YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/256
KARAR NO : 2009/79
KARAR TARİHİ : 31.03.2009
Tebliğname : 204378
Yargıtay Dairesi : 6.Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 6. Ağır Ceza
Günü : 29.05.2008
Sayısı : 27-154
Yağma suçundan sanık A. E. O.’ın beraatine, kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCY’nın 456/4, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuç olarak 474.552.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.02.2003 gün ve 281-23 sayılı hüküm katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı ince-leyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 15.11.2006 gün ve 5205-11407 sayı ile;
“1- 17.10.2001 günlü iddianame içeriği, aşamalarda değişiklik göstermeyen tanık E.Ç. ile katılanın anlatımları karşısında; sanığın, suç tarihinden yaklaşık 1 ay önce boşan-dığı eşinin muayenehanesine giderek, onu 7 gün iş ve güçten geri kalacak biçimde yaralayıp, çantasının içerisindeki 1100 Mark ve 400 milyon Lirayı alması, üst aramasında suça konu para-ların üzerinde ele geçmesi biçiminde gerçekleşen eylemde, sanığın yağma suçundan hükümlülü-ğü yerine, üstünlük tanınma nedenleri de açıklanmayan tanık A. E.’un açıklamalarına da-yanı¬larak, yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı biçimde hüküm kurulması,
2- Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCY’nın 495/1, 59/2. maddelerine göre; hükümden sonra 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın aynı suça uyan 149/1-d, 62/1. maddelerinde öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın türü, alt ve üst sınırları bakımından anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri ışığında sanık yararına olması ve 5237 sayılı Yasa hükümleri uyarınca değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkeme 08.10.2007 gün ve 99-612 sayı ile, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 149/1-d, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırıl¬masına karar vermiştir.
Sanık müdafiinin temyizi üzerine bu hükümde dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Daire-since 19.02.2008 gün ve 579-1682 sayı ile;
“1)-Sanığın olayın başından beri hiç değişmeyen savunmasında, olay günü sabah saatle-rinde, Bahar Döviz Bürosundan 1150 DM aldıktan sonra kardeşi A. O.’ı evinden aldığını açıklaması ve dosyada bulunan 08.09.2001 günlü döviz alımına ilişkin belge ile bunu doğrula-yan tanık H.Y.’ın 08.10.2007 günlü oturumdaki anlatımları, tutanak imzacısı A. A.un yine aynı günlü oturumdaki açıklamaları ile katılan Ü.K.un sanığın büro anahta-rı, para, telefon defteri ve bazı resmi yazıları yağmaladığını ileri sürmesine karşın, sanığın üs-tünde anahtar ve belgelerin elde edilememesi ile sanık ve yakınan arasında gerçekleşen olaydan sonra sanığın işyerini terk etmeyip, uzun sayılabilecek bir süre kalması gözetilerek, Dairemiz bozma kararından sonra bazı kanıtların da yeni elde edilmiş olduğu halde, hükmün gerekçesinde bu hususlar irdelenip tüm dosya kapsamı bir bütün halinde değerlendirilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması,
2)-Katılan ve tanık E.Ç.’ın anlatımlarında sözü edilen, olay sırasında sanığın, katılan ve sanığın kızı Y. S.ile birlikte gittiği işyerinde çalışan ve kolluğa olayı bildir-diği belirtilen E.C.’ın bu konudaki bilgisine başvurulmadan eksik inceleme ile hüküm ku-rulması…” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 29.05.2008 gün ve 27-154 sayı ile;
“…Katılan Ü.K.’un ilk yargılama sırasında verdiği 30.01.2002 tarihli ifade mantıklı ve oluşa uygundur. Bu ifadede cep telefonunun klozete atıldığının sonradan fark edildiği, telefon fihrist defteri ve anahtarın sanık tarafından alındığı muhtemelen daha sonra çağrıldığı kardeşine verildiği ayrıntısıyla yer almıştır. Buna rağmen 19.02.2008 tarihli bozma ilamında sanığın üze-rinde anahtar ve belgelerin elde edilememesinin bozma nedeni yapılması dosya kapsamına uy-gun düşmemektedir.
Yine sanığın katılanı kendince cezalandırma amacı taşıdığı, bu nedenle cebir-şiddet uy-gulayarak para ve dövizi aldıktan sonra işyerinde bir süre kalmasının suçun oluşumuna etki et-mediği, yağma suçlarının malın zorla alınmasından hemen sonra tamamlandığı, daha sonraki davranışların suçun tamamlanmış haline hiçbir etkisinin bulunmadığı saptanmıştır…
Sanığın kendi beyanı ile döviz bürosu belgesine kendi el yazısı ile ekleme yaptığı, burada lehe delil oluşturma çabasının ortaya çıktığı görülmektedir…
H.Y.’ın 6 yıldan fazla bir zaman geçtikten sonra İstanbul’un işlek bir semtinde, çok yoğun döviz alım satımına rağmen sanığı, döviz satış gününü ve dövizin tam miktarını hatır-laması kesinlikle hayatın olağan akışına aykırı olup, bu kişinin savunmayı desteklemek amacıyla temin edildiğini ortaya koymaktadır. Sanığın tutuklanması ve mahkûmiyeti yönündeki bozma i-lamına uyulması anına kadar bu kişiden söz edilmemesi dikkat çekicidir.
A.A.adlı tanık olay tarihinde jandarma görevlisi sıfatı taşımaktadır. Mahkememi-zin çağırmamasına ve İzmir’de görev yaptığını belirtmesine rağmen bu kişinin sanık yakınları ta-rafından 6 yıl sonra bulunup mahkemeye getirilmesi tamamen oluşa aykırı ve yanlı ifadeler ver-mesi, 08.10.2007 tarihli oturumda belirttiği hususların kamu görevlisi sıfatıyla düzenlediği ilk tutanaklarda yer almaması, temin ve dinletilme biçimi, 6 yıl sonra sık sık böyle olaylarla karşı-laşmasına rağmen çok fazla ayrıntıyı hatırlaması ve genellikle tutanaklara atıf ile yetinen kolluk güçlerinin yerleşik davranış biçimi dışında tavırlar sergilemesi beyanının hiçbir şekilde itibara değer olmadığını ortaya koymaktadır…” şeklindeki gerekçeyle direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Baş¬sav¬cılı¬ğı¬nın “onama” istemli 19.11.2008 gün ve 204378 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkan¬lığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerek¬çeler¬le karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilen yargılama konusu olayda Yar-gıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın atılı yağma suçunu iş-leyip işlemediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Olay tarihinden önce evli olan sanık ve katılan Küçükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahke-me¬sinin 15.08.2001 gün ve 1035-869 sayılı ilamı ile boşanmış, evliliklerinden olan Y.S.isimli çocuklarının velayeti katılan anneye bırakılarak ilamda belirlenen zamanlarda sanık ile kişisel ilişki kurmasına karar verilmiştir.
Olaydan sonra jandarma görevlilerince düzenlenen olay yeri görgü ve tespit tutanağında; saat 15.00 sıralarında olayın ihbar edildiği, olay yerine gelindiğinde katılan Ü.O.’a ait diş hekimi muayenehanesinde meydana gelen tartışma ve kavgada Ü. O.’ın sol kaşının açıldığı ve sağ gözünün morardığı, muayene odasının sanık tarafından dağıtıldığı ve telefonun kırıldığı, masa üzerinde bulunan malzemenin oda içerisine dağıtıldığı, sanığın elbisesinin yırtıldığı ve de-ğişik yerlerinin çizildiği, katılanın beyanına göre çantasında bulunan 400.000.000 TL ile 1100 Mark ve telefon defterinin sanık tarafından zorla alındığı belirtilmektedir.
08.09.2001 tarihli üst arama tutanağında, sanıktan toplam 575.550.000 TL, 1150 Mark ve 20 Dolar para ele geçtiği belirtilmiş, ancak bu paraların sanığın üzerinde mi yoksa çantasında mı bulunduğu hususu açıklanmamıştır. Ele geçen bu paralardan 1100 Mark ve 400.000.000 TL katı-lana teslim edilmiştir.
Soruşturma aşamasında, C.savcılığına sunulan bilgisayar çıktısı şeklindeki döviz alım belgesinde; olay günü saat 09.40’ta 1150 Mark dövizin alındığı yazılı olup, bu belgenin alt kıs-mına el yazısıyla “bahar döviz-şehremini” ibaresinin eklendiği görülmektedir.
Dosyada bulunan raporlarda, olayda katılanın 7 gün, sanığın ise 1 gün iş ve güçten kala-cak şekilde yaralandığı belirtilmektedir.
Katılan aşamalarda özetle; “olay günü sanıkla buluşarak çocukları Y.S.’yı ver-dikten sonra işyerine döndüğünü, bir süre sonra işyerine gelen sanığın zorla içeriye girerek ken-disine hakaret ve tehdit içeren sözler söylediğini, kafasını duvarlara vurarak yaraladığını, sanı-ğın kendisine vurması sonucu sağ gözünün morardığını ve sol kaşının açıldığını, yere düşünce sol elinin üstüne bastığını, çantasını açarak 1100 Mark ve 400.000.000 TL’na yakın parasını, te-lefon defterini ve bazı evrakı aldığını ve paraları cebine koyduğunu, ayrıca sekreteri E. Ç.’dan işyeri yedek anahtarlarını aldığını, sanığın üzerinde çıkmayan telefon defteri, evrak ve anahtarı olay yerine telefonla çağırdığı kardeşi A.’a vermiş olabileceğini, sanığın zorla aldığı paranın diş çekimi ve yapımı karşılığında hastaları tarafından kendisine verildiğini, tanık A.’nın anlatımlarının gerçek dışı olduğunu, E. Ç.’ı vereceği ifade konusunda yön-lendirmediğini, döviz alım belgesinin sanığın üzerinde ele geçmediği gibi bu belgenin altındaki el yazısının sanık tarafından yazıldığını, E.C.isimli kişinin alt kattaki bir doktora ait mu-ayenehanede çalıştığını ve olay sırasında kendi işyerine gelmediğini” iddia ve şikâyet konusu yapmıştır.
Katılanın işyerinde çalışan tanık E.Ç. özetle; sanığın olay günü “çocuk ağlıyor o yüzden geldim” diyerek zorla içeriye girdiğini, kavga çıkartarak ortalığı dağıttığını, katılanı dövdüğünü, katılanın cüzdanından zorla çok miktarda para aldığını, katılanın “o paraya mı kaldın” diye sorması üzerine sanığın “çocuğun nafakasını alıyorum” dediğini, bu paranın mua-yenehanenin bir gün önceki hâsılatı olduğunu ve katılanın akşam ayrılırken çantasına koyduğu-nu, işyeri anahtarlarını da kendisinin elinden zorla aldığını, jandarmanın olaydan 3 saat kadar sonra geldiğini, sanığın muayenehaneden telefon ederek çağırması üzerine kardeşinin jandar-madan sonra geldiğini beyan etmiştir.
Sanığın kardeşi olan T.A. O.da özetle; olay günü ağabeyi olan sanıkla birlikte 09.30-10.00 sıralarında çocuğu almak için evden çıktıklarını, yanında genellikle yüklü miktarda döviz ve TL bulunduran sanığın evden çıkarken elinde çantasının bulunduğunu ancak içinde ne kadar parasının olduğunu bilmediğini, buluşma yerinde kendisinin uzakta beklediğini ve sanığın katılandan çocuğu alarak geldiğini, uzaktan gördüğü kadarıyla çocuğu alırken sanık ve katıla-nın aralarında tartıştıklarını, çocuğun yanlarına geldikten sonra ağlaması üzerine sanığın katı-lana geri götürdüğünü, kendisinin ise arabanın içinde beklediğini, jandarmanın gelip binaya girdiğini görünce kendisinin de katılanın işyerine çıktığını, kapıyı jandarmanın açtığını, sanık ve katılanın üstü başı yırtık vaziyette ayrı odalarda bulunduğunu, içerisinin de dağınık olduğunu, alt katta bulunan çocuğu, etkilenmemesi için alarak dolaşmaya çıkardığını, bir süre sonra sanık telefon edip çağırınca karakola gittiğini söylemiştir.
Tutanak düzenleyicilerinden olan tanık A.A.duruşmadaki yeminli anlatımında; “Hatırladığım kadarıyla üst arama tutanağına geçen paralar sanığa ait el çantası içindeki çanta içinde bulunmuştu. İhbardan ne kadar sonra olay yerine gittiğimizi hatırlamıyorum. Karakola götürme esnasında huzurdaki katılan tanığa “paraları aldığını söyleyeceksin” şeklinde bir şey söyledi, ben katılana “doktor hanım ayıp değil mi” dedim. Bana ifade vermem gerektiğini sanık avukatları bildirdi. İstanbul’da senelik izinde olduğum için geldim” demiştir.
Tanık H.Y.da duruşmada; “Sanığı tanıyorum, bana ait döviz bürosundan za-man zaman döviz satın alırdı. 2001 yılı Eylül veya Ekim aylarında benden 1150 veya 1250 Al-man Markı aldığını hatırlıyorum. Ben parayı nasıl verdiğimi hatırlamıyorum ancak genelde alıcı 1000’ lik Mark ister. Dosyada bulunan ve bana gösterilen makbuz benim döviz büromda düzen-lenmiştir” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Sanık ise savunmalarında özetle; Şehremini’deki B.isimli dövizciden 1150 Alman Markı alıp çantasına koyduğunu, bunun dışında TL olarak parasının da bulunduğunu, kardeşi A..’u evden alarak katılan ile buluşup çocuğunu almak üzere yola çıktıklarını, kardeşinin uzakta beklediğini, kendisinin de katılandan çocukları Y. S.’yı aldığını, katılan ile bu-rada tartıştıklarını, ayrıldıktan sonra çocuğun ağlaması üzerine katılana geri vermek üzere işye-rine gittiğini, kardeşinin dışarıda beklediğini, katılanın kendisini içeriye aldığını ve çocukları hakkında konuşmaya başladıklarını, okul çağı gelen çocuklarının masrafları için “ne kadar la-zımsa vereyim” diyerek çantasından paraları çıkardığını, katılanın kendisine hakaret ederek makasla üzerine yürüdüğünü ve gömleğini yırttığını, aralarındaki bu kavganın bir süre sürdü-ğünü, katılanın eylemlerinden dolayı yaralandığını, kendisinin de katılanı ittirdiğini, katılanın cep telefonunu duvara atarak kırdığını, bir süre sonra jandarmanın geldiğini, katılana ait parayı zorla almadığını, karakolda çantasından çıkan paranın kendisine ait olduğunu, yağma suçunu işlemediğini söylemiştir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık ve katılan arasında evlilikleri boyunca sürekli sorunların yaşandığı, bunun sonu-cunda boşandıkları, boşanmadan sonra da benzer sorunların devam ettiği, 1996 doğumlu müşte-rek çocukları Y.S.’nın velayetinin katılana bırakılarak sanıkla boşanma ilamında belir-lenen zamanlarda kişisel ilişki kurulmasına karar verildiği, nitekim yargılama konusu olayın da, sanığın bu hükmün gereği olarak katılandan çocuğu almak üzere gittiği sırada meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Olay günü sanık boşanma ilamı uyarınca müşterek çocukları olan Y.S.’yı al-mak üzere katılanın işyeri olan muayenehanenin yakınlarında katılan ile buluşmuş ve çocuğu ka-tılandan almıştır. Ancak katılanın ayrılmasından sonra çocuğun ağlayarak ısrarla annesinin yanı-na gitmek istemesi üzerine, sanık katılanın işyerine gitmiş, burada aralarında başlayan tartışma kavgaya dönüşmüş, sanık ve katılan karşılıklı olarak birbirlerini yaralamışlardır. Bu arada katı-lanın yanında çalışan E., çocuğu alarak alt katta bulunan bir işyerine götürmüştür. Haber ve-rildikten uzun bir süre sonra olay yerine gelen jandarma ekiplerince olaya el konulmuştur. Katı-lanın, çantasında bulunan 1100 Mark ve 400.000.000 TL’na yakın para, telefon defteri ve bazı resmi evrak ile E..’da bulunan işyeri anahtarının sanık tarafından alındığını iddia etmesi üzeri-ne jandarma görevlileri tarafından düzenlenen üst arama tutanağında, sanıkta 575.550.000 TL, 1150 Mark ve 20 Dolar ele geçtiği belirtilmiş ancak bu paraların sanığın üzerinde mi yoksa el çantasında mı yakalandığına ilişkin bir açıklık yer almamış ayrıca katılanın sanık tarafından kendisinden alındığını iddia ettiği telefon defteri, evrak ve anahtar da sanıkta ele geçmemiştir.
Katılanın iddiasını kısmen doğrular şekilde üstelik iddia edilene yakın miktardaki paranın sanıkta ele geçmesi, tanık E..’nın anlatımları, katılanın olayda sanık tarafından yaralanması ve iş yerinde bulunan eşyalara zarar verilmiş olması gibi bazı kanıtların sanığın atılı suçu işlediği yolunda bir kanaat oluşturduğu gözardı edilemez bir olgudur. Ancak bununla birlikte, katılanın kendisinden zorla alındığını iddia ettiği telefon defteri, anahtar ve evrakın sanıkta ele geçmeme-si, tutanak düzenleyicisi tanık A.nın beyanı, olayda sanığın da yaralanmış olması, sanığın olay sırasında kavga başlamadan önce katılanla müşterek çocuklarının eğitimi hakkında konuş-tukları sırada cebindeki paraları gösterdiği şeklindeki savunması gibi hususlar dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde sanığın atılı suçu işlediği kuşku boyutunda kalmakta ve sübuta er-memektedir. Öte yandan avukat olan sanığın, yağma gibi ağır bir ceza gerektiren suçu işlemiş olması halinde, bu suçu işledikten sonra üzerinde katılandan yağmaladığı iddia edilen para ile uzun bir süre olay yerinde jandarmanın gelişini beklemesi de yaşamın olağan akışına uygun düşmemektedir.
Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayan-malıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur.
Bu itibarla, birbiriyle çelişkili ve kesin bir kanaat vermekten uzak kanıtlara dayanılarak, sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bu nedenlerle bozulması gerekmektedir. Ancak, sanığın olay sırasında katılanı 7 gün iş ve gü-cünden kalacak şekilde yaraladığı sabit olduğuna göre, eylemi 765 sayılı TCY’nın 456/4. mad-desinde düzenlenen kasten yaralama suçunu oluşturmaktadır. Ne var ki, sanık hakkında lehe olan 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca bu suç için öngörülen yedi yıl altı aylık eklentili zamanaşımı suç tarihi ile inceleme tarihi arasında dolmuş bulunduğundan 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesi; dosya içindeki kanıtlara göre yağma suçunun sübuta erdiği ve bu nedenle de yerel mahkemenin direnme hük-münün onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin sanığın yağma suçundan cezalandırılmasına
İliş¬kin 29.05.2008 gün ve 27-154 sayılı direnme hükmünün suç niteliğindeki yanılgı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Sanığa atılı eylemin 765 sayılı TCY’nın 456/4. maddesinde düzenlenen kasten yarala-ma suçuna dönüşmesi, ancak aynı Yasanın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca suç tarihi ile in-celeme tarihi arasında bu suça ilişkin zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle açılmış olan kamu davasının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’ nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’ nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
3- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 31.03.2009 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oyçokluğuyla karar verildi.