liralık gaz boru sistemi alımında, kalite kontrol müdürlüğüne 5 gün sonra yazı yazıldığı ve analiz raporu geldikten 12 gün sonra giriş fişinin düzenlendiği, yine 1 milyar 607 milyon 500 bin liralık eksantrik alımında 03.12.1997 tarihinde analiz için kalite kontrol müdürlüğüne numune gönderildiği ancak rapor sonucu beklenmeden aynı gün giriş işleminin yapıldığı, E.B.’in, “malzeme reklamasyona girebilir, paranızı geç ve noksan alırsınız” diyerek ….. Firmasından çeşitli zamanlarda taleplerde bulunduğu, bu firmanın İsdemir’e özel imalatlar yaparak teslim ettiği için, bedelini zamanında almalarının önemli olduğu gibi, malzemenin uygun bulunmayarak reddi halinde piyasaya satılmasının olanaksız olması nedeniyle mali açıdan çok zor duruma düşebileceği, bu itibarla E.B.in taleplerine karşı çıkmalarının zor olduğunu, en son 19.12.1997 tarihinde ….Firması yetkilisi M. T. G.’e, kızı adına 30 milyon lira yatırılması için bir pusula verdiği, firmanın da durumu genel müdürlüğe yazılı başvuru ile bildirdiği, paranın belirtilen hesaba yatırılarak, yatırıldığı hususunun da telefon konuşması ile bildirildiği ve bu konuda tutanak düzenlendiği, olayın ortaya çıkması ile ifadesi alınan E. B.’in, hiçbir firma ile özel bir ilişkisinin ve para alışverişinin bulunmadığını bildirdiği, ancak bankalar nezdinde yapılan araştırmada;
E. B.’in, Yapı Kredi Bankası İskenderun Şubesindeki hesabına 14.03.1995 ila 03.04.1997 tarihleri arasında çeşitli firmalar ve bunların temsilcileri tarafından 776 milyon 559 bin lira;
Aynı şubede kızı R. B. adına olan hesaba 19.03.1996 ila 24.12.1997 tarihleri arasında yine aynı şekilde 1 milyar 221 milyon 667 bin 550 lira yatırıldığının belirlendiği ve E. B.’in alınan mal beyanlarında çelişkili açıklamalarda bulunduğu;
Bütün bu tespitlere göre, E. B.’in, irtikap ve rüşvet almak ile haksız mal edinme suçlarını işlediğinin belirlendiğinden hakkında suç duyurusunda bulunulması ve disiplin işlemi uygulanması gerektiği, keza bu kişiye rüşvet veren kişiler haklarında da rüşvet vermek suçundan suç duyurusunda bulunulması gerektiği belirtilmiştir.
İskenderun Demir ve Çelik AŞ Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığınca, Genel Müdürlük makamına hitaben yazılan 02.03.1998 gün ve 39 sayılı yazı ile özetle Stok Kontrol Müdürlüğü Tesellüm Başmühendisi E. B.’in, rüşvet aldığı iddiaları üzerine yapılan soruşturma sonucunda düzenlenen rapor doğrultusunda E. B. hakkında irtikap ve rüşvet almak suçlarından, bu kişiye rüşvet veren ….AŞ yetkilileri H. B., O. A., S. Y., Y. Y., A.Makine yetkilisi N. A., ….Koll. Şti. yetkilisi Kurtuluş F., Ö. Kundura yetkilileri M. Ö., E. Y., B. O. ve ….firması yetkilileri haklarında C.savcılığına suç duyurusunda bulunulması önerilmiş ve Genel Müdür tarafından bu istem 02.03.1998 tarihinde uygun bulunarak Dörtyol C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur.
Sanık aşamalardaki savunmalarında, yüklenen suçlamayı kabul etmemiş, ancak bazı firmalardan, bir vakfa iletilmek üzere para aldığını ve ilettiğini, ayrıca kızı için de bazı firmaların burs sağladıklarını kabul etmiş, fakat bu paraların yaptığı iş ile bir ilgisi olmadığını beyan etmiştir.
…Firması yetkililerinden M.T.G.müfettiş tarafından 24.12.1997 tarihinde alınan ifadesinde; 18.12.1997 günü kendisini Adana’daki iş yerinden arayan E. B.’in, 500 tonluk bir pramit alüminyum işi olduğunu görüşmek üzere gelmesini söylediğini, zaten İsdemir’de alacağı olduğu için 19.12.1997 tarihinde İskenderun’a gittiğini, öncelikle muhasebeye gidip alacağına karşılık 1 milyar liralık çeki aldığını, sonra stok kontrol tesellüm ambarına gidip teslim ettikleri malzemenin analiz raporunun çıkıp çıkmadığını sorduğunu ve arkasından da E.B.’in yanına gittiğinde kendisine bu şahsın alüminyum pramit hakkında teknik bilgiler verdiğini, bu arada daha önce 3-4 kere telefonla aramasından dolayı para isteyeceğini tahmin ettiği için laf arasında borcunun olduğunu, çekleri karşılayamadığını söylediğini ancak buna rağmen E. B.’in kendisine bir kağıt vererek “bir zahmet bu hesaba 30 milyon yatır kızımın okul parası” dediğini, sinirlenerek kağıdı aldığını ve firma sahibi N. Bey’e ileteceğini söyleyip yanından ayrılarak fabrika içerisinde bir başka bölümde teknik öğretmen olan tanıdığı İ. A.’nun yanına gittiğini ve durumu anlatıp bir yol göstermesini istediğinde İ. A.’nun kağıdı alıp telefonla bir yeri aradığını, daha sonra yanından ayrılıp Adana’ya gittiğini ve pazartesi günü tekrar İskenderun’a gittiğinde genel müdürlüğe dilekçe verdiklerini, hatta genel müdürün nakit para verilerek suçüstü yapma konusundaki önerisini firmanın zarar göreceğini düşünerek kabul etmediklerini ve E. B.’in istediği hesap numarasına parayı yatırıp makbuzu da genel müdürlüğe verdiklerini bir heyet huzurunda E.B.’e telefon edip parayı bankaya yatırdığını söylediğinde de E. B.’in kendisine teşekkür ettiği, firma olarak İsdemir’e genelde yedek parça sattıklarını E. B.’in bu malzemeleri tesellümünde kabul etmeme ya da işi geciktirme yetkisinin olduğunu düşünerek kendilerinden istenen parayı yatırmak zorunda olduklarını inandıklarını, E.B.’in her teslimatlarında pürüz çıkarttığını ve bu nedenle bir beklentisi olduğunu düşündüklerini, zaman zaman “malzeme reklamasyona girebilir, paranızı geç ve noksan alırsınız” şeklinde kendilerine yönelik konuşmalarının olduğunu beyan etmiş, duruşmada ise, müfettişe verdiği ifadenin okunmasını istemiş ve bu ifadeyi aynen tekrar ettiğini anlattıklarının doğru olduğunu beyan etmiştir.
Timsan Firmasının diğer yetkilisi N.U. ise, müfettiş tarafından 24.12.1997 tarihinde alınan ifadesinde; ….Firmasının sahiplerinden olduğunu, M. T.G.’ün de firma adına işleri takip ettiğini, 19.12.1997 tarihinde İskenderun’dan döndüğünde atölyeye yanına gelip E. B.’in, R. B. adına Yapı Kredi Bankası İskenderun Şubesine 30 milyon lira yatırılmasını talep ederek bu konuda kendisine kağıt verdiğini söylediğini, kağıdı istediğinde ise bu kağıdı fabrikadaki İ.A.’ya verdiğini belirttiğini, suçüstü yapılarak işin ortaya çıkmasını istedikleri için pazartesi günü İ.A.dan kağıdı alarak genel müdürlüğe dilekçe verdiklerini ve 24.12.1997 günü parayı bankaya yatırıp dekontu genel müdürlüğe sunduklarını, hatta orada M. G.ün, E. B.’i telefonla arayarak paranın yatırıldığını söylediğini ve E.B.in de karşılığında teşekkür ettiğini, bu kişiyle herhangi bir alacak verecek ilişkileri ya da borçları olmadığını kendilerinden rüşvet olarak istenildiğini, suçun ortaya çıkması için bu şekilde gereğini yaptıklarını beyan etmiştir.
Duruşmada ise benzer anlatımda bulunmakla birlikte, sanığı önceden tanıdığını kendisinden herhangi bir para talebinin bulunmadığını, bu olaydan sonra yaptığı araştırmada sanığın maddi durumunun bozuk olduğunu, ilk defa da bu olay nedeniyle kendilerinden para istendiğini ve bu olaydan sonra da sanığın A.K. adlı bir kişi aracılığıyla kendisine 30 milyon lira parayı geri gönderdiğini, hatta bu kişiye de parayı almayacağını hayır kurumlarına vermesini istediğini söylediğini beyan etmiştir.
….Firması yetkililerinden K. F., aşamalarda tanık ve sanık sıfatıyla alınan ifadelerinde, E. B.’e rüşvet vermediğini, üniversitede okuyan kızının okul masraflarına yardım amacıyla kızının adına cüzi miktarda bir para gönderdiğini, bu konuda sanığın kendisinden herhangi bir talebinin olmadığını beyan etmiştir.
Aynı firmanın çalışanı F.Ç. ise, iş için İskenderun’a gittiğinde parası yetişmediğini ve firmayı aradığında E. B.’den almasının söylediğini, o dönemde E.B.’den aldığı bu parayı İstanbul’a döndüğünde banka havalesi yoluyla gönderdiğini kendisinden rüşvet istenmediği gibi rüşvette vermediğini beyan etmiştir.
….Firmasının yetkilisi N. K., C. savcılığında ve duruşmada alınan ifadelerinde benzer şekilde, ….Limited Şti.’nin sorumlu müdürü olduğunu diğer sanık E.B.i 1996 yılından beri tanıdığını ve bu sanığa hiçbir şekilde rüşvet vermediğini, bir gün İstanbul’da bürosunda otururken sanık E.’in telefonla arayıp çocuğunun üniversiteyi kazandığını maddi durumunun da bozuk olduğunu, kızı için ekonomik yardım yapıp yapamayacaklarını, yapılırsa ileride telafi edeceğini söylediğini, gerek kendisinin gerekse şirketin üniversite öğrencilerine çeşitli yardımlar yaptıkları için sanığın bu talebini herhangi bir karşılık beklemeden kabul ettiklerini ve 1996 yılı Temmuz ve Ağustos ayında iki defa 20 milyon lira para gönderdiklerini, benzer şekilde Kırklareli Valiliğinin de yardım taleplerini karşıladıklarını, sanığın kendilerine iş konusunda zorluk ya da kolaylık göstermesinin hiçbir şekilde söz konusu olmadığını beyan etmiştir.
……Firması çalışanları Y. Y., S. Y.ve O. A. aşamalardaki ifadelerinde, iş için İskenderun’a gidip geldikleri dönemlerde paraları yetmediğinde sanık E.’den borç aldıklarını ve dönünce bu parayı da banka havalesiyle geriye sanığa gönderdiklerini, sanığın kendilerinden rüşvet istemediğini beyan etmişlerdir.
….. Makine Firmasının yetkilisi N. A., aşamalarda tanık ve sanık sıfatıyla alınan ifadelerinde, sanık E.B.’i tanımadığını ve hiç karşılaşmadığını, bu kişiye herhangi bir şekilde rüşvet vermediğini, firmasının İskenderun Demir Çelik Fabrikalarının uzun yıllardır malzeme imal ettiklerini, firma elemanlarının bir ara bu kişinin eşinin ameliyatı için paraya ihtiyacı olduğunu ve borç istediğini söylediklerini hatırladığını, ancak onun haricinde kızının okul masrafları için ya da başka nam altında para göndermediklerini, gönderildiğini de hatırlamadığını bu konuda bir bilgisi olmadığını beyan etmiştir.
Aynı firmanın elemanları olan ve tanık olarak dinlenen S. K. ve Ü. İ. ise firma adına İskenderun’a mal teslimine ya da iş takibine gittiklerinde bazen 10-15 gün orada kalmak zorunda olduklarını, paralarının yetmediği durumda sanık E.’den zaman zaman borç aldıklarını ve geri döndüklerinde banka havalesi yoluyla bu paraları gönderdiklerini, kendilerinden herhangi bir şekilde rüşvet istenmediğini, firma sahibi N. A.’ın da bu para alışverişlerini bilmesinin mümkün olmadığını belirtmişlerdir.
….Kundura Firmasının sahibi M.Ö., hiç kimseye rüşvet vermediğini, sanık E. adına firması tarafından yatırılan paralardan haberinin olmadığını, yetkili şahısların yatırmış olabileceklerini kendisine söylenmediğini beyan etmiştir.
Aynı firmanın çalışanı B. (B.E.) Y., sanık .E’in bir gün şirkete telefon açtığını ve kendisinin görüştüğünü, sanığın fakir bir öğrenciye burs verir misiniz diye sorduğunu, böyle bir yetkisi olmadığını ancak ufak bir şey ise kendi hesabından verebileceğini sanığa söylediğini ve 19.03.1996 tarihinde sanığın verdiği hesap numarasına 15 milyon lira yatırdığını bunu da yardım amacıyla yaptığını, kendisinden rüşvet istenmediği gibi rüşvet de vermediğini beyan etmiştir.
Yine aynı firmanın çalışanı B. O. ise, aşamalarda tanık ve sanık sıfatıyla verdiği ifadelerinde, ….Kundura Firmasında finansman bölümünde çalıştığını, 1996 yılında tam hatırlamadığı bir tarihte pazarlama müdürü B.Y.’in kendisine İskenderun Demir Çelik Fabrikasında çalışan adını hatırlamadığı bir kişinin hesap numarasını vererek bu hesaba kendi adına para gönderilmesini istediğini ve bu paranın bağış olduğunu belirttiğini, yanlışlıkla firma adına yazarak havaleyi gönderdiğini, paranın miktarını dahi hatırlamadığını, bu paranın yardım amacıyla gönderildiğini başkaca bilgisinin olmadığını beyan etmiştir.
Bu bilgi ve belgeler, yukarıdaki suç niteliklerine yönelik açıklamalar ile birlikte değerlendirildiğinde;
İskenderun Demir ve Çelik Fabrikasına çeşitli malzeme teslim eden ve yetkilileri haklarında rüşvet vermek suçundan kamu davası açılan tüm firmaların, dosya kapsamına göre güçlü firmalar oldukları ve her seferinde de yüksek tutarlı malzemeler teslim ettikleri anlaşılmaktadır. Bu firmalardan ….. Firması dışında kalanlar yönünden, dosya kapsamında, sanığa zorlama sonucu para teslim ettiklerine dair herhangi bir iddia veya kanıt bulunmadığı görülmektedir. Bu firmaların, sanığa yapması gereken işi yapması için para verdikleri ve bu yönde aralarında rızaya dayalı anlaşma oluştuğu, bu haliyle sanığın sabit olan eylemlerinin, basit rüşvet alma suçuna uyduğu, ancak suç tarihleri de nazara alındığında, zaman bakımından sanık hakkında uygulanması gereken lehe yasanın, 5237 sayılı TCY’nın 257/3. maddesinde düzenlenen, görevinin gereklerine uygun davranmak için çıkar sağlama suçuna uyduğu ve bu suçtan cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği açıktır.
Sanığın, ….Firmasına yönelik eylemine gelince; bu firmaya yönelik olarak teslimatın geciktirileceği, paranın geç ödeneceği şeklinde bir zorlama bulunmakla birlikte, bu zorlamanın mağduru etkileyecek belirli bir boyuta ulaşmadığı, sonuç almaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır. Zira firma yetkililerinin sanığın zorlamasının etkisinde kalmayarak, durumu hemen yetkililere bildirdikleri ve sanığın kızı adına bankaya yatırılan paranın makbuzunu da yetkililere teslim ederek, hakkında soruşturma başlatılmasını sağladıkları görülmektedir. Bu nedenle sanığın, yapması gereken bir iş için para istemesi eyleminin de rüşvet almak suçuna uyduğu, lehe yasa değerlendirmesi bakımından da 5237 sayılı TCY’nın 257/3. maddesi uyarınca cezalandırılmasının gerektiği açıktır.
Bu itibarla yerel mahkemece dosya kapsamındaki kanıtlara aykırı olarak, suç niteliğinde yanılgıya düşülerek sanığın irtikap suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Ancak, değişen suç niteliği nazara alındığında, sanık hakkında uygulanması gereken 5237 sayılı TCY’nın 257/3. maddesinde öngörülen cezanın türüne göre, suç ve inceleme tarihleri arasında, aynı Yasanın 66/1-e ve 67/4. maddelerinde öngörülen 12 yıllık dava zamanaşımı süresinin dolduğu ve bu konu da yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, sanık hakkındaki kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Kurul Üyesi ise; haklı gerekçelere dayanan yerel mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.04.2008 gün ve 33-71 sayılı direnme hükmünün, suç niteliğinin belirlenmesindeki isabetsizlik ve gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık E. B.hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCY’nın 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
3- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.03.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.