Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/152 E. 2009/245 K. 20.10.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/152
KARAR NO : 2009/245
KARAR TARİHİ : 20.10.2009

Tebliğname: 2007/183211
Yargıtay Dairesi : 8.Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 11. Ağır Ceza
Günü : 11.04.2007 ve 27.06.2007
Sayısı : 79/96 ve 79/96 Ek
Çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından; sanıklardan A.. Y..ın 4422 sayılı Yasanın 15. maddesi yollamasıyla 765 sayılı TCY’nın 314. maddesi uyarınca 8 ay hapis, A. K.. ve H..E..’nin 5237 sayılı TCY’nın 220/1-3 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis, F. A..’un ise 5237 sayılı TCY’nın 220/2-3 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 22.06.2005 gün ve 401-120 sayı ile verilen hüküm, sanıklar müdafileri ile katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 8. Ceza Dairesince 27.02.2006 gün ve 2896-1400 sayı ile;
“1-…belirli bir olayı gerçekleştirmek için bir araya gelen sanıkların eylemlerinde birden fazla suç işleme ve süreklilik öğeleri bulunmadığından, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ile suç örgütüne yardım etme suçlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraatları yerine yazılı biçimde mahkumiyetlerine karar verilmesi…” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bozma üzerine; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 11.04.2007 gün ve 79-96 sayı ile; sanık M..hakkındaki davanın tefrikine, diğer sanıklar hakkındaki bozmanın suç örgütü ile ilgili olan kısımlarına direnilmesine, sair kısımlarına ise uyulmasına karar verilmiştir.
Hüküm, sanık A..müdafii ile sanıklar H.., F..ve A.. müdafii tarafından temyiz edilmiş ise de, sanıklar H.., F.. ve A..müdafiinin temyiz istemi, süresinde olmadığından bahisle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 27.06.2007 gün ve 79-96 sayı ile, reddine karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz da yine aynı mahkemece 01.08.2007 gün ve 866 değişik iş sayı ile reddedilmiştir.
Sanık A.. müdafii ile sanıklar H.., F..ve A.. müdafilerinin temyizi nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli tebliğnamesi ile gönderilen dosyanın incelenmesi sonunda, Ceza Genel Kurulunca, 16.12.2008 gün ve 144-234 sayı ile;
“Dosyanın, ‘B.. B..’ın’, Av. M. U..’nun daimi işçisi olup olmadığının araştırılması için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine” karar verilmiştir.
Bu karara dayalı olarak kolluk vasıtasıyla yaptırılan araştırma sonunda, Av. M. U..’nun yanında çalışan B. B.. isimli bir daimi işçi bulunmadığı kanaatine varıldığından, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 27.05.2009 gün ve 496 değişik iş sayı ile;
“Sanıklar A. K.., F. A.. ve H. E..vekili Av. M. U..hakkındaki Mahkememizin 11.04.2007 gün ve 2006/79 esas, 2007/96 karar sayılı kararına yönelik olarak yapmış olduğu vaki temyiz talebinin kabulüne, sanıklar hakkındaki infaz dosyalarının bila infaz mahkememize iadesi hususunda Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Ağır Ceza İlamat Bürosuna müzekkere yazılmasına….” karar verilerek, önceki tebliğname ile birlikte Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık M. A.. dışındaki sanıklar hakkında çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen hükümlere hasren Ceza Genel Kurulu’nca yapılan incelemede;
Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar A.., H.., F.. ve A..’in eylemlerinin suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarını oluşturup oluşturmayacağına yönelik ise de; temyizin kapsamının belirlenebilmesi açısından, sanıklar H.., F..ve A.. müdafilerinin temyiz isteminin süresinde olup olmadığı hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak görüşülmesi gerekmiştir.
Ön soruna ilişkin inceleme:
İncelenen dosyada; sanıklar H.., F… ve A..’in, Ankara …. Noterliğince düzenlenen 13.10.2004 gün ve 18575 sayılı vekaletname ile Av. M. U..’yu müdafii tayin ettikleri,
Bu sanıklar ve müdafilerinin gıyabında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 11.04.2007 gün ve 79-96 sayılı direnme hükmünün 06.06.2007 günü anılan avukatın adresinde; “Muhatabın adliyede olması sebebiyle daimi işçisi B. B.. imzasına tebliğ edilmiştir” şerhiyle tebliğ edildiği,
Av. M.U..’nun, sanıklar H.., F..ve A..’a ilişkin hükümlerin temyizine ilişkin 15.06.2007 tarihli isteminin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 27.06.2007 gün ve 79-96 sayılı ek karar ile reddedilmesi üzerine, bürosunda daimi işçisinin bulunmadığını, evrakı imzalayan kişinin daimi işçisi olmadığını, dolayısıyla yapılan tebligatın usulsüz olduğunu belirtmek ve dilekçesine Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı SSK Ankara İl Müdürlüğü’nden alınan, “01.04.2007-30.06.2007 tarihleri arasında 02.1061725.006 sayılı işyeri dosyasından herhangi bir sigortalı işe giriş bildirgesi verilmemiştir” şeklindeki 12.07.2007 gün ve 091929 sayılı yazıyı da eklemek suretiyle talep ettiği eski hale getirme talebinin de, bu istem hakkında karar verme yetkisi bulunmayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesince 01.08.2007 gün ve 866 değişik iş sayı ile reddedildiği,
20.08.2007 tarihinde ilgilisine tebliğ edilen ret kararının, 22.08.2007 tarihinde Av. M.U.. tarafından temyiz edildiği,
5271 sayılı Yasanın 42/1. maddesinde yer alan “süresi içinde usul işlemi yapılsaydı, esasa hangi mahkeme hükmedecek idiyse, eski hale getirme dilekçesi hakkında da o mahkeme karar verir” hükmü uyarınca, Yargıtay tarafından incelenmesi ve değerlendirilmesi gereken eski hale getirme talebiyle ilgili olarak Yerel Mahkemece karar verilmiş olması usule aykırı görüldüğünden, Av. M. U..’nun ikinci dilekçesi üzerine yetkisiz Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 01.08.2007 gün ve 866 değişik iş sayılı karar hukuken geçersiz sayılmak suretiyle, Ceza Genel Kurulu’nca, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27.06.2007 gün ve 79/96 sayılı ek kararı esas alınarak yapılan incelemede; “B.B..’ın, Av. M. U..’nun daimi işçisi olup olmadığının belirtilen biçimde araştırılması için Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine…” karar verildiği,
Bunun üzerine kolluk marifetiyle yapılan araştırmada, avukatlık bürosunun bulunduğu binadaki apartman görevlisine, apartman görevlisinin eşine, apartman yöneticisine ve komşu işyeri sahibine sorulduğunda, B. B.. isminde birisinin Av. M. U..’nun bürosunda çalıştığına dair bir bilgilerinin olmadığı sonucuna ulaşılması nedeniyle yerel mahkemece 27.05.2009 gün ve 496 değişik iş sayı ile, “Av. M. U..’nun temyiz isteminin” kabulüne ilişkin yeni bir kararın ihdas edildiği,
Anlaşılmıştır.
Sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmiş olan “temyizin reddine” ilişkin kararın isabetli bulunup bulunmadığına karar verme yetkisi Yargıtay’a ait olduğundan, yerel mahkemece Ceza Genel Kurulu kararından sonra verilen ve temyizin kabulüne ilişkin olan 27.05.2009 gün ve 496 değişik iş sayılı kararın hukuken bir değer ifade etmediği saptandıktan sonra incelenen dosya içeriğinden;
Posta memuru tarafından tebligat parçasına, tebligat evrakının Av. M. U..’nun bürosunda hazır bulunan ve avukatın daimi işçisi olduğu değerlendirilen B. B.. isimli kişiye teslim edildiği şeklinde bir açıklama yazıldığı, mahkemece de bu bilgi ve belgeye itibar edilmek suretiyle, temyiz dilekçesinin süresinden sonra verildiğinden bahisle reddedildiği,
Buna karşılık, Av. M.U..’nun, “B. B..’ın” daimi işçisi olmadığını ileri sürerek, bunu ispatlamak amacıyla sosyal güvenlik kuruluşundan aldığı, “M. U..’nun bürosunda sigortalı işçi çalışmadığını belirten” 12.07.2007 tarihli belgeyi temyiz aşamasında dosyaya ibraz ettiği,
Ceza Genel Kurulu kararından sonra yapılan araştırma sonunda da, bahsedilen avukatın bürosunda “Belgin Baş” isimli bir kişinin çalıştığına ilişkin herhangi bir bilgi veya belge elde edilemediği,
Anlaşılmaktadır.
Bu nedenle, Av. M. U..adına “B. B..” isimli kişiye yapıldığı belirtilen tebligatın geçersiz ve anılan avukatın sanıklar H., F..ve A..müdafii sıfatıyla verdiği temyiz dilekçesinin süresinde olduğu kabul edilerek; Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.06.2007 gün ve 79-96 ek sayılı “temyizin reddine” ilişkin kararının kaldırılmasına ve işin esasının görüşülmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
Esasa ilişkin inceleme:
Sanıklar A.., H.., F.. ve A.. hakkında, suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen hükümlere direnilmiş, diğer hükümlere ise uyulmuş olması nedeniyle, inceleme direnilen hükümlere hasren yapılmıştır:
Öncelikle belirtmek gerekirse; her ne kadar, Ceza Genel Kurulunun duraksamasız kararlarına göre, hükümden sonra yürürlüğe girmiş bulunan yasal değişiklikler uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu durumlarda, esasa girilmemesi ve hükmün öncelikle bu nedenle bozulması gerekmekte ise de; somut olayda, durumu bu kapsamda değerlendirilmesi gereken sanıklar A.. ve F..ile hükmedilen cezaların miktarları itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanamayacakları açıkça anlaşılan H.. ve A..’in atılı suçları birlikte işlediklerinin kabul edilmiş olması karşısında, maddi gerçeğe ulaşılabilmesi için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmeden önce sübuta ilişkin değerlendirmenin her dört sanığın durumu birlikte ele alınmak suretiyle yapılmasının zorunlu olduğu saptanmıştır.
Suç tarihinin 01.06.2005 tarihinden önce olması, “çıkar amaçlı suç örgütü kurma, yönetme, bu örgüte üye olma ve yardım etme” suçlarıyla ilgili olarak hem 4422, hem de 5237 sayılı Yasalardaki düzenlemelerin ayrı ayrı değerlendirilmesini gerektirmektedir.
5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girdiği 01.06.2005 tarihinden önceki dönemde; 01.08.1999 tarihinde 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlarına ilişkin olarak 765 sayılı TCY’nın 313. ve devamı maddelerinin, çıkar amaçlı suç örgütü kurma suçlarına ise 4422 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması şeklinde ortaya çıkan ikili ayrıma, 5237 sayılı TCY’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi, buna karşılık 765 ve 4422 sayılı Yasaların ise aynı tarihte yürürlükten kaldırılmasıyla son verilmiştir.
Olayımız açısından, 765 sayılı TCY’nın 313. maddesinin uygulanamayacağı yönünde her hangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Öte yandan, bu tip fiillere 01.06.2005 tarihinden önce uygulanan 4422 sayılı Yasanın 1. ve aynı Yasanın 15. maddesi göndermesiyle 765 sayılı TCY’nın 314. maddeleri ile bu tarihten sonra uygulanması gereken 5237 sayılı TCY’nın 220. maddesinin uygulanma koşullarının incelenmesi ve eylemin her iki düzenleme açısından da suç teşkil edip etmediğinin belirlenmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Her iki düzenleme, Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.1986/509-42, 13.04.1987/42-211,
01.02.2000/299-1, 11.12.2001/248-288, 03.04.2007/253-80 gün ve sayılı kararları ve duraksa¬masız özel daire içtihatlarıyla birlikte değerlendirildiğinde;
1- Suçun maddi unsurunun; 4422 sayılı Yasa açısından “çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak”, 5237 sayılı TCY’nın 220. maddesi yönünden ise herhangi bir ayrım yapılmaksızın çıkar amaçlı suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmayı da kapsayacak şekilde “kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak” olduğu,
2- Her iki Yasa açısından da, suçun maddi unsurunu oluşturan örgütün oluşabilmesi için en az üç veya daha fazla kişinin belirtilen amaçlarla bir araya gelmesinin gerektiği; bu bağlamda, 4422 sayılı Yasada üye sayısı açısından bir açıklık bulunmamakta ise de, 4800 sayılı Yasa ile kabul edilip Bakanlar Kurulunun 2003/5329 sayılı kararıyla da 18.03.2003 gün ve 25052 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren ve tüm çeteler ile bölgesel örgütler için de uygulanabilirliği olan “Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin” 2-a maddesindeki örgütlü suç tanımından hareketle, bu Yasaya ilişkin uygulamalarda da üye sayısının en az üç kişi olması gerektiğinin Yargıtay kararlarında duraksamasız olarak kabul edilegeldiği,
3- Her iki Yasaya göre de örgüt oluşturma suçunun bir tehlike suçu olarak düzenlenmiş olması nedeniyle, amaç suçun işlenmiş veya işlenmemiş olmasının suçun oluşumunu etkilemeyeceği gibi, örgüt mensuplarının amaç suçları işlemeleri halinde, ayrıca bu suçlardan da cezalandırılmalarının gerekeceği,
4- 4422 sayılı Yasada açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte, hem bu Yasanın yürürlükte olduğu dönemdeki uygulamada, hem de bu hususa açıkça yer veren 5237 sayılı Yasa uygulamasında kabul edildiği üzere, amaçlanan suçları işlemeye elverişli, üye, araç ve gerece sahip olunması gerektiği,
5- Düzenlemeler ile güdülen amacın, ileride işlenmesi olası olan suçların önlenmesine yönelik olarak kamu için tehlike oluşturabilecek birleşmelerin engellenmesi olması nedeniyle, suçun oluşabilmesi için bir suç işlemek amacıyla oluşturulmuş basit bir birleşmeden ziyade, belirsiz sayıda amaç suçun işlenmesi amacıyla gevşek veya sıkı bir hiyerarşik ilişkiye dayalı olarak meydana getirilmiş, sürekli bir birleşmenin bulunması gerektiği, zira örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden, kişilerin belirli bir suçu işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebileceği,
Sonuçlarına varılmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında;
İş ortağı olan H. A.. ile arasındaki ticari sorunlardan kaynaklanan nedenlerle sanık A. Y..’ın, H.A..’a gözdağı vermek amacıyla emekli polis olan ve ticaretle uğraşan akrabası Hüseyin İnce ile temas kurduğu, H. İ..’nin de polislik günlerinden tanıdığı ve bu işleri yapabileceğini düşündüğü A. K.. ile irtibata geçip mağduru ayağından vurmasını istediği, A.K..’ın bu konuda M.A.. ve F.A.. ile anlaştığı, birlikte Ankara’ya geldikleri, olay günü de yapılan plana uygun olarak F. A..’un mağduru bacağından tabanca ile vurduğu, A.Y.. dışındaki sanıkların dolaylı ikrarlarıyla, mağdur beyanı, teşhis tutanağı, otel kayıtları ve telefon kayıtlarından açıkça anlaşılan somut olayda; A. Y..ile iş ortağı H. A..arasındaki ticari sorunların çözümüne katkıda bulunmak için sanıklar H. E.., M.A.., A. K.. ve F.A..’un birlikte hareket etmek ve tasarlamak suretiyle H. A..’ı olay tarihinde tabanca ile vurarak yaraladıkları ve sayılarının örgüt oluşturmak için yeterli olduğu hususlarında bir duraksama yaşanmamakta ise de; sanıklar arasında hiyerarşi temeline dayanan sürekli bir birleşmenin bulunduğuna dair her türlü kuşkuyu bertaraf edebilecek nitelik ve yeterlilikte deliller mevcut olmadığından, gerek 4422, gerekse 5237 sayılı Yasalar açısından çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarının oluştuğundan bahsedilemeyeceği, buna karşılık vaki birleşmenin mağdur H.A..’ın yaralanması olayıyla ilgili olarak “suça iştirak” kurumu içerisinde değerlendirilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Bu itibarla; sanıklar müdafilerinin temyiz itirazlarının kabulü ile sanıklar A.., H.., F..ve A.. hakkında çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen mahkumiyetlere ilişkin direnme hükmünün bozulmasına, direnmeye konu edilmeyen diğer hükümlerle ilgili olarak ise temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Esasa ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi ise; “sanıklar A.., H.., F..ve A.. hakkında, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilmiş bulunan mahkumiyet hükümlerinin onanması gerektiği yönünde” karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Sanıklar A.., H.., F.. ve A.. hakkında çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak ve yardım etmek suçlarından verilen direnme hükümlerinin BOZULMASINA,
2- Direnmeye konu edilmeyen diğer hükümlerle ilgili olarak temyiz incelemesi yapılarak bir karar verilmek üzere, dosyanın Yargıtay 8. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.10.2009 günü yapılan müzakerede ön sorun yönünden oybirliği, esasa ilişkin olarak ise oyçokluğu ile tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak karar verildi.