Yargıtay Kararı Büyük Genel Kurulu 2013/5 E. 2013/5 K. 21.01.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Büyük Genel Kurulu
ESAS NO : 2013/5
KARAR NO : 2013/5
KARAR TARİHİ : 21.01.2013

MAHKEMESİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Taraflar arasındaki tazminat davasında yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca ;
“Davacı; davalılardan İller Bankası A.Ş ile aralarındaki eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık nedeniyle açmış olduğu davada verilen ilk hükmün Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nce kısmen bozulması kısmen temyiz itirazlarının reddi nedeniyle 51.518.286.000 TL alacağının kesin hüküm haline geldiğini, bu aşamadan sonra verilen hükümler gerek Özel Daire’ce gerekse Hukuk Genel Kurulu’nca bozulmuş ise de, kesin hüküm haline gelen bu alacağının hiçbir yargısal hükümle ortadan kaldırılamayacağını, ancak borçlu aleyhine giriştiği icra takibinde borçlu Kurumun alacağın kesinleşmediğini ileri sürüp icra takibini durdurduğunu, bu nedenle hükmü veren Asliye Ticaret Mahkemesinden aldığı 05.05.2008 tarihli kesinleşme şerhine istinaden icra müdürlüğünce talebi üzerine borçlu Kuruma 13.05.2008 ve 17.06.2008 tarihli muhtıraların gönderildiğini, ne var ki borçlunun talebiyle aynı mahkemece 27.05.2008 tarihinde kesinleşme şerhinin tümden kaldırılmasına karar verildiğini, akabinde borçlunun İcra Mahkemesinde şikayeti üzerine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimlerince söz konusu muhtıraların hukuka aykırı olarak iptaline karar verildiğini ve bu kararların ihbar olunan Daire Başkan ve Üyelerince onandığını; kesinleşme şerhinin kaldırılması yönündeki belgeye dayanılarak takibin durdurulması ile ödeme istemine dair icra müdürlüğünce çıkarılan muhtıraların iptal edilmesine dair, ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2010 gün ve E:2008/766 K:2010/1039 sayılı kararı ve bu kararın onanmasına dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 21.06.2011 gün ve E:2011/158 K:2011/12925 sayılı onama kararının, yine ihbar olunan İcra Mahkemesi Hakimleri tarafından verilen Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.01.2009 gün ve E:2008/598 K:2009/33 sayılı kararı ve bu kararın onanması ile karar düzeltme isteminin reddine dair, ihbar olunan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyelerinin katıldıkları 10.07.2009 gün ve E:2009/8096 K:2009/15437, 25.02.2010 gün ve E:2009/22157 K:2010/4302 sayılı kararlarının, ayrıca takibin durdurulmasına dair ara kararlarının yasaya aykırı olduğunu; dolayısıyla bu hukuksuzluğun tespit edilmesi için Türk Medeni Kanunun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde dava açma mecburiyeti doğduğunu ileri sürerek; alacağını almasına engel olarak kişilik haklarına saldıran davalıların bu saldırılarının hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesini ve davalı Bankanın hukuka aykırı taleplerini yerine getiren hakimler nedeniyle Devletin sembolik olarak 1000 TL manevi tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, tazminat koşullarının oluşmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı İller Bankası A.Ş. Genel Müdürlüğü vekili, davacının gerçek dışı itham ve iddialarda bulunarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu nezdinde müvekkiline husumet yöneltmek suretiyle T.C Devletinden tazminat talep etmesinin usul ve yasaya aykırı bulunduğunu savunarak, davanın usul ve esasa ilişkin nedenlerle bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir. İhbar olunanlar, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve Üyeleri …….cevap dilekçesi ibraz etmemişlerdir.
Eldeki davada davacı; ilk derece mahkemelerince yasaya aykırı olarak verilen ara kararları ile nihai kararlar ve bu nihai kararların onanması ve karar düzeltme taleplerinin reddi yönünde temyiz mahkemesi sıfatıyla verilen kararlar nedeniyle kendisinin zarara uğradığını ileri sürerek, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde hukuka aykırılığın tespiti ve davalı Hazine’den tazminat isteminde bulunduğuna göre; bu durum öncelikle, hakimlerin sorumluluğuna ilişkin davaların, sorumluluk sebepleri, görevli yargı mercii ve tarafları da gözetilerek, öteden beri yargılama usulünün arz ettiği özelliklerin açıklanmasını gerektirir:
Hemen belirtilmedir ki; genel olarak kamu hizmetlerinin ifasından dolayı Kamu Tüzel Kişilerinin sorumlulukları hizmet kusuruna, ajanlarınki ise, onların kişisel kusurlarına tabi tutulmuştur. Hakimlerin, Anayasa teminatı (m.138/1-2) altında bulunan bağımsızlığı, idare hukukunda Devletin ajanların faaliyetlerinden sorumluluğunu tayin eden hizmet kusuru ölçüsünün hakimler yönünden uygulanmasına olanak vermez.
Yargı yetkisinin özellikleri, hakimlerin kişisel sorumluluğunda özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira, yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hakimlerin diğer Devlet Memurlarının tabi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.
Şu da belirtilmelidir ki; adaletin gerçekleşmesi, Hakim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hakimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hakimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.
Bu düşünceden hareketle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, Hakimin bağımsızlığı kadar, tarafsızlığını da güvence altına almak amacı ile onun Hukuki sorumluluğunu sınırlı hallerde kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tabi tutmuştur.
Hakimlerin sorumluluğu mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573 ila 576. maddelerinde düzenlenmiş olup; Kanunun, 573. maddesinde öngörülen düzenleme gereğince hâkimin hukuki sorumluluğu için; iki taraftan biri ile olan dostluk veya düşmanlık sebebiyle diğer taraf aleyhine kanuna ve adalete aykırı bir hüküm veya karar vermiş olması (m.573/1) veya tevil veya tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olan bir kanun hükmüne aykırı karar vermiş bulunması (m.573/2) yahut da yargılama tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanarak hüküm verilmiş olması (m.573/3-4) veyahut da verilen veya sağlanan yada vaat edilen bir menfaat dolayısıyla kanuna aykırı bir hüküm verilmiş olması (m.573/5) gerekir. Anılan maddede ayrıca, Hakimin hakkı yerine getirmekten kaçınması (m.573/6) ya da Hakimin memuriyet görevini yapmakta ihmal ve terahi göstermesi veya kanuna göre verilen emirleri makul bir sebep olmaksızın yapmaması da (m.573/7) sorumluluk sebepleri olarak düzenlenmiştir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun hakimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, dava sebepleri, görevli merciler ve yargılama usulüne dair 573. ve müteakip maddeleri istisnai ve sınırlı bir alanla düzenlemede bulunduğundan, kıyas yolu ile uygulama alanının genişletilmesi olanaklı değildir.
Nitekim; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.11.1970 gün ve 186/623 sayılı kararında da anılan usul hükümleri sıralanarak, “…Kanun bu gibi davalarda dava sebeplerini tahdit etmiş, görevli mercileri özel suretle belirtmiş, dava sabit olmadığı takdirde davacının para cezası ve tazminat ile sorumlu tutulmasını emretmiştir…” ifadeleriyle, hakimin hukuki sorumluluğunun sınırlı hallerde kabul edildiği ve sorumluluğun tespitinin özel bir usule tabi bulunduğu vurgulanmıştır.
Açıklanan hükümler, Hakimin vicdani kanaatindeki bağımsızlığını, yargı erkinin herhangi bir etki altında kalmamasını ve adalete güven duygusunun sarsılmamasını temin amacıyla Yasa’ya konulmuştur.
Yine bu amaçla, 14 Şubat 2011 tarihinde yürürlüğe giren 09 Şubat 2011 tarih ve 6110 sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” la, hakim ve savcıların bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptıkları işlem, yürüttükleri faaliyet veya verdikleri kararlar nedeniyle açılacak tazminat ve rücu davalarında yeni düzenlemeler getirilmiş ve hakimlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin, Devletin sorumlu tutulacağı esası benimsenmiştir.
6110 sayılı Kanunla getirilen sistemde, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 573. maddesinde tahdidi olarak sıralanan ve az yukarıda açıklanan sorumluluk sebepleri yönünden her hangi bir değişiklik cihetine gidilmemekle birlikte; hakimin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda, görevli merciler ile dava dilekçesinin düzeni ve eklenecek belgeler için özel bir yöntem öngören 575. maddesi yürürlükten kaldırılmış, göreve ilişkin yeni bir düzenlemeye yer verildiği halde, dava dilekçesinin düzeni ve içeriği ile eklenecek belgelere dair özel bir düzenleme getirilmemiştir.
Nihayet, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu ek ve değişiklikleri ile birlikte tümüyle yürürlükten kaldıran, 12.01.2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe girmiş ve “Hakimin Hukuki Sorumluluğu” başlığı altında yer verilen düzenlemeyle, 46 ila 49. maddelerinde sorumluluk sebepleri, yargılamada görevli mercii, dava dilekçesine dair özel yöntem ve davanın reddi halinde verilecek cezaya dair özel hükümler getirilmiştir.
Bu cümleden olarak, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde yer alan sorumluluk sebepleri, az yukarıda ayrıntısıyla açıklanan ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 573. maddesinde tahdidi olarak sayılan sorumluluk sebepleri ile aynıdır. Ancak sadece, 573. maddenin (7) numaralı bendinde gösterilen nedene yer verilmemiştir.
Anılan madde gerekçesinde, “Hükümde, hâkimlerin sorumluluğunu gerektiren sebeplerin, genel olarak belirtilmediği, daha önce 1086 sayılı Kanunun 573. maddesinde olduğu gibi tahdidi olarak sayma yoluna gidildiği, böylece hâkimlerin daha ağır bir sorumluluk rejimiyle karşılaşmalarının engellenmek istenildiği” ifade edilmiştir.
Görevli yargı merciine ilişkin olarak da 47. maddede, 6110 sayılı Kanunun Geçici Madde 2/a bendindeki düzenleme aynen muhafaza edilerek,
“Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda açılır ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca; bu Kurulun ilk derece mahkemesi sıfatıyla tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara ilişkin temyiz incelemesi ise Yargıtay Büyük Genel Kurulunca yapılır.
Devletin sorumlu hâkime karşı açacağı rücu davası, tazminat davasını karara bağlamış olan mahkemede görülür.” Hükmü öngörülmüştür.
Sözü edilen madde gerekçesinde “Maddede hâkimin kusurlu davranışları nedeniyle açılacak tazminat ve rücu davasında, görevli ve yetkili mahkeme düzenlenmiştir. Hâkimlerin sorumluluğu nedeniyle açılan tazminat davası, sıradan bir tazminat davası gibi değerlendirilmemelidir…” ifadelerine yer verildikten sonra, bu düzenlemelerin yargı bağımsızlığı ile de doğrudan doğruya ilgili olduğu vurgulanmıştır.
Görüldüğü üzere; hakimlerin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davası, normal bir eda davası görünümünde olmakla birlikte, az yukarıda açıklanan mülahazalarla taraflarına ve sorumluluk sebeplerine dair özel düzenlemelerin yanı sıra, görevli yargı mercii yönünden de özel yasal düzenlemelere tabi tutulmuştur.
I- İşte bu düşünce ve açıklanan yasal düzenlemeden hareketle, Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşme sırasında öncelikle görev konusu üzerinde durulmuş ve Yargıtay Daire Başkan ve Üyelerinin yanı sıra, dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmiş olan ve davada zorunlu ihbar olunan sıfatıyla yer alan Ankara İcra Mahkemesi Hakimleri Ali Saydam, Gülizar Eren ve Ayhan Aksoy ile dava dilekçesinde davalı olarak gösterilmiş bulunan İller Bankası A.Ş yönünden bu davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılması olanağının bulunup bulunmadığı tartışılmış ve şu sonuca ulaşılmıştır:
Hakimin sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davalarının görüm ve çözüm yeri konusundaki göreve ilişkin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesinde öngörülen özel düzenlemenin, salt Hakimin fiilinden zarar görmüş bulunan davacı tarafça Devlet hasım gösterilerek açılmış olan tazminat davalarını kapsadığı; bir başka ifadeyle, sorumluluk sebebi olan davada taraf sıfatıyla yer alsa dahi, eldeki davada olduğu gibi İller Bankası A.Ş’ne yöneltilmiş bulunan davanın ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılamayacağı kuşkusuzdur.
Bu itibarla, İller Bankası A.Ş aleyhine açılmış bulunan davanın görüm ve çözüm yeri genel mahkemeler olup, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu davaya bakmaya görevli olmadığından, İller Bankası A.Ş yönünden davanın ayrılmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 47. maddesine göre; Devlet aleyhine tazminat davasının, Yargıtay Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda, ilk derece mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülüp sonuçlandırılması gerektiği açıktır.
Ne var ki, Yargıtay Başkan ve üyeleri ile ilk derece mahkemesi hâkimlerinin sorumluluğundan kaynaklanan davalarda fiili ve hukuki irtibat bulunması halinde, ilk derece mahkemesi hakimlerinin fiil ve kararları nedeniyle Devlet aleyhine açılmış bulunan davanın Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülmesinin, çelişik olmayan yargı ve hükümlerle sonuca ulaşılması amacına hizmet edeceği gibi, usul ekonomisinin de gereğidir. Tüm bunların yanında, ilk derece mahkemesi hâkimleri yönünden bir teminat niteliğinde olduğu da kuşkusuzdur.
Bu açıklamaların sonucu olarak, ilk derece mahkemesi hakimleri….. sorumluluk nedenine dayalı olarak Devlet aleyhine açılmış bulunan tazminat davasının, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi Başkan ve üyelerinin sorumluluk nedenine dayalı olarak Devlet aleyhine açılmış bulunan tazminat davası ile birlikte Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılması gerektiğine oybirliği ile karar verilmiştir.
II- Bu aşamadan sonra, dava dilekçesi ve ekleri ile bunun için yasaca öngörülen özel yöntemlerin irdelenmesine geçilmiştir:
Dava tarihinden önce yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun, “Hakimin Sorumluğu”nu düzenleyen İkinci Ayırımın “Dava dilekçesi ve davanın ihbarı” başlığı altında düzenlenen 48. maddesinde;
“Tazminat davası dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığı ve delilleri açıkça belirtilir; varsa belgeler de eklenir.”
Hükmüne yer verilmiş, anılan madde gerekçesinde; dilekçede, tahdidi olarak belirtilen sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanıldığının, bunu ispat etmek için başvurulacak delillerin belirtileceği ve mevcut delillerin dilekçeye ekleneceği, davaya bakan mahkeme bu hususlarda eksiklik görürse, bu eksikliğin giderilmesi için ilgiliye süre vermeden, dilekçenin reddine karar vermesi gerektiği açıklanmıştır.
Yukarıda da vurgulandığı üzere, hâkimlerin hukuki sorumluluğunda yargı yetkisinin özellikleri, öteden beri özel bir yargılama düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır.
Esasen hakimlerin hukuki sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davasında amaç, yasaların açıkça emrettiği ve meslek kurallarının gerektiğinden başka türlü davrandığı ileri sürülen hakimin kamu önünde durumunu açıklığa kavuşturmak ve yargılama gibi önemli bir görev yapan kişi için gerçeğe uygun bir kanı doğmasını sağlamaktır.
Bunun için başvurulan ispat araçları, sorumluluk sebebi olarak ileri sürülen dava dosyasındaki belgelerdir. O nedenledir ki, tazminat davasına bakan mahkeme, dava dilekçesine iddia doğrultusunda eklenmiş bulunan belgelerin güvenilirliğini denetlemek zorundadır. Söz konusu denetimin yapılabilmesi ise, belgenin aslının veya bu mümkün değil ise aslına uygunluğu yetkili makam veya kişilerce onanmış örnek ya da kopyaların dosyaya sunulmasına bağlıdır.
Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48. maddesi; aynı Kanunun 46. maddesinde tahdidi olarak sayılan sorumluluk sebeplerinden hangisine dayanıldığının dava dilekçesinde açıkça gösterilmesi gereğini haiz, amir hükümdür.
Buna göre, sorumluluk sebeplerinin dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş olması durumunda, yargılama merciinin usul hükümlerine göre ilgiliye ayrıca süre verme zorunluluğu bulunmadan, dava dilekçesinin reddine karar vermesi gerekir. .
Burada yinelemekte ve vurgulamakta yarar vardır ki, Hakimlerin sorumluluklarına ilişkin bu özel ilke ve usul hükümleri; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde belirtilen ağır iddiaların dayanaksız ve hukuka yabancı gayelerle ileri sürülmesi suretiyle onların kamu önündeki itibarlarının zedelenmesini önleyici ve aynı zamanda hakimlerin görevlerini tam bir huzur içinde yapabilmelerini ve halka adaletin her türlü etkiden uzak olarak dağıtıldığı hususunda güven vermeyi sağlayıcı hükümlerdendir. Sözü edilen niteliği itibariyle, kamu düzenini koruma amacını gütmekte olması nedeniyle de, yargılamanın hangi safhasında olursa olsun mahkemece re’sen göz önünde tutulması gerektiği her türlü izahtan varestedir.
Şu açıklamaların sonucu olarak, hakimlerin sorumluluğuna ait özel hükümlere dayanılarak tazminat davası açılabilmesi için, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sınırlı olarak sayılan sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanıldığının, açıkça ve belirgin olarak dava dilekçesinde gösterilmemiş olması usulü (şekli) bir noksanlık olup; kamu düzenine ilişkin olan bu hususun yargılama makamlarınca re’sen göz önünde tutulması ve dava dilekçesinin usul bakımından reddine karar verilmesi gerekir.
Diğer bir anlatımla; dava dilekçesinde, 46. maddede sınırlı olarak belirtilen sorumluluk nedenlerinden hangisine dayanıldığının açıkça gösterilmesi, dava şartıdır.
Sorumluluktan kaynaklanan tazminat davalarındaki amacın, yasaların açıkça emrettiği ve meslek kurallarının gereğinden başka türlü davrandığı ileri sürülen hakimin kamu önünde durumunu açıklığa kavuşturmak ve yargılama gibi önemli bir görev yapan kişi için gerçeğe uygun bir kanı doğmasını sağlamak olduğu göz önüne alındığında; davanın bu işlevini yerine getirebilmesi, hakimin sınırlı sorumluluk sebeplerinden hangisiyle itham edildiğinin açıkça belirginleştirilmesi ile olanaklıdır.
O nedenle de, hakimin sorumluluğuna dayanan tazminat davalarında, öteden beri özel bir yargılama düzeninin uygulanmasına paralel bir düzenlemeyle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 48. maddesinde dava dilekçesinde hangi sorumluluk sebebine dayanıldığının açıkça belirtilmesi gereği, davanın görülebilirlik koşulu olarak, özel bir dava şartı olarak öngörülmüştür.
Dava dilekçesinin düzeni ve buna eklenecek belgeler ile dilekçe içeriğinde özellikle yer verilmesi gereken unsurlar yönünden tüm bu anlatılanların ortaya koyduğu sonuç şudur:
Dava dilekçesi ekinde yer alan, davacının iddiasıyla ilgili ve dayanak olan belgelerin onaylanması, bu belgelerin her sayfasında, onaylayanın adı ve soyadı, unvanı, onay tarihi ve mahkeme mührünün bulunması ve sorumluluk sebeplerinin dava dilekçesinde açıkça ve belirgin olarak belirtilmesi yasal zorunluluktur. Bu zorunluluğun doğal sonucu olarak; sözü edilen yasal lazımenin yerine getirilmemesi durumunda, dava dilekçesinin usul bakımından reddine karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu açıklamalar ışığında dava dilekçesi, içeriği ve ekleri incelendiğinde;
Öncelikle, iddianın dayanağını oluşturan Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nin 14.10.1999 gün ve E:1998/819 K:1999/519 sayılı kararı, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 13.04.2000 gün ve E:1999/4966 K:2000/1772 sayılı bozma kararı, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 27.09.2000 gün ve E:2000/2852 K:2000/4116 sayılı karar düzeltme isteminin kabulü ve bozma kararı, Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nin 19.07.2001 gün ve E:2000/847 K:2001/643 sayılı kısmen direnme kararı ve bu dosyadan verilen 01.03.2001 tarihli ara kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2002 gün ve E:2002/15-40 K:2002/49 sayılı kararı, Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nce, 1999/819 E. 1999/519 K. sayılı dosyasından verilen 05.05.2008 tarihli “Kesinleşme Şerhi” kararı, aynı Mahkemenin 2005/163 E. 2005/319 K. sayılı dosyasından verdiği “Kesinleşme Şerhinin Kaldırılmasına” dair 27.05.2008 tarihli karar, Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 19.10.2010 gün ve E:2008/766 K:2010/1039 sayılı kararı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 21.06.2011 gün ve E:2011/158 K:2011/12925 sayılı onama kararı, Ankara 9. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 21.01.2009 gün ve E:2008/598 K:2009/33 sayılı kararı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 10.07.2009 gün ve E:2009/8096 K:2009/15437 sayılı onama kararı, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 25.02.2010 gün ve E:2009/22157 K:2010/4302 sayılı karar düzeltme isteminin reddi kararı, ihbar olunan hakimlerin Ankara 9. İcra Mahkemesinin 2008/598 E. 2009/33 K. sayılı dosyasından verdikleri 03.06.2008, 01.07.2008 ve 07.07.2008 tarihli takibin durdurulması yönündeki taleplerin kabul ve reddine dair ara kararları ve diğer belgelerin asılları dosyada bulunmamakta, buna karşılık dosyaya konulan fotokopilerinin de onaysız olduğu görülmektedir.
Yine, iddianın dayanaklarından Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 1999/6977 E sayılı takip dosyası ile, bu takiple alakalı olarak iptal kararı verildiği belirtilen Ankara 12. İcra Hukuk Mahkemesinin 2002/505 E sayılı dosyası ya da onaylı örneklerinin, dava dilekçesi ekinde ibraz edilmediği anlaşılmaktadır.
Dava dilekçesinde ise; iddianın dayanağı yerel mahkeme ve Özel Daire kararları ile ara kararları sıralandıktan sonra, ‘ilk derece icra mahkemesi kararları ile 12. Hukuk Dairesi’nce verilen kararların yasaya aykırı olduğu, dolayısıyla bu hukuksuzluğun tespit edilmesi için 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 25., 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/a, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 46. ve 47. maddeleri hükümleri çerçevesinde dava açma mecburiyeti doğduğu’ ifadelerine yer verilerek hukuka aykırılığın tespiti ile tazminat isteminde bulunulmuş olmasına karşın; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46. maddesinde sıralanan sorumluluk sebeplerinden hangisine dayanıldığı, açıkça belirtilmemiştir.
Öyle ise, davacı tarafça dava dilekçesine eklenecek belgeler ile dilekçe içeriğinde özellikle mevcudiyeti aranan yasal zorunlulukların yerine getirildiğinden söz edilmesi olanaklı değildir.
Hal böyle olunca; sorumluluk konusu olan davada yer alan ve iddianın dayanağını teşkil eden belgelerin onanmış suretlerinin dava dilekçesine eklenmediği; yine, dava ve iddianın dayanağını teşkil eden sorumluluk sebeplerinin de dava dilekçesinde açıkça gösterilmediği anlaşıldığından, eldeki tazminat davası dilekçesinin usulden reddine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda yazılı bulunan gerekçelerle;
1- Dava dilekçesinin, iddianın dayanağı belgelerin onaylı örneklerinin dilekçeye eklenmemiş ve sorumluluk sebeplerinin dava dilekçesinde açıkça gösterilmemiş olmasından dolayı usulden REDDİNE,
2-Peşin alınan 18,40 TL. Harç, maktu 18,40 TL. ret harcını karşıladığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- Davalı Hazine yararına takdir olunan 2.200 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,
4- Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5- İlk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nda görülüp sonuçlandırılması olanağı bulunmayan davalı İller Bankası A.Ş’ne yöneltilmiş bulunan davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine,
Dair davacı asil ile davalılar İller Bankası A.Ş ve Hazine vekillerinin yüzlerine karşı ihbar olunanların yokluğunda temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile verilen 16.12.2011 gün ve 2011/9-9 sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

BÜYÜK GENEL KURUL KARARI

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:
Davacı yargısal faaliyet nedeni ile devlet aleyhine açtığı davada tazminat isteminde bulunmuştur.
Hukuk Genel Kurulu’nca ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda dava dilekçesine iddianın dayanağı belgelerin onaylı örneklerinin eklenmemiş ve dava dilekçesinde sorumluluk sebeplerinin açıkça gösterilmemiş olmasından dolayı usulden reddine karar verilmiş, karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, kurul kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.
SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 3,15 TL temyiz ilam harcının temyiz edenden davacıdan alınmasına,6110 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 12. Maddesi ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A-5 fıkrası ve 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 21.01.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.