YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2021/3906
KARAR NO : 2021/8106
KARAR TARİHİ : 14.04.2021
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılardan …. vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 23.03.2002 tarihinde işe başlayıp 04.12.2013 tarihinde primi esas ücretin Sosyal Güvenlik Kurumuna düşük bildirilmesi, iş güvenliği ve sağlığı eğitimi ve gerekli koruyucu malzemelerin verilmemesi, işverenin davacının işe ilk başladığı tarihten yaklaşık bir yıldan sonra sigorta girişini başlatması nedeni ile iş sözleşmesinin davacı tarafça haklı sebeple feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile birkısım işçilik alacaklarının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, iş sözleşmesinin davacının iş yerine nedensiz ve mazeretsiz gelmemesi üzerine haklı nedenle müvekkili tarafından feshedildiğini, davacının talep konusu alacaklara hak kazanamadığını ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, yapılan ilk yargılama toplanılan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş sözleşmesinin davacı tarafından ödenmeyen işçilik alacakları dolayısıyla haklı sebeple feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar süresi içerisinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiş olup; Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2018 tarihli, 2016/1739 esas ve 2018/27006 karar sayılı ilamı ile cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen zamanaşımı defi hiç tartışılmadan karar verilmesinin hatalı olduğu, davacının yıllık izinlerde kısa vadeli sigorta kolu primi alınmamasına ilişkin muafiyete tabi olduğu çalışma dönemi bakımından kısa vadeli sigorta kolları priminin yatırılıp yatırılmadığı araştırılmak suretiyle davacının gerçekte yıllık izin kullanıp kullanmadığının tespit edilerek sonucuna göre değerlendirme yapılması gerektiği, hakkaniyet indirimi nedeniyle reddedilen miktar bakımından davalı yararına vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğu gerekçeleri ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2018 tarihli, 2016/1739 esas ve 2018/27006 karar sayılı bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Bozma sonrası yapılan yargılamada kapsama alınan ek rapora göre, davanın kısmen kabulü yönünde karar verilmiştir.
Temyiz:
Karar süresi içerisinde davalı …. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre, davalı ….’nin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında davacının ücret alacaklarının zamanaşımına uğrayıp uğramadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu’ndan daha önce yürürlükte bulunan mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nda ücret alacaklarıyla ilgi olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı Kanun’un 32/8. maddesinde işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak, bu kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacaklarının, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/1. maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabi olacağı tartışmasız öğreti ve uygulama tarafından kabul edilmiştir. Fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları da geniş anlamda ücret alacağı niteliğinde olup, beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine göre, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447. maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı Kanun’un 316. ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un yürürlükte olduğu dönemde 319. madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin ileri sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak, 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 sayılı Kanun’un 141/2. maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
Mülga 1086 sayılı Kanun yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Kanun’un uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla, 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Somut olayda, dava dilekçesi davalıya 14.12.2013 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı tarafından 30.12.2013 tarihinde cevap dilekçesi ibraz edilmiştir. Kanuni iki haftalık cevap süresinin son günü olan 28.12.2013 tarihi cumartesi gününe denk geldiği için, devam eden ilk iş günü olan 30.12.2013 tarihinde verilen cevap dilekçesinin süresinde olduğu sabittir. Davalı taraf cevap dilekçesinde zamanaşımı definde bulunmamıştır. Ancak, davalı vekili, 06.07.2015 havale tarihli dilekçesi ile cevap dilekçesini zamanaşımı itirazı yönünden ıslah ettiklerini bildirmiştir. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2018 tarihli, 2016/1739 esas ve 2018/27006 karar sayılı bozma ilamı ile cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen zamanaşımı definin hiç tartışılmadan karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesi ile mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiş olup; Mahkemece 15.05.2019 tarihli celsede bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir. Hal böyle olmakla birlikte, bozma gereğinin tam olarak yerine getirilmediği, bozma sonrası mahkemece verilen kararda bozma öncesinde olduğu gibi davalının cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen zamanaşımı defi tartışılmaksızın karar verildiği görülmektedir.
Her ne kadar davacı vekili, bozma sonrası yargılama aşamasındaki beyanlarında, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2018 tarihli, 2016/1739 esas ve 2018/27006 karar sayılı bozma ilamının 1. bendinde “Dosyadaki yazılara, belgelere ve tüm dosya kapsamına göre; davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.” ifadesinin yer alması sebebiyle, bozma ilamında davalı lehine bir bozma bulunmadığını, davacı aleyhine hüküm kurulmasının mümkün olmadığını savunmuş ise de, Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesi’nin 12.12.2018 tarihli, 2016/1739 esas ve 2018/27006 karar sayılı bozma ilamının içeriği dikkate alındığında, davalılar lehine cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile davalı lehine bozma yapıldığı, bozma ilamının 1. bendinde yer alan davalıların temyiz itirazlarının tümünün reddine ilişkin değerlendirmenin maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır. Bu sebeple, bozma gereğinin tam olarak yerine getirilmeden, davalının cevap dilekçesinin ıslahı suretiyle ileri sürülen zamanaşımı defi tartışılmaksızın karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 14.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.