YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/111
KARAR NO : 2010/38
KARAR TARİHİ : 23.02.2010
İtirazname :2008/208520
Yargıtay Dairesi : 8. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 8. Ağır Ceza
Günü : 14.04.2008
Sayısı : 205-92
Adana C.Başsavcılığınca 13.06.2007 gün ve 273-199 sayılı iddianame ile şüpheliler N… Ö…, F…Ö… A…A…, E…Y… ve M….Ö…’ın, silahlı çıkar amaçlı suç örgütü oluşturdukları; şüpheli G…Ö…ın bu suç örgütüne yardım ettiği; şüpheliler N… Ö… F…Ö.. A… A.. ve E..Yolcu’nun, mağdurlar R… Ö…, A… Y…, S…Ç…, S…Ö…, F… Şimşek ve L…D…ye karşı tehdit ve hürriyetinden yoksun kılma; şüpheli M…Ö…’ın, mağdur L… D…’yi tehdit; şüpheliler N… Ö…, F… Ö..A… A…, E… Y…, M…Ö…ve G… Ö..’ın, ruhsatsız ateşli silah-bıçak ve mermi bulundurmak suçlarını işledikleri iddiasıyla açılan kamu davasında;
5271 sayılı CYY’nın 250. maddesinde sayılan suçlara bakmakla özel görevli Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, 14.04.2008 gün ve 205-92 sayı ile;
Sanıklar N…Ö… F…Ö…, A… A…, E…Y… ve G….Ö…ın, haksız çıkar elde etmek amacıyla örgüt kurmak ve bu örgüte yardım etmek suçlarını işledikleri sabit olmadığından beraatlarına;
Sanık E….Y…’nun, tehdit, hürriyetten yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları sabit olmadığından beraatına;
Sanıklar M….Ö…ve G… Ö…’ın, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları sabit olmadığından beraatlarına;
Sanıklar N… Ö…, F..Ö… ve A..A..ın, yakınanlar A..Y…, S…Ç…, S….Ö… F… Ş…. ve L…. D….’ye yönelik, tehdit ve hürriyetten yoksun kılma suçları sabit olmadığından beraatlarına;
Sanıklar N…. Ö…., F…Ö…ve A… A…’ın, yakınan R…Ö…’ü hürriyetinden yoksun kılma suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 109/2-3-a-b ve 62. maddeleri uyarınca ayrı ayrı 3 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, haklarında 53. maddenin uygulanmasına;
Sanıklar N….Ö…, F… Ö… ve A…A…’ın, yasak silah bulundurmak suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/2 ve 5237 sayılı TCY’nın 62. maddeleri uyarınca, ayrı ayrı 4 yıl 2 ay hapis ve 375 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına ve haklarında 53. maddenin uygulanmasına karar verilmiştir.
Hükmün, mahkûm olan sanıklar N…Ö…, F…Ö…ve A…A…müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 31.03.2009 gün ve 15854-5024 sayı ile;
“A) Sanıklar hakkında, haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada, iddianamedeki eylemin nitelendiriliş biçimine göre mahkemenin görevli olması karşısında, yargılamaya başlayıp, kanıtları toplayarak suç işlemek amacıyla örgüt kurmak suçundan beraat, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından mahkûmiyet kararı vermesi, dava ekonomisi, adalet dağıtımındaki istikrar ve sürat ilkeleri gereğince hukuka uygun olacağı üye H…Y…A…’ın karşı oyu düşüncesiyle oyçokluğuyla kabul edilerek esasa ilişkin yapılan incelemede;
B) Sanıklar F…. Ö…, N… Ö…ve A…A… hakkında müşteki R….Ö…’e karşı tehdit suçundan zamanaşımı süresince bir karar verilmesi mümkün görülmüştür.
Yerinde görülmeyen sair itirazların reddine; ancak,
1- Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan soruşturmaya başlanmadan mağdur R….Ö…’e zarar verilmeden kendiliğinden serbest bırakan sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 110. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
2- 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, hükmün gerekçe kısmında dava konusu tabancanın ruhsat sahibi G…Ö…’ın bilgisi dahilinde kullanıldığına ilişkin delil elde edilemediği gerekçesiyle sanık G….’in atılı suçtan beraatine karar verildiği belirtildiği halde, hüküm fıkrasında sanık G…. adına kayıtlı bulundurma ruhsatlı tabanca ve eklerinin de zoralımına karar verilmesi suretiyle çelişki yaratılması,
3- Emanetin 2007/894 sırasında kayıtlı bıçakların müsaderesi veya iadesi hususunda bir karar verilmemesi” isabetsizliğinden hükmün, bozulmasına karar verilmiş;
Daire Üyelerinden H.Y.A…ise, bozma kararının (A) bendi yönünden; “Sanıklar hakkında 5237 sayılı TCK’nun 220. maddesindeki eylem, ‘haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak’ işlendiğinden dolayı CMK’nun 250/1-b maddesine göre özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır.
TCK’nun 220. maddesinde yazılı suçtan, davanın beraatle sonuçlanmış olması karşısında aynı sanıklar hakkında 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından bağlantı sebebiyle birlikte açılan kamu davasında görevsizlik kararı verilerek dosyanın genel Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir. Örgüt suçundan beraat kararı verilmesi karşısında, diğer suçların CMK. 250/1-b. bendinde yazılı ‘bir örgütün faaliyeti çerçevesinde’ işlenmiş sayılamayacağı ve dolayısıyla da özel yetkili mahkemenin yetkisinin kalmadığının gözetilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
CMK’nun 252. maddesinin 1. fıkrasının (g) bendine göre CMK’nun 6. maddesinin uygulanmayacağı da emredici kural olarak düzenlenmiştir. Suçun niteliğinin değişmesi halinde alt dereceli mahkemeye dahi dosyanın gönderilebileceği gözetildiğinde dava ‘ekonomisi, yargılamadaki hızlılık, adalet dağıtımındaki istikrar vb.’ düşüncelerle yetkili olmayan özel mahkemenin yasal düzenlemelere rağmen içtihatla yetkili kılınması olanaksızdır. Diğer taraftan CMK’nun 251. ve 252. maddeleri özel yetkili mahkemelerde, sanık hakları yönünden kısıtlayıcı hükümler getirmektedir. Gerçekten de 250. madde kapsamındaki suçlarda, yakalananlar için CMK’nun 91. maddesinin 1. fıkrasındaki 24 saatlik sürenin, 48 saat olarak, olağanüstü hal ilan edilmiş olması halinde ise dört gün ve hatta C.Savcısının talebi ve hakim kararıyla 7 güne kadar uzatılması mümkün olabilmektedir. Ayrıca 250. maddesi kapsamındaki suçlar acele işlerden sayılmakta (CMK. 251/1-a) ve bu mahkemelerdeki tutuklama süreleri de iki kat olarak uygulanmaktadır. (CMK. 251/2)
Bu ve benzer düzenlemelere göre, savunma hakkının kısıtlanacağı ve ayrıca örgütten beraat kararı verildiğinde, özel yetkili ağır ceza mahkemesinin yetkisi dışında kalan suçlardan karar verilebileceğinin kabul edilmesi halinde, bu mahkemelerin yetki ve görev kapsamının genişletilmiş olacağı ve bu hususun Anayasanın hukuk devleti ilkesi ile birlikte düşünülmesi gereken doğal yargıç ilkesine de aykırılık oluşturacağı, kaldı ki yasal düzenlemelerin içtihatla değiştirilemeyeceği nazara alınarak, mahkemece görevsizlik kararıyla dosyanın genel yetkili ağır ceza mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmekle, çoğunluğun usul yönünden, kararda isabetsizlik olmadığına ilişkin görüşüne katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 11.05.2009 gün ve 208520 sayı ile;
“Adli yargı ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinin kuruluş, görev ve yetkileri hakkındaki Yasanın 14. maddesine göre, ‘mahkemelerin görevlerinin belirlenmesinde, ağırlatıcı ve hafifletici nedenler gözetilmeksizin, yasada yer alan suçun cezasının üst sınırı göz önünde bulundurulur’ özel mahkemelerin görevleri ise kuruluş yasasında gösterilir.
Adli yargı sisteminde CMK m.250 ile özel görevli mahkemeler dışında da birçok özel görevli mahkemeler vardır. Trafik Mahkemeleri, Çocuk Mahkemeleri, Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemeleri, Kaçakçılık Mahkemeleri, Basın Mahkemeleri, Döviz Mahkemeleri, Bankacılık Yasasından doğan davalara bakan mahkemeler, İnfaz Hakimliği gibi. (Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun 24.03.2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile bu mahkemelerin yetki alanları belirlenmiştir.) Bu özel görevli mahkemelerin bir kısmı Sulh Ceza Mahkemesi emsali, bir kısmı Asliye Ceza Mahkemesi emsali, bir kısmı da Ağır Ceza Mahkemesi emsali mahkemeler olarak örgütlenmişlerdir. Genel görevli mahkemeler ile özel görevli mahkemeler arasında emsal ilişki dışında hiçbir astlık üstlük ilişkisi yoktur.
CMK m.250 ile görevli Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanı kurucu madde olan CMK m.250/1 fıkrasında sınırlı olarak sayılmıştır. Buna göre;
‘(1) Türk Ceza Kanununda yer alan;
a) Örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçu,
b) Haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve teh¬dit uygulanarak işlenen suçlar,
c) İkinci Kitap Dördüncü Kısmın Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (305, 318, 319, 323, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç),
Dolayısıyla açılan davalar; Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yargı çevresi birden çok ili kapsayacak şekilde belirlenecek illerde görevlen¬dirilecek ağır ceza mahkemelerinde görülür’.
Adli yargı sistemimiz içinde geçmişte benzer suçlarda görevli uzmanlık mahkemeleri olarak Anayasanın 143. maddesi ile Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuştu. Bu mahkemeler 22.05.2004 tarih ve 25469 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5170 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının bazı maddelerinin değiştirilmesi hakkında Yasanın 9. maddesi ile ‘dünyada gelişen yeni demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak ve hürriyetlerin, evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacı’ genel gerekçe ve ‘Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yetki, sorumluluk ve işleyişinin, Avrupa ölçülerine uygun hale getirilmesi’ madde gerekçesi ile Anayasamızdan ve adli yargı sistemimizden çıkartılmıştır. Anayasa değişikliği ile uyum sağlamak amaçlı olarak 5190 sayılı Yasa ile CMUK’da değişiklik yapılmış ve benzer suçlara bakmak üzere 5190 sayılı Yasa ile değişik CMUK 394/a maddesi ile özel görevli mahkemeler kurulmuştur.
(Yasal düzenlemenin genel gerekçesi; Avrupa Birliğine üye adayı olan Ülkemizin Kopenhag Siyasi Kriterleri bağlamında yerine getirmesi gereken hususlar ile yasal düzenlemeler 24 Temmuz 2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan ‘Avrupa Birliği Müktesabatının Üstlenilmesine İlişkin Ulusal Program’da belirlenmiş bulunmaktadır.
Bir taraftan hayat hakkının, demokratik toplumun temel değeri olduğunu ve ölüm cezasının kaldırılmasının, bu hakkın korunması ve tüm insanların doğuştan gelen onurunun bütünüyle tanınması için elzem olduğunu vurgulayan ve Ülkemizce de imzalanan İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi’ne Ek 13 No’lu Protokol gereğince ölüm cezasının kaldırılmış olması; diğer yandan, dünyada gelişen yeni demokratik açılımlara uyum sağlanması ve bu açılıma uygun bir şekilde temel hak ve hürriyetlerin, evrensel düzeyde kabul edilmiş standart ve normlar ile Avrupa Birliği kriterleri seviyesine çıkarılması amacıyla kanunlarımızda düzenlemeler yapılması ihtiyacı temel yasamız olan Anayasada da değişiklikler yapma zorunluluğu doğurmuştur.
Bu zorunluluktan hareketle, hazırlanan Kanun Teklifiyle, Anayasanın bazı maddelerinde değişiklikler yapılması öngörülmektedir.
Madde gerekçesi 9.- Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yetki, sorumluluk ve işleyişinin, Avrupa ölçülerine uygun hale getirilmesi, 2003 tarihli Katılım Ortaklığı Belgesi ve 2003 İlerleme Raporunda beklenti olarak yer aldığından, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin 143 üncü madde hükmünün yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir.)
Özel görevli Ağır Ceza Mahkemeleri ise CMK m.250 ile sistemimize dahil edilmiştir. CMK’nın Adalet Komisyonu ve TBMM Genel Kurulu görüşmelerinde, kurulmak istenilen özel görevli mahkemeler ile DGM’lerin geri getirildiği iddialarına karşın, zamanın Adalet Bakanı çeşitli defalar söz alarak, CMK m.250 ile kurulmak istenilen Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerinin, kaldırılan DGM’lerin yerine getirilen mahkemeler olmadığını vurgulayarak, bu mahkemelerin kurulmasındaki amacın ‘yargıda uzmanlaşmak’ olduğunu açıklamıştır. (Tutanaklarla Ceza Muhakemesi Kanunu; T.C. Adalet Bakanlığı Yayın İşleri Dairesi Başkanlığı; sf: 911-936; Ankara 2005) CMK’nın genel gerekçesi yazılmadığı için maddeler üzerinde görüşmelerden ve yasal düzenlemenin lafzından anladığımız, yasa yapıcının iradesi ‘özel görevli mahkemenin görev alanının adından da anlaşıldığı gibi özel yani sınırlı olması’ yönündedir. Yasada açıkça görev verilmediği hallerde görevin genel yetkili mahkemede olduğu aşikardır. Aksi halde amaçlanan uzmanlaşmaya ulaşılamaz.
Yine CMK m.8 ve devamı maddelerde yer verilen bağlantı kuramının geniş yorumlanması halinde de özel görevli mahkemenin yasa koyucunun iradesi hilafına her türlü ceza davasına bakan mahkemeler haline geleceği, bunun iş yoğunluğunu artıracağı, artan iş çeşitliliği nedeniyle asli görev alanında uzmanlaşılamayacağı, dava sayısındaki artışın kurulun mahkeme sayılarının artırılmasını gerektireceği, bunun da özel mahkemelerde çalışan sayısının artmasını, iş ve çalışan kalitesinin düşmesini, özel usul yöntemlerinin genele yaygınlaşması sonucunu doğuracağı açıktır.
Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı iddianamesinde, sanıklar aleyhine TCK m.220’yi talep ettiğinde, cebir veya tehdit içeren tüm ceza davalarını özel görevli mahkemede gördürmek mümkün olabilmektedir. Bu halde düzenlenen iddianameyi inceleyen örgütlü suçlarda uzman ve mahkemenin görev alanını korumak isteyen özel görevli ağır ceza mahkemesinin yapabileceği tek şey, örgütün oluşmadığını tespit ettiğinde beraat hükmü vermek ve diğer suçlar yönünden gereğinin takdir ve ifası için evrakı genel görevli mahkemeye göndermek olacaktır. (Vasıflandırma yönünden iddianameyi iade edemeyeceği için, örgüt suçlamasından beraat kararı vermeksizin davayı genel görevli mahkemeye gönderme olanağından mahrumdur.) Bu olanak özel görevli mahkemenin elinden alınırsa, özel görevli mahkemenin görev alanı yasa koyucunun rızası hilafına, Cumhuriyet savcısının takdirine terk edilmiş olur ki, bu anlayışı yasal ve teorik yönden gerekçelendirmek mümkün suç işlemek’ isnadı ile diğer suçlardan da, CMK 8. maddedeki bağlantı kuramı nedeniyle Adana 8. Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmıştır. Mahkemesince değildir.
Yine yasa koyucu aynı amaçla, CMK m.252/1-g düzenlemesini getirerek, genel yetkili mahkemeler iddianamenin kabulünden sonra CMK m.6 (değişik madde: 06.12.2006-5560 s.K. 16. md) ile görevsizlik kararı veremezken, özel görevli mahkemelere bu olanağı tanımıştır.
Temyize tabi beraat kararı ile verilen görevsizlik kararı, sanıkların diğer eylemlerinin beraat ile sonuçlanan çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenmediği kanaatine dayanacağı ve ancak beraat hükmü kesinleştiğinde görevsizlik kararı hüküm doğuracağı için usuli sorun yaratmayacaktır.
Olayımızda, sanıklar aleyhine TCK 220. maddesinde yazılı ‘haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulayarak yapılan yargılama sonucunda, sanıkların çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmadıklarına karar verilmesi halinde, bağlantı kopacağı ve artık sanıkların suçlarının çıkar amaçlı suç örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenmediği açıklığa kavuştuğuna göre, özel görevli mahkemenin görevinin de yasal dayanağı kalmayacağı açıktır. Örneğin, sanığı çocuk olduğundan bahisle çocuk mahkemesine açılan davanın sanığının, davanın açıldığı ve hatta suç işlendiği tarihte çocuk olmadığı yargılama aşamasında anlaşılırsa, çocuk mahkemesi davayı görevsizlik kararı ile doğal yargıcına ve mahkemesine göndermek zorundadır. CMK m. 250 ile kurulu uzmanlık mahkemelerini bu olanaktan mahrum bırakmak özel mahkeme anlayışı ile bağdaşmaz. Örnekleri diğer özel görevli mahkemeler için de vermek mümkündür.
Olayımızda örgüt suçundan beraat kararı verilmesi karşısında, bağlantı kuramının koptuğu ve diğer suçların CMK 250/1-b bendinde yazılı ‘bir örgütün faaliyeti çerçevesinde’ işlenmiş sayılamayacağından özel görevli mahkemenin görevinin kalmadığının gözetilmesi yukarıda açıklanan nedenlerle zorunludur.
CMK m.250 ile görevli mahkemelerin, Ağır Ceza Mahkemesi emsali olarak örgütlenmesine karşın, yasa koyucu, CMK 252/1-g düzenlemesi ile bu mahkemelerin bağlantı kuramı kesildiğinde, alt dereceli genel görevli mahkemelere dahi görevsizlik kararı vererek evrakı gönderebileceğini yasa kuralı haline getirmiştir.
Ayrıca haksız ekonomik çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulayarak suç işlemediği anlaşılan sanıkların, sırf iddianameyi düzenleyen Cumhuriyet savcısının takdirine göre, benzer suç işleyen diğer sanıklardan farklı usuli işlemlere tabi tutulmasını kabul etmek de imkansızdır. Çünkü CMK m.250 kapsamında yargılaması yapılan suçlar acele işlerden sayıldığı gibi, tutuklama süreleri de iki kat olarak uygulanmaktadır. Hukuk birliği ilkesi gereği aynı suç iki farklı usulle yargılanamaz.
Yasa koyucunun vermediği görevi dava ekonomisi, adalet dağıtımındaki istikrar ve sürat ilkeleri ile özel mahkemelere yüklemek yasal değildir.
Mahkemesinin, sanıkların eylemlerini çıkar sağlamak amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde cebir ve tehdit uygulanarak işlemediğini tespit ettiğinde, beraat kararı verip, evrakı bağlantı kuramının kesilmesi, doğal yargıç ilkesi, özel görevli mahkemenin görev alanının sınırlı olması, görev alanının yasadan kaynaklanmayan nedenlerle genişletilemeyeceği ve yasa ile sınırlı olarak tayin edilmiş görev alanının içtihatlarla da genişletilemeyeceğinden bahisle görevsizlik kararı vermesi gerekirken, yargılamaya devamla diğer suçlara ilişkin yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasalara aykırı görülmüştür” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluk görüşü ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 5271 sayılı CYY’nın 250. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerince, bu madde kapsamında yargılama yapılarak, suç işlemek için örgüt kurma suçundan beraat kararı verilen hallerde, madde kapsamına girmeyen diğer suçlardan dolayı (somut olayda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları), yargılamaya devamla hüküm kurulmasının mı, yoksa görevsizlik kararı verilmesinin mi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
5271 sayılı CYY’nın 250. maddesinde, bu madde kapsamına giren suçların kovuşturmasının, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca görevlendirilen ve yargı yetkisi birden fazla ili kapsayan Ağır Ceza Mahkemelerince yapılacağı belirtilmiş, maddenin 1. fıkrasında, mahkemenin görev alanındaki suçlar tahdidi olarak belirtilmiş, Yasanın 251. maddesinde soruşturma, 252. maddesinde ise kovuşturma ile ilgili hükümlere yer verilmiştir. Bu genel düzenleme yanında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının 3. maddesinde terör suçları, 4. maddesinde ise terör amacı ile işlenen suçlar tanımlanmak suretiyle bu suçlara da 5271 sayılı CYY’nın 250. maddesi uyarınca kurulmuş Ağır Ceza Mahkemelerince bakılacağı anılan Yasanın 9. maddesinde hüküm altına alınmış, ayrıca bir kısım Özel Yasalarda da, örneğin 6831 sayılı Orman Yasasının 110. maddesinde bu mahkemenin görev alanında yer alan suçlarla ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Anılan bu normlar uyarınca belirtilen suçların yargılamalarının, özel ve sınırlı görevli Ağır Ceza Mahkemesince yapılıp sonlandırılması zorunlu olup, bu konuda herhangi bir ayrıksı düşünce de bulunmamaktadır.
Konu, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 04.03.2008 gün ve 282-44 sayılı kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur. Şöyle ki;
Araç suçlar, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlardan ise veya anılan suçlar Ancak, 252. maddenin 1. fıkrasının (g) bendinde, “Bu Kanunun 6 ncı maddesi, 250 nci madde kapsamına giren suçlara bakan ağır ceza mahkemeleri hakkında uygulanmaz” hükmüne yer verilmiş olup, bu hüküm karşısında, yukarıda açıklanan maddelerde yer almayan, araç suçların yargılamalarının CYY’nın 250. maddesi uyarınca kurulan Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemelerince yapılıp yapılamayacağı hususu tartışma konusu olmuştur.
örgüte üyelik veya bu mahkemelerin görev alanında bulunan suçların kanıtını ve dayanağını oluşturmakta ise, bu suçlara da aralarındaki zorunlu irtibat nedeniyle, CYY’nın 250. maddesi uyarınca kurulan Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesince bakılması zorunludur. Ancak, sabit kabul edilen eylemler, örgütsel suç kapsamında değerlendirilmeyip somut olayda olduğu gibi bağımsız suçlar olarak değerlendirildiği takdirde, Özel Ağır Ceza Mahkemesinin yargılama yönteminin kendine özgü ve belli suçlarla sınırlı olması gerçeği karşısında, yapılması gereken işlemin, 5271 sayılı CYY’nın 252/1-g bendi hükmü de nazara alınmak suretiyle, görevsizlik kararı verilerek, dosyanın görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesi olacağı esası kabul edilmiştir.
Bu konu, öğretide de ele alınmış olup; Prof. Dr. Yener Ünver ve Prof. Dr. Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku adlı eserlerinde, “CYY 252/1-g hükmüne göre, CYY’nın 6. maddesi hükmü, CYY’nın 250 nci maddesi kapsamına giren suçlara bakan ağır ceza mahkemeleri hakkında uygulanmaz. Bunun sonucu olarak, bu ağır ceza mahkemeleri, yargılamanın her aşamasında alt dereceli bir mahkemenin görev alanında olsa dahi, davaya bakmayacak, görevsizlik kararı vererek, dosyayı merciine gönderecektir” şeklinde (sh. 151);
Prof. Dr. Nur Centel ve Doç. Dr. Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku adlı eserlerinde, “Özel yetkili ağır ceza mahkemeleri veya daireleri, iddianamenin kabulünden sonra, yargılamanın genel yetkili ağır ceza mahkemelerinin veya dairelerinin görevine girdiği gerekçesiyle, her zaman görevsizlik kararı verebilirler” şeklinde (6. Bası, sh. 782-783);
Doç. Dr. Veli Özer Özbek ise, Yeni Ceza Muhakemesi Kanununun Anlamı adlı eserinde, “Özel Ağır Ceza Mahkemeleri sadece CMK m. 250 kapsamında yer alan suçlara bakmakla görevli ve yetkilidirler. Başka davalara bakamazlar. Dolayısıyla alt dereceli bir mahkemenin yetkisine giren bir dava yanlışlıkla özel görevli ağır ceza mahkemesinde açılmış ve hatta iddianame kabul edilmiş olsa bile, artık CMK m. 6 hükmü uygulanmayacak ve özel ağır ceza mahkemesi görevsizlik kararı verecektir. CMK 252/1 g bendinin açık hükmü gereği mahkemenin bu hususta takdir yetkisi yoktur. Görevsizlik kararı vererek bu davadan el çekmek mecburiyetindedir” (sh. 989-990) şeklindeki açıklamaları ile uygulamaya koşut görüş belirtmişlerdir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar hakkında, suç işlemek için örgüt kurma suçundan açılan kamu davasında, yüklenen suçun sabit olmadığı kabul edilerek, bu suçtan beraat kararı verilmiştir. Araç suç niteliğinde olan ve irtibat nedeniyle Özel Görevli Ağır Ceza Mahkemesine düzenlenen iddianamede yer alan hürriyetten yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları yönünden ise, Yerel Mahkemece, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmediklerinin kabul edilmiş olması karşısında, 5271 sayılı CYY’nın 252/1-g maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, duruşmaya devamla bu suçlardan sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmesi isabetsiz ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle Özel Dairece, isabetsiz ve yasaya aykırı olan yerel mahkeme hükmünün, saptanan bu usule aykırılık nedeniyle görev yönünden bozulmasına karar verilmesi yerine, bu suçlar yönünden görevsiz mahkemece verilen hükme yönelik esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması da isabetsizdir.
Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün görev yönünden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi M. N…Ö…, “5271 sayılı CMK’nın 250. maddesi uyarınca kurulan Ağır Ceza Mahkemelerince, bu madde kapsamında yargılama yapılan suç işlemek için örgüt kurmak suçundan beraat kararı verilen hallerde madde kapsamına girmeyen diğer suçlardan dolayı (somut olayda, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları) yargılamaya devamla hüküm kurulmasının mı, yoksa görevsizlik kararı verilmesinin mi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
Sözkonusu olayda sanıklar hakkında suç örgütü kurmak, suç örgütüne yardım etmek, tehdit, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından açılan davada mahkemece TCK 220/1,2,3, 106, 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından beraat, bir kısım sanıklar hakkında da 109/2, 3/a-b, 62 ve 6136 sayılı Kanuna muhalefetten mahkûmiyet hükmü kurulmuş, Yargıtay özel dairesince bu karar bir karşı oy ile “dava ekonomisi, adalet dağıtımındaki istikrar ve sürat ilkeleri …” gerekçesi ve oyçokluğu ile onanmıştı. Karşı oy yazısındaki gerekçede özetle, CMK. 250’ye göre yargılama yapan mahkemelerin normal CMK hükümlerine göre sanık haklarını kısıtlayıcı hükümlerin uygulama imkanının bulunması, tabi hakim ilkesine aykırı olacağı görüşü savunulmuştu.
Dava CMK 3, 4, 8. maddeleri uyarınca bağlantılılık sebebiyle özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesine açılmıştı.
Mahkeme hemen işin başında yetkisine girmeyen suçlarda 252/1-g maddesine göre görevsizlik kararı verebilirdi. Ama bunu yapmayarak yargılamaya devamla yukarıda özetlenen hükmü vermesinde bize göre bir usulsüzlük yoktur. Özel yetkili ACM, bağlantılılık kuralını benimseyerek yargılama yapmış ve sonucunda delilleri, sübutu ve vasfı tartışarak bir sonuca varmıştır. Burada farklı bir usul uygulanamazdı. Şüphesiz özel yetkili ACM’nin uyguladığı bir kısım usul hükümleri normal usulden farklı olup, sanık haklarını ve savunmasını kısıtlayıcı niteliktedir. Ancak bunlar soruşturma ve kovuşturma evreleri sonucunda uygulanmış olup artık telafisi mümkün değildir. Sanık yönünden ancak tazminata konu olabilir. Hüküm verildiğinde yasa yolları için farklı bir yol ve yöntem sözkonusu değildir. Aksine kabul, farklı mahkemelerden çelişkili değerlendirmeler ve kararlar çıkabileceği gibi, olayımızda olduğu gibi gönderilen mahkemenin de delilleri takdir, sübut ve vasıflandırmasını da kısıtlamış olacaktır.
Şöyle ki; özel yetkili ACM kendi yetkisine giren suçta beraat verirken dosya içerisinde bağlantılılık sebebiyle birlikte değerlendirilen delilleri (tanık, belge, tutanak, bilirkişi raporu, doktor raporu vb.) kabul ve ret ederek bir sonuca varırken gelecekte görevsizlikle gönderilen mahkemenin hakiminin de yargılama faaliyetlerini kısıtlamış olacaktır.
Bunu somut örneklerle açmak gerekirse;
Silahlı suç örgütü kurmak, yardım etmek suçundan verilen beraat kararı sonucu, yetkisine girmeyen tehdit, uyuşturucu ticareti ve benzeri suçlarda aynı kısıtlayıcı durumlar sözkonusu olabilecektir.
TCK 106/4. maddesinde “var olan veya varsayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak” işlenmesi halinde fail hakkında nitelikli halden ceza verilmektedir. Özel yetkili ACM örgütten beraat verip, tehdidi genel mahkemeye gönderdiğinde hakimin yargılama faaliyetlerini kısıtlamış olmayacak mı? Nitekim 4. Ceza Dairesinin 13.03.1996 tarih, 1488/2247 sayılı kararında özetle; zorlama ve gizli örgüt ya da silahla eylemin işlenip işlenmediğinin araştırılması ve sonucuna göre hüküm kurulmasını benimsemiştir. Burada nitelikli halin uygulanması için failin bu örgütün üyesi olması zorunlu değilse de, mahkemenin bunu saptamasını aramaktadır. (Prof Dr. D. Tezcan, Doç. Dr. M.R.Erdem, Yrd. Doç. Dr. M.Önak. Teori ve Patrik Ceza Özel Hukuku, Seçkin Yayınları 5. baskı sh. 339) Aynı durum TCK. 188/5 ve etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde de mevcuttur. Örgütten verilen beraat üzerine, çelişkili ve farklı kararlar çıkabileceği gibi, maddi gerçeğe ulaşmak da zorlaşacaktır.
YCGK.nın 05.02.1990 tarih 5-372/10 sayılı benzer kararında özetle; “Başlangıçta DGM iddianamede veya görevsizlik kararında gösterilen eylemin nitelendiriliş biçimine göre kendisini görevli kabul ederek veya merci tayini yoluyla görevlendirilerek yargılama faaliyetine başlamış ve kanıtları toplayarak eylemin nitelendirmesine girmiştir. Ancak bu durumda uygulamayı yapması gerekir ki bu hal dava ekonomisine, adalet dağıtımındaki istikrar ve sürat ilkeleri ile hukuka da uygun olur” demektedir. (O…Y…. Açıklamalı içtihatlı CMUK. Yetkin yayınları 1998 C.2 sh. 1274) Hemen hatırlatalım, 2845 sayılı Kanun ile CMK. 250, 251, 252 benzer düzenlemeler içermektedir.
Yine YCGK.nın 16.10.2001 tarih, 185/214 sayılı ilamında özetle “Teşekkül halinde uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan sorumlular hakkında DGM.de açılan davada yapılan yargılama sonunda sanıklardan E…ın eyleminin uyuşturucu madde kullanmak suçunun oluşturduğunun tespiti halinde sanığın bu suçtan cezalandırılmasına karar verilmesinde somut olay itibariyle bir isabetsizlik bulunmamaktadır” görüşü benimsenmiştir. (Sedat Bakıcı Yargıtay Üyesi notlu, içtihatlı TCK, CMUK, CİK, Adalet yayınları Mayıs 2003 sh. 505)
Diğer bir konu da, uzun yıllar sürebilecek örgütlü davalarda görevsizlik üzerine CMK 7. maddesi karşımıza çıkmaktadır. Bu takdirde görevsiz mahkemede yapılan işlemlerin tekrarlanması mümkün olmayan işlemlerin dışında tüm işlemlerin yenilenmesi gerekmektedir. (YCGK. 06.05.2008 tarih, 90/100 sayılı Kararı) Bu, davaların çok uzamasına, zamanaşımı tehlikesine ve AİHS.nin adil yargılama hükmüne açık aykırılık oluşturacaktır.
YCGK’nun 06.03.2007 tarih, 179/57 sayılı kararının olayımızla örtüştüğü söylenemez. Burada daha önce özel yetkili ACM.nin yetkisine giren suçun, bu mahkemenin yetki ve görevinden yasayla çıkarılmasıyla ilgilidir.
YCGK’da devamlı savunulan istikrar, bu olayda bize göre göz ardı edilmiştir. Son kararın, yüce kurula gelecek benzer davalarda yeniden tartışılması umudunu taşıyarak, YCGK’nın çoğunluk görüşüne bu nedenlerle karşıyım. Özel yetkili ACM.nin bağlantılılık sebebiyle benimsediği davada tüm sevklerle ilgili karar vermesi gerekirdi.” görüşüyle;
Diğer Kurul Üyeleri de bu görüşe katılmak suretiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 31.03.2009 gün ve 15854-5024 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.04.2008 gün ve 205-92 sayılı hükmünün, örgüt faaliyeti kapsamında işlenmediği kabul edilen suçlar yönünden, 5271 sayılı CYY’nın 252/1-g maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, duruşmaya devamla bu suçlardan sanıkların mahkûmiyetlerine karar verilmesi, isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan birinci müzakerede, yasal oyçokluğu sağlanamadığından, 23.02.2010 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.