Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2020/1246 E. 2021/3644 K. 04.02.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/1246
KARAR NO : 2021/3644
KARAR TARİHİ : 04.02.2021

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ : … 9. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : ALACAK
İLK DERECE MAHKEMESİ : … 3. İş Mahkemesi

Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen kararın, temyizen incelenmesi davalılardan … vekili tarafından istenilmekle, temyiz talebinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili … Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açtığı somut davada, müvekkili şirketin dava dışı Turkcell İletişim Hizmetleri A.Ş.’nin … ve … ilinde ana bayii olarak faaliyet gösterdiğini ve bu Şirkete bağlı 400’ü aşkın alt bayi bulunduğunu, davalılardan …’in müvekkili şirkette “Web Aktivasyon” adı verilen bölümde tek sorumlu olarak çalıştığını, davalının, müvekkili Şirketin alt bayilere verdiği POS cihazları ile yapılan web ödemelerin takibini yapmak, bunlara ilişkin raporları hazırlamak, Şirketçe alt bayilere tanınan web limitlerinin aşılıp aşılmadığını kontrol ederek aşılması halinde alt bayilerin sistemini kapatıp işlem yapmalarını engellemekle sorumlu olduğunu, davalıya görev ve sorumlulukları ile uyması gereken kuralların yazılı olarak bildirildiğini, diğer davalı …’ın ise Şirkette davalı …’in de amiri ve tüm personelin bağlı olduğu müdür olduğunu, davalı …’in iş yeri içerisinde çalışan tüm personel ve iş yerindeki bütün birimlerden sorumlu olduğunu, Şirkete bağlı alt bayilerin tüm çalışma, ödeme şekilleri ve POS kullanım şartlarının da yine bu davalı tarafından belirlendiğini, davalılardan …’in 12.12.2012 tarihinden sonra herhangi bir rapor göndermediğini, bu sebeple 18.01.2013 tarihinde yapılan araştırmada dört alt bayinin ödeme yapmamalarına rağmen ödeme yaptı gibi gösterilerek müvekkili Şirketçe bu bayilere tanınan 3.000,00 TL limitin çok üzerinde işlem yapmaları sağlanarak müvekkili Şirketin 95.104,48 TL zarara uğratıldığını, bu dört alt bayinin ödeme yapmamalarına rağmen her hafta ödeme yapmış gibi gösterilerek sistemleri kapatılmadan 8-10 günün sonunda belirtildiği şekilde müvekkili Şirketin zararına sebep olunduğunu, davalı …’in tüm bu işlemleri diğer davalı …’in bilgisi dahilinde ve sözlü talimatı üzerine yaptığını beyan ettiğini, diğer davalının ise sorumluluğundaki denetlemeyi yapmadığını ileri sürerek, zararın, Şirketi gerek ihmali ve gerekse kasıtlı davranışlarıyla görev ve yetkilerini kötüye kullanan davalı işçiler ve bu zararı emniyeti suistimal sigortası poliçesi kapsamında ödemeyen diğer davalı ….’den tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabının Özeti:
Davalı … vekili, müvekkilinin davacı Şirkette TDM müdürü olarak görev yaptığını, görevi süresince web POS hesaplarının denetimini yapma gibi bir sorumluluğunun olmadığını, böyle bir sorumluluk olsa bile davacının dilekçesinde belirttiği üzere ödenmeyen bakiyelerin ödendi gibi gözüktüğünden bunu anlama şansının da bulunmadığını, davacı iş yerindeki işleyişin web POS hesabının her gün diğer davalı … tarafından hazırlanarak iş yerinde bulunan …’ya teslim edilip kontroller … tarafından yapıldıktan sonra ana kasa hesabıyla birlikte davacı Şirket sahibi …’ya sunulması şeklinde olduğunu, tüm cari hesaplardan …’nın bilgisi ve haberinin olduğunu, ayrıca …’nın diğer davalı …’ e gönderdiği e-postada … isimli muhasebe müdürüne her türlü işlem, ödeme ve web ödemelerinden dolayı bilgi verilmesini ve bilgi verilmeden yapılan işlemlerden dolayı ilgili kişiyle kendisinin bizzat görüşeceğini bildirdiğini, bu yetkilendirmelerin ve sorumlulukların müvekkiline ait olmayıp …, muhasebe müdürü … ve … arasında paylaşıldığını, müvekkiline atfedilecek bir kusur bulunmadığını, her türlü kontrollerin davacı tarafından yapılmasına rağmen, iddia edilen zararın müvekkilinin kusuru nedeniyle oluştuğu iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin davacı Şirkette iş sözleşmesiyle çalışan yetkisiz bir kalifiye eleman olduğunu, Şirket adına borç alma verme, bu işlemler karşılığında vergi düzenleme ve düzenlenen belgeleri imzalama yetkisine sahip olmadığını, müvekkilinin diğer davalılardan …’ın emrinde ve bu davalının emir ve talimatları uyarınca iş yapan kişi olarak görevlendirildiğini, bahse konu alt bayilerce yapılan veya yapılmış gibi düzenlenen belgelerin davalılardan …’ın emir ve talimatı gereği olduğunu, müvekkilinin davacı Şirkette çalışma süresi çok kısa olup işletme müdürü emrinde çalıştığını, işini kaybetme kaygısıyla diğer davalı müdürün talimatlarını uyguladığını, müvekkilinin işvereni imzasıyla temsil etme yetkisi bulunmadığı gibi davalı müvekkiline davacı işverenin zararına sebep olan işlemlerden dolayı yüklenebilir bir kusur da bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …. vekili, müvekkiliyle davacı arasında düzenlenmiş olan iki ayrı emniyeti suistimal sigortası poliçesi bulunduğunu, dava dilekçesinde ileri sürülen 03.02.2012 – 26.01.2013 tarihlerini kapsayan poliçenin 26.01.2012 tanzim, 20219513 Y-1 numaralı poliçe olup bu poliçeyle 26.01.2012 – 26.01.2013 tarihleri arasında meydana gelecek olan zararların teminat altına alındığını; 20219513 Y-2 numaralı poliçenin ise 04.02.2013 tarihinde … İletişim ve Lojistik Dağıtım San Tic. Ltd. Şti.’nin uğraması muhtemel zararlarının teminatı olarak tanzim edildiğini, bilahare 28.02.2013 tarihi 20219513 Y-2 Z-1 sayılı zeyilname ile sigortalının davacı … Tekstil San. Tic. Ltd. Şti. haline getirildiğini, bu poliçenin yürürlükte bulunduğu tarihin ise 04.02.2013- 04.02.2014 tarihleri arası bir yıllık zaman dilimi olduğunu, olay tarihini kapsayan sigorta poliçesinde davacı Şirket tarafından isimleri tek tek beyan edilen otuz iki kişiye isimlerinin yanında yazılı olan tutarlar kadar teminat sağlandığını, bu kişiler dışındaki diğer çalışanların ise teminat kapsamı dışında olduğunun açık olduğunu, meydana geldiği iddia edilen zarar davacı tarafından ispat edilse bile davacı ile imzalanmış olan sigorta poliçesi ile müvekkilin dışındaki diğer davalıların meydana getirecek oldukları zararların poliçe ile teminat altına alınmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti:
… Asliye Ticaret Mahkemesi’nce, davacı Şirket ile davalılar … ve … arasında iş sözleşmesi bulunduğu, davalıların davacı şirketin çalışanları oldukları, zararın iş sözleşmesinin ifa edilmesi sırasında meydana geldiği ve bu zararlardan dolayı açılacak tazminat davalarına bakma görevinin iş mahkemesine ait olduğu, her ne kadar sigorta poliçesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda Türk Ticaret Kanunu’nun sigorta hukuku hükümleri uygulanacak ise de; davalılar arasında müteselsil sorumluluk söz konusu olduğundan usul ekonomisi açısından yargılamanın birlikte yürütülmesi gerektiği ve iş mahkemesinin ticaret mahkemesine göre daha özel görevli mahkeme olması sebebiyle mahkemenin görevsizliğine ve kararın kesinleşmesinden itibaren iki haftalık sürede talep edilmesi halinde dosyanın görevli … İş Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Görevsizlik kararının temyiz edilmeksizin kesinleşmesi ve davacının talebi üzerine dosya … İş Mahkemesine gönderilmiş ve … İş Mahkemesi’nce, toplanan kanıtlara ve aldırılan bilirkişi raporu raporuna dayanılarak, davalılar … ve …’ın oluşan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları gerekçesiyle bu davalılar yönünden davanın kabulüne, zararın sigorta poliçeleri kapsamında olmadığı gerekçesiyle davalı …. yönünden ise reddine karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu :
İlk Derece Mahkemesinin kararına karşı, davalılardan … ve … vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararının Özeti :
Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Temyiz Başvurusu :
Kararı, davalılardan … vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
Davacı ile davalı işçiler ve diğer davalı …. arasındaki somut davanın iş mahkemelerinde görülüp görülemeyeceği hususu uyuşmazlık konusudur.
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 166/1. maddesine göre, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. Maddenin 2. fıkrasında ise “Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır.” şeklinde düzenlemeye ver verilmiştir.
6100 sayılı Kanun’un 166. maddesinin ilk iki fıkrasının gerekçesi; ““Davaların birleştirilmesi” başlığını taşıyan bu maddeye göre, ayrı ayrı açılmış davalar arasında ancak bu maddede gösterilen anlamda bir bağlantı bulunması hâlinde, davaların birleştirilmesi istenebilir. Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması hâlinde, davaların birleştirilmesi usul ekonomisi açısından önem taşımaktadır.
Bu durumda aynı yargı çevresinde yer alan, aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış olan davalarda birleştirme kararı, talep üzerine veya kendiliğinden hüküm verilinceye kadar her zaman verilebilecektir. Aynı düzey ve aynı sıfattaki mahkemelerden anlaşılması gereken; her iki davanın da görüldüğü mahkemenin, asliye hukuk mahkemesi veya sulh hukuk mahkemesi yahut iş mahkemesi yahut aile mahkemesi olması gerekir. Birleştirme kararı ikinci davanın açıldığı mahkemece verilecek ve bu karar diğer mahkemeyi bağlayacaktır.
Ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davalarda birleştirme talepleri, her zaman ileri sürülebilecektir. Zira, 1086 sayılı Kanunda olduğu gibi ilk itiraz olarak muhafazası halinde çoğunlukla bu davalar birbiri yönünden bekletici mesele yapıldığından yargılamanın daha da uzamasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca ilk itirazda bulunulmaması halinde, hâkim, irtibat unsurunu re’sen gözetip, davaları birleştiremeyeceği için aynı konuda çelişik kararların ortaya çıkması da muhtemeldir. Bunun önüne geçmek için sözü edilen halde de davaların birleştirilmesi ilk itiraz olmaktan çıkarılmıştır.” şeklindedir.
6100 Sayılı Kanun’un 166. maddesinin (I) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “aynı düzey ve sıfattaki” ibaresinin Anayasa’nın 5. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemi üzerine Anayasa Mahkemesi’nin 27.03.2014 tarihli, 2013/127 esas ve 2015/64 karar sayılı kararı ile; itiraz konusu kuralla, hukuk mahkemelerinde açılan ve aralarında bağlantı bulunan davaların birleştirilebilmeleri için bir koşul getirildiği ve bu davaların görüldüğü mahkemelerin aynı düzey ve sıfatta olması gerektiğinin öngörüldüğü, kanun koyucunun itiraz konusu kuralda, davaların birleştirilmesi açısından davaların niteliğini ve buna bağlı olarak mahkemelerin görev alanını esas aldığı , farklı nitelikteki ve buna bağlı olarak farklı mahkemelerin görev alanına giren davaların birleştirilmesini uygun görmediği, aynı nitelikte olan ve aynı mahkemenin görev alanına giren davaların birleştirilmesinin, birleştirme kurumunun takip ettiği amaca ve usul ekonomisine daha uygun olduğu, zira farklı nitelikteki, buna bağlı olarak farklı mahkemelerin görev alanına giren davaların birleştirilmesinin, bu davalarda uygulanacak yargılama usulünün de bazı hâllerde farklı olması nedeniyle güçlükler yaratacağı, davaların birleştirilmesiyle takip edilen amaca uygun olmayan sonuçlar ortaya çıkarabileceği, bu bağlamda söz konusu güçlükleri gidermeye yönelik itiraz konusu kuralın usul ekonomisine aykırı olduğunun söylenemeyeceği, öte yandan, davaların birleştirilmesine yönelik bir belirleme yapan itiraz konusu kuralda tarafların davasını tüm yönleriyle mahkeme önüne getirmesine engel bir durum da bulunmadığı, dolayısıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, davaların birleştirilmesi hakkında esasa etkili olmayan bir usul hükmü niteliğindeki itiraz konusu kuralda Anayasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle, 6100 Sayılı Kanun’un 166. maddesinin (I) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “aynı düzey ve sıfattaki” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine karar verilmiştir.
Somut uyuşmazlık bakımından; davacı Şirket ile davalı …. arasındaki davada asliye ticaret mahkemeleri, davacı ile diğer davalılar … ve … arasındaki davada ise iş mahkemeleri görevlidir. Her ne kadar davalar arasında bağlantı bulunsa da, 6100 sayılı Kanun’un 166/1. maddesi gereğince görevli mahkemeler aynı sıfatta olmadığından, davalı …. aleyhine açılan davanın iş mahkemelerinde görülmesine olanak bulunmamaktadır. … Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen görevsizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olduğundan, davalı …. aleyhine açılan dava somut davadan tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmeli ve tefrik edilen davada asliye ticaret mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmelidir. Davalı …. yönünden Asliye Ticaret Mahkemesinde verilecek karar, somut dosyada davalı işçilerin sorumluluklarının belirlenmesi noktasında belirleyici olduğundan, 6100 sayılı Kanun’un 165/1. maddesi gereğince Asliye Ticaret Mahkemesi kararı somut dava bakımından bekletici sorun yapılmalıdır. 6100 sayılı Kanun’un 166/1. maddesine aykırı şekilde asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu davanın da iş mahkemesinde çözümlenerek karara bağlanması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç :
Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının ve bu karara karşı istinaf başvurusunu esastan reddeden Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, bozma sebebine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşama yer olmadığına, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin ise kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan temyiz karar harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 04.02.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.