Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2007/139 E. 2007/202 K. 09.10.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2007/139
KARAR NO : 2007/202
KARAR TARİHİ : 09.10.2007

İtirazname : 133325
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 10. Asliye Ceza
Günü : 10.06.2003
Sayısı : 328-748
Sanık Ş.T..’un; güveni kötüye kullanmak ve özel belgede sahtecilik suçlarından 765 sayılı TCY’nın 508, 80, 345, 80, 71 ve 74. maddeleri uyarınca sonuç olarak bir yıl beş ay üç gün hapis ve 339.270.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.06.2003 gün ve 328-748 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle;
Dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.04.2007 gün ve 3968-5126 sayı ile;
“Dosyadaki bilirkişi raporları yeterli görüldüğünden ve 14/05/2003 tarihli oturumda bilirkişi N. A..tarafından düzenlenen rapora karşı diyeceklerinin sanık ile savun¬manından sorulmuş olması ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/12/2002 gün, 2002/6-304 ve 2002/429 sayılı kararı karşısında; tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiş, güveni kötüye kullanma suçundan verilen cezanın, suça konu para miktarına göre arttırılması sırasında, uygulandığı anlaşılan 765 sayılı TCK’nun 522/1. maddesinin kısa ve gerekçeli karara mahkemesince yerinde eklenmesi olanaklı görülmüştür.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp, karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre;
Suçların sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı,
Karar tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK ve 647 sayılı Yasa hükümleri ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın hükümlerinin ayrı ayrı ve bir bütün olarak olaya uygulanması sonucunda; mahkemece 765 sayılı Yasa uyarınca kurulan hükmün sanık yararına olduğu anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren; 5083 sayılı Yasaya, 5335 sayılı Yasa ile eklenen 2/3. maddesi uyarınca para cezalarında bir Yeni Türk Lirası artıklarının hesaba katılamayacağının ve 5252 sayılı Yasanın 5. maddesine göre de ağır para cezasının adli para cezasına dönüştürüldüğünün gözetilmesi zorunluluğu,
Bozmayı gerektirmiş, sanık Şebnem Tekyurt’un temyiz itirazı ile tebliğname içeriği bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak sanık hakkında sonuç olarak hükmolunan ağır para cezasının 339.270.000 Liradan, 339 Yeni Türk Lirasına indirilmesi ve adli para cezasına dönüştürülmesi suretiyle, eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına,” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 04.06.2007 gün ve 133325 sayı ile;
“Sanık hazırlıktaki ve mahkemedeki savunmalarında, önceden tanıdığı müşteki M. K..’ın kendisine, şirket adına kayıtlı ancak, müş¬tekinin yurtdışında okuyan kızı¬nın kullandığı cep telefonu faturasının yüksek geldiği ve eşinin bilgisi dışında ödeme yapa¬mayınca Turkcell adına tahsilatın Güldamla Hukuk bürosunca yapıldığını söyleyerek adı geçen hukuk bürosu ile irtibata geçmesini istediği, hukuk bürosuyla irtibat kurduğunu, M. K..’ın ödemeyi nakit olarak yapama¬yacağını mümkünse müşteri çekleri ile yapılmasını talep ettiğini, kendisinin bu durumu hukuk bürosu yetkililerine ilettiğinde, müşteri çeklerinin M. K.. tarafından ciro edilmesi halinde kabul edebileceklerini belirttik¬lerini ve bunun üzerine, müştekiden aldığı müşteri çeklerini makbuz karşılığı hukuk bürosuna verdiğini, hatta ikinci çekin karşılıksız çıktığını daha sonra durumun müştekinin eşi tara¬fından öğrenildiğini, kendisinin ödeme için nakit para almadığı gibi, sahte makbuz veya başka bir evrakta düzenlemediğini belirtmiş olup,
A- Güldamla hukuk bürosundan söz konusu icra takibi ile ilgili ödemelerin, sanığın belirttiği gibi, müştekinin cirosu bulunan çekler ile mi yoksa nakit olarak mı yapıldığı sorulmadan,
B- Adlarına şirket bulunan müşteki M. K..’a çıkartılan davetiyenin tebliğ edilememesi üzerine, adres araştırması yapılarak dinlenilmesine çalışılmadan,
C- Adli Tıp Kurumu fizik-grafoloji dairesinden rapor alınmadan bilirkişi M. K.. ile yemin zaptı matbu olan ve Cumhuriyet Savcısı tarafından imzalanmayan bilirkişi M. A..’ın kesinlik arz etmeyen, yetersiz raporlarına dayanılarak,
Eksik inceleme ile sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinin yasaya aykırı olduğu gerekçeleriyle” itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Dairece verilen düzeltilerek onama kararının kaldırılıp, yerel mahkeme hükmünün belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın telefon borcunun ödenmesi için şikayetçiden aldığı parayı, amaç dışı kulla¬narak, icra dosyasına ödeme yapmış gibi makbuz düzenleyerek şikayetçiye verdiği kabul edilerek, özel belgede sahtecilik ve güveni kötüye kullanmak suçlarından cezalandırılmasına karar verilen somut olayda;
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
a) Güldamla hukuk bürosundan icra takibi ile ilgili ödemelerin, sanığın belirttiği şekilde, şikayetçinin cirosu bulunan çekler ile mi yoksa nakit olarak mı yapıldığı hususunun sorulmaması ve şikayetçinin duruşmada dinlenilmemesinin sanığın hukuki durumunu etkileyip etkilemeyeceği
b) Yapılan bilirkişi incelemelerinin hüküm vermeye yeterli olup olmadığı,
Konularında toplanmaktadır.
Dosyadaki kanıtlar ve yapılan işlemler şu şekildedir;
Şikayetçi M.K.. Ankara C.Başsavcılığına sunduğu 16.12.2002 havale tarihli şikayet dilekçesinde;
Yöneticisi bulunduğu …. Yayın Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şirketi adına alınmış telefonun borçları nedeniyle, Türkcell’i temsilen Güldamla Hukuk Bürosunca Ankara 18. İcra Dairesinin 2002/5254 sayılı dosyasında firması aleyhine icra takibi başlatıldığını, şahsi kefaleti alınarak, ödeme taahhüdünde bulunduğunu,
10 yıla yakın bir süredir tanıdığı ve firmalarıyla da çalışan Ş. T..’un, hukuk bürosunun yetkililerini tanıdığını, ödemelerin kendisine yapılması halinde, hukuk bürosu yetkilileriyle konuşarak ödemeler konusunda esneklik sağlayıp, katkı sağlayacağını söylemesi üzerine, kendisine duyduğu güvenle peyderpey ödeme yapıp makbuz aldığını, 11 makbuz karşılığı toplam 9.153.000.000 lira ödeme yaptıklarını, dosyayı kapatmak için Ş.T..’u aradıklarında, kaçamak cevaplar vererek büroya gelmediğini, hukuk bürosuna müracaat ettiğinde, Ş.T..tarafından 27.06.2002 tarihli 19213 sayılı makbuz karşılığı 2 milyar, 20.06.2002 tarih ve 17065 sayılı makbuz karşılığı 1 milyar, 10.07.2002 tarihli 20358 sayılı makbuz karşılığı 3.553.000.000 lira olmak üzere toplam 6.553.000.000 liralık ödeme yapıldığının anlaşıldığını, diğer 8 adet makbuz karşılığı herhangi bir ödeme yapılmadığını öğrendiğini, Ş. T..tarafından dolandırıldıklarını, elden ve makbuz karşılığı verdikleri 3.650.000.000 liranın yatırılmaması nedeniyle on milyara yakın bir borç yükünün altına girdiklerini beyanla, Ş. T..’un cezalandırılması isteminde bulunmuş,
Kollukta saptanan 02.01.2003 tarihli beyanında da benzer anlatımda bulunarak, şikayetini yinelemiş,
Adresi tespit edilemediğinden bahisle duruşmada dinlenilmesinden vazgeçilerek, beyanı saptanmamıştır.
Sanık Ş. T..kollukta saptanan 05.01.2003 tarihli beyanında;
M. K.. ile yaklaşık 8-9 yıldır tanışırım, 4-5 ay önce beni bürosuna çağırarak konuşacakları konunun aralarında kalmasını, bu konuyu bir de şirketlerinde çalışan S. . K.. isimli şahsın bildiğini söyledi. Sahip oldukları …Yayın Dağıtım Pazarlama San. ve Tic. Ltd. Şti. adına kayıtlı cep telefonu hattını yurt dışında öğrenim gören çocuğuna kullanmak üzere verdiğini, kızının bu hattı kullandığı sürede çok yüklü faturalar geldiğini, ödeyememesi nedeniyle …Hukuk Bürosunca hakkında icra takibi başlatıldığını, eşi S..K..ın bu konudan haberi olmadığını, haberi olduğu takdirde, aile düzeninin bozulacağını, hatta ayrılabile¬ceklerini, yurt dışında okuyan kızının da öğrenimine son vereceğini, bunun kızı ve kendisi için kötü sonuçlar doğuracağını söyledi. Borcu eşine duyurmadan ödeyebilecek durumda olmadığını, şirkette sorumlu kişi kendisi olduğundan ..Hukuk Bürosu ile yapılacak yazışmalarda, eşinin konuyu duyacağını ve olayın ortaya çıkacağını, bundan dolayı hukuk bürosundan gelecek telefonlar ile benim muhatap olmamı istedi, konuyu bilen T… beyin kendisine yardımcı olmasını söylediğimde, T..beye güvenmediğini, konuyu eşine söyleyebileceğini belirterek yardımcı olmamı istedi. Ben de .. Hukuk Bürosuna kendi telefon numaramı verip adına görüşme yapabileceğimi ve aracı olabileceğimi söyleyip oradan ayrıldım, yaklaşık 2-3 gün sonra M. K..beni arayarak, yanlarında çalışan S. T.. beyin, hukuk bürosundan bugün yarın gelebilecek¬lerini kendisine ilettiğini, eşinin bir iki gün sonra İstanbul’a iş gezisine gideceğini, gelecek olan görevlilerin de bu dönemde gelmelerini sağlamak için görüşmemi rica etti, hukuk bürosuna giderek görüştüm, durumu izah ettim, yardımcı olmaları konusunda ricada bulun¬dum, olumlu cevap verdiler. Bu görüşmeyi M. K..’a ilettim, 2-3 gün sonra M.K..beni arayarak hukuk bürosundan görevlilerin geldiğini, bahse konu borcun ödenmesi hususunda aralarında bir taahhütname yaptıklarını, söyleyip teşekkür etti. Yaklaşık iki ay sonra M. K..beni bürosuna çağırarak, hukuk bürosu ile yapmış oldukları taahhüdün nakit ödeme şeklinde olduğunu ancak bu ödemeyi nakit olarak yapamayacağını, şirket müşterilerinden gelen çekler ile yapabileceğini, bu konuyu hukuk bürosu ile görüşmemi ve ikna etmemi istedi, hukuk bürosuna giderek görevliler ile görüştüğümde müşteri çeki kabul edemeyeceklerini, varsa kendi şirketleri adına çeki kabul edebileceklerini söylediler, görüşmeyi M. K..’a anlattım, banka ile problemlerinin olduğunu, şirketlerine ait çek olmadığını bunu hukuk bürosuna iletmemi istedi, hukuk bürosu yöneticileri, müşteri çekinin arkasının şirket ve M. K..’ın cirosunun olması koşuluyla kabul edeceğini bildirdiler, M.K..tarafından ciro edilen müşteri çekini hukuk bürosuna ödendi makbuzu karşılığında teslim ettim, almış olduğum makbuzu da M. K.’a verdim. İki ay kadar sonra hukuk bürosuna yine aynı şekilde çek verip makbuz aldım, M.K..’a teslim ettim. Hukuk bürosundan arayıp M.. hanıma ulaşamadıklarını çekin karşılıksız çıktığı söylenince konuyu telefon ile M.. hanıma ilettim, hukuk bürosu M.. hanımın üstüne çok gitmiş olmalı ki eşi M.. beyin bu konudan haberi olmuş. M.. hanıma bu konudan dolayı çok yıprandığımı, bundan sonra kendisinin bizzat hukuk bürosu ile muhatap olmasını uygun bir dille izah ettim. M.. hanımın eşi beni telefon ile arayarak hukuk bürosu ile işbirliğim olduğunu, kiminle işbirliği yaptığımı söylememi aksi takdirde canımı yakacağını söyledi, ben de kendisine böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, olayı eşinin bildiğini, ondan öğrenmesini istedim ve telefonu kapattım. Daha sonra da arayıp suçla¬malarını sürdürdü, en son telefon görüşmesinde, yüz yüze görüşerek konuyu halletmemizi söyleyip bürosuna gittim, olayı anlattım, hukuk bürosu ile tekrar görüşüp, borcun faiz kısmı konusunda indirim yapılması için yardımcı olmamı istedi, bundan sonra işlerinde yardımı olamayacağımı söyleyip oradan ayrıldım. Bu görüşmeden sonra da kimse ile görüşme yapmadım. Kesinlikle sahte olarak makbuz veya başka bir evrak düzenlemedim, menfaat sağlamadım şeklinde anlatımda bulunarak suçlamaları red etmiş,
14.5.2003 tarihinde saptanan savunmasında; suçlamaları red ederek şikayetçiden nakit para almadım, şikayetçi bana savunma evraklarım arasındaki ek 8 ve ek 11’de ekli çekleri verdi, çek bedellerini tahsil etmedim, sahtecilik konusundaki bilirkişi raporunu kabul etmiyorum demiş.
Yazılı savunmasında ise; suçsuz olduğunu, bilirkişilerin dosyayı ayrıntılı olarak incelemediklerini,
Mahkeme huzurunda yazı ve imza örneklerinin alınmadığını, alınmasını talep ettiğini, ilk yazı örneklerinin 05.01.2003 tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğünde, ikinci yazı ve imza örneklerinin ise savcı huzurunda alındığını, memur tarafından fotokopilere bakarak aynısını yazması istendiği için benzer yazmış olabileceğini, imza ve yazı örneklerinin alınıp, Adli Tıp Fizik Grafoloji dairesinde inceleme yapılmasını istediğini, kısmi benzerliklerle böylesine önemli bir konuda karar verilemeyeceğini, şikayetçilerle dokuz yıla yakındır ticari ilişkisi bulunduğunu, iyilik yapmak isterken böyle bir duruma düşürüldüğünü, dosyadaki raporların yeterli olmadığını savunmuştur.
Tanık S. K..Kollukta saptanan 02.01.2003 tarihli beyanında; …Yayın ve Dağıtımda, muhasebeci olarak çalışırım, kendisini önceden Star gazetesinde çalıştığı dönem¬lerde tanıdığım Ş. T.. isimli bayana işyerinde miktarını bilmediğim paraların …Hukuk bürosuna ödenmek üzere verildiğini biliyorum, Ş. T.., görüş¬melerimizde, ..Hukuk bürosuna ödenmek üzere paraları aldığını ve ödemeleri bizzat kendisinin yaptığını söylüyordu, bizde önceden tanıdığımızdan inanıyorduk, konu hakkında bildiklerim bundan ibarettir demiş, anılan tanık kovuşturma aşamasında dinlenmemiştir.
Kollukta sanık Ş.T..ile şikayetçi M.K..’ın, oturarak ve ayakta imza ve yazı örnekleri alınıp, C.Savcılığınca yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu
Adli Tıp Uzmanı M. A.. tarafından düzenlenen 21.02.2003 tarihli raporda;
…Yayın Ltd. Şti. adına kesilmiş tahsilat makbuzları asılları ile;
… Hukuk Bürosuna ait tahsilat makbuzları asılları, Ş. T..’un yazı, rakam ve imzalarını havi onaysız istiktap zaptının yapılan incelenmesinde,
8-13 nolu makbuzlardaki yazı rakam ve imzaların Ş. T..un eli ürünü olmadığı,
1-7 nolu makbuzlardaki tahsil edene atfen atılı imzaların Ş.T.. açısından yeterli grafolojik özellikleri yansıtmadığından eli ürünü olup olmadıklarının tespit edileme¬diği, ancak makbuzlardaki imzalar ile 9 ve 10 nolu makbuzlardaki imzaların tersimi ve genel grafolojik özellikleri bakımından uygunluk ve benzerlikler olduğu, 7 adet makbuzdaki imza¬ların 9 ve 10 nolu makbuzlardaki imzaların taklitleri olduğu, belirtilen 7 adet makbuzda Ş.T..’un mukayese yazı ve rakamları arasında kısmi benzerlikler olduğu ancak mukayese yazı ve rakamların yetersiz bulunduğu bu nedenle daha önce başka amaçlarla kullandığı yazı ve rakamların temini ile 1-7 nolu makbuzlardaki yazı ve rakamların aynen dikte ettirilmesi ile alınacak istiktap zaptından sonra inceleme yapılmasının daha yararlı olacağı,
8-13 nolu başlıklı tahsilat makbuzlarından 10 nolu makbuzun koçandan koparılma olmayıp fotokopi olduğu, 10 nolu makbuzun 9 nolu makbuzdan fotokopi yoluyla elde edilip gerekli kısımlar üzerinde tahrifat yapıldığı ve sahte olduğu belirtilmiş,
C.Savcısınca, sanığın oturarak ve ayakta imza ve yazı örnekleri alınıp, sanığa ait 10 sayfalık ders notları da eklenerek, aynı bilirkişiden alınan 17.03.2003 tarihli ek raporda ise;
1-7 nolu belgelerdeki yazı ve rakamların Ş. T..un eli ürünü oldukları,
Aynı makbuzlarda tahsil edene atfen atılı imzaların fulaj izi haricinde Ş. T.. açısından yeterli grafolojik özellikleri yansıtmadığı, ancak bu imzaların makbuzlar üzerindeki yazı ve rakamlar ile mürekkep renk tonu, kalem ucu kalibresi ve fulaj izi bakımından aynı evsafta kalem ile atılmış bulundukları ve fulaj izi aynı olduğundan bu imzaların da Ş. T..’un eli ürünü olduklarının kabulü gerektiği belirtilmiştir.
Kovuşturma aşamasında Kriminalistik uzmanı bilirkişi M. K..tarafın¬dan yapılan inceleme sonunda düzenlenen 26.05.2003 tarihli raporda;
.. Hukuk Bürosu antetli, 8, 9, 11, 12 ve 13 nolu beş adet tahsilat makbuzu aslı ile 10 nolu makbuz fotokopisi,
.. Yayın Ltd. Şti. el yazılı, 1, 2, 3, 4, 5, 6 ve 7. nolu tahsilat makbuzu,
Muhtevalarındaki yazı ve rakamların, Ş. T..un huzurda alınmış mukayese yazı ve rakamlarıyla yapılan karşılaştırılmalarında;
1-7 rakamlarıyla işaretli tahsilat makbuzlarındaki yazılar ile aralarında bir ilişkiye rastlanılmadığı,
Tahsilat makbuzlarındaki tahsil eden adına atılı bulunan imzaların Ş.T..a ait örnek imzalar ile yapılan kıyaslamalarda,
10 nolu makbuz fotokopisi ile diğer makbuzlardaki yazı ve rakamların Ş. T..’un huzurda alınmış mukayese yazı ve rakamlarıyla yapılan karşılaştırmasında;
1-7 rakamlarıyla işaretli tahsilat makbuzlarındaki yazılar ile imzaların Ş. T.. elinden çıkmış olduğu,
8-13 rakamlarıyla işaretli tahsilat makbuzlarındaki imzaların Ş. T..ile bir ilişkilerine rastlanılmadığı,
10 nolu makbuz fotokopisinin 9 nolu makbuz aslından fotokopi ile çekilip, bu fotokopideki seri numarası, tanzim tarihi değiştirilip, meblağ rakamları da tahrif edilerek, 2 milyar liraya yükseltilmek ve mevcut yazılar üzerinden mükerrer olarak gidilerek düzenlen¬diği, mevcut tahrifatların sanık Şebnem tarafından yapılıp yapılmadıklarının teknik olarak belirlenemediği, çek ve faturalardan bahsedilmekte ise de dosyada bu tür belgelerin aslı veya fotokopilerine rastlanılmadığı, sahte olarak düzenlenmiş tahsilat makbuzlarının iğfal kabiliye¬tine haiz oldukları, 10 nolu makbuzun fotokopi olması ve tahrifatın kolaylıkla anlaşılabilmesi nedeniyle iğfal kabiliyetine haiz olmayacağı belirtilmiştir.
Temyiz aşamasında dosyaya sunulan kanıtlar ise şu şekildedir;
Sanık 19.07.2006 tarihinde Yargıtay C.Başsavcılığına verdiği dilekçede; inceleme yapan bilirkişilerden, M. K..’nın balistik, N.A..’ın ise, otopsi uzmanı olduğunu belirterek, bununla ilgili olarak elde ettiği bilgileri eklemiş, Ankara Adli Tıp Kurumunda böyle bir incelemenin yapılmadığı bilgisini aldığını, bu nedenle incelemenin İstanbul Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Daire Başkanlığınca yapılmasını istemiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığına sunduğu 11.07.2006 tarihli dilekçede ise, her iki bilirkişinin de grafoloji ile ilgisinin bulunmadığını, bu raporlara dayanılarak verilen kararın hatalı bulunduğunu beyanla Grafolog-Belge sahteciliği incelemeleri uzmanı olduğu bildirilen B. A.. tarafından hazırlanan 04.07.2006 tarihli özel inceleme raporunu dilekçesine eklemiş, fotokopi belgeler üzerinde yapılan incelemeye dayandığı bildirilen raporda, önceki bilirkişi raporlarının hatalı teşhislere dayandığı, makbuzlardaki el yazıları ve imzaların mevcut örnek el yazı ve imzalarına kıyasen Ş. T.. elinden çıktığının kabulünün mümkün olamayacağı bildirilmiştir.
Özel Dairenin ikinci kararından sonra, Yargıtay C.Başsavcılığına sanık tarafından sunulan ve bilirkişi M. K..tarafından ilgili makama sunulmak üzere hazırlanan belgede; 26.05.2003 tarihli raporun kendisi tarafından düzenlendiği, bilirkişi raporunda kesin ve net bulgular elde edilemediğinden kısmi ve bölgesel benzerliklerden bahsedildiği, muhtemel yanılgı olasılığının bertaraf edilmesi ve daha sağlık bir sonuca varılmasını teminen sanığın bol miktarda örnek el yazıları ile imzaları alınarak, tekrar detaylı bir inceleme yapıl¬masının, kesin ve yanılgısız bir sonuca varılması bakımından faydalı olacağı belirtilmiştir.
Bu kanıtlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel Mahkemece bilirkişiler M. A.. ve M.K.. tarafından düzenlenen raporlardaki, 1-7 nolu makbuzlardaki yazılar ile imzaların Ş.T..un eli ürünü olduğuna ilişkin saptamalarına dayanılarak, şikayetçi tarafından sanığa telefon ücretinin yatırılması için ödenen paranın, amaç dışı sarf edilip, dosyasına ödenmiş gibi sahte makbuzlar düzenlenerek şikayetçiye verildiği kabul edilerek, sanığın güveni kötüye kullanmak ve özel belgede sahtecilik suçları işlediği sonucuna ulaşılmıştır.
1412 sayılı CYUY’nın 66 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CYY’nın 63. maddeleri uyarınca, hâkimin genel ve hukuki bilgisiyle çözemeyeceği, çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi görüşüne başvurulması zorunludur.
5271 sayılı CYY’nın 64. maddesinin 4. fıkrasında ise yasaların belirli konularda gö¬revlendirdiği resmi bilirkişilerin öncelikle atanacağı hükmüne yer verilip, 2659 sayılı Adli Tıp Kurumu Yasasının 23. maddesinde de; Fizik İhtisas dairesinin görevi “Mahkemeler ile hakim¬likler ve savcılıklar tarafından gönderilen silah, mermi, yazı (Grafolojik – daktiloskopik), fotoğraf, resim, imza, imza niteliğini taşıyan parmak izleri ile radyolojik, radyoizotop, klimatolojik, diğer fiziksel materyal ve olaylarla ilgili olarak incelemeler yaparak sonucunu bir raporla tespit etmek, şeklinde belirtilmiştir.
Belgede sahtecilik suçlarında sahtecilik olgusunun saptanması özel ve teknik bilgiyi gerektirdiğinden, bu tür bir incelemenin öncelikle bünyelerinde grafoloji uzmanı bulunduran resmi kurumlar, bu mümkün olmadığı taktirde ise incelemenin grafoloji uzmanlarına yap¬tırılması zorunludur. Somut olayda, grafoloji uzmanı olmayıp, adli tıp uzmanı olduğu sap¬tanan M. A..tarafından düzenlenen raporun bilirkişinin uzmanlık alanı ve yemi¬ninin yaptırılmamış olması dikkate alındığında hükme esas alınması hukuken olanaksızdır.
Bilirkişi M. K.. tarafından düzenlenen 26.05.2003 tarihli rapora gelince, bu bilirkişinin de, grafoloji uzmanı olmadığı, konunun uzmanı olduğu belirtilerek inceleme yaptırılmış ise de uzmanlık konusunun grafoloji olduğuna ilişkin bir bilgiye yer verilmemesi,
Özel Dairenin ikinci kararından sonra dosyaya sanık tarafından sunulan ve bilirkişi M. K.. tarafından ilgili makama sunulmak üzere hazırlandığı bildirilen belgedeki, muhtemel yanılgı olasılığının bertaraf edilmesi ve daha sağlıklı bir sonuca varılmasını temi¬nen sanığın bol miktarda örnek yazı ve imzaları alınarak, tekrar detaylı bir inceleme yapıl¬masının, kesin ve yanılgısız bir sonuca varılması bakımından faydalı olacağı yönündeki beyanı.
Grafolog-Belge sahteciliği incelemeleri uzmanı olduğu bildirilen B.A.. tarafın¬dan hazırlanan 04.07.2006 tarihli özel inceleme raporundaki önceki bilirkişi roplarının hatalı teşhislere dayandığı, makbuzlardaki el yazıları ve imzaların, mevcut örnek el yazı ve imza¬larına kıyasen Ş. T..elinden çıktığının kabulünün mümkün olamayacağı görüşü,
Birlikte değerlendirildiğinde bilirkişi M. K.. tarafından düzenlenen raporun da büsbütün kuşkulu hale geldiği ve hükme esas almaya elverişli olmadığı anlaşılmaktadır.
Somut gerçeğin her türlü kuşkudan uzak bir şekilde saptanabilmesi ve doğan kuş¬kunun giderilebilmesi için öncelikle;
1- Sahte olduğu iddia edilen belgelerin Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinde yöntemince grafolojik incelemeye tabi tutularak, raporlar konusundaki kuşkunun giderilmesi;
2- Savunma doğrultusunda şikayetçinin, telefon borcu nedeniyle icra dosyasına yatırılmak üzere ödendiğini iddia ettiği paranın, sanığa nakit olarak mı yoksa müşteri çeki olarak mı ödendiğinin saptanması için şikayetçinin duruş¬maya davetle dinlenmesi;
3- Bu konuda hukuk bürosu görevlilerinin tanık olarak beyanlarının tespiti,
4- Ankara 18. İcra Müdürlüğünün 2002/5254 esas nolu dosyasının getirtilip incelen¬mek suretiyle, ödeme şekli ve ödenen miktarın açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Dairenin düzelterek onama kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki kurul üyesi, gerek sahtecilik gerekse güveni kötüye kullanma suçlarının tüm öğeleri itibariyle oluştuğu, toplanan kanıtların hüküm vermeye elverişli ve yeterli bulunduğu gerekçesiyle Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmesi yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 18.04.2007 gün ve 3968-5126 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.06.2003 gün ve 328-748 sayılı hükmü¬nün BOZULMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine 09.10.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi.