Yargıtay Kararı Büyük Genel Kurulu 2022/2 E. 2022/2 K. 26.01.2022 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Büyük Genel Kurulu
ESAS NO : 2022/2
KARAR NO : 2022/2
KARAR TARİHİ : 26.01.2022

MAHKEMESİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

Taraflar arasındaki hakimin hukuki sorumluluğuna dayalı “tazminat” davasından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar davacı vekili tarafından duruşma talepli olarak temyiz edilmiştir.
Yargıtay Büyük Genel Kurulunun üye sayısı ve çalışma düzeni itibariyle duruşma icra edebilmesinin olanaklı olmadığı, temyiz incelemesinin hukuki denetim ile sınırlı olarak yapıldığı ve yargılama süresi dikkate alınarak davacı vekilinin duruşmalı inceleme talebinin reddine karar verildikten sonra dosya üzerinden temyiz dilekçesi ve dosyadaki bütün belgeler incelendi, gereği düşünüldü:

I. DAVA
Davacı vekili 09.07.2013 tarihli dava dilekçesi ile müvekkili şirket ile Türkiye Demir Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TDÇİ) arasında fason imalat ve teslimat sözleşmesi yapıldığını, TDÇİ’nin sözleşmeye aykırı davranmasından dolayı müvekkilinin zarara uğradığını, bunun üzerine müvekkili şirketin birisi kısmi diğeri ek iki dava ile aynen ifa talebinde bulunduğunu, diğer bir dava ile de gecikme nedeniyle uğranılan zararların talep edildiğini, TDÇİ’nin ise karşı davalar ile sözleşmenin feshini talep ettiğini, ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay tarafından yapılan yargılamalarda, bazı hâkim ve Yargıtay üyelerinin imzalarıyla oluşturdukları kararlar ile bilinçli olarak gerek adaletin doğru ve çabuk tecellisini geciktirerek, gerekse sözleşme hükümleri ve uygulama kurallarını değiştirerek ve şirket haklarına müdahale ederek TDÇİ ve Sümer Holding yetkilileri ile birlikte zarara sebebiyet verdiklerini ileri sürerek ilk derece mahkemesi hâkimleri, Yargıtay daire başkanı ve üyelerinin sorumluluğu nedeniyle HMK’nın 46. maddesi gereğince fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 50.000TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP
Davalı … vekili 21.02.2019 havale tarihli cevap dilekçesinde; süresinde zamanaşımı definde bulunduklarını, diğer yandan davanın somutlaştırılmadığını, davaya dayanak yapılan dava dosyalarının belirtilmesinin ve her bir dosyada HMK’nın 46. maddesinin hangi bendine dayanıldığının açıklatılmasının gerektiğini, HMK’nın 46. maddesinin şartlarının oluşmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
(İlk derece mahkemesi sıfatıyla)
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu dosya üzerinden yaptığı inceleme sonucunda 11.09.2013 tarihli ve 2013/16 E., 2013/20 K. sayılı kararı ile “…hâkimlerin hukuki sorumluluğunda yargı yetkisinin özellikleri, öteden beri özel bir yargılama düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır.
Esasen hâkimlerin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davasında amaç, yasaların açıkça emrettiği ve meslek kurallarının gerektiğinden başka türlü davrandığı ileri sürülen hâkimin kamu önünde durumunu açıklığa kavuşturmak ve yargılama gibi önemli bir görev yapan kişi için gerçeğe uygun bir kanı doğmasını sağlamaktır. Bunun için başvurulan ispat araçları, sorumluluk sebebi olarak ileri sürülen dava dosyasındaki belgelerdir.
O nedenledir ki, tazminat davasına bakan mahkeme, dava dilekçesine iddia doğrultusunda eklenmiş bulunan belgelerin güvenilirliğini denetlemek zorundadır. Söz konusu denetimin yapılabilmesi ise, belgenin aslının veya bu mümkün değil ise aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyaların dosyaya sunulmasına bağlıdır.
Yinelemekte ve vurgulamakta yarar var ki, hâkimlerin sorumluluklarına ilişkin bu özel ilke ve usul hükümleri; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen iddiaların dayanaksız ve hukuka yabancı gayelerle ileri sürülmesi suretiyle onların kamu önündeki itibarlarının zedelenmesini önleyici, aynı zamanda hâkimlerin görevlerini tam bir huzur içinde yapabilmelerini ve halka adaletin her türlü etkiden uzak olarak dağıtıldığı hususunda güven vermeyi sağlayıcı hükümlerdendir. Sözü edilen niteliği itibariyle, kamu düzenini koruma amacını gütmekte olması nedeniyle de, yargılamanın hangi safhasında olursa olsun mahkemece resen göz önünde tutulması gerektiği her türlü izahtan varestedir.
Dava dilekçesinin düzeni ve buna eklenecek belgeler ile dilekçe içeriğinde özellikle yer verilmesi gereken unsurlar yönünden tüm bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur: Dava dilekçesi ekinde yer alan, davacının iddiasıyla ilgili ve dayanak olan belgelerin aslını veya onaylı bir örneğinin ibraz edilmesi ve sorumluluk sebeplerinin dava dilekçesinde açıkça ve belirgin olarak belirtilmesi yasal zorunluluktur. Bu zorunluluğun doğal sonucu olarak; sözü edilen hususların yerine getirilmemesi durumunda, davacıya bu konuda süre verilemeyeceği” gerekçesiyle dava dilekçesinin, HMK’nın 48. maddesi gereğince usulden reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA KARARI
Davacı vekilinin temyiz istemi üzerine, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 21.11.2014 tarihli ve 2014/4 E., 2014/17 K. sayılı kararı ile “…6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 119. maddesinde dava dilekçesinin içeriği düzenlenmiş, maddenin (f) fıkrasında iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceği, (g) fıkrasında ise dayanılan hukuki sebeplerin yazılması gerektiği düzenlenmiştir. Yani davacıya iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğini dava dilekçesinde bildirmek şartı ile dava dilekçesi ile birlikte ibraz etme zorunluluğu getirilmiştir. Ancak kanun delillerini dava dilekçesi ile birlikte ibraz edemeyen taraf için HMK 140/5 maddesinde bir hak daha vermiştir.
Aynı Kanun’un “ön inceleme duruşması” başlıklı 140. maddesinin (5). fıkrasında ise ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği, bu hususların verilen kesin süre içinde tam olarak yerine getirilmemesi hâlinde, o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceği” düzenlenmiştir. Yani dava dilekçesinde bildirdiği delilleri ön inceleme duruşmasına kadar ibraz edemeyen davacıya son ve kesin bir hak daha tanınmıştır. Aynı hakkın davalı için de geçerli olduğu tartışmasızdır.
Ayrıca 6100 sayılı HMK’nın 46. maddesinde düzenlenen hâkimin hukuki sorumluluğu nedenine dayalı tazminat davalarının özel bir yargılama usulüne tabi olmayıp, genel usul olan yazılı yargılama usulüne tabi olduğu da açıktır.
Somut olayda; davacı vekili 09.07.2013 tarihinde eldeki davayı açmış ve dava dilekçesinde dayandığı delilleri bildirmiş, gider avansını yatırmıştır. Yapılan görüşmeler sonunda dosya üzerinden dava dilekçesinin HMK 48 maddesine dayanarak usulden reddine karar verilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; dava dilekçesi ile birlikte belgelerin eklenmemesi hâlinde genel hükümler çerçevesinde hareket edilerek, dilekçeler aşaması tamamlanıp ön inceleme aşamasına geçilmesi, ön inceleme aşamasında yapılan ön inceleme duruşmasında HMK 140/5 maddesi gereğince davacıya süre verilmesi gereklidir. Aksine hareketle davanın usulden reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.” gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

V. KARAR DÜZELTME İSTEMİNİN REDDİ KARARI
Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 21.11.2014 tarih ve 4 E., 14 K. sayılı bozma kararına karşı davalı Hazine vekili tarafından kararın düzeltilmesi talebinde bulunulması üzerine, Yargıtay Büyük Genel Kurulu 05.05.2017 tarih ve 2017/7 E., 2017/6 K. sayılı kararı ile, “İşin esasına geçilmeden önce, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununa eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesine göre Büyük Genel Kurulunun temyiz incelemesi sonucu vermiş olduğu kararlara karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış yapılan görüşmeler neticesinde karar düzeltme yolunun açık olduğu kabul edilerek birinci ön sorun aşılmıştır.
Öte yandan; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesinde 01.04.2015 gün ve 6644 sayılı Yargıtay Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile yapılan değişikliğin eldeki davaya görev bakımından etkisi ikinci ön sorun olarak görüşülmüş; Hukuk Genel Kurulu ve Büyük Genel Kurul’ca görüş bildirilerek yargılaması ve temyiz incelemesi yapılan bir dosyanın daha az kişiden teşekkül eden bir daire tarafından yeniden incelenmesinin hak ve adalet yönünden daha güvencesiz bir sonuç doğuracağı, davanın açıldığı tarih itibariyle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesindeki değişikliğin henüz yürürlüğe girmediği, ayrıca eldeki davada yargılamanın da nihai sonuca ermediği düşünüldüğünde dosyanın karar düzeltme incelemesinin Büyük Genel Kurul’ca yapılmasının daha uygun olacağına oy çokluğu ile karar verilmiştir.
Büyük Genel Kurul’da yapılan görüşmeler sırasında ikinci ön soruna ilişkin olarak bir kısım üyeler; usul kurallarının derhal uygulanması gerektiğini, 01.04.2015 tarihinde yapılan düzenlemeyle görevli mahkemenin değiştiğini, Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen bu tür dosyalarda, dava anılan değişiklikten önce açılmış olsa dahi görevsizlik kararı vererek dosyaları Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesine göre ilgili görevli daireye gönderdiğini belirtmiş iseler de, bu görüşe itibar edilmeyerek işin esasına geçilmiştir.
Temyiz ilamında bildirilen gerektirici nedenler karşısında 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteğinin REDDİNE” karar verilmiştir.

VI. BOZMAYA UYULARAK VERİLEN KARAR
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, 08.07.2020 tarih ve 2018/1-2020/1 sayılı karar ile; dava konusu Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.07.2000 tarihli ve 2000/200 E., 2000/399 K. sayılı kararının 14.03.2003 tarihinde kesinleştiği ve davanın açıldığı 09.07.2013 tarihi itibariyle 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı; davaya konu Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.12.2019 tarihli ve 2009/83 E., 2019/1029 K. sayılı dosyasında davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın henüz taraflara tebliğ edilmediği ve kesinleşmemesi nedeniyle tazminat davası açma şartının gerçekleşmediği; davaya konu Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.04.2009 tarihli ve 2001/425 E., 2009/271 K. sayılı dosyası ile ilgili olarak ihbar olunan hâkimlerin HMK’nın 46/1-(c) maddesine aykırı davrandıkları iddia edilmiş ise de, ihbar olunan hâkimlerin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş olduğuna ilişkin delil bulunmadığı, davacının iddiası ve gelişim biçimi itibariyle, hukuki sürecin işlediği ve davacı tarafından yargısal yollara da başvurulduğu gerekçesi ile,
“1- 2000/200 Esas sayılı dosya yönünden dava tarihinde yürürlükte bulunan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununun 93/a maddesinde öngörülen bir yıllık süre içinde açılmadığından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine,
2- 2009/83 Esas sayılı dosya henüz kesinleşmeden HMK 46 madde çerçevesinde tazminat davası açıldığı anlaşıldığından dava şartları yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine,
3- 2001/425 Esas sayılı dosyanın esası bakımından yapılan inceleme sonunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 46/c maddesinde belirtilen koşullar oluşmadığından davanın esastan reddine,
4- 2009/83 Esas sayılı dosyanın mahkemesine iadesine,
5- 6100 sayılı HMK nın 49. maddesine göre takdiren 3.000,00 TL disiplin para cezasının davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydedilmesine” karar verilmiştir.

VII. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar:
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı …Ş. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Nedenleri:
Davacı vekili 08.03.2021 havale tarihli temyiz dilekçesinde özetle, ön incelemenin naip hakim tarafından yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, sulh tekliflerinin usulüne uygun değerlendirilmediğini, sorumluluk davasının süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddi kararının kanuna aykırı olduğunu, …m.46/e hükmüne dayalı açılan davanın dayanağı olan dava dosyası hakkında verilen kararın kesinleşmesinin dava şartı olmadığını, eksik belgeler tamamlanmadan karar verilemeyeceğini, ilk derece mahkemeleri ile Yargıtay tarafından yapılan yargılamalarda bilinçli olarak adaletin doğru ve çabuk sonuçlandırılmasının geciktirildiğini, sözleşme hükümleri ile uygulama kurallarının değiştirildiğini ve şirketin haklarına müdahale edilerek zararın artmasına sebebiyet verildiğini, hakim ve üyelerin sorumluluk şartlarının gerçekleştiğini belirterek Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme:
Dava konusu uyuşmazlık, ilk derece mahkemesi hakimleri ve Yargıtay üyelerinin hukuki sorumluluğuna dayalı olarak devlet aleyhine açılan tazminat talebine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk:
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Devletin sorumluluğu ve Devletin sorumluluğu ve rücu” başlıklı 46.maddesi şöyledir:
” (1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hâkime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkûmiyet şartına bağlanamaz.
(3) Devlet, ödediği tazminat nedeniyle, sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu eder”
6100 Sayılı Kanun’un “Davaların açılacağı mahkeme” başlıklı 47.maddesi şöyledir:
“(1) (Değişik: 1/4/2015-6644/3 md.) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz.
(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür”
6100 Sayılı Kanun’un “Davaların açılacağı mahkeme” başlıklı 47.maddesinin 01.04.2015 tarih ve 6644 sayılı Kanun’un 3.maddesi ile değişiklik yapılmadan önceki metni şöyledir:
” (1) Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
(2) Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.”
6100 Sayılı Kanun’un “Dava dilekçesi ve davanın ihbarı” başlıklı 48.maddesi şöyledir:
“(1) Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.
(2) Mahkeme, açılan tazminat davasını, ilgili hâkime resen ihbar eder.”
6100 Sayılı Kanun’un “Davanın reddi hâlinde verilecek ceza” başlıklı 49.maddesi şöyledir:
“(1) Dava esastan reddedilirse davacı, beşyüz Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar disiplin para cezasına mahkûm edilir.”
2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na 14.02.2011 tarih ve 6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile eklenen, daha sonra 21.02.2014 tarih ve 6526 Sayılı Kanunun 19. maddesi ile mülga edilen “Tazminat davaları” başlıklı 93/A maddesi şöyledir:
“Hâkim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar nedeniyle:
a) Ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir.
b) Kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa hâkim veya savcı aleyhine tazminat davası açılamaz.
Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;
a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,
b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.

Bu madde hükümleri;
a) Yüksek mahkemelerin başkanları, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekilinin bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar,
b) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu müfettişleri ile adalet müfettişlerinin, yetkilerini kullanırken yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri her türlü kararlar,
nedeniyle açılacak tazminat davaları hakkında da uygulanır.”

3. Değerlendirme:
Anayasa 138. maddesi uyarınca “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” Hâkimler yargısal faaliyetleri sırasında kusurlu davranışlarıyla sebep oldukları zarardan sorumludurlar. Ancak, hâkimin yargısal görevini yerine getirirken çekinmemesini ve duraksamamasını, böyle bir ruhsal durum ile tarafsızlığını bozmamasını ve yalnız hukuka bağlı kalarak adil karar vermesini sağlamak ve hakimlik mesleğinin güven içinde yapılması için hukuki sorumluğu özel olarak düzenlenmiştir.
Hâkimlerin hukuki sorumlulukları nedenine dayanan davalar özel usul ve yaptırımlara bağlanmadığı takdirde ilgililerce kötüye kullanılarak hâkim hakkında red sebepleri ihdas edilmesi kolaylaşacak, mahkemelerin gereği gibi çalışmasına ve adaletin sağlıklı bir şekilde yürütülmesine halel gelebilecektir (HGK, 14.11.1970, 185-623). Bu sebeple hakimin hukuki sorumluluğu da bir kusur sorumluluğu olmakla birlikte, kanun koyucu, bu konuda normal bir kusur sorumluluğu olgusuna oranla daha titiz davranarak yasal sorumluluk nedenlerini sınırlandırma gereği duymuştur.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinin birinci fıkrasında “Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı … Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir” denilerek, hâkimlerin hukuki sorumluluğu açıkça hüküm altına alınmış ve tazminat davasının Devlet aleyhine açılacağı öngörülmüştür. Maddenin üçüncü fıkrasında göre, hâkimlerin yargılama faaliyetlerinden dolayı zarar gören tarafa tazminat ödeyen devlet, ödediği tazminat nedeniyle sorumlu hâkime ödeme tarihinden itibaren bir yıl içinde rücu edebilir. Devletin birinci derecede sorumlu tutulmasının nedeni, hâkimlerin doğrudan sorumluluk davası ile karşı karşıya kalmasını önlemektir.
Diğer yandan, hakimlerin hukuki sorumluluğunu doğuracak sebepler, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sınırlı olarak sayılmıştır. Belirtilen sebeplerin kıyas yoluyla genişletilmesi mümkün değildir. Buna göre, hâkimin yargısal faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için, anılan maddede belirtilen sebeplerden bir ya da birkaçının gerçekleşmesi gerekir.
İnceleme konusu olayda davacı üç ayrı dosyada hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden dolayı zarara uğradığını ileri sürmüştür. Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.07.2000 tarih ve 2000/200 E., 2000/399 K. sayılı kararı ile sonuçlanan dava 14.03.2003 tarihinde kesinleşmiş olup, bu davanın açıldığı 09.07.2013 tarihi itibariyle 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun dava tarihinde yürürlükte bulunan 93/A maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre geçmiştir.
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 05.12.2019 tarih ve 2009/83 E., 2019/1029 K. sayılı davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen karar, sorumluluk davasının açıldığı tarih itibariyle kesinleşmemiştir. Bu durumda, davanın açıldığı tarih itibariyle zararın doğduğundan söz edilemez.
Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.04.2009 tarih ve 2001/425 E., 2009/271 K. sayılı dosyasında ise, ihbar olunan hâkimlerin farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm vermiş oldukları davacı tarafından ispatlanmamıştır.
Dava şartları, dosyadaki belge ve delillerin değerlendirilmesi, hukukun uygulanması ve yargılama ilkeleri bakımından yapılan incelemeye göre Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ilk derece mahkemesi sıfatıyla vermiş olduğu karar usul ve yasaya uygun olduğundan onanması gerekir.

VIII. KARAR:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,
Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
Kararın tebliğinden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.01.2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.