Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2008/126 E. 2008/177 K. 24.06.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2008/126
KARAR NO : 2008/177
KARAR TARİHİ : 24.06.2008

Tebliğname : 27888
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 3. Ağır Ceza
Günü : 20.11.2007
Sayısı : 215-346
Sanığın kasten öldürme suçundan, 765 sayılı TCY’nın 448, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 15 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında aynı Yasanın 31, 33 ve 40. maddelerin uygulanmasına tutukluluk halinin devamına 3 adet mermi, tapa ve saçma tane¬lerinin TCY’nın 36. maddesi uyarınca müsaderesine, gömlek pantolon ve kazağın iadesine, 800 milyon lira vekalet ücretinin sanıktan tahsili ile katılanlara ödenmesine, “müdahillerin tazminat haklarının saklı tutularak ait olduğu hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyet¬lerine ilişkin Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.04.005 gün ve 274-53 sayılı hüküm, re’sen temyize tabi olmakla birlikte sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmekle, Yargıtay C.Başsavcılığının 08.06.2005 günlü yazısı ile 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca mahkemesince yeni bir değerlendirme yapılması gerektiği görüşü ile iade edilmiş,
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 30.09.2005 gün ve 215-172 sayı ile; bu kez 5237 sayılı Yasa hükümlerinin sanık lehine olduğu kabul edilerek, sanığın 5237 sayılı Yasanın 81, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 53/1 ve 63. maddelerin uygulanmasına, tutukluluk halinin devamına, 54. madde uyarınca 3 adet mermi, tapa ve saçma tanelerinin zoralımına, gömlek, pantolon ve kazağın iadesine, 800 YTL vekalet ücretinin sanıktan tahsili ile katılanlara ödenmesine, müdahillerin tazminat haklarının saklı tutularak ait olduğu hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmiş,
Re’sen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 27.07.2007 gün ve 3305-6278 sayı ile;
“1- Müdahiller vekilinin manevi tazminat yönündeki taleplerinin makul oranda 765 sayılı Yasanın 467. maddesi gereğince kabul edilmesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Sanık hakkında öldürme suçundan kurulan hükümde 5237 sayılı TCK’nun 53/1-c maddesindeki hak yoksunluğunun şartla tahliye tarihine kadar karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuş,
Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesince 20.11.2007 gün ve 215-346 sayı ile;
5237 sayılı TCY’da 765 sayılı TCY’nın 467. maddesinin karşılığı düzenlenmediği gibi Yargıtay Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairenin duraksamasız uygulamalarına göre karma uygulama yapılması da mümkün değildir.
Öte yandan bozulan önceki hükümde “müdahillerin tazminat haklarının saklı tutu¬larak ait olduğu hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine” karar verilmiştir.
Başka bir anlatımla müdahillerin manevi tazminat taleplerinin kabul edilip karara bağlanmamasından dolayı onların mağduriyetleri söz konusu değildir.
Hal böyle olunca özel daire bozma kararındaki görüşe katılmak mümkün olmadığın¬dan bozma kararının birinci şıkkına uyulmadığı gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Re’sen temyize tabi olan bu hüküm, katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmekle, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 29.04.2008 gün ve 27888 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme konusu somut olay; sanığın 10.05.2004 tarihinde işlediği kasten öldürme suçundan, 5237 sayılı Yasa hükümleri lehe kabul edilerek, 5237 sayılı Yasanın 81, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında 53/1 ve 63. madde¬lerin uygulanmasına, katılanların tazminat haklarının saklı tutularak ait olduğu hukuk mahke¬mesinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesinden ibarettir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık 5237 sayılı Yasa hükümleri lehe kabul edilerek yapılan uygulamada, 1 Haziran 2005 tarihinden önce açılmış bulunan şahsi hak davalarında yapılması gereken işlemin belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı CYUY’nın 365/2. maddesinde; kamu davasına katılanların şahsi hak isteminde de bulunabilecekleri, aynı Yasanın 358. maddesinde ise, yargılamayı uzatmamak kaydı ile mahkûmiyet halinde şahsi hak istemi hakkında da karar verileceği belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulu’nun 22.06.1999 gün ve 156-176 sayılı kararında da, 765 sayılı Ya¬sanın 38, 424, 467 ve 486. maddelerinde manevi tazminata hükmedilecek hallerin sınırlı olarak sayıldığı, 467. madde uyarınca 448 vd. maddelerinde yazılı öldürme suçlarından dolayı ayrıca şahsi hakka da hükmolunacağı vurgulanmıştır.
Suçtan doğrudan zarar görenlerin davaya katılmaları, şahsi hak isteminde bulunmaları, suçun 765 sayılı Yasanın 38, 424, 467 ve 486. maddelerinde belirtilen suçlardan olması ve sanığın mahkûm olması koşullarının birlikte bulunması halinde, manevi tazminat istemle¬rinin de hüküm altına alınması zorunluluk arz etmekte olup, her ne kadar 5237 ve 5271 sayılı Yasa¬larda şahsi hak davasına yer verilmemiş ise de, 5320 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesinde de, bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce ceza mahkemele¬rinde açılmış bulunan şahsi hak davalarında görevsizlik kararı verilmeyip, şahsi hak istem¬lerinin bu mahkemelerce hüküm altına alınacağı açıkça belirtilmiştir.
Bir an için, 5237 sayılı Yasa lehe kabul edilerek uygulama yapıldığına göre, 765 sayılı Yasanın 467 ve 1412 sayılı CYUY’nın 358 ve 365. maddelerinin uygulanarak şahsi hak istemleri konusunda karar verilmesinin karma uygulama niteliğinde olduğu düşünülebilir ise de, gerek yargısal kararlarda gerekse öğretide belirtildiği üzere, şahsi hak davası ile kamu davası farklı ve birbirinden bağımsız iki dava olup, bu davaların belirli koşulların varlığı halinde ceza mahkemelerinde görülmüş olması da farklı dava olma niteliğini değiştirme¬yecektir. Cezai bir uyuşmazlık ile hukuki bir uyuşmazlığın ceza mahkemesinde birleştirilerek görülmesinden ibaret bu yargılamada, davaların tekliği görünüştedir.
Nitekim konuyla ilgili açıklamalarda bulunan, Prof. Dr. E. Y., Şahsi Dava ve Uygulaması isimli eserinin 123 vd. sayfalarında; “şahsi hak davasının en belirgin özelliği onun bir hukuk davası oluşudur. Yargılama hukuku ilkeleri açısından burada birleştirilmiş bir yargılama söz konusudur. Bu birleştirme her iki uyuşmazlık arasında bağlantı bulunmasına dayanır. Bağlantının kökeni ise, bir kişinin suç sayılan fiilinin aynı zaman medeni bir uyuş¬mazlığı da doğurmuş olmasındandır. Bu iki uyuşmazlık ceza mahkemesinde birleştiğin¬den onun tarafından çözümlenecektir. Her iki davanın birleştirilmiş biçimde yargılanması, dava¬ların bağımsız dava oluş özelliklerini ve niteliklerini yitirmeleri sonucunu doğurmaz.” şeklinde açıklamalarla ceza mahkemesince birleştirilerek görülen iki farklı davanın olduğunu belirtmiştir.
Bu itibarla, 5320 sayılı Yasanın Geçici 1. maddesi hükmü de nazara alınarak, katılan vekilinin 18.08.2004 tarihli dilekçe ve bu dilekçedeki istemi yineleyen 09.02.2005 tarihli dilekçeleri doğrultusunda, eş ve her bir çocuk için istenen manevi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken, “müdahillerin tazminat haklarının saklı tutularak ait olduğu hukuk mahkemesinde dava açmakta muhtariyetlerine” karar verilmesi isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Bu aşamada, uyulan kısma ilişkin herhangi bir inceleme yapılmaksızın, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcı¬lığına tevdiine, 24.06.2008 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.