YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/412
KARAR NO : 2021/4781
KARAR TARİHİ : 24.02.2021
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi taraflar vekillerince istenilmekle, temyiz taleplerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkili işçinin işsizlik maaşı, aylık ücret, fazla çalışma, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davalılar vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 07.07.2015 tarihli ilâmıyla, mahkemece, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığının kabul edildiği ancak dava dilekçesinde talep sonucu açık olmadığından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 119/2. maddesi gereğince, davacı tarafa bir haftalık kesin süre verilerek, dava konusu edilen her bir alacak yönünden talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenilerek, neticeye göre yapılacak değerlendirmeyle sonuca gidilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Mahkemece, bozma ilamına uyularak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Kararın davacı ile davalı … Madencilik San. ve Tic. A.Ş. vekilince temyizi üzerine, Yargıtay (kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 27.11.2018 tarihli ilamı ile, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. maddesinin üç numaralı alt bendinde “toprak altı işletmesi halinde bulunan madenlerde cevher istihsali ve bununla ilgili diğer bütün işlerde çalışanların münhasıran yer altında çalıştıkları zamanlara ait ücretleri” gelir vergisinden; 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na ekli (2) sayılı tabloda, “Toprakaltı işletmesi halinde bulunan madenlerde cevher istihsali ve bununla ilgili diğer bütün işlerde çalışan işçilerin yeraltındaki çalıştıkları günlere ait ücretleri ve primlerinin ödenmesinde düzenlenen kağıtlar” damga vergisinden istisna tutulduğu, somut olayda ise, aylık ücret miktarına yönelik uyuşmazlığın çözümünde, tespit edilecek aylık net ücretin brüt tutarının belirlenmesinde, davacı işçinin yer altı çalışanı mı ya da yer üstü çalışanı mı olduğu hususunun aydınlığa kavuşturularak, yukarıda açıklanan kanun maddelerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği ve fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından ise, davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığının ve dolayısıyla dava açılmasıyla anılan alacakların tümü için zamanaşımının kesildiğinin dikkate alınmayarak, ıslaha karşı zamanaşımı savunmasına itibar edilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle ikinci defa bozulmasına karar verilmiştir. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı, davacı vekili ve davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Bilindiği üzere; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda (keza mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda) “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Yargıtay İBK 9.5.1960 tarih 21/9, RG. 28.6.1960-10537) Hükmün bir kısmının bozma kapsamı dışında bırakılmasının amacı bu kısımların doğru olduğunu belirlemek, bozmanın sınırlarını çizmek ve bu şekilde usulü kazanılmış hakları oluşturup, korumaktır. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Somut olayda, Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamının 2.numaralı bendinde, aylık ücret miktarına yönelik uyuşmazlığın çözümünde, tespit edilecek aylık net ücretin brüt tutarının belirlenmesinde, davacı işçinin yer altı çalışanı mı ya da yer üstü çalışanı mı olduğu hususu aydınlığa kavuşturularak Gelir Vergisi ile Damga Vergisi Kanunlarına göre gelir vergisi ve damga vergisinden istisna tutulmaya yönelik kanun maddelerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma gerekleri eksiksiz yerine getirilmemiştir. Mahkemece davacı işçinin yer altı çalışanı mı ya da yer üstü çalışanı mı olduğu hususu davalı işverenden sorularak araştırılmış ve davacı işçinin yer altı çalışanı olduğu tespit edilmiş ise de, bozma ilamının 2. numaralı bendinde belirtilen, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 23. maddesinin üç numaralı alt bendinde “toprak altı işletmesi halinde bulunan madenlerde cevher istihsali ve bununla ilgili diğer bütün işlerde çalışanların münhasıran yer altında çalıştıkları zamanlara ait ücretleri” gelir vergisinden; 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu’na ekli (2) sayılı tabloda, “Toprakaltı işletmesi halinde bulunan madenlerde cevher istihsali ve bununla ilgili diğer bütün işlerde çalışan işçilerin yeraltındaki çalıştıkları günlere ait ücretleri ve primlerinin ödenmesinde düzenlenen kağıtlar” damga vergisinden istisna tutulmaya yönelik kanun maddelerinin uygulanmasının mümkün olup olmadığı hususu değerlendirilmeksizin aylık brüt ücret tutarının belirlenmesi hatalı olmuştur.
Diğer yandan bozma ilamının 3. numaralı bendinde, fazla çalışma ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti talepleri yönünden davanın belirsiz alacak davası türünde açıldığının ve dolayısıyla dava açılmasıyla anılan alacakların tümü için zamanaşımının kesildiğinin dikkate alınmayarak ıslaha karşı zamanaşımı savunmasına itibar edilmesinin hatalı olduğu belirtilmesine karşın, Mahkemece bu husus dikkate alınmaksızın fazla çalışma ücreti alacağına ilişkin yeniden bir hesaplama yapılarak yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere usuli kazanılmış hak ilkesine de aykırı olacak şekilde fazla çalışma ücreti alacağının hüküm altına alınması da hatalı olmuştur.
Kaldı ki, hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının yeraltı işçisi olduğu ve yeraltı işçilerinde haftalık çalışma süresinin 37,5 saat olduğu belirtilerek fazla çalışma ücreti alacağı hesaplanmıştır. Ancak davacı davalı işyerinde 15.08.2006-31.12.2012 tarihleri arasında çalışmıştır. 4857 sayılı Kanun’un “Çalışma süresi” başlıklı 63. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde, “Genel bakımdan çalışma süresi haftada en çok kırkbeş saattir. Aksi kararlaştırılmamışsa bu süre, işyerlerinde haftanın çalışılan günlerine eşit ölçüde bölünerek uygulanır.” hükmü yer almakta olup; 10.09.2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi için istisnai düzenleme olan günde en çok 6, haftada en çok 36 saatlik çalışma süresine ilişkin Ek ikinci cümle ilk olarak 10.09.2014 tarihli 6552 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile eklenmiştir. Aynı Kanunun 145. maddesi ile söz konusu düzenlemenin 01.01.2015 tarihinde yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır. Daha sonra 04.04.2015 tarihli ve 6645 sayılı Kanun’un 36. maddesi ile yapılan değişiklik ile de yer altı maden işlerinde çalışan işçilerin çalışma süresi; günde en çok 7,5, haftada en çok 37,5 saat olarak belirlenmiştir. Davacının iş sözleşmesinin 31.12.2012 tarihinde sona erdiği hususu dikkate alındığında, yer altı maden işlerinde çalışan işçiler için öngörülen düzenlemenin yürürlükte olmadığı hususu açıktır. Buna göre fazla çalışma süresinin tespitinde, 4857 sayılı Kanun’un 63. maddesinin ilk cümlesi uyarınca haftalık çalışma süresi 45 saat kabul edilmek suretiyle davacının fazla çalışma süresinin ve fazla çalışma ücreti alacağının hesaplanması gerekirken; bilirkişi tarafından yer altı işlerinde çalışan işçilere ilişkin düzenlemenin yürürlük tarihi yanlış değerlendirilmek suretiyle fazla çalışma ücreti alacağının hesaplanması isabetli olmamıştır.
Belirtilmesi gereken diğer bir hususta, Mahkemece hükme esas alınan 08.01.2020 tarihli bilirkişi raporunda fazla çalışma ücreti alacağı hesaplanırken imzasız ücret bordrolarına göre 3.409,72 TL ödeme yapıldığı belirtilerek, bu miktar mahsup edilmiş ise de, Mahkemece yapılacak iş, imzasız ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödemesi olan dönemleri ve miktarları ayrıntılı olarak tablo halinde gösteren, denetime elverişli ve açıklayıcı bir ek rapor aldırılarak, fazla çalışma ücreti alacağından mahsup edilecek miktarın net mi, brüt mü olduğu da belirlenerek yeniden hesaplattırılmasıdır.
Ayrıca ücret alacağı yönünden de, Mahkemece 07.11.2014 tarihli ilk kararda ücret alacağı talebi reddedilmiş ve bu karar davacı tarafça temyiz edilmemiştir. Buna göre davalı lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilmeksizin bozma sonrası brüt 435,24 TL ücret alacağına hükmedilmesi de hatalı olmuştur.
Yukarıda yazılı sebeplerden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebeplerden BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 24.02.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.