Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/191 E. 2008/226 K. 02.12.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/191
KARAR NO : 2008/226
KARAR TARİHİ : 02.12.2008

Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 21.02.2008
Sayısı : 230-40

….. (…..) ……’in kasten adam öldürmeye kalkışmak suçundan, 765 sayılı TCY’nın 448, 62, 59 ve 81/1. maddeleri uyarınca 13 yıl 6 ay 1 gün ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına,,
…’ın;
765 sayılı TCY’nın 448, 62, 65/3 ve 59. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına,
6136 sayılı Yasanın 13/1, 765 sayılı Yasanın 59. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 716.666 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, ruhsatlı silahının ise iadesine ilişkin, Düzce Ağır Ceza Mahkemesince verilen 30.12.1999 gün ve 76-260 sayılı hüküm,
Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.12.2000 gün ve 2549-3451 sayı ile;
Sanık …’e kasten öldürmeye kalkışmak suçundan verilen ağır hapis cezası, 13 sene 4 ay 1 gün ağır hapis şeklinde düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiştir.
Hükümlülerin hukuki durumlarını yeni yasalar kapsamında değerlendiren Düzce Ağır Ceza Mahkemesince 12.09.2006 gün ve 182-255 sayı ile;
5237 sayılı Yasa hükümlerinin öldürmeye kalkışma suçları yönünden hükümlüler lehine olduğu kabul edilerek,
1- …’in kasten öldürmeye teşebbüs suçundan 5237 sayılı Yasanın 81, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 10 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53/1-2. maddesinin uygulanmasına,
2- …’ın, kasten öldürmeye teşebbüse yardım suçundan 5237 sayılı Yasanın 81, 35/2, 39/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl 5 ay hapis cezası ile cezalandırılma¬sına, hakkında 53/1-2. maddesinin uygulanmasına,
6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı Yasanın 59/2. maddeleri gereğince 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Karar verilmiş,
Hükümlüler … ve … müdafiileri tarafından temyiz edilen hüküm, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.10.2007 gün ve 5327-7217 sayı ile;
“Hükümlüler usulüne uygun olarak duruşmaya çağrılıp savunması alınmadan yokluklarında yargılama yapılıp hüküm kurulması suretiyle CMK’nun 193. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Düzce Ağır Ceza Mahkemesince 21.02.2008 gün ve 230-40 sayı ile;
Uyarlama yargılamasının amacının yeni yürürlüğe giren Ceza Yasalarında hükümlüler lehine düzenleme getirilip getirilmediğinin değerlendirilmesi ile sınırlı ve kendine özgü bir yargılama olduğu, yeni baştan bir yargılama faaliyeti kapsamında değerlendirilemeyecek bu yargılamada 5271 sayılı CYY’nın tüm hükümlerinin, dolayısıyla da yeni açılan kamu davalarında uygulanması zorunluluğu bulunan ayrıksı durumlar hariç olmak koşuluyla gelmeyen sanık hakkında duruşma icra edilemeyeceğine ilişkin 5237 sayılı CYY’nın 193. maddesinin, uygulanma koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de, hükümlüler … ve … müdafiileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 11.07.2008 gün ve 139926 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca görüşülerek, belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık, uyarlama yargılamasında da hükümlülerin duruşmada hazır bulundurularak, sorgu ve savunmalarının alınmasında zorunluluk bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 175 vd. maddelerinde düzenlenen ve iddianamenin kabulü ile başlayan kovuşturma evresinde, duruşma hazırlığından sonra icra edilecek duruşmada, 193. madde uyarınca, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak” koşuluyla, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşmanın icra edilemeyeceği ve dolayısıyla 191. madde uyarınca sanığın sorgu ve savunmasının alınamaması nedeniyle mahkûmiyet hükmünün tesis edilemeyeceği hüküm altına alınmış olup, bu hükümlerin ilk kez gerçekleştirilen yargılamada uygulanmasının zorunlu olduğu yönünde de farklı bir düşünce bulunmamaktadır, sorun kendine özgü bir yargılama faaliyeti olan uyarlama yargılamasında, anılan tüm hükümlerin uygulanma zorunluluğu bulunup bulunmadığı veya bu hükümlerin hangi koşullarda uygulanabileceğinin saptanmasına ilişkindir. Sorunun çözümünde doğru bir sonuca ulaşabilmek için öncelikle, uyarlama yargılamasının niteliği ve bu yargılamaya hâkim olan ilkelerin belirlenmesi gerekmektedir.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen 17.06.2008 gün ve 142/171 sayılı kararda da belirtildiği üzere;
Kaynağını lehe yasanın geçmişe yürümesi ilkesi ve 5237 sayılı Yasanın 7. maddesinin oluşturduğu, yöntemini ise 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin belirlediği, kesinleşmiş mahkû¬miyet hükmünde değişiklik (uyarlama) yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün kesinleşmesinden sonra, yürürlüğe giren bir ceza yasasının, kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisi bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibariyle infazı ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Ancak bu yargılamanın amacı, kesinleşmiş hükümde suç olduğu saptanan olaya ilişkin lehe hükmün belirlenmesi ve uygulanması ile sınırlı olduğundan, yeniden bir olay yargılaması yapılmasını gerektiren ayrıksı durumlar dışında, önceki yargılamada iddia ve savunma olarak ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değer¬lendirilmesine gerek bulunmamaktadır. Uyarlama yargılamasının temel özelliği, talî yargılama olmasıdır. Bu bağ¬lamda, sonraki yasanın lehe sonuç doğurup doğurmadığının saptanması, lehe ise uygulanması ile sınırlı, kendine özgü bir yargılamadır. Bu talî yargılamada, aslî ceza yargılaması sürecinde kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, oradaki suça konu sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle tatbik olun¬duktan sonra yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması halinde, hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için, infaza konu olabilecek nitelikte bir hüküm kurulmasıyla yetinilecektir.
Bu özellikleri itibariyle esasen tali bir yargılama faaliyeti niteliğinde bulunan uyarlama yargılamasında, olay yargılamasına ilişkin esaslar, ancak zorunlu olduğu ölçüde uygulanacak, genel yargılama kurallarının bütünüyle uygulan¬ması söz konusu olmayacaktır, bu kapsamda sanığın sorguya çekilmesi, gelmeyen sanık hak¬kında duruşmaya devam olunamaması, sanığın beraberinde getireceği tanıkların dinlenme¬sinin zorunlu olması gibi bir çok hüküm, hükümlüler hakkında uygulanmayabilecek, keza gerek¬tiğinde duruşma açılmaksızın da evrak üzerinde inceleme yapılarak karar verilebile¬cektir. Ayrıca, esas itibariyle yargılamanın yenilen¬mesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileriye sürülmesi ve toplanması da mümkün olmadı¬ğından, sübut sorunu da çözümlenemeyecek, sadece hukuki değerlendirme yapılması ile yetinilecektir.
Uyarlama yargılamasına hâkim olan ilkeler bu şekilde belirlendikten sonra, hüküm¬lülerin duruşmada hazır edilip dinlenmesinin gerekip gerekmediği sorununa gelince;
Uyarlama yargılamasının yukarıda açıklanan özellikleri gözetildiğinde, olay yargıla¬ması yapılmayan ve salt yeni yasal düzenlemenin daha lehe sonuç doğurup doğurmadığını saptamakla sınırlı olan bu yargılama faaliyetinde, hükümlüler duruşmaya davet edilecek, davetiye tebliğine rağmen gelmediklerinde ya da aramalara rağmen bulunamadıklarından tebligat yapılamaması halinde yokluklarında duruşmaya devam edilerek karar verilebilecektir.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Hükümlülerin sabit kabul edilen ve kesinleşmiş hükme konu eylemlerinin, kasten öldürmeye teşebbüs ve bu suça yardım olduğu yönünde bir kuşku ve uyuşmazlık bulunma¬maktadır. Uyarlama yargılamasında da sabit kabul edilen bu eylemlere, lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı Yasa hükümleri uygulanmak suretiyle yeni hüküm tesis edilmiştir. Yalnızca lehe yasanın saptanması ile sınırlı olan bu yargılamada, olay yargılaması yapılması söz konusu olmadığı gibi böyle bir gereklilikte bulunmamaktadır.
Hükümlü … ve …’in kesinleşen ilk hükümdeki adreslerine, duruşmaya gelmedikleri takdirde yokluk¬larında hüküm kurulacağı ihtarını taşıyan davetiyelerin, …’ın adresinin yetersiz olması, …’in ise adresten taşınması ve yeni adresinin de saptanamaması nedeniyle bila tebliğ iade edilmesi üzerine, ilk yargılamada hükümlülerden …’ın müdafiiliğini üstlenen Avukat … ve hükümlü …’in müdafiiliğini üstlenen avukatlardan biri olan …… duruşmadan haberdar edilerek, 12.09.2006 tarihli oturumda, … müdafii avukat … ve yine önceki yargılamada …’in müdafiiliğini üstlenen avukatlardan……olduğu halde yapılan yargıla¬mada, 5237 sayılı Yasa hükümlerinin, hükümlüler lehine olduğu kabul edilerek haklarında yeniden hüküm tesis edilmiştir. Hükümlülere tebliğ imkansızlığı ve yargılamanın ulaştığı aşama da dikkate alındığında, Yerel Mahkeme uygulaması yukarıda açıklanan ilkelere uygun olup, bu uygulama yönünden verilen direnme kararı isabetlidir.
Ancak, Özel Dairece hükmün usule aykırılık nedeniyle bozulması nedeniyle esasına yönelik inceleme yapılmadığı anlaşıldığından, bu aşamada Ceza Genel Kurulunca ilk kez esastan temyiz incelemesi yapılmasına olanak yoktur.
Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararı isabetli olduğundan, hükmün esasına yönelik temyiz incelemesi yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Düzce Ağır Ceza Mahkemesinin 21.02.2008 gün ve 230/40 sayılı kararındaki direnme nedenlerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcı¬lığına tevdine, 02.12.2008 günü tebliğnamedeki iste¬me aykırı olarak oybirliği ile karar verildi.