Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2006/339 E. 2007/7 K. 23.01.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2006/339
KARAR NO : 2007/7
KARAR TARİHİ : 23.01.2007

Tebliğname : 208017
Yargıtay Dairesi : 9.Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 10. Asliye Ceza
Günü : 05.10.2005
Sayısı : 1283-102
Taksirle öldürme suçundan, sanık S.O..’nun “…765 sayılı Yasanın 455/1-son madde ve fıkraları uyarınca 9 ay hapis ve 109.051.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince sonuç olarak 2.071.681.000 lira ağır para cezası ile tecziyesine, 647 sayılı yasanın 5/5. maddesi gereğince ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir aylık sürenin sona erdiği veya takside bağlanıp ta taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi nedeniyle geri kalan miktarının tamamının muaccel olduğu tarihten başlayarak ödenmeyen para cezasına 6183 sayılı Yasanın 51. maddesinde belirlenen gecikme zammı oranının yarısı oranında gecikme zammı uygulanmasına, 59. maddenin uygulanmasına yer olmadığına, 2918 sayılı Yasanın 119/2. madde gereğince sanığın takdiren bir yıl süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına, sanığın geçmişteki hali, suç işleme hususundaki eğilimi ve kusuru az olsa da bunun sonucunda bir kişinin hayatını kaybetmesi gibi gerekçeler birlikte değerlendirilerek cezanın ertelenmesine yer olmadığına, maktu avukatlık ücretinin KDV ile birlikte sanıktan alınarak, müdahil vekiline verilmesine ve yargılama giderine….” ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.05.2003 gün ve 764-458 sayılı hüküm sanık müdafileri tarafından temyiz edildiğinde; Yargıtay 9. Ceza Dairesince 22.09.2004 gün ve 2830-4487 sayı ile;
“…..1-Sabıkası bulunmayan ve suç işleme eğilimine ilişkin olarak olumsuz bir yönü dosya kapsamına yansımayan sanık hakkında, cezasının ertelenmesi halinde ileride suç işlemekten çekinip çekinmeyeceği de tartışılmadan yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi,
2-Hükmedilen hürriyeti bağlayıcı cezanın süresi 9 ay olduğu halde, bu süreyi aşar şekilde; sürücü belgesinin 1 yıl geri alınmasına karar verilmek suretiyle 2918 sayılı Yasanın 119/2. maddesine muhalefet edilmesi,
3-647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 5. maddesine 4786 sayılı Yasa ile getirilen 5. fıkra hükmünün suç tarihinde yürürlükte olmadığı gözetilmeden TCK’nun 2/2. maddesine aykırı olarak uygulanmasına karar verilmesi,
4-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.04.2004 gün ve 47-101 sayılı kararına göre müdahil lehine takdir edilen vekalet ücretinin asil yerine vekile verilmesi ve Avukatlık Yasasının 168. maddesinde, yargı yerlerindeki işlemlerde alınacak avukatlık ücretinin asgari haddini gösteren Avukatlık Ücret Tarifesinin hazırlanacağı öngörülmüş olup, bu ücrete avukatlık ücreti dışında kalan katma değer vergisi uygulanacağına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği, mahkemelerin yasa hükümleri ile bağlı oldukları ve yasada yer almayan bir hususu düzenleyen tarifeye göre karar vermelerinin, hukukun genel kurallarına ve Anayasanın 73. maddesinde yazılı “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” şeklindeki düzenlemeye aykırılık teşkil edeceği ve sadece tarifede gösterilen vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden; yasada öngörülmeyen katma değer vergisinin hükmedilen vekalet ücretine eklenmesi suretiyle hüküm kurulması….” nedenleriyle bozulmuştur.
Bozma üzerine yeniden yargılama yapan Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince 08.02.2005 gün ve 1283-102 sayı ile;
Önceki hükümdekine benzer şekildeki kabulle; “…..mahkemenin erteleme gerekçesinde yasaya aykırı bir husus görülmediğinden ve ertelememe gerekçesi dikkate alınarak sadece bu yönde ısrar kararı verilmiştir.” biçiminde, Özel Daire kararının ( 1 ) nolu bozma kararına karşı direnilmiş, diğer hususlara uyularak; “sanığın 765 sayılı Yasanın 455/1,son madde ve fıkraları gereğince 9 ay hapis ve 109.051.000 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince sonuç olarak 2.071.681.000 lira ağır para cezası ile tecziyesine, 59. maddenin uygulanmasına yer olmadığına, 2918 sayılı Yasanın 119/2. madde uyarınca sanığın 3 ay süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına, sanığın geçmişteki hali, suç işleme hususundaki eğilimi ve kusuru az da olsa bu kusuru sonucunda bir insanın hayatını kaybetmesi gibi gerekçeler birlikte değerlendirilerek cezanın ertelenmesine yer olmadığına, maktu avukatlık ücretinin sanıktan alınarak müdahillere verilmesine ve yargılama giderine…..” karar verilmiştir.
Bu hüküm de sanık müdafileri tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz incelemesi için Yargıtay’a gönderilen dosya; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.06.2005 gün ve 069094 sayılı yazısı ile, 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi uyarınca, yeni yasalar nazara alınmak suretiyle lehe olan yasanın tespiti yönünden yeniden değerlendirme yapılması için mahalline iade edilmiştir.
Yeniden duruşma açarak yargılama yapan Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince 05.10.2005 gün ve 1283-102 sayı ile;
“Daha önce mahkememizce verilen karar, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 5320 sayılı Yasanın 8. maddesine dayanılarak gönderilmiş, aşağıdaki hüküm yeniden tesis olun¬muştur.
Sanık hakkında daha önce mahkememizce 765 sayılı Yasanın 455/1. maddesi çerçevesinde verilen karar erteleme gerekçesinin yasal olmaması ve diğer hususlar dikkate alınarak bozulmuş, cezanın ertelememe gerekçesinde yasaya aykırı bir husus görülme¬diğinden bu konuda ısrar kararı verilmiş, diğer bozma sebepleri yasaya uygun görülmüştür.
Olay günü sanığın yönetimindeki 06 TIR 77 plakalı araç ile 17.10 sıralarında Mamak köprü istikametinden Kayaş son durak istikametine seyir halinde iken gidiş yönüne göre yolun sağından soluna geçmek isteyen yaya A.Ö..’e çarparak ölümüne neden olduğu, bu olay nedeniyle yola gereken dikkati vermemek suretiyle sanığın 3/8 oranında kusurlu olduğu, bakiye kusurun ise ölene ait olduğu anlaşılarak aksi iddia ve savunmalara itibar olunmamıştır.
Hangi kanunun lehe olduğu hususunun araştırılması sonucunda 765 sayılı Yasanın lehe olduğu sonucuna varılmakla..” gerekçesiyle, “sanığın, 765 sayılı Yasanın 455/1 maddesi gereğince 2 yıl hapis ve 216 YTL adli para, aynı maddenin son fıkrası gereğince kusur oranı dikkate alınarak 5/8 indirim yapılarak 9 ay hapis ve 81 YTL adli para cezası ile cezalan¬dırılmasına, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi gereğince hapis cezasının günlüğü 6 YTL den ağır para cezasına çevrilmek suretiyle sonuç olarak 1.701 YTL adli para cezası ile tecziyesine, 59. maddenin uygulanmasına yer olmadığına, 2918 sayılı Yasanın 119/2. madde gereğince sanığın takdiren üç ay süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına, sanığın geçmişteki hali, suç işleme hususundaki eğilimi ve 3/8 kusur da olsa bir kişinin ölümüne neden olması gibi gerekçeler birlikte değerlendirilerek cezanın ertelenmesine yer olmadığına, maktu avukatlık ücretinin sanıktan alınarak, müdahillere verilmesine ve yargılama giderine..” karar verilmiştir.
Bu hüküm sanık müdafileri tarafından temyiz edilmiştir
Temyiz edilen hüküm, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.07.2006 gün ve 208017 sayılı ve onama istekli tebliğnamesi ile Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmiş; Yargıtay 9. Ceza Dairesince de 29.11.2006 gün ve 4430-6687 sayı ile; “..Dairemizin 22.09.2004 gün ve 2830-4480 sayılı bozma kararının birinci bendinde yer alan bozma nedenine ilişkin olarak yerel mahkemece ısrar kararı verilmiş olup, öncelikle bu yöne ilişkin temyiz incelemesi yapma görevi Yargıtay Ceza Genel Kuruluna ait bulunduğundan dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine…” karar verilerek dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Görüldüğü gibi Yerel Mahkemece para cezasına çevrilen hapis cezası, belirtilen gerekçe ile “ertelenmemiştir.” Özel Daire ise; “ertelememe” gerekçesini yeterli görmeyerek hükmü bozmuştur. Aslında, Özel Dairenin bozma kararında bozmaya konu edilen üç husus daha bulunmaktadır, ancak yerel mahkeme bunlara uymuş olduğundan Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasında bu hususlara ilişkin bir uyuşmazlık kalmamıştır. Uyuşmazlık sadece (1) nolu bozma nedenine ilişkindir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a)Bozma kararı doğrultusunda işlem ve uygulama yapmak,
b)Bozma kararında tartışılması istenen hususları tartışmak,
c)Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen direnme kararı; özde direnme kararı olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir karardır. Bu nitelikteki bir kararın temyiz edilmesi halinde incelemenin Yargıtay’ın ilgili Dairesi tarafından yapılması gerekir.
İncelenen dosyada, Özel Dairenin bozma kararı üzerine 08.02.2005 tarihinde Yerel Mahkemece ısrar kararı verildikten sonra, dosya temyiz edilerek Yargıtay’a gelmiş, ancak 01.06.2005 tarihinde yeni yasal düzenlemelerin yürürlüğe girmesi nedeniyle, henüz temyiz incelemesinden geçmeden, 5320 sayılı Yasanın 8/2. maddesi gerekçe gösterilerek, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 20.06.2005 gün ve 69094 sayılı yazısı ile mahalline iade edilmiştir. Bunun üzerine; yeniden duruşma açan Yerel Mahkemece 05.10.2005 gün ve 1283-102 sayı ile; eski ve yeni yasalar karşılaştırıldığında eski yasanın daha lehe olduğu tespit edilerek, 765 sayılı Yasa uyarınca yeniden hüküm kurulmuştur. Bu hükümdeki ertelememe gerekçesi ile önceki hükümlerdeki ertelememe gerekçesi aynıdır. Dolayısıyla, Yerel Mahkeme, Özel Dairenin “ertelememeye” ilişkin gerekçenin yetersizliğine yönelen bozma düşüncesine katılmadığını bir kez daha ortaya koymuşsa da; direnme kararı içeren 08.02.2005 günlü Yerel Mahkeme kararı temyiz edildikten sonra, henüz temyiz incelemesi yapılmadan özel bir yasa hükmü gereğince mahalline iade edilmiş ve duruşma açılarak yeni bir hüküm kurulmuş olmakla önceki hüküm ortadan kalkmıştır. İadeden sonra verilen ve esasen incelememize konu olan 05.10.2005 tarihli hüküm ise ısrar kararı içermemektedir. Kaldı ki; bu hüküm kurulurken, 5237 sayılı Yasanın yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, hangi yasanın daha lehe olduğu konusunda yeni değerlendirmeler yapılmış ve bu yeni uygulama Özel Daire denetiminden geçmemiştir. Özel Dairece incelenmeyen bir hususun doğrudan ve ilk kez Ceza Genel Kurulu tarafından ele alınması olanaksız bulunduğundan, dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
Bu nedenlerle, temyiz davasına bakma görev ve yetkisi Özel Daireye ait olduğundan, dosyanın incelenmek üzere Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmesi gerekir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Genel Kurul Üyelerince; Yargıtay Başsavcılığının iade kararının bozma kararı gibi sonuç doğuramayacağı, ortada bir ısrar kararı olduğu ve bu nedenle incelemenin Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılması gerektiği yönünde görüşler ileri sürülerek, aynı yönde karşıoy kullanılmıştır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Yerel Mahkeme Kararının Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni bir hüküm içerdiği tespit edildiğinden, dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine, 23.01.2007 günü oyçokluğu ile karar verildi.