Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/99 E. 2008/185 K. 08.07.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/99
KARAR NO : 2008/185
KARAR TARİHİ : 08.07.2008

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 11.06.2007
Sayısı : 192-282

Kasten adam öldürme ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından sanık …’ın 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35/2, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis ile 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve TCY’nın 62/1. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 366 YTL. adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.06.2005 gün ve 362-163 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.03.2007 gün ve 331-1898 sayı ile;
“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde takdire dayalı cezayı azaltıcı sebebin niteliği takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin suç vasfına, yasal savunma koşullarının varlığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-Sanığın 5237 sayılı Yasaya göre ……’ı öldürmeye kalkışmak ve ….’ı olası kastla öldürmek suçlarından sorumlu tutulmasının gerekmesi karşısında, olayda 765 sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince hedefte sapma sonucu ….’ın ölümünden sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-Sanık hakkında uygulanan tahrik hükmünün hangi somut olaya dayandığının karar yerinde tartışılmaması,
3-6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan 5237 sayılı Kanunun 50. maddesinin uygulan¬ma¬¬sına yer olmadığına karar verildiğinden, 765 sayılı TCK.nun 59/2. maddesi yerine sanık aley¬hine sonuç doğuracak ve 5237 sayılı Kanunun 53. maddesinin uygulanmasını gerektirecek şekilde aynı Kanunun 62. maddesinin uygulanması…” isabetsizliklerinden kazanılmış hakka riayet koşuluyla bozulmuştur.
Yerel Mahkemece 11.06.2007 gün ve 192-282 sayı ile;
“…Sanık ile mağdur …… kahvenin dışında tartışmışlar, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine sanık kızgınlıkla kahvenin içine girdiği, çay ocağı kısmındaki çekmeceye bırakmış olduğu tabancasını alarak kendisini arkadan takip eden mağdur ……’a çok yakın mesafeden baş bölgesine doğru yönelttiği, atışa hazır vaziyette bulunan tabancanın ateşlemeden önce mağdur tarafından ani bir refleksle müdahale edilmesi üzerine silahın yönünün yaklaşık 90 derece civarında dönerek ateş aldığı, sanığın sağ eliyle tuttuğu tabancadan çıkan kurşun sol elini yaraladıktan sonra olayla hiç ilgisi bulunmayan maktul …’a isabet ederek ölümüne sebebiyet verdiği anlaşılmaktadır.
Bu olayda sanık ve mağdur …… birbirlerine çok yakın olup kahvenin çay ocağı kısmında sadece ikisi bulunmaktadır. Silahın yönü ……’a dönüktür. ……’ın arkasında herhangi bir insan olmayıp kahvenin duvarı vardır. Gerek soruşturma aşamasında, gerekse keşif sırasında bilgisine başvurulan teknik bilirkişi, silahın bu şekilde ateşlenmesi halinde maktulün vurulmasının mümkün olmadığı düşüncesiyle merminin çay ocağındaki tüpe veya beton zemine çarparak yön değiş¬tirdiğini, bu şekilde …’un yaralanmış olabileceği düşüncesine kapılmış, ancak uygulamalı keşif ile görgü tanıklarının beyanı ve sanığın sol elinden yaralanmasına göre, yaralamanın bu şekilde gerçekleşmediği, silah bulunan ele yapılan müdahale sonucu silahın yön değiştirmesi sonucu maktulün isabet aldığı tespit edilmiştir.
Bu tespit doğrultusunda; eylemin kasten işlenmediği tartışmasızdır. Olayımızda olası kastın gerçekleşip gerçekleşmediğinin tartışılması gerekmektedir.
Yasadaki tanıma ve doktrindeki açıklamalara göre; olası kast fail, gerçekleştirdiği fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini düşünmüş, bu neticelerin gerçekleş¬mesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmiş ise, bu neticeler açısından olası kastla hareket etmiştir. Fail fiili işlerken bu neticelerin muhtemelen gerçekleşebileceğini öngörmüş ve bunları kabul etmiştir. (Prof. Dr. İzzet Özgenç, Gazi Şehri Seçkin Yayınları, 2005, Ankara, s.302.) Özet olarak sonucun muhtemelen gerçekleşebileceğini öngörme ve kabul etme şartının birlikte gerçek¬leşmesi gerekmektedir. Olayımızda; sanığın asıl hasmı olan ……’a silahı doğrultup ateşlemek istediğinde ve ateşleme gerçekleştiğinde tabancanın yönünün birkaç derece değişebileceği, mağdur ……’ın hareket etmesi sonucu hedeften çekilip arkasında birisini vurabileceğini öngörebileceği halde, silahın 90 derece yön değiştireceği, kendisinin elinden yaralanıp, tamamen farklı yöndeki maktulün de isabet alıp ölümüne sebebiyet vereceğini öngörmesi ve bu sonucu kabul etmesi mümkün görülmemek¬tedir. Zira sadece öngörmek yeterli olmayıp sonucu kabullenmesi de gerekmektedir. Kaldı ki sanık tek el ateş etmesine rağmen kendi elini de yaralamıştır. Olayda kendisinin yaralanaca¬ğını da öngörmesi mümkün görülmemektedir. Sonucun kabullenmesi açısından yine doktrinde, Doç. Dr. Hakan Hakeri’nin ‘Kasten Öldürme Suçları’ isimli kitabının 2006 yılı baskısında 43. sayfada bu husus açıklanarak, ‘ayrıca sanığın neticeyi kabullendiğinin de ispatının gerekeceği’, bu durumun bilinçli taksirle olası kastı birbirinden ayıran kriterlerden olduğu belirtilmiştir.
Bu nedenle; sanığın hasmı da bulunan kalabalık içine sonucu kabullenerek kime isabet ederse etsin anlayışı ile ateş etmediğine göre, sonucu öngörmesi ve kabullenmesi söz konusu olmadığından, olayda olası kastın gerçekleşmediği, sanığın kusurlu bulunduğu, ölümün taksirle gerçekleştiği kanaatine varılarak önceki hükümde direnilmesine karar vermek gerekmiştir.
Sanığın eylemi bu şekilde kabul edildikten sonra, lehe ve aleyhe yasanın belirlenmesi gerekecektir. Eylem 5237 sayılı Yasa açısından öldürmeye teşebbüs ve taksirle ölüme sebebiyet vermek suçu olarak değerlendirilmiştir.
765 sayılı TCK açısından ise; hedeften sapma sonucu bir kişinin kasten ölümüne sebebiyet vermek suçundan sanığın cezalandırılması gerekmekte olup, hakkında 765 sayılı TCK.nun 52. madde yollaması ile 448, 51/1 ve 59/2. maddeleri gereğince sanığın cezalan¬dırılması gerekecektir. Bu hükümler sanık aleyhine sonuç doğuracaktır.
Olay sanık ile mağdur ……’ın aynı kızla arkadaşlık etmek istemeleri nedeniyle daha önceden tartışmalarından kaynaklanmış olup, hadise günü mağdurun başlattığı tartışmanın kavgaya dönüştüğü, mağdurun elinde silahtan sayılan bıçak bulunduğu bu bıçak ile sanığa saldırdığı ileri sürülmüş ise de; olayın gerçekleşme şekline göre bu iddia samimi bulun¬madığı mağdur elinde tanıklarca bıçak görülmediği, bıçakla saldıran mağdurun sanığı yaralayabileceğine göre, cezayı azaltmaya yönelik savunmaya itibar edilmeyerek, mağdur¬dan kaynaklanan hareketin tahrike sebebiyet vermekle birlikte tahrik nedeniyle indirim alt sınırdan yapılmıştır.
Olayımızda bu kabul şekline göre fiilin tek olması nedeniyle TCK.nun 44/1 madde¬deki fikri içtima kurallarının uygulanması sanığın daha ağır cezayı gerektiren suçtan cezalandırılması gerekmektedir. Bu nedenle daha ağır netice olan adam öldürmeye teşebbüs suçundan cezalan¬dırılmasına, ceza tertip edilirken meydana gelen ölüm neticesi de dikkate alınarak alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği kanaatine varılmıştır…”gerekçeleriyle bozma¬nın 1 no’lu bendine karşı direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsav¬cılığının direnme yönünden “bozma” istekli 11.04.2008 gün ve 199436 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
11.07.2004 tarihinde kahvehane içinde tartıştığı mağdur …… Dallıoğlu’na tabancasını doğrultarak ateş etmek istediği sırada olayla ilgisi olmayan …’un ölümüne neden olan sanık hakkında Yerel Mahkeme, 765 sayılı TCY’nın uygulanması halinde 52. madde yollamasıyla 448, 51 ve 59. maddelerinin uygulanması gerekeceği, oysa eylemin 5237 sayılı TCY’nda mağdur ……’ı kasten öldürmeye teşebbüs ve …’un taksirle ölümüne sebebiyet verme suçunu oluşturacağından TCY’nın 44. maddesi uyarınca ağır olan öldürmeye teşebbüsten hüküm kurulması gerektiğini kabul ederek 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35/2, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasına hükmetmiş, sanığın temyizi üzerine Özel Daire; sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasaya göre ……’ı kasten öldürmeye kalkışma ve ….’ı olası kastla öldürme suçlarını oluşturacağı ve bunun sonucu olarak ta 765 sayılı Yasanın 52. maddesi gereğince hedefte sapma sonucu ….’ın ölümüne neden olmadan sorumlu olması halinin sanık lehine olduğu gerekçesiyle CYUY’nın 326/son maddesi gereğince kazanılmış hakk saklı kalmak kaydıyla hük¬mü bozmuştur.
Yerel Mahkeme ise ….’ın ölümünün olası kastla adam öldürme olarak kabul edilemeyeceği, taksirle adam öldürme olarak kabulünün gerektiğini belirterek ilk hükmünde direnmiştir.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın olay sırasında tartıştığı mağdur …… Dallıoğlu’na ruhsatsız tabancasıyla ateş etmek isterken edilen tek el ateş sonucu kendisinin yaralanmasına ve maktul …’un ölümüne neden olması eyleminin hangi suçu oluşturduğuna ve buna bağlı olarak ta hangi yasanın lehe olduğuna ilişkindir.
Dosya İncelendiğinde;
Sanık … ile mağdur …… Dallıoğlu arasında olaydan bir gün önce kız meselesi nedeniyle tartışma çıktığı, olay günü mağdur …… Dallıoğlu’ nun saat 22.30 sıralarında sanığın bulunduğu kahvehaneye gelerek sanığı çağırdığı, sanık ile mağdurun aralarında bir gün önce meydana gelen olayı konuşmaya başladıkları, konuşmanın tartışmaya ve kavgaya dönüşmesi sonucu sanık …’in ocağın içine sakladığı ruhsatsız tabancayı almak için kahvehanenin içine girdiği, ocağın içinden aldığı silahın ağzına mermi vermesi ve arkasından gelmiş olan mağdura yakın mesafeden yöneltmesi nedeniyle aralarında boğuşma başladığı, mağdur ……’ın kendisine doğrultulan silahtan kurtulmak için sanığın silah bulunan eline müdahale ettiği, kahvehanede bulunan diğer kişilerin kavgayı ayırmak için araya girdiği ancak silahı görünce geri çekildikleri, bir süre devam eden boğuşma sırasında sanık …’in mağdur ……’ı öldürme amacıyla silahı ateşlediği, silahtan çıkan merminin önce sanığın sol eline girip çıktıktan sonra 3 metre mesafede bulunan maktul …’ın göğüs bölgesine isabet ettiği, bunu gören sanığın silahı ile birlikte kaçtığı, …’un kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği, bir süre kaçan sanığın saat 07.00 sıralarında karakola gelerek teslim olduğu anlaşılmaktadır.
Bursa Kriminal Polis Laboratuarından alınan Ekspertiz Raporunda, olayda kullanılan sanığa ait 7.65 mm. çapında Vzor marka yarı otomatik tabancanın tırnak yayının mevcut olmadığı, bu nedenle patlayan fişeğe ait kovanı kavrayamadığından namlunun dışına atamadığı, her atışa müteakip kovanın el yardımıyla çıkarılabileceği, bu haliyle tek tek atış yapılabileceği, Ankara Kriminal Polis Laboratuarından alınan DNA Analiz Raporunda ise, olay yerindeki ahşap sandalye, çay ocağı ahşap ayakkabılık ve mağdur …… Dallıoğlu’nun gömle¬ğinden alınan kan örneklerinin sanık …’a ait olduğu belirtilmektedir.
Olay yerinde yapılan keşif sonucu maktulün olay sırasında mağdur ve sanığın kavga ettiği kahvehanenin ocağının içine 3 metre mesafede ve 90 derecelik bir açı oluşturacak bir konumda bulunduğu saptanmıştır. Olaydan hemen sonra olay yerinde yapılan inceleme sonucu düzenlenen tutanakta, boş kovan bulunamadığı ve kahvehanenin herhangi bir yerinde mermi sekme izinin olmadığı açıkça yazılmıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından kast, olası kast ve taksir kavramlarının incelenerek karşılaştırılması gerekir.
765 sayılı TCY’nda tanımlanmamasına karşın 5237 sayılı TCY’nın 21/1. maddesinde, “suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi” olarak tanımlanan kastın iki unsuru bulunmaktadır; bilme ve isteme unsuru. Kastın varlığı için, hareketten doğacak sonucun sadece öngörülmesi, kısaca bilinmesi yeterli olmayıp ayrıca sonucun da istenmesi gerekir.
Buna karşılık, fail belli bir sonucu gerçekleştirmek üzere hareket ederken, bunun yanında başka sonuçların meydana gelmesini de göze almış ve bu sonuçlar da gerçekleş¬mişse, failin bu sonuçlar açısından da kasten hareket ettiği kabul olunur. Çünkü fail, asıl kastettiğinden başka, hareketinden doğacak diğer sonuçları öngördüğü halde hareketini devam ettirmekte ve aldırma¬mak¬tadır.
Öğretide “dolaylı kast”, “belirli olmayan kast”, “gayrimuayyen kast”, “olursa olsun kastı” olarak ta adlandırılan bu kast türüne 5237 sayılı TCY’nın 21/2. maddesinde olası kast denilmiştir. Bu maddeye göre; “(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşe¬bileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır” .
Taksir ise, 5237 sayılı TCY’nın 22/2. maddesinde, “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülme¬yerek gerçekleş¬tirilmesi” şeklinde tanımlanmıştır.
Taksir, görüldüğü gibi istisnai bir kusurluluk şeklidir. Toplumsal yaşamda belli faaliyet¬lerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alması ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama zorunluluğundan doğabileceği gibi, devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmek¬tedir. Taksirli suç bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir, fail tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklan¬maktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 16.10.2007 gün ve 192-221; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202; 13.12.1993 gün ve 221-317 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1-Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2-Hareketin iradiliği,
3-Neticenin iradi olmaması,
4-Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5-Neticenin öngörülebilir olması, şeklinde kabul edilmektedir.
Bütün suçlarda olduğu gibi, taksirli suçlarda da hareket ile sonuç arasında bir nedensellik bağının varlığı cezalandırmanın koşuludur. Taksirli suçlarda nedensellik bağının varlığının kabulü için, failin hareketinden bağımsız bir etkenin sonuca tek başına neden olmaması gerekir. Sonucun tamamen mağdurun kusurlu hareketinden kaynaklanması halinde bir başkasını bu sonuçtan sorumlu tutma olanağı bulunmamaktadır.
765 sayılı TCY’nın 52. maddesine benzer bir düzenlemeye yer verilmediğine göre sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nda hangi suçu ya da suçları oluşturduğu sorununun içtima kuralları çerçevesinde çözülmesi gerekecektir.
TBMM Adalet Komisyonunun TCY tasarısına ilişkin 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı raporunda 5237 sayılı TCY’nın içtima bakımından benimsediği kuralın gerçek içtima kuralı olduğu “kaç tane fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” şeklinde ifade edilmiştir. Ancak yeni Yasada gerçek içtima kuralının istisnalarına da yer verilmiştir: Bileşik suç(m.42), zincirleme suç (m.43/1), aynı neviden fikri içtima (m.43/2-3) ve farklı neviden fikri içtima(m.44)
5237 sayılı TCY’nın 43/2. maddesindeki aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağına ilişkin kuralın, aynı maddenin 3. fıkrasındaki, “(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme nedeniyle kasten öldürme suçlarında uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Farklı neviden fikri içtima ise 5237 sayılı Yasanın 44. maddesinde; “ (1) İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir. Bu kuralın uygulanabilmesi için işlenen bir fiille birden fazla farklı suçun oluşması gerekir. Burada suçun temel ve nitelikli şekilleri de “farklı suç” değil aynı suç olarak değerlendirilmelidir. Tek bir fiille aynı hükmün birden fazla ihlali halinde TCY’nın 44. maddesinin uygulanması söz konusu olmayıp bu gibi hallerde gerçek içtima veya zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşulları düşünülmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olayı incelediğimizde;
Sanığın olay tarihinde kahvehanenin içindeki ocak bölümünde aralarında çıkan boğuşmada öldürme kastıyla mağdur ……’a ateş etmek istediği sırada 3 metre mesafede ve farklı bir yönde olan ….’ın ölümüne neden olması eyleminde, olayın birçok kişinin bulunduğu kahvehanenin içinde meydana gelmesi, sanığın mağdurla boğuşması nedeniyle eline her an bir müdahalenin yapıldığı bir anda öldürücü özelliği herkes tarafından bilinen tabancasıyla ateş etmesi göz önüne alındığında sanığın olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir. Sanık ateş ettiği sırada merminin mağdur ……’tan bir başkasına isabet edebilece¬ğini öngörmesine karşın meydana gelebilecek neticeyi kabullenerek ateş etmiştir. Bu oluş karşısında sanığın taksirle ölüme sebebiyet verdiğinin kabulü olanaklı değildir. Bu nedenle olayda farklı neviden fikri içtima kurallarının uygulanma yeri bulunmamakta ve gerçek içtima kuralına göre sanığın eylemi 5237 sayılı TCY’nda mağdur ……’ı kasten öldürmeye teşebbüs ve Maktul …’ı olası kastla öldürme suçunu oluşturmak¬tadır. Bunun doğal sonucu olarak ta sanık hakkında 765 sayılı TCY daha lehedir.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme hükmünün ceza miktarı yönünden 5320 sayılı Yasanın 8. maddesine göre halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326/son madde ve fıkrası uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak koşuluyla bozulmasına karar verilmelidir.
Bununla birlikte Yerel Mahkeme Özel Dairenin “Sanık hakkında uygulanan tahrik hük¬münün hangi somut olaya dayandığının karar yerinde tartışılmamasına” ilişkin 2 nolu bozma nedenine uymuş ise de, direnme hükmünün bozulmuş olması nedeniyle Yerel Mahkemece bozma doğrultusunda yeni bir hüküm kurulacağından artık bu husus yönünden hükmün incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesinde bir yarar bulunmamaktadır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi Ahmet Ceylani Tuğrul “Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/192 Esasında kayıtlı; Ceza Genel Kurulunun 2008/099 sayılı dosyasında sanık … ile mağdur ……’ın kız meselesinden dolayı olay günü karşılaştıkları kıraathanenin içinde çay ocağının önünde tartıştıkları sırada sanığın çay ocağının çekmecesinde sakladığı suçta kullanılan tabancayı alarak mağdura yönelttiği; mağdurun yakın mesafede müdahalesi sonucu ateş alarak patlayan tabancanın tezgahın 3 metre uzağında sandalyede oturan maktule isabet ederek ölmesinde, Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun eylemi “olası kasıt altında adam öldürme” şeklinde oluştuğuna dair görüşüne açıklayacağım nedenlerden dolayı muhalifim.
5237 sayılı TCK.nun 21/2. maddesinde düzenlenen “olası kasıt” failin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini ÖNGÖRMESİNE rağmen fiili işlemesinde olası kastın gerçekleşebileceğini düzenlerken; yasa koyucu olası kastın oluşumunu ÖNGÖRME KOŞULUNA bağlamıştır. Sanık belli bir hedefe yönelik davranışta bulunurken; bu hareket sonucunda bir başka suç teşkil eden sonucun da meydana gelebileceğini öngörmesi gerekir.
Yüksek Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin 08.03.2007 gün 5820/1251, 13.03.2007 gün 2648/1440 ve 03.04.2006 gün 4529/1135 sayılı kararlarında “ÖNGÖRMEYE” ilişkin değerlendir¬me¬lerde içerik olarak “insanların yoğun olarak bulunduğu hastane içerisinde, cadde üzerinde belirli bir hedefe yönelik ateş edilmesinde orada ortama bağlı olarak üçüncü kişilerin de isabet alıp ölmesi veya yaralanmalarının sanık tarafından düşünülmesi öngörülmesi gerektiğine” dair kararları yerinde kararlardır.
Ancak olayımızda durum çok farklıdır. Zira; birbiriyle yakın mesafede münakaşa ederken sanık tarafından mağdura yöneltilen tabancanın mağdur tarafından sanığın elinden alınmak istenirken boğuşma esnasında silahın patlaması ve bu patlama sonucu tabancadan çıkan tek merminin önce sanığın sol eline isabet edip yaralanmasını takiben olay yerinde arka tarafta tek başına oturan maktule isabetle ölümüne sebebiyet vermesinde; sanığın olayın oluş şekline göre burada değil bu sonucu öngörmesi, düşünmesi, tahmin dahi etmesi mümkün olmadığı gibi söz konusu bile olamaz.
Sanığın hedefi ve muhatabı mağdurdur. Mağduru öldürmek kastı ile dahi hareket ettiği şüphelidir. Kaldı ki, olayın cereyan tarzına göre sanık isteseydi çay ocağının çekmecesinden aldığı tabancayı birkaç saniye içerisinde aynı anda mağdura ateş edebilirdi. Sanık bunu yapmamış, belki de mağduru korkutmak gayesiyle silahı tevcih etmiş, bu sırada tabancanın mağdur tarafından alınmak istenirken boğuşma sırasında tesadüfen patlayan silahın mermisi sanığın sol elini yaraladıktan sonra iradesi dışında mağdur tarafından yapılan fiziki müdahaleye bağlı olarak 90 derecelik bir açı ile yön değiştirmesi sonucu kurşunun bir tesadüfe bağlı olarak maktule isabet edip ölüm sonucunu meydana getirmesinde; baştan sona şüpheli bir durumun mevcudiyeti karşısında; şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesine ve olayda öngörme ve bu öngörmeye bağlı sonucun sanık tarafından kabul edilmesi sözkonusu olmadığından Yerel Mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu kanaatiyle Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluk görüşüne katılmıyorum” şeklindeki gerekçeyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi de, benzer düşünceyle sanığın ….’ı öldürmesinin taksirle ölüme neden olma suçunu oluşturduğu gerekçesiyle Yerel Mahkemenin diren¬me hükmünün onanması gerektiği yönünde oy kullanmışlardır.
Öte yandan 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçuna ilişkin 3 no’lu bozma nedenine Yerel Mahkemece uyulduğundan bu suç yönünden temyiz incelemesinin Özel daire tarafından yapılması gerektiğinden dosyanın Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün, ceza miktarı yönünden 5320 sayılı Yasanın 8. maddesine göre halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326/son madde ve fıkrası uyarınca kazanılmış hak saklı kalmak koşuluyla BOZULMASINA,
2- Yerel Mahkemenin uyma kararı verdiği 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu açısından temyiz incelemesinin yapılabilmesi için dosyanın Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.07.2008 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.