YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/125
KARAR NO : 2009/207
KARAR TARİHİ : 29.09.2009
Tebliğname :2009/67963
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ŞİŞLİ 1. Asliye Ceza
Günü : 30.07.2008
Sayısı : 881-934
Kara para aklamak suçundan, sanıklar Ş. Ş..ve A.B.. haklarındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 96. maddesi uyarınca ortadan kaldırılmasına, sanıklar Ş. E.., A. Y.., E. Y.. ve T. Ö..’ın beraatlarına, sanıklar C. Ç.. ve M. Ç.. haklarında ise daha evvelce özel hükme tabi bulunan dava zamanaşımı süresinin 5549 sayılı Yasanın 26. maddesi gereğince kaldırıldığı ve ceza yasasının genel hükümlerine tabi olduğu, 765 sayılı TCY’nın lehe olan 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle haklarındaki kamu davasının ortadan kaldırılmasına ilişkin, Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2006 gün ve 1327-644 sayılı karar, katılan Maliye Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 11.06.2007 gün ve 3308-4631 sayı ile;
“I- Yapılan duruşmaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere ve gösterilen gerekçeye göre müdahil Hazine vekili’nin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle sanıklar Ş. Ş.. ve A.B.. haklarındaki hükmün istem gibi onanmasına,
II- Müdahil vekili’nin sanıklar C. Ç.., M. Ç.., Ş. E..E.., A.M..Y.., E.Y..ve T. Ö.. haklarındaki temyizine gelince;
Sanıklara atılı suçun, dava zamanaşımı süresinin, suç tarihi itibariyle 10 yıl olduğuna dair 4208 sayılı Yasanın 8. maddesindeki düzenlemenin 5549 sayılı Kanunun 26.maddesi uyarınca yürürlükten kaldırıldığı 18.10.2006 tarihinden önce, 01.06.2005 günü yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 12/b. maddesi ile 765 sayılı TCK’nun yürürlükten kaldırılıp, yerine 01.06.2005 tarihinden itibaren 5237 sayılı TCK’nun yürürlüğe girdiği cihetle, olayda dava zamanaşımı süresinin anılan yasanın 66 ve 67. maddelerine göre belirleneceği ve bu durumda dava zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilerek, iddianamenin dayanağı olan ve Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığınca düzenlendiği anlaşılan 12.09.2002 tarih ve 1057/104-3, R-20, R-6 sayılı İnceleme-Araştırma raporunun aslı veya onaylı suretinin denetime olanak verecek şekilde dosyaya getirtilerek incelenip sanıklar C.Ç.. ve M. Ç.. haklarında Banka Dolandırıcılığı suçundan TCK’nun 504. maddesine muhalefetleri nedeniyle Bursa 3.Ağır Ceza Mahkemesince verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleştiği de nazara alınarak, banka görevlisi olan sanıklar Ş. E.., A. M..Y.., E. Y.. ve T. Ö..’ın dava konusu paranın banka hakim hissedarları olan sanıklarca elde edilmesindeki bilgileri ve aldıkları kararlar itibariyle atılı suça konu eylemlere katılıp katılmadıkları yönünden, banka kredi sistemi ve kara para hususlarında uzmanlığı olan kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetine yeniden inceleme yaptırılarak sonucuna göre sanıkların olaydaki fonksiyonlarına nazaran hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak yazılı şekilde sanıklar Ş.. E.., A. M.Y., E.Y. ve T. Ö..’ın beraatlerine, sanıklar C.. Ç.. ve M.Ç..haklarındaki davanın da zamanaşımından bahisle ortadan kaldırılmasına hükmolunması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise, 30.07.2008 gün ve 881-934 sayı ile;
“TMSF tarafından İnterbank’a elkonma tarihi olan 07.01.1999 gününün suç tarihi olarak kabulünde zorunluluk bulunduğu ve seçenekli olarak bakıldığında zamanaşımı süresinin;
765 sayılı TCK’na göre 08.07.2006 tarihinde;
4208 sayılı Yasaya göre 08.01.2009 tarihinde;
5237 sayılı TCK’na göre 08.01.2001 tarihinde dolacağı;
18.10.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5549 sayılı Yasanın 26. maddesi ile 4208 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırıldığı, bu nedenle sanıklar hakkında artık 4208 sayılı Yasanın zaman aşımına ilişkin hükmünün uygulanamayacağı;
Geride kalan 765 sayılı Yasa ile 5237 sayılı Yasa karşılaştırıldığında eski yasanın sanıklar lehine olduğu” gerekçesiyle önceki hükümde direndiğini belirtmiş, ancak herhangi bir hüküm kurmamıştır.
Bu kararın da katılan Maliye Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 28.04.2009 gün ve 67963 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay 7. Ceza Dairesine ve Özel Dairece de Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, kara para aklamak suçunda sübutun ve zamanaşımı süresinin belirlenmesine ilişkin ise de, önceki hükümde direnilmesine karar vermekle yetinen Yerel Mahkemenin, hüküm fıkrasını yeniden kurma zorunluluğu bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak, öncelikle ele alınıp değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada, ölen sanıklar hakkındaki ortadan kaldırma kararları Özel Dairece onanmasına rağmen, karar başlığında bu sanıklara da yer verilmek suretiyle önceki hükümde direnildiği belirtilmiş, ancak başkaca herhangi bir hüküm kurulmamıştır.
Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre; bir hüküm, bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, Yerel Mahkemelerce direnme kararı verilirken, 5271 sayılı CYY’nın 230, 231, 232. maddelerine uygun yeni bir hüküm kurulması zorunlu olup, aksi hal 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 308. maddesi uyarınca, mutlak hukuka aykırılık oluşturmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, CYY’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca, aynı Yasanın 223. maddesine göre verilen hükmün ne olduğu hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmeli, bozulmakla tamamen ortadan kalkan ve infaz yeteneğini yitiren önceki hükme atıf yapılmasıyla yetinilmemeli, onandığı takdirde başka bir kararın varlığını gerektirmeden infaza esas alınabilecek nitelikte yeni bir hüküm verilmelidir. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.1998 gün ve 104-171 sayılı, 01.04.2008 gün ve 42-69 sayılı kararları da aynı mahiyettedir.
Somut olayda, Yerel Mahkemece, belirtilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, 5271 sayılı CYY’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca verilen kararın ne olduğu, hükümde bulunması zorunlu olan “sonuç (hüküm)” kısmı eksik bırakılmıştır.
Bu itibarla direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına ve katılan vekili tarafından, haklarındaki ortadan kaldırma kararı kesinleşen ölen sanıklar hakkında da temyiz başvurusu yapılmış ise de bu temyiz istemlerinin de reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Katılan kurum vekilinin, haklarındaki önceki karar kesinleşen sanıklar Ş.. Ş.. ve A. B..’a yönelik temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
2- Yerel Mahkeme direnme hükmünün, öncelikle saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2009 günü yapılan müzakerede, sonuçta tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
..