YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/194
KARAR NO : 2009/75
KARAR TARİHİ : 31.03.2009
Tebliğname :128708
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 1. Asliye Ceza
Günü : 01.05.2008
Sayısı : 46-361
Görevde keyfi davranmak suçundan sanıklar H.Ç.ve S. Ç.’in beraatlerine ilişkin, Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.02.2005 gün ve 1016-22 sayılı kararın o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.11.2006 gün ve 10151-16581 sayı ile;
“Anayasamız erklerin eşitliği ilkesiyle birlikte hukukun üstünlüğüne bağlı devlet anlayışını da benimsemiş, bunun sonucu olarak da Anayasa yargısı ile yasamanın, yönetsel yargı ile de yürütmenin ve yönetimin işlemlerinin hukuk dışına çıkmasını önlemek istemiştir. T.C. Anayasasının 125/1. madde ve fıkrası, ‘İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır’ hükmünü kabul etmiş; 138/son madde ve fıkrası, ‘Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez’ buyurucu kuralını, 2577 sayılı İdare Yargılama Usul Yasasının 28/l. madde ve fıkrası ise, ‘Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararların icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulaması ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir’ buyurucu kuralını getirmiştir.
Bunlar hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, yargı kararlarının etkinliğini sağlamayı, keyfiliği önlemeyi, hukukun üstünlüğü kavramının kuramsal alandan yaşamsal alana geçirilmesini ve devletin temeli olan adaletin sağlanmasını amaçlayan kurallardır.
Somut olayda, katılanın Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi Başkanı olarak görev yapmakta iken bu görevden alınarak APK Kurulu Başkanlığında APK Uzmanı olarak atanması üzerine başlayan süreçte idare mahkemesince yürütmenin durdurulması ve sonrasında işlemin iptali ile görevine iade edilmiş olmakla birlikte kısa süre sonra başka göreve atandığı ve bu husususun müteaddit defalar tekrar edildiğinin anlaşılmasına göre personel genel müdürlüğü görevini yapan sanıkların yazılı teklifi ve Bakanlık oluru ile gerçekleşen atama ve görevlendirmelerin Anayasanın 138/son, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Yasasının, 28/1 maddeler ve fıkralarının buyurucu hükümlerine aykırı olarak, idare mahkemesinin kararını şeklen uygular görünüp, kararın hukuki sonuçlarını etkisiz ve işlevsiz kılacak nitelikte bulunduğu, bu nedenle sanıkların atama makamı ile iştirak halinde gerçekleşen eylemlerin 765 sayılı TCY’nın 228. ve 5237 sayılı TCY’nın 257.maddelerine temas etmesi karşısında 5237 sayılı TCY’nın 7/2 ve 5252 sayılı Yasanın 9/3.maddeler ve fıkraları uyarınca 765 sayılı TCY’nın 228 ve 5237 sayılı TCY’nın 257/1 maddelerinin olaya ayrı ayrı uygulanıp karşılaştırılması suretiyle sanık yararına olan yasa hükmünün belirlenip uygulanmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 01.05.2008 gün ve 46-361 sayı ile,
“…her ne kadar olay tarihlerinde ve değişik zamanlarda sanıkların ayrı ayrı Sağlık Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü görevlerini ifa ettikleri sırada katılanın görevden alınması ve geçici görevlendirme kararlarına yönelik İdare Mahkemesine açmış olduğu davalardaki yürütmeyi durdurma ve idari işlerin iptaline yönelik kararların usulüne uygun olarak infaz edilmediği anlaşılmış ise de, katılanın idari görevlere atanmasının Bakan ve Müsteşar tarafından yapılan onayla gerçekleştiği, böylece atama yetkisinin Bakan ve Müsteşar tarafından Personel Genel Müdürlüğüne bırakılmadığı, bu konuda yetki devrinin de olmadığı, sanıkların savunmalarında belirttikleri üzere katılanın atama ve görevden alınma işlemlerinde yapmış oldukları işlemin sekreterya görevi ile sınırlı kaldığı, atamaya yetkili olmadıklarından sadece atama ve görevlendirme işlemlerinde yazışma işlemlerini yaptıkları ve bu nedenle sorumluluğun yasa gereği kararnamede bulunması gereken kişilere ait olduğu sanıkların samimi savunmaları, Sağlık Bakanlığı Merkez Teşkilatı İmza Yetkileri Yönerge ve 181 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, dönemin Sağlık Bakanı O..D..’un dosyaya bildirdiği ‘tüm sorumluluğun kendisine ait olduğu’ yönündeki yazılı beyanı, katılanın mahkeme huzurunda yapılan işlerden sanıkların sorumlu tutulamayacağı yönündeki beyanları birlikte değerlendirildiğinde sanıkların üzerlerine atılı suçta yasal unsurlar oluşmadığı” gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de o yer C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 15.07.2008 gün ve 128708 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıklara yüklenen görevde keyfi davranmak suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanıklar, aşamalarda yüklenen suçu işlemediklerini savunmuşlardır.
Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanı olan katılan K.. B.., 18.08.2000 tarihinde Personel Genel Müdürü Vekili S.. Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanı O..D..’un olur’u ile görevinden alınarak APK Uzmanlığına atanmış, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada Ankara 5. İdare Mahkemesince 07.12.2000 gün ve 2000/1378 E. sayı ile atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
14.02.2001 tarihinde eski görevine iade edilen katılan aynı gün Personel Genel Müdürü Vekili S..Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanı O..D..’un olur’u ile görevinden alınarak tekrar APK Uzmanlığına atanmış, bu işlemin iptali istemiyle açılan davada Ankara 3. İdare Mahkemesince 09.05.2001 gün ve 2001/337 E. sayı ile atama işleminin yürütmesinin durdurulmasına, ayrıca bu arada Ankara 5. İdare Mahkemesince 21.03.2001 gün ve 1378-330 sayı ile ilk atama işleminin iptaline de karar verilmiştir.
Katılan 25.06.2001 tarihinde eski görevine iade edilmiş, ancak Personel Genel Müdürü Vekili S..Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanı O.. D..’un olur’u ile 11.07.2001 tarihinde bu atama işlemi iptal edilerek, 13.07.2001-15.11.2001 tarihleri arasında her bölgede 15 gün kalmak koşuluyla Bölge Hıfzıssıhha Enstitüsü Müdürlüklerinde incelemelerde bulunmak üzere görevlendirilmiştir. Bu işleme karşı açılan iptal davasında bu kez Ankara 7. İdare Mahkemesince 27.07.2001 gün ve 2001/1067 E. sayı ile yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.
Katılan 19.09.2001 tarihinde görevine iade edilmiş, ancak aynı gün Personel Genel Müdürü H.. Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı S. A..’ın olur’u ile Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü emrinde görevlendirilmiş, ancak 04.12.2001 tarihinde yürütmenin durdurulması kararı gerekçe gösterilerek tekrar eski görevine iade edilmiştir.
Bu kez Personel Genel Müdürü H.. Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı S..A..’ın, olur’u ile 13.12.2001 tarihinde tekrar Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü emrinde görevlendirilmiştir. Ancak Ankara 3. İdare Mahkemesince 21.11.2001 gün ve 337-1229 sayı ile 13.12.2001 günlü atama işleminin iptaline karar verilmesi üzerine de 15.02.2002 tarihinde eski görevi olan Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı görevine iade edilmiştir.
Katılan, Personel Genel Müdürü H.. Ç..’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı S.A..’ın, olur’u ile 12.03.2002 tarihinde tekrar Sağlık Projesi Genel Koordinatörlüğü emrinde görevlendirilmiştir. Daha önceki atama işlemine karşı açtığı iptal davasında Ankara 6. İdare Mahkemesince 28.02.2002 gün ve 2002/234 E. sayı ile yürütmenin durdurulması kararı verilmesi üzerine de 06.05.2002 tarihinde eski görevine iade edilmiş, ancak 31.05.2002 tarihinde bu kez de Personel Genel Müdürü H. Ç.’in imzasını taşıyan atama kararı ve Sağlık Bakanı O. D.’un, olur’u ile görevinden alınarak APK Uzmanlığına atanmıştır.
Uygulayıcılar, yargı kararlarını hiçbir gerekçe ile uygulamaktan kaçınamazlar. Yargı kararları eleştirilebilir ise de bunları uygulamak durumunda bulunanlar kişisel yorum ve gerekçelerle uygulamamazlık yapamazlar. Yargı kararları, haklı veya doğru görüldükleri için değil, yargı kararları oldukları için uygulanmak zorundadır. Bunun dışındaki tutum ve davranışlar Anayasa’nın 138/son maddesinde belirtilen “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”, 2577 sayılı Yasanın 28/1. maddesinde yer alan; “Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez. Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir” hükümlerine aykırılık ve keyfilik oluşturacaktır.
Bu hükümler, hukuk devleti olmanın bir gereği olarak, yargı kararlarının etkinlik ve bağlayıcılığını sağlamayı, keyfiliği önlemeyi; hukukun üstünlüğü kavramının kuramsal alandan yaşamsal alana geçirilmesini ve devletin temeli olan adaletin sağlanmasını amaçlayan düzenlemelerdir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Katılanın, 18.08.2000 tarihinden 31.05.2002 tarihine kadar 7 kez görevinden alındığı, bu atama işlemlerinin her seferinde idari yargı kararıyla yürütmesinin durdurulduğu ve akabinde iptal edildiği anlaşılmaktadır. Bu atama kararlarında, yargı kararlarının şeklen uygulanarak, sonuçlarının etkisiz hale getirilmesinin amaçlandığı ve bu işlemle katılanın maddi ve manevi bakımdan zarara uğratıldığı saptandığından, 765 sayılı TCY’nın 228/1. maddesinde düzenlenen, görevde yetkiyi kötüye kullanarak keyfi işlemde bulunmak suçu oluşmuştur. Olayda kişilerin mağduriyetine neden olma ögesi de gerçekleşmiş bulunduğundan eylem 5237 sayılı TCY’nın 257/1. maddesi kapsamında da suç oluşturmaktadır.
Bu itibarla isabetsiz bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- İsabetsiz olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, tebliğnamedeki isteme uygun olarak, 31.03.2009 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.