Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/185 E. 2009/48 K. 03.03.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/185
KARAR NO : 2009/48
KARAR TARİHİ : 03.03.2009

Tebliğname :104751
Yargıtay Dairesi : 1.Ceza Dairesi
Mahkemesi : MANİSA Ağır Ceza
Günü : 27.02.2007
Sayısı : 819-102
Kasten öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından sanık D .A’nın 765 sayılı TCY’nın 448, 62, 81/2-3 ve 31. maddeleri uyarınca 17 yıl 8 ay ağır hapis, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı TCY’nın 81/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 6 gün hapis ve 381.446.000 TL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin Manisa Ağır Ceza Mahkeme¬since verilen 18.10.2004 gün ve 421-343 sayılı, kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden re’sen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.10.2005 gün ve 351-2890 sayı ile;
“…Sanıklar A. ve A.hakkında 29.03.2004 günlü iddianame ile adam öldürmeye teşebbüse azmettirme suçundan açılan ve gaspa eksik teşebbüs suçuna ait dosya ile birleştirilen dava yönünden müdahil vekilince verilen 14.04.2004 tarihli dilekçe içeriği itibariyle müdahale dilekçesi mahiyetinde bulunmakla, bu talep hakkında olumlu-olumsuz karar verilme¬den hüküm kurulması…” isabetsizliğinden tüm sanıklar yönünden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Manisa Ağır Ceza Mahkemesince 16.12.2005 gün ve 547-477 sayı ile;
Sanığın kasten öldürmeye teşebbüs suçundan lehe kabul edilen 5237 sayılı TCY’nın 81/1. ve 35/2. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 53/1-2. maddesinin uygulanmasına, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan 6136 sayılı Yasanın 13/1. maddesi gereğince 1 yıl hapis ve 343 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar veril¬miştir.
Kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden re’sen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.12.2006 gün ve 4686–5622 sayı ile;
“Cumhuriyet Savcısının usulüne uygun şekilde esas hakkındaki görüşü alınmadan hüküm kurulması suretiyle CMK.nun 216. maddesine aykırı davranılması…” isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 27.02.2007 gün ve 819-102 sayı ile;
“… Mahkememizin önceki Yargılama safhasında 16/12/2005 tarihli celsesinde iddia makamının mütalaası sorulduğu bu hakkın tanındığı, C.Savcısının esas hakkındaki mütalaa yönünden beyanının tamamen kendi iradesi olduğu ne söyleyeceği veya söylemesi yönünden mahkemenin bir yönlendirmesi veya şekli bulunmadığı, CMK.nun 206 ve 216. maddeleri gere¬ğince delillerin tartışmasının karşılıklı olarak yapıldığı, bu bağlamda Cumhuriyet Savcısından da esasa ilişkin son diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet Savcısının da kendince mütalaada bulunduğu görülmüştür. Gerek katılan ve vekili ve gerek sanık ve müdafisi ve gerekse iddia makamını temsil eden Cumhuriyet Savcısı iddia beyan ve savunmalarında hukuki çerçeve içer¬sinde ne söylemeleri gerektiği hususunda tamamen serbest olup ancak karşılıklı soru sorulması durumunda sorulacak sorunun uygun olup olmadığı yönünde itiraz bulunması durumunda Hakim veya Mahkeme Başkanının müdahale edebileceği bunun haricinde olayımızda olduğu gibi kamuyu temsil eden Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasında ne söyleyeceği veya ne şekilde söyleyeceği yönünde Mahkemenin herhangi bir yol göstermesi etkilemesi ve yahut da savcılık adına dikte ettirerek bizzat yazdırması mümkün değildir… Anayasamızın yargı bağımsızlığını düzenleyen 138. maddesi ve müteakip maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları sözleş¬mesinin 6. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkını düzenleyen kurallar dikkate alındığın¬da önceki yargılama safhasında Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasının sorulduğu ve usulde herhangi bir eksiklik bulunmadığı bu sebeple mahkememizce CMK.nun yargılamaya ilişkin 182 ve müteakip maddelerindeki esaslı merasime riayet edildiği…” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden re’sen temyize tabi olan bu hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 01.02.2008 gün ve 104751 sayılı tebliğnamesi ile önce Yargıtay 1. Ceza Dairesine, oradan da 04.06.2008 gün ve 1796-4678 sayılı kararla Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık D..A..’nın kasten öldürmeye teşebbüs ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçun¬dan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda çözümü gereken uyuşmazlık, hüküm kurulmadan önce usulüne uygun olarak C.Savcısının esas hakkındaki görüşünün alınıp alınma¬dığı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
İlk hükmün katılmaya ilişkin eksiklik yönünden bozulmasından sonra 16.12.2005 tarihli oturumda esas hakkındaki görüşünün sorulması üzerine C.Savcısı; “mahkememizce önceden verilen karar gibi hüküm kurulması mütalaa olunur” demiş, yerel mahkeme de bu beyanı yeterli kabul ederek hüküm kurmuştur. Bu hüküm Özel Daire tarafından “Cumhuriyet Savcısının usulüne uygun şekilde, esas hakkındaki görüşü alınmadan hüküm kurulması suretiyle CMK.nun 216. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmuş, yerel mahkeme ise “Cumhu¬riyet Savcısından da esasa ilişkin son diyeceklerinin sorulduğu, Cumhuriyet Savcısının da ken¬dince mütalaada bulunduğu” gerekçesiyle direnmiştir.
Ceza yargılamasının amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için kanıtların duruş¬mada ortaya konulmasından sonra, bu kanıtlardan sonuç çıkarma yani tartışma evresi başlar. Böylece ortaya konulan kanıtlarla ilgili taraflara CYY’nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma olanağı sağlanacaktır. Bu tartışma tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CYY’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuştur¬ma aşaması sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan kanıtları değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapa¬bilecektir. Bu, tez yani iddia ile antitezin yani savunmanın çatışmasıyla, sonuca yani karara ulaşılan bir süreç olan yargılama sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu koşuludur.
Esasen inceleme konumuza ilişkin 1412 sayılı CYUY’nın 251. ve 5271 sayılı CYY’nın 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki Yasada da, C.Savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir düzenleme bulunma¬maktadır. Ancak ceza yargılaması kurallarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenme¬melidir. Bu nedenle usûl yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada esas hakkındaki görüşün mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen yasa ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.
Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sun¬masının savunma hakkının kullanılmasıyla da ilintili olduğunda kuşku yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir.
Kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısı, karar verilmeden önce, toplanan kanıt¬lara göre esasa ilişkin görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.
Bu konuda öğretide; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hüküm¬leri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muha¬keme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Prof. Dr. Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hak¬kındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk et¬meleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böy¬le bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumun¬da olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez… Savcının esas hakkındaki mütalâa¬sının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini ye¬rine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığın¬dan, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alın¬madan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki müta¬lâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşma¬ya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir. ” (Dr.Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde;
Kamusal iddia makamını temsil eden C.Savcısının esas hakkındaki görüşünün mahkûmi¬yet yönünde olması durumunda, görüşünü açık ve anlaşılır bir biçimde ve uygulanması talep edi¬len yasa ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorunda olduğundan, somut olayda beyan edilen “mahkememizce önceden verilen karar gibi hüküm kurulması mütalaa olunur” şeklindeki sözlerin esas hakkında mütalaa olarak geçerli ve yeterli kabul edilmesi olanağı bulun¬mamaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulma¬sına karar verilmelidir.
KARŞIOY:
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi, “C.Savcısının ‘mahkememizce önceden verilen karar gibi hüküm kurulması mütalaa olunur’ şeklindeki beyanının, mahkemenin önceki kararın herkes tarafından ve bu arada sanık ve müdafiince de biliniyor olması karşısında esas hakkında mütalaa olarak yeterli olduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Manisa Ağır Ceza Mahkemesinin 27.02.2007 gün ve 819-102 sayılı direnme hükmü¬nün saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.03.2009 günü yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.