Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/172 E. 2009/26 K. 17.02.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/172
KARAR NO : 2009/26
KARAR TARİHİ : 17.02.2009

Tebliğname :105541
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : OSMANİYE 1. Ağır Ceza
Günü : 29.11.2007
Sayısı : 96-248
Kasten öldürme suçundan sanık İ. Ç..’ın 765 sayılı TCY’nın 449/1, 59, 31 ve 33. maddeleri uyarınca 30 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 17.01.2006 gün ve 80-3 sayılı re’sen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 27.06.2007 gün ve 7197-5238 sayı ile;
“Olay günü maktûlün evinde ölü olarak bulunduğu, 24.03.2004 tarihli ölü muayene tutanağına göre saat 22.00–23.00 arasında ölmüş olabileceğinin belirtildiği, tanık beyanlarına göre muhtemelen ölüm saatinde sanığın kardeşleri ile birlikte işlettiği lokantada ve tanık S..’ın büfesinde olduğu, saat 23.00 civarında maktûlün eve gelen çocuklarının cesedi bulduğu, yengeleri olan tanık D..’e haber verdikleri, tanık D..’in, ilk bakışta maktûlün düştüğünü sanması üzerine sanığın çalıştığı lokantaya telefon açtığı, sanığın kardeşi A..’a eve gelmelerini söylediği, bu sırada lokantada olan sanığın da ölüm olayından bu şekilde haberdar olduğu, sanığın aşamalardaki inkâra yönelik savunmalarına, savunmayı doğrulayan tanık beyanlarına, fenni kanıtlara, sanığın oğlu olan 8 yaşındaki tanık H. Ç..’ın 27.06.2005 tarihli keşifte tanıklıktan çekildiği, önceki beyanlarının birbirleriyle çelişkili olduğu, olayın görgü tanığı olmadığı gibi maktûlün tırnak arası svaplarından alınan numunenin, sanık ve maktûlden başka üçüncü bir kişiye ait olduğunun belirlendiği, sanığın eşi olan maktulü öldürdüğüne dair mahkûmiyetine yetecek kesin ve inandırıcı delil de olmadığı anlaşılmakla beraatına karar verilmesi gerekirken yetersiz gerekçelerle mahkûmiyetine karar verilmesi…” isabetsizliğinde bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 29.11.2007 gün ve 96-248 sayı ile ilk hükmünde direnmiştir.
Re’sen temyize tabi olan bu hükmün de Cumhuriyet Savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının 19.06.2008 gün ve 105541 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 318. maddesinde, Ceza Genel Kuru¬lunda incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer alma¬dığından, sanık müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair isteminin CYUY’nın 318. mad¬desi uyarınca reddine karar verildikten sonra dosya üzerinden yapılan incelemede;
Resmi nikâhlı eşi S.Ç..’ı kasten öldürme suçundan sanık İ. Ç..’ın, mahkû¬miyetine karar verilen somut olayda çözümü gereken uyuşmazlık, sanığın atılı suçu işleyip işlemediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusu değerlendirilmeden önce, direnme kararının usulüne uygun olarak verilip verilmediğinin saptanması gerekir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Bozmadan sonra sanık ve katılana usulüne uygun olarak davetiye tebliğ edilmiş, sanık 30.10.2007 tarihli oturuma katılarak müdafii huzurunda bozma ilamına uyulmasını talep etmiştir. Oturum C.Savcısının dosyayı inceleyip mütalaa beyanı için 29.11.2009 tarihine ertelenmiştir.
Bu oturuma sanık katılmamış, sanık müdafii ve katılan vekili iştirak etmiştir. Mahkeme önce sanık müdafiine, sonra katılan vekiline, en son da C.Savcısına bozma konusunda diyecekle¬rini sorarak bozma ilamına direnilmesine ara karar şeklinde karar vermiş, sonra da kimseye söz vermeden duruşmayı bitirerek direnme hükmü kurmuştur.
1412 sayılı CYUY’nın 251. maddesine paralel bir düzenleme getiren 5271 sayılı CYY’nın “delillerin tartışılması” başlıklı 216. maddesinde; “(1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
(2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
(3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” hükmü bulunmaktadır. Bu maddenin birinci fıkrasında ortaya konulan kanıtlarla ilgili tartışmada hazır bulunan taraflara hangi sıraya göre söz verileceği, ikinci fıkrada taraflara tanınan karşılıklı cevap hakkı düzenlen¬miş, son fıkrada da son sözün sanığa verileceği kuralı getirilmiş bulunmaktadır.
Savunma hakkı Anayasamızın 36. maddesinde güvence altına alınarak, herkesin meşru vasıta ve yollardan yararlanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Sanık bu hakkını bizzat kullana¬bileceği gibi müdafii ile de kullanabilir. Nitekim ülkemizin de kabul ettiği İnsan Hakları Avrupa Sözleşme¬si¬nin adil yargılanma hakkının asgari koşullarını gösteren 6. maddesinin 3/c bendinde; sanığın, müdafii tayin etme yetkisi ile belirli koşullarda müdafiiden ücretsiz yararlanabilme hakkı bulunduğu belirtilmiştir. Bu açıdan, savunma hakkı “meşru bir yol”, müdafii de savunma hakkının kullanılması bakımından “meşru bir araçtır”.
5271 sayılı CYY’nın 2/1-c maddesinde; şüpheli veya sanığın ceza yargılamasında savun¬masını yapan avukat olarak tanımlanan müdafii, ceza yargılamasını yürüten makamlar önünde şüpheli veya sanığın savunulması görevini üstlenen ve bazı niteliklere sahip olması gereken şüp¬heli veya sanığın yardımcısıdır (CENTEL/ZAFER, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. bası, Beta Yayınları, İstanbul, 2008, s.159, ÖZTÜRK/ERDEM, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. bası, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006, s.310-311).
1412 sayılı CYUY kişisel savunmada kural olarak ihtiyari müdafiilik sistemini benim¬semiş, sınırlı bazı hallerde ise kişilerin kendilerini yeterince savunamayacakları ve kamusal bir kurum olan savunmanın zaafa uğrayacağı kabulünden hareketle zorunlu müdafiilik sistemini getirmiştir. 5271 sayılı CYY ise zorunlu müdafiilik sistemini, istisna olmaktan çıkararak adeta kural haline getirecek derecede genişletmiştir. Bu Yasaya göre; müdafii bulunmayan şüpheli veya sanığın, çocuk, kendini savunamayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması (150/2. md.), soruşturma veya kovuşturma konusu suçun cezasının alt sınırının 5 yıldan fazla hapis cezasını gerektirmesi (150/3. md.), resmi bir kurumda kusur yeteneğinin araştırılması için gözlem altına alınmasına karar verilecek olması (74/2. md.), tutuklama talebiyle mahkemeye sevkedilmesi (101/3. md.), davranışları nedeniyle hazır bulunması halinde duruşmanın düzenli olarak yürütülmesini tehlikeye sokan sanığın yokluğunda duruşma yapılması (204/1. md.) ve kaçak sanık hakkında duruşma yapılması (247/3. md.) hallerinde müdafii görevlendirme zorunluluğu bulunmaktadır.
Aynı Yasanın, 147. madde¬sin¬de; şüphelinin müdafii seçme hakkının bulunduğu, onun hukukî yardımından yararlana¬bile¬ce¬ği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceğini kendisine bildirilmesi gerektiği, 148. maddesinde; müdafii hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifadenin, hâkim veya mahkeme huzu¬runda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamayacağı, 149. mad¬desinde; şüphe¬linin, soruşturmanın her aşamasında bir veya birden fazla müdafiin yardı¬mından yararlanabi¬leceği, avukatın şüpheli ile görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukukî yardımda bulunma hakkının engelleneme¬yeceği ve kısıtlanamayacağı, 153. maddesinde; müdafiin, soruşturma evresinde dosya içeriğini inceleyebi¬leceği ve istediği belgelerin bir örneğini harçsız olarak alabileceği, şüphelinin ifadesini içeren tutanak ile bilirkişi raporları ve şüphelinin hazır bulunmaya yetkili oldukları diğer adlî işlemlere ilişkin tutanaklar hakkında kısıtlama yapılamayacağı, 154. maddesinde; şüphelinin vekâletname aranmaksızın müdafii ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda görüşebileceği hükme bağlanmıştır.
Öte yandan CYY’nın suç niteliğinin değişmesi durumunda ek savunma hakkı verilmesine ilişkin 226. maddesinin 4. fıkrasında, ek savunma hakkına ilişkin yazılı bildirimlerin varsa müdafie yapılacağı belirtildikten sonra “müdafii sanığa tanınan haklardan onun gibi yarar¬lanır” hükmü getirilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın yokluğunda ya da yanında, duruşmada onu temsil eden müdafiine “son söz hakkı” verileceğine ilişkin açık bir usul kuralı, gerek 1412 sayılı CYUY’nda gerekse 5271 sayılı CYY’nda yer almamaktadır. Ancak ceza yargılaması yasasının her konuyu ayrıntısıyla düzen¬lemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl yasalarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgür¬lük¬lerine aykırı olmamak ve yasanın ruhuna uygun olmak koşuluyla yorum ve kıyasla doldurula¬bil¬mektedir.
5271 sayılı CYY’nın 226/4. maddesinde ek savunma hakkının verilmesi konusunda, mü¬da¬fiin sanığa tanınan haklardan onun gibi yararlanmasına ilişkin getirilen kuralın, olayımızda da kıyasen uygulanma olanağı bulunmaktadır. Bunun sonucu olarak ta CYY’nın 216/3. maddesi uyarınca sanığın oturumda hazır bulunmaması halinde hükümden önce son sözün, hazır bulunan müdafie verilmesi zorunludur. Savunma hakkı ile yakından ilgili bulunan bu zorunluluğa uyul¬maması yasaya mutlak aykırılık oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında sanığın en önemli hakkı savunma hakkı olup, bu hak hiçbir şekilde kısıtlanamaz.
Bu itibarla, sanığın hazır bulunmadığı son oturumda C.Savcısının beyanının tespitinden sonra hazır bulunan sanık müdafiine son sözün verilmemesi savunma hakkının kısıtlanması nite¬liğinde olup, yerel mahkeme direnme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin, belirtilen usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
KARŞIOY:
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri ise “sanığın yokluğunda onu temsil eden müdafiine hükümden önce son sözün verilmesine gerek bulunmadığı,” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.11.2007 gün ve 96-248 sayılı direnme hük¬mü¬nün belirtilen usule aykırılık nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.02.2009 günü yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 17.02.2009 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.