Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/261 E. 2009/97 K. 14.04.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/261
KARAR NO : 2009/97
KARAR TARİHİ : 14.04.2009

Tebliğname:228130
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 4. Ağır Ceza
Günü : 30.07.2008
Sayısı : 146-183
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince 09.09.2003 gün ve 149-211 sayı ile sanık A. A.’nın, 07.03.2002 tarihinde hafif tahrik altında dedesini öldürme eylemi sabit görülerek 765 sayılı TCY’nın 450/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca sonuç olarak 30 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına, olayda kullanılan bıçağın TCY’nın 36. maddesi uyarınca zoralımına, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 1996/115 esas sayılı ilamı nedeniyle şartla tahliyenin geri alınması için TCY’nın 17. maddesi uyarınca mahkemesine müzekkere yazılmasına ilişkin hüküm Yargıtay 1. Ceza Daire¬sinin 12.07.2004 gün ve 1498-2797 sayılı kararı ile onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Ankara C.Savcılığınca 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesi nedeniyle hükümlünün durumunun değerlendirilmesinin talep edilmesi üzerine, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince evrak üzerinde yapılan inceleme sonucunda 01.06.2005 gün ve 149-211 sayılı ek karar ile sanığın 5237 sayılı TCY’nın 82/d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına karar verilmiş, bu hüküm ise Yargıtay 1. Ceza Dairesince 16.10.2006 gün ve 3205-4354 sayı ile uyarlama yargılamasının duruşmalı yapılması gerektiğinden bahisle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda 20.03.2007 gün ve 362-85 sayı ile hükümlünün yine aynı şekilde 20 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53. maddenin uygulanmasına karar verilmiştir.
Kendiliğinden temyize tabi olan bu hükmün de hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.02.2008 gün ve 9506-1202 sayı ile;
“1- Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nun 34 ve 230. maddelerine aykırı olarak gerekçesiz karar verilmesi,
2- Yargılama giderleri ve zoralımla ilgili olarak hüküm kurulmaması” isabetsizliğinden hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 30.07.2008 gün ve 146-183 sayı ile;
“Artık hükümlünün bu suçu işleyip işlemediği tartışma konusu değildir.
Bu dosyanın yeniden ele alınması nedeni ile tartışılması gerekli husus suç tarihinde yürürlükte bulunan yasa ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun ilgili bütün hükümlerinin hükümlünün fiiline tatbik edilmesi sonucunda lehine olan kanunu tespit etmektir.
Durum bu açıdan değerlendirildiğinde hükümlü 765 sayılı TCK’na göre 30 yıl hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Aynı suç sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 82/1-d maddesinde düzenlenmiştir. Cezası ağırlaştırılmış müebbet hapistir. Bu suç öz dededen para istenmesi ve onun küfretmesi üzerine işlenmiştir. Yani öz dedeyi öldürmeyi gerektirecek yoğun bir tahrik söz konusu değildir. Ancak bir tahrik olduğu açıktır. Dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nun 29 maddesi uyarınca tahrikin yoğunluğunun azlığı nedeniyle verilen ceza takdiren 24 yıla indirilip bu ceza üzerinden daha önce olduğu gibi takdiri indirim maddesi gibi 1/6 oranında indirim yapıldığında sonuç ceza 20 yıl hapis olacaktır. Bu ceza daha önceki cezaya göre az olduğundan sanığın sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasaya göre cezalandırılması uygun görülmüştür” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de kendiliğinden temyize tabi olması ve hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 21.11.2008 gün ve 228130 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümü gereken uyuşmazlıklar, Yerel Mahkemece kesinleşmiş hükümde değişiklik yargılaması sonucunda verilen kararda;
1- Yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğine,
2- Yargılama giderleri ve zoralım hususlarının da kararda gösterilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği konusundaki direnme gerekçesinin incelenmesinde;
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılamasında yeni yasanın lehe sonuç doğurduğu saptan¬dığında sonraki yasaya göre uygulama yapılması, aksi saptandığında ise önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına, başka bir deyişle uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekir. Mahkeme, ulaştığı sonuca göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarından birine hükmedecektir. Dikkat edilmelidir ki, sayılan kararların tümü bir hüküm niteliğindedir; uyarlama davasının reddi hariç, bu yeni hüküm usûlünce kesinleştiğinde önceki hükmü ortadan kaldıracak ve gerektiğinde infaza konu olabilecektir. O halde, sınırlı amaçla ve istisnai olarak başvurulsa da bu yargılama faaliyeti sonunda verilen ve hüküm niteliğine sahip olan yeni kararın Ceza Yargılaması Yasasına göre hüküm fıkrasında bulunması zorunlu unsurları taşıması, bünyesinde noksan husus bırakmaması ve infaz sırasında karışıklığa meydan vermemesi gerekir.
Öte yandan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141. maddesine göre; “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılmalıdır.” Kuşkusuz bu zorunluluk, uyarlama yargılaması sonunda verilen kararlar bakımından da geçerlidir. Ancak bu yargılamanın amacı, kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ve uygu¬lanması ile sınırlı olduğundan, yeniden bir olay yargılaması yapılmasını gerektiren ayrıksı durumlar dışında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Buna mukabil sonradan yürürlüğe giren yasaya göre kurulacak mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 230. maddesine uygun olarak suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması, Ceza Yasasında öngörülen sıra ve esaslara göre cezanın ve ayrıca cezaya mahkûmiyet yerine veya yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine ya da ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine dair dayanakların gösterilmesi zorunludur.
Somut olayda 5237 sayılı TCY’nın hükümlü lehine sonuç doğurduğu kabul edilip yeni bir uygulama yapılmıştır. Ancak, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda lehe olduğu kabul edilen yeni yasa yönünden suç oluşturduğu kabul edilen eylemin nitelendirmesi ve haksız tahrik nedeninin indirim oranı konularında gerekçe gösterilmediği gibi, aleyhe olduğu için uygulanmasından vazgeçilen önceki hükmün gerekçesine atıf yapılmakla yetinilmiştir. Yerel Mahkemece gerekçe gösterilmemesi ve aleyhe olduğu için uygulanmasından vazgeçilen önceki yasaya uygun gerekçe içeren kesinleşmiş hükmün gerekçesine atıf yapılmakla yetinilerek direnme kararı verilmesi yasaya aykırıdır.
Yargılama giderleri ve zoralım hususlarının da kararda gösterilmesinin gerekip gerekmediği konusundaki direnme gerekçesinin incelenmesinde;
Bu konu da yukarıda açıklanan ve mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılamasına hakim olan ilkeler doğrultusunda değerlendirilmelidir.
Uyarlama yargılamasına hakim olan ilkeler, güvenlik tedbirlerine ilişkin olanlar da dahil olmak üzere, önceki ve sonraki yasaların ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın ayrı ayrı uygulanması suretiyle belirlenecek sonuçların karşılaştırılmasını, yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde bu düzenlemenin bir bütün olarak olaya uygulanmasını ve yargılama konusu suç yönünden varılacak hukukî sonuca göre suç eşyasının müsaderesi veya iadesi ile yargılama giderleri gibi hususların da karar altına alınmasını gerektirecektir. Bu uygulama sonucunda sadece cezanın yeni yasaya göre belirlenmesi ile yetinilip suç eşyası ve yargılama giderleri hakkında bir karar verilmemesi hükümde eksiklik niteliğinde olduğu gibi, bu hususlarda kesinleşmiş önceki hükme atıf yapmak da hatalı bir uygulama olacaktır. Zira, önceki mahkûmiyet hükmünde değişiklik yapan yeni hüküm usulüne uygun biçimde kesinleştiğinde, öncekinin infaza dayanak tutulacak hüküm bölümü ortadan kalkacak böylece geçerliliği sona eren önceki hükmün, şayet bu aşamaya kadar infaz edilmemişse müsadere ve yargılama giderlerine ilişkin bölümünün de uygulama yeteneği kalmayacak, infaz sırasında infaz işlemleriyle sorumlu birimlerin sadece ve yalnız uyarlama hükmünün hüküm fıkrasıyla yetinerek işlemlerini yürütmeleri gerekecektir.
Bu nedenle, esasen sadece hükmün kesinleşmesinden önceki yargılama giderlerinden sorumlu bulunan ve CYY’nın 325/2. maddesinde öngörülen “hakkaniyet” ölçütünün bir gereği olarak sınırlı, istisnai ve zorunlu bir yargılama faaliyeti olan mahkûmiyet hükmünde değişiklik yargılaması sırasında yapılan yargılama giderlerinden sorumlu tutulamayacak olan hükümlüden kesinleşme öncesindeki yargılama giderlerinin tahsil edilebilmesi bakımından, uyarlama yargılamasında verilen yeni kararda bu sorumluluğunun saptanması ve kesinleşen önceki hükümdeki yargılama giderlerinin infazda doğabilecek kuşku ve duraksamaları gidermek üzere uyarlama hükmünde de aynen gösterilmesi gerekmektedir.
Öte yandan somut olayda, 5237 sayılı Yasanın hükümlü lehine sonuç doğurduğu kabul edilip yeni bir uygulama yapılmıştır. Bu durumda eşya müsaderesi hususu da esasen bir bütün halinde olaya uygulanması gereken 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 54. maddesine göre karara bağlanmalıdır. Oysa, kesinleşmiş hükümdeki müsadere kararı 765 sayılı Türk Ceza Yasasının 36. maddesine göre verilmiştir. Dolayısıyla, müsadere hususunun yeni hükümde ayrıca karara bağlanmayıp önceki hükme atıfla yetinilmesi, önceki ve sonraki yasaların karşılaştırılmasında “karma uygulama yapılamayacağı” yolundaki temel ilkeye de aykırılık oluşturacaktır.
Bu nedenle Yerel Mahkemece uyarlama hükmünde yargılama giderlerinin ve zoralıma ilişkin uygulamanın da gösterilmemiş olması yasaya aykırıdır.
Bu itibarla isabetsiz olan direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.07.2008 gün ve 146-183 sayılı direnme hükmünün, saptanan usul yanılgıları nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.04.2009 günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.