Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/255 E. 2009/31 K. 17.02.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/255
KARAR NO : 2009/31
KARAR TARİHİ : 17.02.2009

Tebliğname: 67370
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : SAKARYA 2. Sulh Ceza
Günü : 17.01.2007
Sayısı : 840-9
Kendiliğinden hak alma suçundan sanık Ş T,,’nın, 765 sayılı TCY’nın 308/2, 647 sayılı Yasanın 4 ve 5. maddeleri uyarınca 939 YTL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, para cezasının ödeme emri tebliğinden itibaren 1 aylık sürenin sona erdiğinde ödenmemesi halinde gecikme zammı uygulanmasına ilişkin Sakarya 2. Sulh Ceza Mahkemesince 20.07.2005 gün ve 304-780 sayı ile verilen kararın, sanık müdafii tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 16.10.2006 gün ve 2571-16744 sayı ile;
“Sanığın atılı suçu işlediğine dair müştekinin soyut iddiasından başkaca mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, somut, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeyerek yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi,
Kabul ile uygulamaya göre de;
1- Hükmolunan kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın suç tarihi itibariyle beher gününün 647 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca 12 YTL.den para cezasına çevrilmesi gerektiği gözetilmeyerek 15 YTL.den paraya çevrilmek suretiyle fazla ceza tayini,
2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5252 sayılı Kanunun 5. maddesi uyarınca sonuç cezanın adli para cezası olarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3- 5275 sayılı Kanunun 122. maddesi ile 647 sayılı CİK’nun yürürlükten kaldırılması karşısında hüküm tarihi itibariyle ödenmeyen para cezasına 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi uyarınca gecikme zammı uygulanmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,
4- Hüküm tarihi itibariyle 5237 sayılı TCK’nun yürürlükte bulunduğu gözetilerek 5237 sayılı TCK’nun 7. ve 5252 Sayılı Kanunun 9. maddeleri uyarınca sanığın eyleminin uyduğu kabul edilen her iki yasanın ilgili tüm hükümleri olaya ayrı ayrı uygulanmak suretiyle sonuçlar belirlenmesi, bu şekilde bulunan sonuç cezaların karşılaştırılması ve sonucuna göre lehe olan kanunun belirlenmesi gerekirken açıklanan şekilde ve denetime olanak verecek biçimde değerlendirme yapılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliklerinden dolayı hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 17.01.2007 gün ve 840-9 sayı ile;
“… Yargıtay 2. Ceza Dairesi tarafından hem esastan hem de 5252 s.K. gereği açık bir şekilde lehe kanun kıyaslaması yapmak üzere iade edilmiş olmakla yeniden yapılan yargılamada bozma ilamına uyulmuştur.
Sanık ve müdafii eski savunmalarını tekrar etmişler ve atılı suçlamayı kabul etmemişlerdir. Aynı şekilde müşteki ve müdahil olmuş ve uzlaşma önerisini kabul etmemiştir. Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek hayatın olağan akışı da gözetilerek kira alacağını müştekiden alamayan sanığın bu alacağını karşılamak amacıyla kendisinden zorla parasını ve kolundaki saatini aldığı vicdani kanaatine varılmıştır. Her ne kadar sanık kabul etmemiş ise de hayatın olağan akışı gözetilerek borcuna karşılık, kısmen saati kendiliğinden çıkarıp veren bir kişinin sonradan şikayette bulunması durumunda hem bunun tanığı yok diye olmamış kabul edilmesi hem de başkaca delil aranması düşünülemez. Yani bazı olaylar vardır ki sadece iki kişi arasında gerçekleşmiştir ve taraflar arasındaki ilişki gözetilerek iddia edilen olayın varlığı hayatın olağan akışına uygun düşer. Olayımızda bu şekilde olduğu kabul edilmiştir. Yani kira alacağını isteyen sanık, kiracısı müştekiden zorla aldığı para yetmeyince kolundaki saati de aldığı kabul edilmiştir” gerekçesiyle bu kez sanığın, 765 sayılı TCY’nın 308/2, 72 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca sonuçta 849 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, erteleme isteminin reddine karar verilmiştir.
Bu kararın da sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 11.11.2008 gün ve 67370 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kendiliğinden hak alma suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, dosyadaki kanıtların sanığın cezalandırılmasına yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ancak, Yerel Mahkemece usulüne uygun olarak direnme kararı verilip verilmediği hususu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınarak öncelikle değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, Yerel Mahkemece 17.01.2007 tarihli oturumda bozma kararı değerlendirilerek, yazım hatası nedeniyle ne olduğu anlaşılmayacak bir sözcük kullanılmak suretiyle (uyulmamsı) şeklinde ara kararı verilmiş, gerekçeli kararda ise bozma kararına uyulduğu belirtilmiştir. Buna karşın, bozma kararının gereği de yerine getirilmeden sanığın cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Görüldüğü gibi, Yerel Mahkemece bozma kararına karşı uyma kararı mı yoksa direnme kararı mı verildiği anlaşılamamaktadır. Gerekçe ile hükmün çelişkili olduğu nazara alındığında, karar kuşkulu hale sokularak denetleme olanağının ortadan kaldırıldığı, dolayısıyla hükmün karıştırıldığı ve tutanakların kanıtlama özelliğinin zedelendiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla Yerel Mahkeme hükmünün, diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Sakarya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 17.01.2007 gün ve 840-9 sayılı hükmünün, diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle saptanan usul yanılgısı nedeniyle BOZULMASINA, 2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2009 günü sonuçta, tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.