YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/5754
KARAR NO : 2021/11012
KARAR TARİHİ : 29.06.2021
BÖLGE ADLİYE
MAHKEMESİ : … 10. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : MENFİ TESPİT
İLK DERECE MAHKEMESİ : … 1. İş Mahkemesi
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, süresi içinde duruşmalı olarak temyizen incelenmesi taraf vekillerince istenilmesi ve davalı vekilince duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 29/06/2021 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmişti. Duruşma günü davalı adına vekili Avukat … ile karşı taraf adına vekili Avukat … geldiler. Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı işveren yanında 01.11.2003-18.03.2008 tarihleri arası çalıştığını, davacının şirketin resmi muhasebecisi olmadığını, şirketin resmi muhasebecisinin dava dışı şirket olduğunu, davacının sadece evrak takibi ve rutin büro işlerini yaptığını, davalı işveren davacıya tazminat vermeden işten çıkarabilmek için muhasebe kayıtlarında 2005 yılından bu yana toplam 271.999,10 TL hesap açığının olduğunu bahane ederek iş sözleşmesinin feshedildiğini, öncesinde davacının iş sözleşmesini sonlandıracağı ve savcılığa vereceği tehdidi ile toplam 7 adet bedelsiz bono düzenleterek zorla imzalattığını, 2005 yılından beri bu miktarda bir açığın, profesyonel muhasebecisi olan şirkete karşı işlenmiş olmasının mantıklı olmadığını, bütün bu hesap hatalarının şirketin çamur kasa tabir edilen mali işleyişinden kaynaklandığını, davalı şirketin davacı işçiden aldığı 7 adet senetten ikisini icra takibine koyduğunu, bu bonoların bedel yazılarak alacaklısı da davalı şirket olarak işleme konduğunu, diğer 5 adet senedinde işleme koyulmasının beklendiğini, davacı işçinin bu bonolardan borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davaya konu olan senetlerin davacının davalı şirketi haksız eylemleri sebebiyle zarara uğratması nedeniyle bu zararlara mahsuben verildiğini, davacının davalı şirkete karşı yapmış olduğu bu haksız fiili nedeniyle hakkında … 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 2008/355 esas sayılı dosyasından dava açıldığını, iş sözleşmesi ile ilgisi olmayan ve haksız fiilden kaynaklanan bu zararların tazmini amacı ile verilen davaya konu senetlerin iptali ile ilgili açılan davanın görev yönünden reddi gerektiğini, davacının davasına konu ettiği senetlerle ilgili iptal talebinde bulunabilmek ve dava konusu edebilmek için öncelikle bu talebe konu senetlerin miktarlarına göre dava harçlarını yatırması gerektiğini, davacının davalı şirkette resmi muhasebe kayıtlarını hazırlayan, şirket içerisindeki personelin para hareketlerini kontrol eden ve kayda geçen, bu paraların bankaya transfer işlemlerini yapan, şirketin personelinin avans ödemelerini yapan, kargo ücretlerini, nakliye giderlerini ödeyen, ödemeleri takip eden ve kayda geçen muhasebeci olarak çalışan bir kişi olduğunu, bu konuda kendisine davalı şirket tarafından … 2. Noterliğinden 27.01.2004 tarihinde vekaletname verildiğini, bu vekaletnamede davacının davalı şirket adına neler yapabileceği belirtildiğini, davaya konu bonolar davacıdan herhangi bir baskı ve zorlama ile alınmadığını, muhasebe sorumlusu olarak davalı şirkette 2003 yılında çalışmaya başladığını, 2005 yulından sonra hesaplarda açık vermeye başladığını, kredi kartlarına ait borçlarını kapatmak için işyerinden zimmetine para geçirdiğini, zimmetine geçirdiği bu paraları daha sonra ödeyemediğini, 18.03.2008 tarihinde şirket sahibi … tarafından bu olayın fark edildiğini ve işine son verildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu:
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davacı ve davalı vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesi ile taraf vekillerinin istinaf başvurularının Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz:
Bölge Adliye Mahkemesinin kararına karşı, davacı ve davalı vekilleri temyiz başvurusunda bulunmuştur.
Gerekçe:
Davacı Temyizi Yönünden;
Miktar veya değeri temyiz kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesi uyarınca temyiz edilemez. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
Dosya içeriğine göre, davacının reddilen ve temyize konu edilen toplam alacak miktarı olan 29.650,00 TL’nim Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile temyiz kesinlik sınırı olan 78.630,00 TL kapsamında kaldığından davacının temyiz isteminin, 6100 sayılı Kanun’un 362/1-(a), 366. ve 352. maddeleri uyarınca REDDİNE, peşin alınan karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
Davalı Temyizi Yönünden;
1-Dosya kapsamının birlikte değerlendirilmesiyle yapılan inceleme sonucunda, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kurallarına göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı haricindeki sair temyiz itirazlarının reddi ile İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalı temyizi yönünden aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan yönleri usul ve kanuna uygun görülmüştür.
2-Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık konusu, davacının davalı işvereni zarara uğratıp uğratmadığı noktasında toplanmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 396 ve 400’üncü maddeleri uyarınca; “İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, yüklendiği işi özenle yapmak ve işverenin haklı menfaatinin korunmasında sadakatle davranmak zorundadır. İşçi, işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur.”
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Haksız Fiillerden Doğan Borç İlişkileri” ayrımında, yargılamanın ceza hukuku ile ilişkisinin anlatıldığı 74. maddesinde düzenlenmiş olup “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Ceza davasındaki (mahkemesindeki) ikrar da hukuk davasında geçerlidir. Dolayısıyla hukuk davasında iddia edilen veya savunulan bir vakıanın ceza davası sırasında hukuk davasının taraflarınca kabul edilmesi yönündeki beyanları, hukuk davası için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 188’inci maddesi gereğince mahkeme önünde ikrar niteliğindedir.
Somut uyuşmazlıkta davacı işçi, davalı işverenin muhasebe kayıtlarında hesap açığı olduğunu bahane ederek savcılığa şikayette bulunulacağı tehdidi ile toplam 7 adet bedelsiz bono düzenleterek zorla imzalattığını, söz konusu senetlerden dolayı borçlu olmadığını ileri sürmüş, davalı işveren ise davaya konu olan senetlerin davacının haksız eylemleri sebebiyle kendisini zarara uğratması üzerine bu zararlara mahsuben verildiğini, davacının davalı şirkette resmi muhasebe kayıtlarını hazırlayan, şirket içerisindeki personelin para hareketlerini kontrol eden ve kayda geçen, bu paraların bankaya transfer işlemlerini yapan, şirketin personelinin avans ödemelerini yapan, kargo ücretlerini, nakliye giderlerini ödeyen, ödemeleri takip eden ve kayda geçen muhasebeci olarak çalışan bir kişi olduğunu, 2005 yılından sonra hesaplarda açık vermeye başladığını, kredi kartlarına ait borçlarını kapatmak için işyerinden zimmetine para geçirerek kendisini zarara uğrattığını savunmuştur. İlk Derece Mahkemesince; zararının ve davacının zimmetine geçirdiği paranın ispatının davalı işverende olduğu ve bu hususta usulünce kapanış tasdikleri yapılmayan ticari defterlerin her zaman değiştirilmesi mümkün olduğundan delil olarak değerlendirilemeyeceği ancak davacı asılın zimmetine geçirdiği paranın yaklaşık 50.000,00 TL olduğu ikrarı değerlendirilerek davanın kısmen kabulü ile davacının davalıya 29.650,00 TL borçlu olduğu, diğer bildirilen senet ve icra dosyası toplamı olan 180.350,00 TL den borçlu olmadığına hükmedilmiştir. Bu karara karşı taraflarca yapılan istinaf başvuruları Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiş ise de İlk Derece Mahkemesi kabulü dosya içeriği ile örtüşmemektedir.
Dosya kapsamına göre davacı işçinin davalı işyerinde muhasebe kayıtlarının hazırlanması ile görevli olduğu, İlk Derece Mahkemesince usulünce kapanış tasdikleri yapılmadığından bahisle her zaman değiştirilmesi mümkün olduğu gerekçesi ile değer verilmeyen defterlerin, davacı tarafından bizzat tutulan ve davacının imzasını havi işyeri kaydı niteliğinde olduğu, söz konusu kayıtlara yönelik olarak; davacının hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan yapılan ceza soruşturması aşamasında ve kovuşturma aşamasında tekrar ettiği 26.03.2008 tarihli ifadesinde “…Ben çalıştığım süre içerisinde işyerinde düzenli olarak gelir gider hesaplarını konntrol ve kayıt altına almakta idim ancak elimde olmayan nedenlerden (iş yoğunluğu, stres, dalgınlık v.b.) dolayı 2005 yılından sonra hesaplarda bir miktar açık veremeye başladım hesaplar uzman ve bilirkişiler tarafından incelendiğinde bunlar görülecektir…” şeklinde ikrarda bulunduğu, yine davacının altında kendisinin ve yakınlarının imzalarının bulunduğu 18.03.2008 tarihli tutanakta; 2005-2008 yılları arası davalı işverenin “ortalama” 211.800,00 TL’sini zimmetine geçirdiğini beyan ettiği, davacının ceza davası sırasındaki ikrarları ile ceza davasına ilişkin bozma ilamına esas alınan 18.03.2008 tarihli tutanağın kesin delil niteliğinde olduğu gözetilemeksizin karar verilmesi isabetli olmadığından davacı tarafından tutulan ve imzalanan işyeri kayıtları değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, davalı yararına takdir edilen 3.050,00 TL duruşma vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgililere iadesine, 29.06.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.