YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/268
KARAR NO : 2009/78
KARAR TARİHİ : 31.03.2009
İtirazname : 62044
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ORTACA Asliye Ceza
Günü : 11.07.2006
Sayısı : 447-269
Sanığın hırsızlık suçundan 765 sayılı TCY’nın 493/1-son, 62, 65/3, 522, 523, 2253 sayılı Yasanın 12/2, TCY’nın 59/2, 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuç olarak 438 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının 2253 sayılı Yasanın 38. maddesi uyarınca ertelenmesine, 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23/1. maddesi gereğince hükmün açıklan¬masının geri bırakılmasına, aynı Yasanın 23/3. maddesi uyarınca 5 yıl süreyle denetimli ser¬bestlik tedbirine tabi tutulmasına ilişkin Ortaca Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.07.2006 gün ve 447-269 sayılı karar yasa yoluna başvurulmaması nedeniyle kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığının 19.03.2007 gün ve 14351 sayılı yazısına istinaden Yargıtay C.Başsavcılığınca 04.04.2007 gün ve 62044 sayı ile yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 31.10.2008 gün ve 12459-18679 sayı ile;
“Sanık R.A..hakkında hükmedilen 438 Yeni Türk Lirası adli para cezasının 2253 sayılı Yasanın 38. maddesi gereğince, koşulsuz olarak ertelenmesine karar verilmesinden sonra, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23/1. maddesi uyarınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ve sanığın aynı Yasanın 23/3. maddesi gereğince aleyhine sonuç doğuracak biçimde, 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine bağlı tutulması,
Bozmayı gerektirmiştir.
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın gönderme yazısı, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görüldüğünden kabulü ile hırsızlık suçundan sanık R..A..hakkındaki Ortaca Asliye Ceza Mahkemesi’nin 11.07.2006 gün, 2005/447 esas ve 2006/269 sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince BOZULMASINA…” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 17.12.2008 gün ve 62044 sayı ile;
“…Yapılan yargılama sırasında müşteki 12.10.2000 tarihli oturumda şikayetçi olduğunu beyan etmiştir. Mahkemenin sanığın mahkûmiyetine ilişkin 30.12.2004 tarih ve 2000/200-2004/312 sayılı kararının temyiz edilmesi üzerine dosyanın 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca mahkemesine iadesinden sonra yapılan yargılama sırasında 02.02.2006 tarihli oturumda dinlenen müşteki, şikayetini tekrar etmiş, sanığın cezalandırılmasını istemiştir. Bu oturumda mağdura 5271 sayılı CMK’ nun 234. maddesi uyarınca hatırlatılması gereken yasal hakları hatırlatılmadığı gibi, şikayetçi olduğunu beyan eden suçtan zarar gören müştekiye davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayarak aynı Yasanın 238/2. maddesine aykırı davranılmıştır.
Şikayetçi olduğunu beyan eden ancak davaya katılmak isteyip istemediği sorulmayan müştekiye yasa yoluna başvurma yetkisini kullanmasının sağlanması için yokluğunda tefhim edilen hükmün tebliğ edilmesi gerekmektedir.
Karar sanık müdafiinin yüzüne karşı, sanığın ve müştekinin yokluğunda verilmiştir. Ancak, karar müştekiye tebliğ edilmemiştir. Karar müştekiye tebliğ edilmediğinden kesinleş¬me¬miş durumdadır…” görüşüyle Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi istemiyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gön¬derilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulan kararın kesinleşip kesinleşmediğine, dolayısıyla yasa yararına bozma isteminin koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Müşteki R.K.., soruşturma aşamasında kollukta ve kovuşturma aşamasında 12.10.2000 tarihli oturumda, sanıktan “şikayetçi” olduğunu beyan etmiş, bunun dışında yazılı olarak katılma isteminde bulunmamıştır. Yerel mahkeme tarafından verilen hükmün temyizi üzerine, dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığınca 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca iade edilmesinden sonra da 02.02.2006 tarihli oturumda “sanığın cezalandırılmasını istiyorum” şeklinde beyanda bulunmuştur. Şikayet iradesini ortaya koyan bu beyanı üzerine mahkemece kendisine 5271 sayılı CYY’nın 238/2. maddesi uyarınca davaya katılmak isteyip istemediği sorulmamış, yokluğunda verilen karar da müştekiye tebliğ edilmemiştir.
Katılma hakkına ilişkin olarak 5271 sayılı CYY’nın 237. maddesinde; “(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü getirilmiş, katılma usulü ise aynı Yasanın 238. madde¬sinde; “(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” şeklinde gösterilmiştir.
Yasa yollarına ilişkin genel hükümlerin yer aldığı CYY’nın 260. maddesinde; “…bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” hükmüne yer verilmiş,
Anılan Yasanın 35/2. maddesinde de Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hakim veya mahkeme kararlarının, hazır bulunmayan ilgilisine tebliğ olunacağı belirtilmiştir.
Öte yandan, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde Adalet Bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay C.Başsavcısına tanınan yasa yararına bozma başvuru yetkisi, hâkim veya mahkeme¬lerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hüküm¬lerdeki hukuka aykırılığı gidermeyi amaçlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
Bu şekilde kesinleşmiş bir karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açık¬layarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görül¬mesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Müştekinin 5271 sayılı CYY’nın 237/1. maddesi uyarınca davaya katılma hakkı bulun¬makla birlikte, bu yönde bir istemde bulunmadığı, bunun yerine davet edildiği iki oturuma gele¬rek şikayetçi olduğunu ifade etmekle yetindiği görülmektedir. 5271 sayılı CYY’nın 238. mad¬desinin 2. fıkrası uyarınca şikayeti belirten ifade üzerine suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediğinin sorulması zorunludur. Belirtilen zorunluluğa uyulmaması ise yasaya açık aykırılık oluşturacaktır. Yasa yollarına başvurunun genel koşullarını düzenleyen CYY’nın 260. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesi uyarınca “katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar görmüş bulunanlar” yasa yoluna başvuru hakkına sahip olup, bu hüküm uyarınca şikayetçi olduğunu bildirmesine karşın kendisine katılma hakkı hatırlatılmayan bu nedenle de davaya katılmayan müştekinin katılan sıfatını alabilecek şekilde suçtan zarar gören sıfatıyla yasa yoluna başvurma hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, yokluğunda verilen kararın CYY’nın 260/1. maddesi uyarınca yasa yoluna başvuru hakkı bulunan müştekiye tebliğ edilmesi zorunludur. Bu işlem yapılmamış olduğundan yerel mahkemenin kararı henüz kesinleşmemiştir. Kesinleşmeyen kararlara karşı ise yasa yara¬rına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 31.10.2008 gün ve 12459-18679 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Ortaca Asliye Ceza Mahkemesinin 11.07.2006 gün ve 447-269 sayılı hükmünün müştekiye usulüne uygun olarak tebliğinin yerel mahkemece yerine getirilmesi için dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsav¬cılığına TEVDİİNE, 31.03.2009 günü oybirliğiyle karar verildi.