Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2018/11199 E. 2019/1209 K. 16.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/11199
KARAR NO : 2019/1209
KARAR TARİHİ : 16.01.2019

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, asgari geçim indirimi ve ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yerel mahkeme kararının davacı vekilinin temyizi üzerine, Dairemizin 29/03/2018 gün 2015/12032 Esas ve 2018/6955 Karar sayılı kararı ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece, davacının maktu ücret ile çalıştığının ispatlanamadığı, hasılattan ücret alma sistemiyle çalıştığının kabulü gerektiği, bu çalışma sisteminde ise fazla çalışma yaptığı, hafta tatili, ulusal bayram ve genel tatil çalıştığının kabul edilmesinin mantıkî yanının bulunmadığı, ayrıca çalıştığı süre zarfında hasılattan kendi ücretini aldığından ücret alacağının bulunamayacağı, bu sistemde gelir vergisi de ödenmediğinden asgari geçim indiriminin de olamayacağı, yine net mi yoksa brüt mü olduğunun kararda gösterilememesinin infazda tereddüte yol açacağı yönündeki bozma nedeni yönünden de mahkemece 16 seneden beri işçi alacakları ile ilgili davaların tümünde hükmedilen alacakların net mi brüt mü olduğu belirtilmeden binlerce karar verildiği, şimdiye kadar hiçbir kararla ilgili ne taraflardan ne avukatlardan ne de verilen kararın infazı için icraya konulmasından sonra icra müdürlüklerinden bu kararınızdaki alacaklar net mi brüt mü tereddüde düştük kararınızı açıklar mısınız talebinin gelmediğini, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda alacakların net olarak hesaplandığının ortada olduğu, iş mahkemelerinden verilen kararlarda hükmedilen alacağın diğer hukuk mahkemelerinde olduğu gibi net mi brüt mü olduğunun belirtilmesine gerek olmadığı alacağın net olduğunun anlaşılması gerektiği, brüt miktarlar üzerinden hüküm kurulmasının aynı zamanda işçi ve işveren aleyhine sonuçlar doğuracağı, fazladan vekâlet ücreti ve harç ödenmesine neden olacağı gibi ilamın icrasını güçleştireceği, işveren yönünden mükerrer ödemelere neden olacağı gerekçesi ile bozmaya karşı direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiş olup, Dairemizin 6763 sayılı Kanunun 45. maddesi ile eklenen 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici dördüncü maddesi uyarınca öncelikle inceleme yetkisi olduğu anlaşılmakla dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
YARGITAY KARARI
Dairemizin “… 2-Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, davacının maktu ücretle çalıştığı da dikkate alınarak tanık beyanlarına göre davacının haftada 7 gün 03:00-15:00 saatleri arasında 1,5 saat ara dinlenme ile günde 10,5 saat çalıştığı, buna göre davacının haftada 6 gün üzerinden 18 saat fazla mesai ve haftanın 7inci günü günlük 7,5 saati aşan çalışması eklendiğinde toplam haftalık 21 saat fazla mesai yaptığı kabul edilerek sonuca gidilmelidir.
3-Tanık beyanlarına göre davacının hafta tatillerinde ve ulusal bayram genel tatillerde çalıştığı ispatlandığından bu alacakların hüküm altına alınması gerekirken yerinde olmayan gerekçe ile bu taleplerin reddi de hatalıdır.
4- İşçi ücretlerinin ödenmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 37 nci maddesine göre, işçiye ücretin elden ya da banka kanalıyla ödenmesi durumunda, ücret hesabını gösteren imzalı ve işyerinin özel işaretini taşıyan “ücret hesap pusulası” verilmesi zorunludur.
Uygulamada çoğunlukla “ücret bordrosu” adı altında belgeler düzenlenmekte ve periyodik ödemelerde işçinin imzası alınmaktadır. Banka aracılığı ile yapılan ödemelerde banka kayıtları da ödemeyi gösteren belge niteliğindedir.
Ücretin ödendiğinin ispatı işverene aittir. Bu konuda işçinin imzasını taşıyan bir ödeme belgesi yeterli ise de, para borcu olan ücretin ödendiğinin tanıkla ispatı mümkün değildir.
4857 sayılı Yasanın 32 nci maddesinde, “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının özel olarak açılan banka hesabına yatırılmak suretiyle ödenmesi hususunda; tabi olduğu vergi mükellefiyeti türü, işletme büyüklüğü, çalıştırdığı işçi sayısı, işyerinin bulunduğu il ve benzeri gibi unsurları dikkate alarak işverenleri veya üçüncü kişileri zorunlu tutmaya, banka hesabına yatırılacak ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakının, brüt ya da kanunî kesintiler düşüldükten sonra kalan net miktar üzerinden olup olmayacağını belirlemeye Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Maliye Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığından sorumlu Devlet Bakanlığı müştereken yetkilidir. Çalıştırdığı işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkakını özel olarak açılan banka hesapları vasıtasıyla ödeme zorunluluğuna tabi tutulan işverenler veya üçüncü kişiler, işçilerinin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit istihkaklarını özel olarak açılan banka hesapları dışında ödeyemezler” şeklinde kurala yer verilmiştir. Anılan hükme göre, belli koşulların varlığı halinde ödemeler işçi adına açılacak banka hesabına yatırılmalıdır.
Somut uyuşmazlıkta davacının aylık ücretinin ve asgari geçim indirimi alacağının davalı tarafından ödendiği yazılı belge ile ispatlanamadığından bu taleplerin de kabulü gerekirken reddi hatalıdır.
5- Hüküm altına alınan alacakların net mi, yoksa brüt mü olduğunun belirtilmemesinin infazda tereddüte yol açacağının düşünülmemesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” gerekçesi ile verdiği bozma kararı usul ve yasaya uygun olup, bozma ilamının (2), (3) ve (4) nolu bendlerine karşı direnme gerekçesinin esasının davacının hasılattan ücret alma sistemiyle çalıştığı kabulüne dayandırıldığı, oysa ki Mahkemenin ilk kararında davacının aylık ücretinin iddia edilen maktu miktar olan 1.500,00 TL. net olarak kabul edilip buna göre alacakların hüküm altına alındığı, Dairemizce de aylık ücretin miktarına yönelik bir bozma yapılmadığı gibi buna göre hesaplanan kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin alacağının da bozma kapsamı dışında kalarak kesinleştiği gözetildiğinde, bu yönüyle direnmenin kendi içinde çelişkili olup yerinde olmadığı gibi (5) nolu bozma bendinin de yasal dayanağının 6100 sayılı HMK.nun ”… taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmelidir.” şeklindeki emredici 297/2. maddesi olduğundan bu noktadan da direnme gerekçesinin hukukî olmadığı anlaşıldığından, temyiz incelemesinin yapılmak üzere dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 4. maddesinin birinci ve dördüncü fıkraları uyarınca yetkili ve görevli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 16.01.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.