YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/130
KARAR NO : 2009/213
KARAR TARİHİ : 29.09.2009
İtirazname : 2009/45026
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KARADENİZ EREĞLİ 2. Asliye Ceza
Günü : 25.07.2008
Sayısı : 615-502
Hükümlü H. T..un tehdit suçundan 765 sayılı TCY’nın 191/1. maddesi uyarınca 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hükmolunan bu cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine ilişkin, Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.07.2008 gün ve 615-502 sayılı hüküm temyiz edilmek¬sizin kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığının 16.02.2009 gün ve 8290 sayılı yazısı üzerine Yargıtay C. Başsavcılığınca 11.03.2009 gün ve 45026 sayı ile, “Dosya kapsamına göre, suç tarihinden önce hapis cezasına mahkûm edilmediği anlaşılan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezasının 647 sayılı Kanun’un 4/2.maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki tedbirlerden birine çevrilmesi gerektiği gözetilmemesinde ve hüküm tarihi itibarıyla da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231.maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekip gerekmediği tartışılmadan yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmediği” gerekçesiyle yasa yararına bozma isteminde bulunulması nedeniyle Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.04.2009 gün ve 8375-6962 sayı ile;
“Sanığın adli sicil kaydında sabıkasının bulunmaması ve hükümde 5271 sayılı CYY’nın 231/5. maddesinin tartışılmaması karşısında Yargıtay C. Başsavcılığının tebliğna¬mesinde yer alan düşüncesi dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden, 5271 sayılı CYY’nın 309/4-d. maddesi uyarınca Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.07.2008 tarihli ve 2005/615- 2008/502 sayılı kararının yasa yararına bozulmasına,
Bozulan hükmün niteliğine göre yasaya aykırılık hakkında Dairemizce karar verilmesi gerektiğinden; mahkemesince 765 sayılı TCY’nın 191/1. maddesi uyarınca hükmedilen 7 gün hapis cezasının, suç tarihine göre 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi zorunlu ise de; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinden, CYY’nın 231/7. maddesi uyarınca paraya çevrilmesine yer olmadığına, dosyadaki bilgi ve belgelere ve eylemin niteliğine göre suçtan dolayı maddi bir zararın ortaya çıkmaması ve sanığın dosyaya yansıyan kişiliğine göre olumlu kanaat oluştuğundan, 5271 sayılı CYY’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına, olayın özelliğine göre ve sanığın kişiliğine göre denetimli serbestlik tedbirine yer bulunmadığına, denetim süresinde kasten bir suç işlenmemesi durumunda sanık hakkındaki davanın düşürüleceğine, buna karşın denetim süresinde kasıtlı bir suç işlemesi halinde hükmün açıklanacağına veya CYY’nın 231/11. maddesi gereği yeni bir hüküm kurulabileceğine, bozulan karardaki diğer hususların olduğu gibi bırakılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 28.05.2009 gün ve 45026 sayı ile;
“…Kurulan hükmün, sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına imkan sağlayan ve bu yönüyle sanık lehine sonuç doğurduğunda, kuşku bulunmayan, bu hukuki kurumun, sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı öncelikle, birinci derece yargılamasını yapan mahkemece ele alınıp değerlendirilmelidir… Bu hususlar göz ardı edilerek, özel dairece sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi yerinde değildir.
Burada tartışılması gereken bir diğer husus ise,…hükmolunan kısa süreli hapis cezalarının zorunlu olarak paraya çevrilmesi hususundaki yasal düzenlemelere bakıldığında, bunların emredici hükümler olduğu, sonradan yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 231. maddenin 5 ve devamı fıkralarında, anılan emredici hükümleri ortadan kaldıran herhangi bir düzenleme yapılmadığı görülmektedir. 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi ile, 5237 sayılı TCK’nın 50/3. maddesi, kısa süreli hapis cezalarının para cezasına veya diğer seçenek tedbirlere (yaptırımlara) çevrilmesi konusunda, mahkemelere bir takdir yetkisi verme¬mektedir. Yasadan kaynaklanan, bu zorunluluğun mutlaka mahkemesince yerine getirilmesi ve ondan sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerekmektedir…
Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen nedenler doğrultusunda, yerel mahkeme hükmünün bozulup, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlıklar;
1-) Yerel mahkemece kesinleşen hükümde, hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususu tartışılmadan hüküm kurulması halinde, bu hükmü yasa yararına bozma yoluyla inceleyen Yargıtay Özel Dairesinin, hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına bizzat kendisinin karar verip veremeyeceği,
2-) 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca zorunlu olarak tedbire çevrilmesi gereken bir hapis cezasının, bu zorunluluğa uyulmadan 5271 sayılı CYY’nın 231/7. maddesi hükmü gerekçe gösterilerek doğrudan hükmün açıklanmasına konu edilip edilemeyeceği, konularına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre, sanığın 09.05.2005 tarihinde işlemiş olduğu tehdit suçu nedeniyle 25.07.2008 tarihinde 765 sayılı TCY’nın 191/1. maddesi uyarınca 7 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiş, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın 5728 sayılı Yasa ile değiştirilen 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklan¬masının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapılmadan, hükmolunan ceza 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelen¬miştir. Hükmün temyiz edilmeksizin kesinleşmesi üzerine Adalet Bakanlığınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağı hususunun tartışıl¬maması ve hükmolunan sonuç cezanın 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca tedbire çevrilme zorunluluğuna uyulmaması nedenlerine dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş, Özel Daire tarafından ise bu istem yerinde görülerek hüküm yasa yararına bozulmak suretiyle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 5271 sayılı CYY’nın 231/7. maddesi hükmü uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olması nedeniyle, hükmolunan sonuç cezanın 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesi uyarınca tedbire çevrilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına Özel Dairece karar verilemeyeceği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olmasının 647 sayılı Yasanın 4/2. maddesindeki zorunluluğu ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle de hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, hapis cezası seçenek yaptırıma çevrildikten sonra karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
İtiraz iki nedene dayandığından, bunların ayrı ayrı incelenmesinde yarar bulun¬maktadır:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği hüküm altına alınmakla, kurumun uygulanma alanı daraltılmıştır.
Buna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilmek için;
1) Suça ilişkin koşullar;
a- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmeli ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olmalıdır.
b- Suç, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmamalıdır.
c- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması gerekmektedir.
2) Sanığa ilişkin koşullar;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkû¬miyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleş¬tirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulan¬ması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulan¬malıdır. Gerek koşulları oluştuğu halde bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması, gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki hukuka aykırılıkların, hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle bu hususların yasa yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde de bir kuşku bulunma¬maktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 14.07.2009 gün ve 163-202; 13.11.2007 gün ve 171-235 sayılı kararları da bu yöndedir.
Bununla birlikte, Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, hükümde 647 sayılı Yasanın 6. maddesinin uygulanmış olması da, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının, cezanın kişiselleştirme normlarından önce ve re’sen değerlendirilmesi zorunluluğunu ortadan kaldırmayacaktır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir:
Olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumu, temyiz ve istinaf incele¬mesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiştir.
1412 sayılı CYUY’nın 343. maddesinde “yazılı emir” adı ile düzenlenen bu yasa¬yolunda, istem yerinde görülürse bozma kararı verilecek, bozma kararının maddenin son fıkrası uyarınca “davanın esasını halletmeyen” mahkeme kararlarına ilişkin olması duru¬munda dosya yeniden inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilecektir. Bozma kararının “davanın esasını çözümleyen” hükümlere ilişkin olması durumunda ise, cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın çektirilmemesine, daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirmesi halinde ise daha hafif cezaya Yargıtay tarafından karar verilecektir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere 1412 sayılı CYUY’nda yargılamanın tekrarı sadece “davanın esasını çözümlemeyen” mahkeme kararları için olanaklı kılınmış, buna karşılık, “Davanın esasını halleden” hükümlerin “yazılı emir” yasa yolu ile bozulması halinde yeniden yargılama yapılması yasağı getirilerek bozma nedenine göre gerekli kararın Yargıtay tarafından verilmesi öngörülmüştür. Davanın esasını halleden kararlar ise 03.06.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “mah¬kûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararlar” olarak sayılmıştır.
5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ise bu kurum, 1412 sayılı CYUY’na göre oldukça farklı bir şekilde düzenlemiştir. Bu Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal neden¬lerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapıla¬rak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek kararda da lehe ve aleyhe sonuçtan söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecektir, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerek¬tirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozul¬ması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu düzenleme incelendiğinde, yasa yararına bozma kararı verilmesinin sonuçları (lehe veya aleyhe bozulup bozulamayacağı) ve bozma sonrasındaki hareket tarzı belirlenirken “karar”’ ve “hüküm” ayrımı yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, hükümler açısından da mahkû¬miyet hükmü ile davanın esasını çözen ya da çözmeyen hükümler ölçütü esas alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hükümlü hakkında uygulanıp uygulanmayacağı hususunun değerlendirilmemesi nedeniyle Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi üzerine Özel Dairece, yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesi isabetlidir.
Ancak, hükümlü hakkında tehdit suçundan mahkûmiyet hükmü kurulduktan sonra, objektif koşulların mevcudiyeti nedeniyle yerel mahkemece, diğer kişiselleş¬tirme hüküm¬lerinden önce ve re’sen ele alınması gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kuru¬munun uygulanıp uygulanmayacağıyla ilgili herhangi bir karar verilmemiş olmasında isabet bulunmamaktadır. Bu aykırılık, yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hükmünün, davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin olup 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b maddesi kapsamında kalmaktadır. Burada yasa yararına bozma nedenine göre yargılamanın tekrarlanması yasağı da söz konusu olmadığından, yasa yararına bozma kararı verilmesi ve yasa yararına bozma doğrultusunda yerel mahkemece sanık hakkında yeniden yapılacak yargılama ve bunun sonu¬cunda ulaşılacak kanaate göre gereken hükmün tesis edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan; sabıkası bulunmayan hükümlü hakkında, 765 sayılı TCY’nın 191/1. maddesi uyarınca sonuç olarak verilen 7 gün hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4. mad¬desinin; “Suç tarihinden önce, para cezasına veya tedbire çevrilmiş olsa dahi, hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum edilmemiş olanlar hakkında, hükmolunan otuz güne kadar (otuz gün dahil) hürriyeti bağlayıcı cezalarla, suç tarihinde 18 yaşını ikmal etmemiş olanların mahkum edildikleri kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar yukarıdaki bentlerde yazılı ceza veya tedbirlerden birine çevrilir” şeklindeki 2. fıkrası hükmü uyarınca, anılan maddenin 1. fıkrasında yazılı ceza veya tedbirlerden birine çevrilmesi zorunlu olup benzer düzenlemeye 5237 sayılı Yasanın 50/3. maddesinde de yer verilmiştir.
Ancak Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş ve tartışmasız uygulamaları ile ortaya konulduğu üzere, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükmün, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri ile bu düzenlemenin karşılığı olan 5237 sayılı TCY’nın 50 ve 51. maddelerinden önce ve re’sen uygulanması zorun¬luluğunun kabul edilmiş olması karşısında, cezanın kişiselleştirilmesi nedenini oluşturan bu normların, koşulların olumsuz yönde değerlendirilmesi sonucunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının reddine karar verilmesi veya 5237 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 11. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca yükümlülüklerin yerine getirilememesi halinde açıklanması geri bırakılan hükmün mah¬kemece açıklanması sırasında gündeme gelerek değerlendirilebileceği gözetildiğinde, hüküm¬deki hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi hususuna ilişkin uyuşmazlığın da bu aşamada ele alınmasında fayda bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırıl¬masına, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 08.04.2009 gün ve 8375-6962 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.07.2008 gün ve 615-502 sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca YASA YARARINA BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2009 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.