YARGITAY KARARI
DAİRE : Büyük Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/6
KARAR NO : 2013/6
KARAR TARİHİ : 21.01.2013
MAHKEMESİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Taraflar arasındaki tazminat davasında yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca ;
“Davacı; davalı …Ş ile aralarındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık nedeniyle açmış olduğu davada verilen ilk hükmün Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nce kısmen bozulması kısmen temyiz itirazlarının reddi nedeniyle 51.518.286.000 TL alacağının kesin hüküm haline geldiğini, bu aşamadan sonra verilen hükümler gerek Özel Daire’ce gerekse Hukuk Genel Kurulu’nca bozulmuş ise de, kesin hüküm haline gelen bu alacağının hiçbir yargısal hükümle ortadan kaldırılamayacağını, ancak borçlu aleyhine giriştiği icra takibinde borçlu Kurumun alacağın kesinleşmediğini ileri sürüp icra takibini durdurduğunu, bu nedenle hükmü veren Asliye Ticaret Mahkemesinden aldığı 05.05.2008 tarihli kesinleşme şerhine istinaden icra müdürlüğünce talebi üzerine borçlu Kuruma 13.05.2008 ve 17.06.2008 tarihli muhtıraların gönderildiğini, ne var ki borçlunun talebiyle aynı mahkemece 27.05.2008 tarihinde kesinleşme şerhinin tümden kaldırılmasına karar verildiğini, akabinde borçlunun İcra Mahkemesinde şikayeti üzerine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimlerince söz konusu muhtıraların hukuka aykırı olarak iptaline karar verildiğini ve bu kararların ihbar olunan Daire Başkan ve Üyelerince onandığını; kesinleşme şerhinin kaldırılması yönündeki belgeye dayanılarak takibin durdurulması ile ödeme istemine dair icra müdürlüğünce çıkarılan muhtıraların iptal edilmesine dair, ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2010 gün ve E:2008/766 K:2010/1039 sayılı kararı ve bu kararın onanmasına dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 21.06.2011 gün ve E:2011/158 K:2011/12925 sayılı onama kararının, yine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.01.2009 gün ve E:2008/598 K:2009/33 sayılı kararı ve bu kararın onanması ile karar düzeltme isteminin reddine dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 10.07.2009 gün ve E:2009/8096 K:2009/15437, 25.02.2010 gün ve E:2009/22157 K:2010/4302 sayılı kararlarının, ayrıca takibin durdurulmasına dair ara kararlarının yasaya aykırı olduğunu; dolayısıyla bu hukuksuzluğun tespit edilmesi için Türk Medeni Kanunun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde dava açma mecburiyeti doğduğunu ileri sürerek; alacağını almasına engel olarak kişilik haklarına saldıran davalıların bu saldırılarının hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesini ve davalı Bankanın hukuka aykırı taleplerini yerine getiren hakimler nedeniyle Devletin sembolik olarak 1000 TL manevi tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı …Ş. Genel Müdürlüğü vekili, davacının gerçek dışı itham ve iddialarda bulunarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde müvekkiline husumet yöneltmek suretiyle T.C Devletinden tazminat talep etmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu savunarak, davanın usul ve esasa ilişkin nedenlerle bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında, öncelikle görev konusu üzerinde durulmuş ve dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmiş bulunan İller Bankası A.Ş yönünden bu davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılması olanağının bulunup bulunmadığı tartışılarak şu sonuca ulaşılmıştır:
Dava dilekçesinde davacı; ilk derece mahkemelerince yasaya aykırı olarak verilen ara kararları ile nihai kararlar ve bu nihai kararların onanması ve karar düzeltme taleplerinin reddi yönünde temyiz mahkemesi sıfatıyla verilen kararlar nedeniyle kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek, ilgili Hakimleri ve … ve Devlet’i hasım göstermek suretiyle, davalı …Ş’ne karşı her türlü talep, tazminat ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, Türk Medeni Kanunu’nun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde hukuka aykırılığın tespiti ve davalı Hazine’den tazminat isteminde bulunmuş ve davalı … aleyhine açılmış bulunan dava tefrik edilmiştir.
Her ne kadar eldeki davada davacı, davalı …Ş’ nden tazminat isteminde bulunmamışsa da, tefrik edilen davada zorunlu ihbar sıfatıyla yer alan hakimlerin aldıkları kararların hukuka aykırılığının tespitini talep etmiş olduğu, dolayısıyla hakimlerin sorumluluğuna dayandığı anlaşılmakla; bu durum öncelikle, hakimlerin sorumluluğuna ilişkin davaların, sorumluluk sebepleri, görevli yargı mercii ve tarafları da gözetilerek, öteden beri yargılama usulünün arz ettiği özelliklerin açıklanmasını gerektirir:
Hemen belirtilmedir ki; genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı Kamu Tüzel Kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise, onların kişisel kusurlarına tabi tutulmuştur. Hakimlerin Anayasa teminatı (m.138/1-2) altında bulunan bağımsızlığı, idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hakimler yönünden uygulanmasına olanak vermez.
Yargı yetkisinin özellikleri, hakimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira, yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hakimlerin diğer Devlet Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Şu da belirtilmelidir ki; adaletin gerçekleşmesi, Hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hakimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hakimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Bu düşünceden hareketle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Hakimin bağımsızlığı kadar, tarafsızlığını da güvence altına almak amacı ile onun Hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.
Hakimlerin sorumluluğu mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ila 576. maddelerinde tahdidi olarak düzenlenmiş olup; burada önemle vurgulanmalıdır ki, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun hakimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, dava sebepleri, görevli merciler ve yargılama usulüne dair 573. ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan, kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi olanaklı değildir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında da anılan usul hükümleri sıralanarak, “…Kanun bu gibi davalarda dava sebeplerini tahdit etmiş, görevli mercileri özel suretle belirtmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulmasını emretmiştir…” ifadeleriyle, hakimin hukuki sorumluluğunun sınırlı hallerde kabul edildiği ve sorumluluğun tespitinin özel bir usule tabi bulunduğu vurgulanmıştır.
Açıklanan hükümler, Hakimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.
Yine bu amaçla, 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” la, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri kararlar nedeniyle açılacak tazminat ve rücu davalarında yeni düzenlemeler getirilmiş ve hakimlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin, Devletin sorumlu tutulacağı esası benimsenmiştir.
6110 sayılı Kanunla getirilen sistemde, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde tahdidi olarak sıralanan ve az yukarıda açıklanan sorumluluk sebepleri yönünden her hangi bir değişiklik cihetine gidilmemekle birlikte; hakimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, görevli merciler ile dava dilekçesinin düzeni ve eklenecek belgeler için özel bir yöntem öngören 575. maddesi yürürlükten kaldırılmış, göreve ilişkin yeni bir düzenlemeye yer verildiği halde, dava dilekçesinin düzeni ve içeriği ile eklenecek belgelere dair özel bir düzenleme getirilmemiştir.
Nihayet, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hakimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ila 49. maddelerinde sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirilmiştir.
Bu cümleden olarak, görevli yargı merciine ilişkin olarak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesinde, 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/a bendindeki düzenleme aynen muhafaza edilerek,
“Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.” Hükmü öngörülmüştür.
Sözü edilen madde gerekçesinde “Maddede hâkimin kusurlu davranışları nedeniyle açılacak tazminat ve rücu davasında, görevli ve yetkili mahkeme düzenlenmiştir. Hâkimlerin sorumluluğu nedeniyle açılan tazminat davası, sıradan bir tazminat davası gibi değerlendirilmemelidir…” ifadelerine yer verildikten sonra, bu düzenlemelerin yargı bağımsızlığı ile de doğrudan doğruya ilgili olduğu vurgulanmıştır.
Görüldüğü üzere; hakimlerin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davası, normal bir eda davası görünümünde olmakla birlikte, az yukarıda açıklanan mülahazalarla taraflarına ve sorumluluk sebeplerine dair özel düzenlemelerin yanı sıra, görevli yargı mercii yönünden de özel yasal düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu açıklamaların sonucu olarak; hakimin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davalarının görüm ve çözüm yeri konusundaki göreve ilişkin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesinde öngörülen özel düzenlemenin, salt Hakimin fiilinden zarar görmüş bulunan davacı tarafça Devlet hasım gösterilerek açılmış olan tazminat davalarını kapsadığı; bir başka ifadeyle, sorumluluk sebebi olan davada taraf sıfatıyla yer alsa dahi, eldeki davada olduğu gibi İller Bankası A.Ş’ne yöneltilmiş bulunan davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılamayacağı kuşkusuzdur.
Hemen ifade edilmelidir ki; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 114/1-c maddesi hükmü uyarınca mahkemelerin görevli olması, davanın görülebilirlik koşuludur. Diğer bir anlatımla, dava şartlarındandır. Öyleyse kamu düzenine ilişkin olan bu hususun yargılama makamlarınca re’sen göz önünde tutulması ve dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekir.
Hal böyle olunca; İller Bankası A.Ş aleyhine açılmış bulunan davanın görüm ve çözüm yeri genel mahkemeler olup, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu davaya bakmaya görevli olmadığından; dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine ve talep halinde dosyanın görevli Ankara Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle;
1- Davalı …Ş aleyhine açılmış bulunan davada ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu davaya bakmaya görevli olmadığından, dava dilekçesinin görev nedeniyle REDDİNE,
2- Talep halinde dosyanın görevli Ankara Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesine,
3- Yargılama masraflarının görevli mahkemede dikkate alınmasına,”
Dair oybirliği ile, davacı asil ile davalı …Ş vekilinin yüzlerine karşı verilen, 16.12.2011 gün ve 2011/10-10 sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
YARGITAY BÜYÜK GENEL KURUL KARARI
Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Davacı yargısal faaliyet nedeni ile devlet aleyhine açtığı davada her türlü tazminat talep ve dava hakları aklı kalmak üzere hukuka aykırılığın tespiti ve 1000 TL tazminat isteminde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulunca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda davalı … AŞ aleyhine açılan dava, ihbar olunan hakimlerin yargısal faaliyetleri nedeni ile Devlet aleyhine açılan davadan tefrik edilmiş ve İller Bankası A.Ş aleyhine açılmış bulunan davanın görüm ve çözüm yerinin genel mahkemeler olduğu gerekçesi ile dava dilekçesinin görev nedeni ile reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1-Büyük Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmeden önce, davanın niteliği ve müddeabihi itibariyle görevsizlik kararının temyizinin dava miktarı dikkate alındığında mümkün olup olmadığı hususu ön sorun olarak incelenmiştir.
Bilindiği üzere kanun koyucu, miktar veya değeri kanun ile belirli bir tutarın altında kalan taşınır mal ve alacak davalarına ilişkin nihai kararların kesin olduğunu, dolayısıyla temyizinin olanaklı bulunmadığını hükme bağlamıştır. (6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun madde 427).
Ayrıca hakimin hukuki sorumluluğu nedeniyle devlet aleyhine açılan davalar içinde özel bir düzenleme getirilmiş, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesi (5.) fıkrasında kanun yoluna başvurulması için miktar veya değere ilişkin olarak öngörülen sınırlamaların, hâkim ve savcıların işlem, faaliyet veya kararlarına dayanılarak açılan her türlü tazminat ve rücu davalarında uygulanmayacağı düzenleme altına alınmıştır.
Hakimin hukuki sorumluluğu nedeniyle devlet aleyhine açılan davadan ayrılarak görevsizlik kararı verilen eldeki davada yukarıda belirtilen 2802 sayılı yasanın 93/A (5.) fıkrasının uygulanıp uygulanmayacağı tartışılmış, bankanın haksız eylemine dayanılarak banka aleyhine açılan bu dava da söz konusu kanun hükmünün uygulanmayacağı kabul edilmiştir.
2802 sayılı 93/A maddesinin (5.) fıkrasının uygulanmayacağının kabul edilmesinden sonra istenilen tazminat miktarının 1000 TL manevi tazminat olması ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun madde 427 maddesi dikkate alındığında verilen kararın kesin olup olmadığı tartışılmış, davacının yukarıda belirtilen istemi içerisinde tespit hükmü istemi de barındırması karşısında bu tür uyuşmazlıkların temyiz incelemelerinde, HUMK.427. madde de belirtilen miktar itibariyle kesinlik sınırının gözetilmemesi gerektiği, dolayısıyla miktar ve değere bakılmaksızın temyizinin olanaklı bulunduğu oyçokluğu ile kabul edilmiştir.
2- İşin esasına gelince;
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 5,9 TL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.01.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.