Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2015/28894 E. 2019/1664 K. 21.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/28894
KARAR NO : 2019/1664
KARAR TARİHİ : 21.01.2019

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : ALACAK

Taraflar arasında görülen dava sonucunda davalı-karşı davacı vekili esasa ilişkin kararı ve tavzih kararını ayrı ayrı süresinde temyiz etmiştir. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
YARGITAY KARARI
A) Davacı karşı davalı İsteminin Özeti:
Davacı karşı davalı vekili, müvekkilinin 25.06.2012 tarihinde akdedilen iş sözleşmesi ile davalı şirkette çalışmaya başladığını, müvekkilinin … 15. Noterliğinin 25.06.2012 tarih, 22844 yevmiye sayılı vekaletnamesi ile kendi portföyündeki firmaları davalı firmaya taşıdığını ve bu vekaletname ile davalı firmayı yetkilendirdiğini, fiilen 01.06.2012 tarihinde çalışmaya başladığını, davalının müvekkilinin sigorta girişini 3 ay sonra başlattığını, iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiği 27.02.2013 tarihine kadar toplam 8 ay 2 gün kesintisiz olarak çalıştığını, davalı işyerinde gümrük müşavirliği işinde müşteri ilişkileri ve pazarlama sorumlusu olarak görev yapan müvekkilinin maaş+%10 prim usulü ile çalıştığını ve sabit maaşının 3.500,00 TL. olduğunu, davalı işyerinden 8 aylık ücret alacağı bulunduğunu, davalı taraf bir kere müvekkiline maaş ödemişse de bu tutarın 3.500,00 TL. olduğunu, başkaca bir ödeme yapılmayıp kar payı ve prim ile birlikte işler düzene girince toplu ödeme yapılacağının bildirildiğini, müvekkilinin davalı ile çalışmaya başladığında kendi müşteri çevresini de davalı şirkete getirdiğini, bu şirketlerin vekalet yoluyla davalının müşterisi olduklarını, bu şekilde davalının müşteri portföyünde 127.000,00 TL. tutarında kesilen fatura ile ciddi bir artış ve gelir sağlandığını,%10 prim ve kardan pay alma konusunda yapılan sözlü akit gereği ödenmesi gereken %10 oranında primlerin müvekkiline ödenmediğini, davalı şirket yetkilisi tarafından müvekkiline gönderilen 27.02.2013 tarihli fesih bildiriminde açıkça gümrükleme ve dış ticaret işlemlerimizin kendisinin katkısı ile yaratılmış olan birlikteliğimizden sonra denilerek müvekkilinin katkısı ile davalının müşterisi olan firmaların açıkça ikrar edildiğini iddia ederek, bilirkişi tarafından hesaplandığında fazla çıkması halinde arttırılmak üzere; toplam 4.200,00 TL. nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı karşı davacı Cevabının Özeti:
Davalı karşı davacı vekili; davanın belirsiz alacak davası olarak kabulünün mümkün olmadığını, davacı ile müvekkili arasında 25.06.2012 başlangıç tarihli bir hizmet sözleşmesi olmadığını, müvekkiline başvurarak gümrük müşavirliği işinde tecrübeli olduğunu, ekonomik durumunun kötü olduğunu, icra takibi ve haciz baskısına maruz kaldığını beyanla duygusal baskı yaparak işe alınmasını sağladığını, ücretinin 3.500,00 TL. olmadığını, hizmet başlangıcı ve ücret itibariyle SGK kayıtlarının gerçeğe uygun olduğunu, davacının kardan pay almasının söz konusu olmadığını, davacının ücretinin haczedilmesi ihtimali ve kendisinin talimatı üzerine ücretine karşılık eşinin banka hesabına 2.875,00 TL. ödendiğini, diğer aylık ücretlerinin de şirket bünyesinde elden ödendiğini, ayrıca davacıya borç verilerek 15.000,00 TL. nakden ödeme yapıldığını, sonuç olarak tam tersine müvekkilinin davacıdan alacaklı olduğunu, iş ilişkisinin müvekkili tarafından haklı nedenle sona erdirildiğini, davacının yetki sınırlarını kötüye kullanarak kendisini üçüncü şahıslara şirket ortağı ve genel müdür olarak tanıttığını, şirketin bilgisi dışında bu sahte durumu içeren kitapçıklar bastırıp piyasaya tanıtımını yaptığını savunarak davanın reddine, karşılık davada da bizzat davacı tarafça düzenlenen bono nedeniyle müvekkilinden borç aldığı 15.000,00 TL. alacak ile, müvekkiline verdiği zarara karşılık şimdilik 1.000,00 TL’nin davacı karşı davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davacı-karşı davalı vekili 09.07.2015 tarihli dilekçesi ile karşı davanın reddedilmesi nedeni ile yargılama giderlerine hükmedilmediğini, lehlerine vekalet ücreti verilmediğini belirterek tavzih talebinde bulunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, karşılık davanın ise reddine karar verilmiştir.
Ayrıca Mahkemece tavzih talebi kabul edilerek, 15.07.2017 tarihli ek karar ile hükme, karşı dava açısından harç ve yargılama giderleri ile davacı-karşı davalı lehine vekalet ücretinin eklenmesine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı ve tavzih kararını davalı-karşı davacı şirket vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
A-Asıl dava açısından;
Somut uyuşmazlıkta, davacı karşı davalı vekili 26.06.2014 tarihli celseye katılmamış mazerette bildirmemiştir.
Duruşmaya katılan davalı karşı davacı vekili ise davaya sadece kendi ikame ettikleri karşılık dava yönünden devam ettiklerini, asıl davayı takip etmediklerini bildirmiştir.
Davacı karşı davalı vekili HMK. nın 150/1. maddesine göre 26.06.2014 tarihli celseye katılmadığı için ” Usulüne uygun şekilde davet edilmiş olan taraflar, duruşmaya gelmedikleri veya gelip de davayı takip etmeyeceklerini bildirdikleri takdirde dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilir.” hükmü gereğince asıl davanın 26.06.2014 tarihinde işlemden kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken yargılamaya devam edildiği anlaşılmıştır.
HMK. nın 150/5. maddesinde ise “İşlemden kaldırıldığı tarihten başlayarak üç ay içinde yenilenmeyen davalar, sürenin dolduğu gün itibarıyla açılmamış sayılır ve mahkemece kendiliğinden karar verilerek kayıt kapatılır.” hükmü gereğince 3 ay içerisinde yenilenmeyen asıl davanın 26.09.2014 tarihi itibarı ile açılmamış sayılması karar verilmesi gerekirken yargılamaya devam edilerek esastan karar verilmesi hatalıdır.
B-Karşı dava açısından;
Anayasa’nın 138 ve 141. maddeleri uyarınca Hakimler, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler ve bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır. Bu gerekçede hukuki esaslara ve kurallara dayanmalı, nedenleri açıklanmalıdır.
Diğer taraftan 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK.’un 27. Maddesinde hukuki dinlenilme hakkı kurala bağlanmıştır. Hukukî dinlenilme hakkı, Anayasanın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki Dinlenilme Hakkı” gereğince davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hakkın yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını, mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini içermektedir. Mahkemeler, kararlarını somut ve açık bir şekilde gerekçelendirmek zorundadırlar. Eksik, şeklî ve görünüşte gerekçe yazılması adil yargılanma hakkının (hukukî dinlenilme hakkının), ihlâlidir.
HMK.’un 297. maddesinde de, verilecek hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin yer alması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. Kararın gerekçesinde maddi olay saptanmalı, hukuki niteliği ve uygulanacak hukuki kurallar belirlenmeli, bu konuda gerekli inceleme ve delillerden sözedilmeli, hukuk kuralları somut olaya uygulanmalı ve sonunda hüküm kurulmalıdır. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır.
Mahkemece karşılık davadaki tüm talepler bakımından davanın reddine karar verilmiş ise de karşı dava açısından delillerin neler olduğu açıklanmamış, iddia ve savunma ve deliller tartışılmamış, hukuki nitelendirme yapılmamış, karşı davanın reddinin yasal gerekçeleri açıklanmamıştır. Karşı davanın gerekçesiz şekilde reddi hatalıdır.
C- Tavzih kararı açısından;
Tefhim edilen bir kararda değişiklik yapılması 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ na göre iki halde olanaklıdır.
Bu hallerden biri HMK. nun 304. maddesinde düzenlenen “hükmün tashihi “, diğeri ise HMK. nun 305. maddesinde düzenlenen “hükmün tavzihi “ dir.
HMK. nun 304. maddesinde düzenlenen “hükmün tashihi “ yolu ile “ hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar “ yine 304. maddede belirtilen usul ile düzeltilebilir.
“Hükmün tavzihi “ ise HMK. nun 305. maddesindeki düzenlemeye göre hükmün açıklanması veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesidir. Tavzih usulü HMK. nun 306. maddesinde düzenlenmiştir.
Mahkemece davacı-karşı davalı vekilinin tavzih talebi kabul edilerek, 15.07.2017 tarihli ek karar ile hükme karşı dava açısından harç ve yargılama giderleri ile davacı-karşı davalı lehine vekalet ücretinin eklenmesine karar verilmiştir.
Mahkemenin 15.07.2017 tarihli “ tavzih “ kararı HMK. nun 305/2. Maddesi ile “ hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez. “ şeklindeki emredici düzenlemesine açıkça aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 21.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.