Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/252 E. 2008/229 K. 02.12.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/252
KARAR NO : 2008/229
KARAR TARİHİ : 02.12.2008

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Sulh Ceza
Günü : 27.09.2007
Sayısı 565-1048

Sanığın 5237 sayılı Yasanın 232/2. maddesi gereğince üç mağdura yönelik eylemi nedeniyle ayrı ayrı 1’er ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hapis cezalarının TCY’nın 51. maddesi gereğince 2 yıl süre ile ertelenmesine, 5237 sayılı Yasanın 51/3. maddesi gereğince takdiren 1 yıl süre ile denetimli serbestlik altında bulundurulmasına, TCY’nın 51/5. maddesi gereğince bu süre içerisinde sanığa rehberlik edecek uzman kişi görevlendirilmesine ve hükümlünün davranışları, sosyal uyumu ve sorumluluk bilincindeki gelişme hakkında 3’er aylık sürelerle rapor düzenleyerek mahkemeye sunmasına,
Hükümlünün denetim süresi içinde kasıtlı bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine uymaması halinde ertelenen cezanın kısmen veya tamamen infaz kurumunda çektirilmesine karar verileceğinin denetim süresi içinde iyi halli olarak geçirip suç işlemediği takdirde cezasının infaz edilmiş sayılacağının TCY’nın 51/7-8. maddeleri gereğince sanığa ihtarına,
“Kararın tebliğinden itibaren başlayacak 7 günlük yasal süre içinde mahkeme kalemine yapılacak başvurunun tutanağa geçirilmesi ya da yazılı dilekçe ile başvurularak temyiz edilebileceğinin ve bu kararın temyiz yolunun açık olduğuna,
Dair sanık, mağdur Kenan ve vekilinin yüzüne karşı, diğer mağdur ve vekillerinin yokluğunda temyizi kabil” olmak üzere Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 27.09.2007 gün ve 565-1048 sayılı hüküm hakkında Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 23.09.2008 gün ve 8136-17381 sayı ile;
“Sanık hakkında mahkemece, TCY’nın 232/2. madde uyarınca ayrı ayrı üç kez 1 ay hapis cezasına hükmolunmuş ve bu cezaların TCY’nın 51. maddesinde öngörülenden farklı olarak cezanın 2 yıl süre ile ertelenmesine hükmolunduktan sonra 51/3. maddesi uyarınca 1 yıl süre ile denetimli serbestliğe hükmedilmesine ve aynı maddenin 5. fıkrası uyarınca denetim süresinde hükümlüye rehberlik edecek uzman kişi görevlendirilmesine karar verilmiştir.
1-Sanığın daha önce hapis cezasına mahkûm edilmemiş ve hükmolunan hapis cezalarının kısa süreli oldukları gözetildiğinde, hapis cezalarının TCY’nın 50/1. maddesinde öngörülen ceza ya da tedbirlerden birine çevrilmelerinin Yasanın 50/3. madde ve fıkrası uyarınca zorunluluk olduğunun düşünülmemesi,
2-Cezanın ertelenmesi halinde denetim süresi belirlemenin, cezanın ertelenmesinin zorunlu sonucu olduğu, cezası ertelenen hükümlü hakkında 1 yıl ila 3 yıl arasında bir denetim süresinin belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, 2 yıl süreyle cezanın ertelenmesinden sonra 1 yıl denetim süresi belirlenmesi ve “erteleme” ile “denetim süresi” kavramları birbirine karıştırılarak aynı hüküm içinde birbiriyle çelişkili kararlar verilmesi,
Yasaya ve hukuka aykırıdır.” gerekçeleri ile Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.09.2007 tarih ve 2007/565-1048 sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına, dosyanın gereği için mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 21.11.2008 gün ve 70005 sayı ile;
İtirazın konusunu oluşturan uyuşmazlık, yerel mahkemenin kararına karşı olağan yasa yolu olan temyiz yasa yoluna başvurma olanağının bulunup bulunmadığına, başka bir anlatımla yerel mahkeme hükmünün kesinleşip kesinleşmediğine ve dolayısıyla bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulup başvurulamayacağına ilişkindir.
Temyiz incelemesi yapılabilmesi için bu yola başvuru hakkı olanların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yolu ile öğrenmeleri yasal bir zorunluluktur. Nitekim 5271 sayılı CMK’nun “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hakim veya mahkeme kararları, hazır bulunmayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmü yer almaktadır.
Yasanın 260/1. maddesinde yasa yollarına başvurma hakkı olanlar sayılmış, Anayasanın 40/2, 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde, karar ve hükümlerde, kanun yolunun türü, mercii, süresi ve başvuru şeklinin gösterilmesinin zorunlu olduğu belirtilmiştir.
Sözkonusu hüküm; sanık, mağdur Kenan Karakurt ile vekilinin huzurunda ve onların yüzüne karşı verilmiştir. Ancak, açıklanan hükmün son kısmında, “Kararın tebliğinden itibaren başlayacak 7 günlük yasal süre içinde mahkeme kalemine yapılacak başvurunun tutanağa geçirilmesi ya da yazılı dilekçe ile başvurularak temyiz edilebileceğinin ve bu kararın temyiz yolunun açık olduğuna dair, sanık, mağdur Kenan ve vekilinin yüzüne karşı, diğer mağdur ve vekillerinin yokluğunda temyizi kabil verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.” denilmiştir.
Hükmün son kısmındaki yasa yolu açıklamasında, “temyiz süresinin” tefhim sırasında hazır bulunan sanık açısından “tebliğden” itibaren başlayacağı şeklinde bir yanlış anlamaya neden olacak ifadelere yer verilmek suretiyle yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda sanık yanıltılmış bulunmaktadır.
Bu durumda; kararın, yanıltıcı nitelikteki bu yasa yolu açıklamasının düzeltilmiş şekliyle sanığa tebliğ edilmesi gerekmektedir. Bu tebligata rağmen temyiz yasayoluna başvurulmaması durumunda hüküm kesinleşecek ve kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün hale gelecektir. Ancak, somut olayda karar hiçbir şekilde sanığa tebliğ edilmeden 04.10.2007 tarihi itibariyle kesinleştirilmiştir.
Hüküm, yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklamasının düzeltilmiş şekliyle sanığa tebliğ edilmemiş olması, 5271 sayılı CMK’nun 35. maddesi kapsamında geçerli bir bildirim bulunmaması nedeniyle henüz kesinleşmemiştir, gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.09.2008 gün ve 8136-17381 sayılı bozma kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep olunmakla, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.09.2007 gün ve 565-1048 sayılı hükmünün kesinleşip kesinleş¬mediği, dolayısıyla bu karara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru olanağının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş bulunan ve olağan üstü bir yasayolu olan, yasa yararına bozma kurumu hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesini sağlayan istisnai bir yasayoludur. Bu olağanüstü yasayoluna başvurulabilmesinin ilk koşulu verilen hüküm veya kararın temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır. Karar veya hükümlere karşı başvurulacak olağan yasa yolunun bulunması halinde bu yola başvurulamaz.
Olağan yasayolu denetiminden olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için ise, temyiz yasa yoluna başvuru hakkı olan¬ların tamamının kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmeleri yasal bir zorunluluk olup, 5271 sayılı CYY’nın “Kararların açıklanması ve tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında da bu husus açıkça; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” şeklinde belirtilmiştir.
CYY’nın 260/1. maddesinde de yasa yollarına başvurma hakkı olanlar; “… Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar…” şeklinde açıkça sayılmıştır.
İncelemeye konu dosyada;
Sanığın yüzüne karşı tefhim edilen hükümde, “Kararın tebliğinden itibaren başlayacak 7 günlük yasal süre içinde mahkeme kalemine yapılacak başvurunun tutanağa geçirilmesi ya da yazılı dilekçe ile başvurularak temyiz edilebileceğinin ve bu kararın temyiz yolunun açık olduğu…” belirtilmiş olmasına karşın karar, hükümlüye tebliğ edilmediği gibi, hükümlü tarafından da temyiz edilmemiş, mahkemece 27.09.2007 tarihli tefhime dayanılarak 04.10.2007 tarihinde kesinleştirilmiştir.
Hükmün son kısmında yer alan yasa yolu açıklamasında, “temyiz süresinin” tefhimde hazır bulunan hükümlü açısından “tebliğden” itibaren başlayacağı şeklindeki yanlış anlamaya neden olacak ifadelere yer verilmek suretiyle, yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı konusunda hükümlü yanıltılmıştır.
Yanıltıcı tarzdaki yasa yolu açıklaması düzeltilmedikçe ve düzeltilmiş şekliyle ilgiliye tebliğ edilmedikçe hüküm kesinleşemeyeceğinden, 5271 sayılı CYY’nın 35. maddesi kapsamında geçerli bir bildirimde bulunulmadığı anlaşılan somut olayda kesinleşmiş bir hükümden bahsedilemez.
Bu durumda; 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde olağanüstü bir yasa yolu olarak düzenlenmiş bulunan ve sadece kesinleşmiş hükümler için gidilebilen yasa yararına bozma yasa yoluna başvuru koşulları oluşmadığından, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin reddi yerine, kabulüne karar verilmesi isabetli değildir.
Hükümdeki hukuka aykırılıkların olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma istemi üzerine incelenmeden önce, hükmün “temyiz süresinin tefhimde hazır bulunan hükümlü yönünden tefhimden itibaren başlamış sayılacağı” yönündeki şerhle birlikte hükümlüye tebliğ edilmesi ve hükümlü tarafından tebellüğden itibaren 7 gün içerisinde temyiz dilekçesi verilmesi halinde temyiz yasa yolu davasının bu dilekçeye istinaden açılması icap eder. Tebligata rağmen temyiz yasa yoluna başvurulmaması halinde ise hüküm kesinleşmiş olacağından, yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklı hale gelecektir.
Bu itibarla; yerinde görülen itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, henüz kesinleşmemiş olan hükme yönelik yasa yararına bozma yasa yolu başvurusunun reddine ve hükmün belirtilen şerhle birlikte hükümlüye tebliğ edilerek, temyiz edip etme¬yeceğinin belirlenmesi suretiyle anılan eksikliğin giderilmesi gerektiğinden dosyanın Yerel Mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 23.09.2008 gün ve 8136/17381 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının, Antalya 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.09.2007 gün ve 565-1048 sayılı hükmüne yönelik yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4-Dosyanın esası incelenmeksizin, hükmün “temyiz süresinin tefhimden itibaren başlayacağı” şerhi ile birlikte hükümlüye tebliğinin sağlanması için mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 02.12.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.