Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/216 E. 2009/36 K. 24.02.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/216
KARAR NO : 2009/36
KARAR TARİHİ : 24.02.2009

Tebliğname :11
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 4. Ceza Dairesi
Günü : 05.06.2008
Sayısı : 3-13
Sanık A.H..’nın, görevde yetkiyi kötüye kullanmak suçundan beraatine ilişkin Yargıtay 4. Ceza Dairesince oyçokluğuyla verilen 05.06.2008 gün ve 3-13 sayılı hüküm, Yargıtay C.Savcısı tarafından aleyhe temyiz edilmekle, Yargıtay C.Başsavcılığının suçun sabit olduğu gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmesi istekli 07.10.2008 gün ve 11 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Dosyanın incelenmesinde;
Yargıtay C.Başsavcılığının 26.07.2005 gün ve 11 sayılı iddianamesi ile;
Müsteşar sıfatıyla Bakanlık hizmetlerini mevzuat hükümlerine uygun şekilde düzen¬leyip yürütmekle görevli olan sanık A.H.’nın, 2886 sayılı Yasa’nın 2. maddesinde öngörülen “… ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarla ve zamanında karşılanması ve ihalede açıklık ve rekabetin sağlanması esastır” ilkesi ile aynı Yasa’nın 63. maddesinin 3. fıkrası hükümlerine aykırı olarak, ayrı bir ihale konusu olması gereken ikinci tünel yapımı işini %251.64 oranında keşif artışı yoluyla Dorukhan Tüneli kapsamında aynı yükleniciye yaptırıl¬masına dair 03.04.2001 tarih ve 11-716.A sayılı yazıyı uygun görüşle paraf edip, Bayındırlık ve İskan Bakanı’ndan olur alarak yüklenici yararına yasal olarak yapmaması gereken bir işi yapmak suretiyle etkin eylemde bulunup idari işlemlerin tamamlanma sürecine katılarak, kendisine görevi nedeniyle tanınmış yetkisini amaç dışında kullanmak suretiyle görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu işlediği iddiasıyla, 5237 sayılı TCY’nın 257/1 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında;
Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.09.2006 gün ve 30-21 sayı ile, sanığın suçu sabit görü¬lerek, 765 sayılı Yasa hükümlerinin lehe olduğu kabul edilmek suretiyle, 765 sayılı TCY.nın 240/2, 59/2, 647 sayılı Yasanın 4/1, 765 sayılı TCY’nın 72. maddeleri uyarınca sonuç olarak 717,00 YTL. adli para ve 2 ay 15 gün süre ile memuriyetten yoksun kılınma ceza¬larıyla cezalan¬dırılmasına, para cezasının 647 sayılı Yasanın 5.maddesi uyarınca takdiren birer ay aralıklarla 6 eşit taksitte tahsiline ve cezaların 647 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince ertelenmesine karar verilmiş,
Sanık müdafii tarafından temyiz edilen hüküm dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca, 30.10.2007 gün ve 4-326/220 sayı ile eksik araştırmayla mahkûmiyet hükmü tesisi isabet¬sizliğinden bozulmuştur.
Yargıtay 4. Ceza Dairesince, 10.04.2008 tarihli oturumda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun bozma nedenleri yerinde görülerek uyulmasına karar verilip, eksik araştırma ile ilgili hususlar yerine getirildikten sonra, 05.06.2008 tarihli oturumda, sanık ve müdafi hazır olduğu halde, heyet değişikliği nedeniyle eski tutanaklar okunup, hazır olan sanıktan diyeceği sorulmamak suretiyle sanığın oyçokluğuyla beraatine karar verilmiş,
Bu hüküm de, C.Savcısı tarafından suçun sabit olduğu gerekçesiyle sanık aleyhine temyiz edilmiştir.
5271 sayılı Yasanın 216. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, hükümden önce son söz, mutlaka hazır bulunan sanığa verilmelidir, buyurucu nitelikteki bu hüküm uyarınca yargılama, katıldığı taktirde mutlaka sanığın son sözü ile bitirilmelidir, bu zorunluluk savunma hakkının doğal sonucu olup, aksi hal savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
Sanık hakkında beraat kararı verilmesi nedeniyle, olayda 1412 sayılı Yasanın 309. maddesinin uygulanması ve hükmün esastan incelenmesi gerektiği ileri sürülebilir ise de, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.09.2007 gün ve 189/188 sayılı kararında da açıklandığı üzere, 1412 sayılı CYUY’nın 309 ve 5271 sayılı CYY’nın 290. madde hükümlerinin uygu¬lanabilmesi için, uygulanmayan hükmün sadece sanık lehine konulmuş usül hükmü olması ve C.Savcısının temyiz isteminin de, bu ihlale ilişkin ve bununla sınırlı olması gerekmektedir. Oysa somut olayda, C.Savcısının temyiz istemi bu ihlale yönelik olmayıp, suçun sübutuna ilişkindir, bu nedenle olayda 1412 sayılı CYUY’nın 309 ve 5271 sayılı CYY’nın 290. madde hükümlerinin uygulanma koşulları bulunmamaktadır. Diğer yönden verilen kararın beraat kararı olması da, savunma hakkını bertaraf eden bu hukuka aykırılığın göz ardı edilmesini gerektirmez. Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 06.07.2004 gün ve 135/161 sayılı karar¬da da, savunma hakkının hiçbir şekilde kısıtlanamayacağı gerekçesiyle, Yerel Mahkemece verilen beraat kararı son sözün sanığa verilmemesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuş olup, bu uygulamadan dönülmesini gerektirir, herhangi bir yasal değişiklik de o tarihten sonra gerçekleştirilmiş değildir.
Bu itibarla, 5271 sayılı CYY’nın 216/3. maddesinin “hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” buyurucu hükmü uyarınca, sair yönleri incelenmeyen Özel Daire kararının, bu hukuka aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi A…K…; “5271 sayılı CMK’nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına göre “hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir.” Bu kuralın sanık lehine konmuş olduğu tartışmasızdır.
Aynı kanunun 290. maddesinde “sanığın yararına olan hukuk kurallarına aykırılık, sanık aleyhine hükmün bozdurulması için Cumhuriyet savcısına bir hak vermez.” denmektedir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesi olarak görev yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nce, son sözün sanığa verilmesi kuralına aykırı hareket edilmiş ise de, sonuçta sanığın oy çokluğuyla beraatine karar verilmiştir. Bir üye sanığın mahkûmiyeti gerektiği yönünde karşı oy kullanmış; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, azınlık görüşü doğrultusunda hükmü temyiz etmiştir.
CMK’nın 290. maddesine göre Cumhuriyet savcısı, son sözün sanığa verilmemiş olması nedeniyle hükmün sanık aleyhine bozulmasını isteyemez. Bu hükmün doğal sonucu ve mantıksal gereği olarak, Cumhuriyet savcısının başka yönden temyizi durumunda da, sadece son sözün sanığa verilmemiş olmasından dolayı hükmün bozulması mümkün değildir.
Yapılması gereken, hükmün esasının incelenmesidir. Bu inceleme sonunda beraat kararı doğru ise hükmün onanmasına karar verilmelidir. Sanığın mahkûmiyeti gerektiği veya araştırmanın eksik olduğu sonucuna varıldığında ise hüküm bu nedenle bozulmalı ve son sözün sanığa verilmemiş olmasının da yasaya aykırı olduğu belirtilmelidir.
Açıkladığım nedenlerle, hükmün esasının incelenmesi gerektiği kanısında olduğum için, çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.” gerekçeleriyle
Diğer beş Kurul Üyesi ise; “sanık hakkında beraat kararı verilmesi nedeniyle 1412 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hükmün esastan incelenmesi gerektiği” görüşüyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 05.06.2008 gün ve 3-13 sayılı hükmünün saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcı¬lığına TEVDİİNE, 24.02.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.