Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2021/7399 E. 2021/11695 K. 14.09.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/7399
KARAR NO : 2021/11695
KARAR TARİHİ : 14.09.2021

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, asıl davada davacının davalıya ait işyerinde özel güvenlik görevlisi olarak çalışmasına rağmen kayıtlarda gönüllü köy korucusu olarak gösterildiğini, ancak fiilen TPAO Adıyaman Bölge Müdürlüğüne bağlı sahalarda özel güvenlik görevi ifa ettiğini ileri sürerek ödenmeyen fazla çalışma ücreti ve hafta tatili ücreti ile birlikte diğer bir kısım alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini, birleşen davada ise iş sözleşmesinin haksız feshinden doğan kıdem tazminatı ile ihbar tazminatı alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının gönüllü köy korucusu olarak çalıştığını, aksi takdirde davalı bünyesinde kadrolu olarak çalışan güvenlik görevlilerine ödenen ücretin emsal olarak alınamayacağını, talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını savunarak asıl davanın ve birleşen davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda asıl davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu:
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle benzer nitelikteki dosyalarda verilen kararların Dairemizce onandığı dikkate alındığında, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davalı tarafça yapılan ödemelerin mahsubu ile mahsup sonrasında asıl dava ve birleşen davada hükmün ne şekilde kurulacağı, taraflar lehine hükmedilecek yargılama giderleri ile vekalet ücretinin belirlenmesi konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Mahkemece verilen kararın Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 20.12.2012 tarihli kararı ile bozulması üzerine, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda davacının hak kazandığı alacak miktarları Yargıtay (kapatılan) 22 Hukuk Dairesinin emsal 2016/5010 esas sayılı kararında işaret edilen şekilde hesaplanmış olup, davacının hak kazandığı alacakların emsal dosyalar dikkate alınarak belirlenmesinde herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Diğer taraftan, davalı tarafın uyuşmazlık konusu alacakların bir kısmını haricen ödediği dosya kapsamı ile sabittir. Mahkemece, gerek Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin anılan kararı, gerekse 9. Hukuk Dairesinin ‘ödemelerin TBK’nın 100. maddesine göre işlemiş faizi ile birlikte hesaplanan alacaklardan mahsubu gerektiğine’ ilişkin 2020/6419 esas sayılı emsal kararlarına göre, davacının ödeme tarihine kadar hak kazandığı alacak miktarlarının işlemiş faizi ile birlikte hesaplanması ve davalının yaptığı ödemelerin mahsubu için yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiği, bu raporda belirlenen bakiye alacakların hüküm altına alındığı, kalan kısım yönünden ise kısmen ret kararı verildiği anlaşılmaktadır. Ancak, hükme esas alınan bilirkişi raporu, mahkemece emsal kabul edilen kararlarda işaret edilen hususların denetimi için elverişli değildir. Bilirkişi raporunda TBK m. 100 gereği hangi alacak kaleminden, hangi miktarda ödemenin mahsup edildiği, hangi alacağa hangi tarihten itibaren faiz uygulandığı açık biçimde belirtildikten sonra ödenmesi gereken bakiye alacak miktarına yer verilmelidir. Belirtilen hususlardaki eksiklik, temyize konu kararın denetimini zorlaştırmaktadır.
Somut olayda davacı asıl davada (fazla çalışma ücreti yıllık izin ücreti gibi) bir kısım alacaklarının tahsilini istemiş, yargılama devam ederken açtığı birleşen dava ile (kıdem tazminatı, ihbar tazminatı gibi) diğer bir kısım alacaklarının daha tahsilini talep etmiştir. Davalı taraf ise, bir kısmı asıl davadan sonra bir kısmı birleşen davadan sonra olmak üzere çeşitli tarihlerde haricen ödeme yapmıştır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, davalı tarafın davanın açıldığı tarihten önce yaptığı ödemeler, dava tarihi itibariyle alacağın varlığını sona erdirdiğinden davanın ödeme nedeniyle (tamamen veya kısmen) reddi sonucunu doğurur. Bu halde, taraflar yararına hükmedilecek yargılama giderleri ile vekalet ücretinin tayininde davanın kısmen veya tamamen reddi halinde olduğu gibi hareket edilmelidir. Diğer taraftan davanın açıldığı tarihten sonra yapılan ödemeler için aynı sonuca ulaşılamaz. Yargılamanın devamı sırasında ödeme yapılması halinde ise, dava (ödeme miktarı ile sınırlı olarak) konusuz kalmış olur. Bu halde bu alacaklar yönünden ret kararı verilmesi mümkün olmayıp, karar verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir. Dava tarihinden sonra yapılan ödemeler ödeme oranında borcu sona erdirir ise de, yargılama giderinin takdirinde tarafların “davanın açıldığı tarihteki haklılığı” dikkate alınacağından, hükmedilecek vekalet ücreti ile yargılama giderinin tayininde, davacının dava tarihinde hak kazandığı toplam alacak tutarı göz önünde bulundurulmalıdır. Mahkemece somut olayda, bir kısmı asıl davanın bir kısmı birleşen davanın devamı sırasındaki ödemelerin mahsubu suretiyle sonuca gidilmesi yerindedir. Bununla birlikte davalı tarafından davacıya ödenen miktarların tamamı yönünden (bu ödemelerin asıl dava ve birleşen davadan önce veya sonra) olduğuna bakılmaksızın “ret” hükmü kurulduğu tespit edilmektedir. Bu halde, mahkemece taraflar lehine hükmedilen vekalet ücreti ile yargılama giderinin takdirinde yukarıda açıklanan ilke ve esaslara uyulup uyulmadığı denetlenememektedir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesine göre, hüküm sonucu yargılama giderlerini (m.297/1-ç), taraflara yüklenen borç ve tanınan hakları şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde içermelidir (m. 297/2). Mahkemece, bu kurallara aykırı olarak hüküm kurulması hatalı olup kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
Dairemiz uygulamasına göre, tanık anlatımı ile ispat edilen fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarından mahkemece indirim yapılması halinde, indirime konu edilen miktar davalı yararına hükmedilen vekalet ücretinin tayininde dikkate alınamaz (Dairemizin 01.07.2021 tarih, 2021/6946 esas, 2021/11367 karar sayılı ve 08.12.2020 tarih, 2016/33758 esas, 2020/17751 karar sayılı kararları bu doğrultudadır). Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesine göre, anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, bu Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Tarifenin 13. maddesinde ise; “(1)Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
(2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” hükmü bulunmakta olup, öncelikle mahkemece asıl dava ile birleşen davada taraflar lehine ayrı ayrı yargılama gideri ile vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Ayrıca gerek asıl dava gerekse birleşen davada hükmedilecek vekalet ücretinin asıl alacak miktarını geçmemek üzere, Tarifede yazılı maktu vekalet ücretinin altında kalmaması gerektiği göz ardı edilmemelidir. Mahkemece açıklanan ilke ve esaslar dikkate alınmadan yazılı gerekçe ile hüküm kurulması hatalı olup, kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.
3-Hükme esas alınan raporda yer alan tabloda, davalının sadece 2011 yılında ödeme yaptığı 2015 yılı ödeme hanesinde (0 ) rakamının yer aldığı görülmektedir. Bu halde hak kazanılan alacaklara 2011 yılına kadar faiz uygulanması ile yetinilmesi, 2011 yılında yapılan ödemenin mahsubu suretiyle sonuca gidilmesi gerekir. Bilirkişi raporunda ise bu tarih aşılarak, 2015 yılına kadar işlemiş faiz hesaplanmıştır. Mahsup işlemi yapılırken, ödeme tarihi aşılmak suretiyle 2015 yılına kadar faiz hesaplanması, daha sonra belirlenen bu miktara dava (veya temerrüt) tarihinden itibaren faiz uygulanmasına karar verilmesi hatalıdır. Bu işlem aynı zamanda işlemiş faize faiz uygulanması sonucu doğurmakta olup, karar bu yönüyle de yerinde değildir.
Sonuç:
Temyiz olunan hükmün yukarıda açıklanan sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 14.09.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.