Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2015/13128 E. 2016/5340 K. 09.03.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/13128
KARAR NO : 2016/5340
KARAR TARİHİ : 09.03.2016

MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ

DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, yıllık izin ücreti, genel tatil ücreti, asgari geçim indirimi alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı ile davalılardan … … avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı işverenlerin …. 12.02.2011 – 31.12.2012 tarihleri arasında soğuk demir ustası olarak çalıştığını, en son aylık net 2.100,00 TL ücret aldığını, davalı işverenliklerce müvekkilinin iş akdinin feshedildiğini ve hiçbir yasal hakkının ödenmediğini ve belirsiz alacak davası açtıklarını iddia ederek bir kısım işçilik alacaklarının davalılardan tasiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
….. ve ….. vekili ; davacının diğer davalı … şirketi bünyesinde 12.02.2011 tarihinde belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışmaya başladığını, iş sözleşmesinin 31.12.2012 tarihinde sona erdiğini, iş sözleşmesinin belirli süreli olduğunu, sözleşmenin 11.02.2011 tarihinden geçerli olacağı ve 31.12.2012 tarihinde kendiliğinden sona ereceğinin sözleşmede açıkça belirtildiğini, davacının günlük yevmiye ile asgari ücretle çalıştığını, Pazar günleri ile bayram günlerinde şantiyenin kapalı olduğunu, yıllık izinlerini kullandığını, davacı imzasını içerir bordrolar ve puantajlar doğrultusunda davacıya tüm hak ve alacaklarının ödendiğini, davacı belirli süreli iş sözleşmesiyle çalıştığından kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanamayacağını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …. vekili; müvekkili şirketin alt işveren olarak ….. üst işveren olduğu …. işini özel ihale ile aldığını, taraflar arasında yapılan sözleşme gereğince müvekkilinin … projesi kapsamında …. İstasyonunun kaba inşaatını yapıp teslim edecek ve karşılığında yaptığı iş oranında hak ediş alacağının belirlendiğini, müvekkili şirketin 28.10.2009 tarihinde söz konusu işe başladığını ve 31.12.2012 tarihinde işi bitirip teslim ettiğini, ihale konusu işin devamlılık arz etmemesi, anılan işin bitimi sonrasında müvekkili şirketin başka ihale alıp alamayacağının garanti olmaması nedeniyle işçilerle belirli süreli hizmet sözleşmesi imzalandığını, kaldı ki ihale konusu işin bitiminden sonra müvekkili şirketin başkaca almış olduğu ihale bulunmadığını, davacının da belirli süreli hizmet sözleşmesiyle 12.02.2011 tarihinde çalışmaya başladığını ve sözleşmenin bitiş tarihi olan 31.12.2012 tarihine kadar çalışmasına devam ettiğini, iş sözleşmesinin belirli süreli olması ve sürenin bitimi nedeniyle sözleşmenin kendiliğinden son bulduğunu, her işçinin aylık puantaj kartlarında çalıştıkları gün ve mesailerin belirtildiğini, puantaj kartlarına göre yapılan fazla mesai ücretlerinin tüm işçilere ve davacıya ödendiğini, davacı iddiasının aksine aylık ücretle çalışmadığını, inşaat işinde işçilere günlük yevmiye ödendiğini, işyerinde çifte bordro uygulaması bulunduğunu, resmi kayıtlarda asgari ücretle çalışan göründüğünü, bakiye ücret ve mesai ücretlerinin elden ödendiğini, dosyaya sunulan puantaj kayıtlarından görüleceği üzere davacının hiçbir resmi ve dini bayramda çalışmadığını, hafta sonları yapılan çalışmalar karşılığı ücretlerinin ödendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …. vekili; davacının müvekkili şirkette hiç çalıştırılmadığını, davacının ortak girişimin diğer şirketlerinden …. adi ortaklığında çalıştığının diğer şirketlerce dosyaya sunulan işyeri dosyasından anlaşılacağı üzere kabul edilmiş olduğunu, ortak girişimdeki şirketlerin kendi nam ve hesaplarına hareket ettiklerinden müvekkili şirketin kesinlikle asıl işveren konumunda olmadığını, dava konusu yapılan haklar bakımından müvekkili şirketin hiçbir sorumluluğu bulunmadığını, müvekkili şirketin … projesinin yapımını üstlenen …. üyesi olduğunu, bu ortak girişimi oluşturan şirketlerin müvekkili şirket ve …… olduğunu, ortak girişimin herhangi bir tüzel kişiliği bulunmadığından şirketlerin ayrı ayrı kendi nam ve hesaplarına hareket etmekte serbest olduğunu, …. alt işveren olarak davalı …. şirketi ile yapmış olduğu sözleşmeye istinaden çalıştırdığı davacı işçinin dava konusu alacaklarından müvekkili şirketin sorumlu olamayacağını, ortak girişimi meydana getiren şirketin tümünün davalı …. ile sözleşme kurulup, sözleşme tarafı olunması halinde müvekkilinin asıl işveren olarak sorumluluğunun doğabilecek olduğunu, ortak girişimi oluşturan şirketlerin şantiyelerinin tamamen ayrı çalışma sahalarında kurulduğunu, davacının çalışma sahasının hiçbir zaman müvekkili şirketin çalışma sahası içinde olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …. izafeten …. vekili ; müvekkilinin somut olaydaki işin tamamının ihale usulü ile başka bir işverene verildiğini, diğer davalıların işin tamamını yüklenici sıfatıyla ihale yolu ile yüklendiklerini, … adi ortaklığı ile …. arasında asıl işveren alt işverenlik sözleşmesinin bulunduğunu ve davacının hak ettiği tüm alacakların ödendiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davacının ücret miktarı konusunda taraflar arasında ihtilfa bulunmaması nedeniyle davacının kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti açısından alacaklarının belirlenebilir olduğu gerekçesiyle HMK 107/1 maddesi gereğince hukuki yarar yokluğundan bu alacak taleplerinin reddine, davalı … yönünden sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine, diğer davalılar arasında ise asıl işveren – alt işveren ilişkisi olduğu kabul edilerek fazla mesai, hafta tatili, genel tatil alacaklarının kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Karar davacı vekili ve davalı …. şirketleri ile … vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalılardan … Şirketlerinin tüm, davalı … ve davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde belirsiz alacak ve tespit davası başlığı altında yeni bir dava türüne yer verilmiştir.

Maddeye göre;
(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir”.
Belirtmek gerekir ki belirsiz alacak ve tespit davası;
1. Eda (tahsil talebi ile) davası niteliğinde belirsiz alacak davası(Fıkra 1),
2. Tespit niteliğinde belirsiz alacağı tespit davası(Fıkra 3).
3. Kısmi eda ve külli tespit davası(maddenin gerekçesinde) olmak üzere üç türlü açılabilir.
Her üç dava türünde zamanaşımı dava tarihi esas alınarak belirlenir. Kısaca davanın açılması, zaman­aşımının alacağın tamamı için kesilmesi sonucunu doğurur. Temerrüt olmadığı sürece, sadece faizin uygulanması farklılık arzedecektir. Kısmi eda külli tespit davasının, belirsiz alacak tahsil davasına göre olumsuz yönü, temerrüt sözkonusu değilse tespit talep edilen kısım için faizin dava tarihinden başlamamasıdır.
Belirsiz alacak ve tespit davası, sadece para alacakları için söz konusu olur. Konusu para olmayan eda davaları için belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz.
Davacı belirsiz alacak davasını tahsil (eda niteliğinde) talebi ile açmış ise en azından yargılama başında belirlenebilecek miktar üzerinden dava açmalıdır. Tahsil amaçlı belirsiz alacak davası açılması hâlinde alacaklı, tüm miktarı belirtmese dahi, davanın başında hukukî ilişkiyi somut olarak belirtmek ve tespit edebildiği ölçüde de asgarî miktarı göstermek durumundadır. Bu dava eda davası olmakla birlikte yargılama sırasında belirlenecek kalan miktar için tespit niteliğindedir. Yargılama sırasında davacı belirlenen bakiye miktarı davanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağına tabi olmadan harcını tamamlayarak hüküm altına alınmasını talep edebilecektir. Bu durumda alacağın tamamı hüküm altına alınacağından ilama dayalı icra takibi yapılabilecektir.
Kısmi eda ve külli tespit davası olarak açıldığında, davacının başlangıçta belirleyebildiği miktarı dava dilekçesinde belirtmesine gerek yoktur. Kısmi davada olduğu gibi istediği miktarda açabilir ve alacağın belirleyemediği kalan kısmının tespitini isteyebilir. Bu durumda mahkeme kısmi olarak talep edileni tahsil, kalan kısmı ise tespit hükmü olarak hüküm altına alacaktır. Davacı tahsil amaçlı eda niteliğinde belirsiz alacak davası açıp, belirleyebileceği azami miktarı belirtmeden kısmi olarak talepte bulunduğunda, tahsil amaçlı belirsiz alacak davası olarak devam etmesi için süre verilmeli, süre içinde azami miktarı belirtmediği takdirde, açılan davaya belirsiz alacak davasının bir türü olan kısmi eda külli tespit davası olarak devam edilmelidir. Kısaca belirsiz alacağın kısmi olarak belirsiz alacak davasına konu olması halinde, bu dava kısmi eda külli tespit davası olarak kabul edilmelidir.
Madde içeriğinden, belirsiz alacak veya tespit davası açılması için, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin; davacının kendisinden tam ve kesin olarak beklenememeli (gerçekten belirleyememeli) veya bu (objektif olarak) olanaksız olmalıdır. Talep sonucunun rakam olarak ifadesinin imkansızlığı, davacının tam olarak miktarını bilmediği ve bu bilgisizliğinin davalının sahasında bulunan vakıalardan kaynaklandığı durumlarda söz konusudur.
Bu madde “Hak arama durumunda olan kişi, talepte bulunacağı hukukî ilişkiyi, muhatabını ve bu ilişkiden dolayı talep edeceği miktarı asgarî olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağının tamamını tam olarak tespit edemeyebilir” gerekçesi ile hukuk sistemimizde kabul edilmiş ve silahların eşitliği ilkesine aykırı olduğu da belirtilmiştir.
Açılacak davanın değeri veya miktarı biliniyor yahut belirlenebiliyor ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılamaz. Zira madde gereği bu durumda davacının hukuki yararı yoktur.

Maddenin 2. fıkrasında açıkça karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı ve değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği belirtilmiştir. Maddenin bu fıkrası ile ilgili olarak gerekçede şunlara yer verilmiştir. “Baştan miktar veya değeri tam olarak tespit edilemeyen bir alacak için, davacının böyle bir ihmal ya da kusurundan söz edilemez. Bu sebeple, belirsiz alacak veya tespit davası açıldıktan sonra, yargılamanın ilerleyen aşamalarında, karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delilerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneğin, bilirkişi ya da keşif incelemesi sonrası), baştan belirsiz olan alacak belirli hale gelmişse, başında belirtmiş olduğu talebini artırabilmesi benimsenmiştir.”
Buradan hareketle dava konusu alacağın değeri veya miktarı karşı tarafın (işverenin) vereceği bilgi veya tahkikat aşamasında belirlenecek (bilirkişiden hesap raporu alınması gibi) ise alacağın dava açıldığında davacı tarafından objektif olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği kabul edilmelidir. Bu nedenle maddenin birinci ve ikinci fıkrasının birlikte değerlendirilmesi gerekir.
Bir alacağın davanın açıldığı anda belirli mi belirsiz mi? tartışmalı mı tartışmasız mı? olduğu konusunda yukarda belirtilen hükümlerden hareketle uygulamada bazı ölçütler getirilmiştir.
Bunların başında gelen en önemli kriter alacağın likit olup olmadığı ölçütüdür. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu likit alacak kavramını açıklamıştır. Yargıtay’a göre; “Likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ise; ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez(HGK. 14.07.2010 gün ve 2010/19-376 E, 2010/397 K, HGK)”.
Görüldüğü gibi likit olma ölçütünde Yargıtay;
Alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olmasını ya da
Belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olmasını aramaktadır. Kısaca davacının yalnız başına ne kadar alacaklı olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Bu koşullar yoksa, likit bir alacaktan söz edilemez.
Diğer taraftan yargılama (tahkikat) sırasında hesap raporu alınmasını gerektiren her alacak belirsiz kabul edilmelidir. Davacının talep ettiği dava konusu alacağın miktarı veya değeri belirli ise hesap raporu alınmasına da gerek yoktur. Zira bu durumda hak kazanma veya ispat olgusu ayrık olmak üzere tartışmalı bir alacaktan söz edilemez. Zaten kanunun 107/2 maddesinde bu olgu “tahkikat sonucu belirlenme” olarak vurgulanmıştır. İş uyuşmazlıklarında genel olarak alacağın kesin ve net tutarı, ancak bir yargılama sürecinden ve hesap raporu sonrasında tam olarak tespit edilebilmektedir. Bu anlamda kıdem, ihbar ve kötüniyet tazminatı giydirilmiş ücretten hesaplanır. Giydirilmiş ücrete işçinin çıplak ücreti yanında, ücret eklentileri ve sosyal yardımlar dahil edilir. (Y.HGK. 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 E, 2012/715 K). Ayrıca belirtmek gerekir ki davacıdan davanın açılmasından önce ücretini ödeyerek talep konusunun miktarını belirlemesi için ekspertizden rapor ve mütalaa alma, delil tespiti gibi yollara başvurması istenemez. Davacının alacağının miktar olarak tespiti, mahkeme tarafından yapılacak delil tespitine veya hesap verme ve bilgi vermeye yönelik müstakil bir davanın açılmasına gerek olduğu durumlarda, HMK. m 107 anlamında “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği” bir durum söz konusudur.
Keza, dava konusu alacak miktarının veya değerinin belirlenmesi yargılama sırasında başka bir olgunun (ki bu işçilik alacakların çalışma olgusu, tazminat ve alacaklara esas süre ve ücret yönünden kendini gösterir) tespitini gerektirdiği durumlarda alacak belirsiz ve tartışmalı kabul edilmelidir. Zira alacakların belirlenmesine esas süre ve ücret özü itibari ile tespit içermekte ve başlı başına tespit davasının konusu olup, alacak ve tazminatın belirlenmesinin önemli unsurlarıdır. Alacağın belirlenebilmesi için de süre ve ücretin tam olarak bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması gerekir. Bu unsurlar tartışmalı ise ve davacı tarafından HMK.’un 107. Maddesindeki gerekçede belirtildiği gibi tam ve kesin olarak belirlenemiyor ise alacak belirsizdir ve bu alacak kısmi dava veya belirsiz alacak davasına konu edilebilecektir.
Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdir(Dairemizin 27.02.2012 gün ve 2012/1757 Esas 2012/5742 Karar sayılı kararı).
Dava konusu alacak karşı tarafın vereceği bilgi veya belgelerle belirlenecekse, alacak belirsiz kabul edilmelidir. Karşılaştırmalı hukukta geçerli olan bu kriter 107. maddenin 2. fıkrasının başlangıcında “karşı tarafın vereceği bilgi sonucu” yargılama sırasında belirlenme olarak kabul edilmiştir. Yıllık ücretli izin alacağı, izin defterinin; fazla mesai ve tatil çalışmaları kayda dayandığında puantaj (işe devam çizelgeleri) kayıtlarının işveren tarafından sunulması ile belirlenebilecektir. İş Hukukunda maddi hukuk kuralları içinde işverene kayıt tutma yükümlülüğü getirilmiştir. Bu belgelerle ilgili yükümlülükleri yerine getirmeyen işverenin açılacak davada alacağın belirlenebilir olduğu savunması yerinde olmayacaktır. İşçinin alacağının belirlenmesi kayda dayandığında, kayıtlı belgeleri sunmayan veya işçiye vermeyen işveren, belirsiz alacak davası açılmasının sonuçlarına katlanmak zorundadır.
Dairemizin kısmi dava ile ilgili verdiği bu ölçütleri kabul eden Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 17.10.2012 gün ve 2012/9-838 Esas, 2012/715 Karar sayılı kararında “İşçilik alacaklarının özelliği de dikkate alınarak, bu alacaklarda, talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli olduğunu söylemek mutlak olarak doğru olmadığı gibi, aksinin kabulü de doğru olmayacağını, talep konusu işçilik alacakları belirli olup olmadığının somut olayın özelliğine göre değerlendirilmesi ve sonuca gidilmesinin daha doğru olacağını” açıkça belirmiştir.
6100 sayılı HMK.’un 114. Maddesinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması, dava şartı olarak belirtilmiştir. Belirsiz alacak ve tespit davasında, kanun açıkça alacak miktarının veya değerinin belirlenememesi veya olanaksız olması halinde, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının varsayılacağını öngörmüştür. Kısaca dava açıldığında alacak belirli değil veya tartışmalı ise, belirsiz alacak ve tespit davası açılması için hukuki yarar vardır. Takip eden 115/2 maddedeki kurala göre ise “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder”. Düzenleme gereğince, eksik olan bir dava şartı, belirli bir süre verilerek giderilebilecek ise, hakim tarafından eksikliğin giderilmesi için kesin süre verilmesi gerekir. Bu süre içinde dava şartı eksikliği tamamlanmaz ise dava, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmelidir. Dairemiz kararlılıkla hukuki yarar şartının tamamlanabilir dava şartı olduğunu kabul etmektedir(27.12.2012 gün ve 2012/1756 E., 2012/5741 K). Bu nedenle belirsiz alacak davası veya kısmi dava açıldığında, dava konusu edilen alacak açık ve tam olarak belirli ise davacıya tam eda davası açması, tamamlanabilir hukuki yarar şartını yerine getirmesi için öncelikle süre verilmeli, süre sonunda yerine getirmediği takdirde davanın hukuki yarar şartı yokluğu nedeni ile usulden reddine karar verilmelidir.
Davacının, aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslîlik–ferîlik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir(HMK. Mad.110). Birden fazla istemin yer aldığı ve işçi-işveren uyuşmazlıklarında işçinin işçilik alacakları için açtığı davanın örnek teşkil ettiği bir dava türüdür. Davacı birçok talebini, tek bir dava dilekçesi ile talep etmektedir. Aslında kural olarak talep sayısınca dava mevcuttur. Davacı her bir talebi için dava dilekçesinde olguları (vakıaları) ayrı ayrı belirtilmek ve ispat yükü kendisinde ise ispat etmek zorundadır. Yapılan yargılamada her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapılır. Yargılama sonunda da her biri hakkında olumlu veya olumsuz karar verilir. İşte davaların yığılması halinde, davacının isteklerinin bir kısmi belirli bir kısmi belirsiz alacak davası konusu olabilir. Bu durumda talep edilen alacaklardan açıkça belirli olan ve tartışmalı olmayanlar için belirsiz alacak davası veya kısmi dava ile talepte bulunulamaz. Bu nedenle dava şartlarının da her talep açısından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir. Bir talep için dava şartının yokluğu, dava şartı olan ve gerçekleşen talepler içinde davanın usulden reddini gerektirmez.

Dosya içeriğine göre davalı …. şirketinde çifte bordro sisteminin bulunduğunun davalı şirket vekili tarafından kabul edildiği ayrıca davalılardan …. şirketlerinin davacının asgari ücretle çalıştığını savunmaları karşısında davacının ücret miktarının taraflar arasında uyuşmazlık konusu olduğu, hesabın unsuru olan ücretin tartışmalı hale geldiği açıktır. Ücretin tartışmalı olması, kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık ücretli izin alacağını belirsiz kılar. Davacının bu nedenle HMK 107. maddesi gereğince belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı vardır. Mahkemece ihbar tazminatı ve yıllık izin ücreti taleplerinin hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine karar verilmesi hatalıdır.
Kaldı ki somut uyuşmazlıkta olan tazminat ve alacaklar hesap raporu ile belirlenmiş, davacı vekili ıslah sureti ile belirlenen miktarları talep etmiş ve bu şekilde tamamlanabilir dava şartı olan hukuki yarar şartı gerçekleşmiştir. Alacak belirli olsa bile hukuki yarar şartı yargılama sırasında tamamlanmıştır.
3- Davalı … ile diğer davalılar arasında asıl işveren- alt işveren ilişkisinin olduğu kabul edilerek hüküm altına alınan alacaklardan davalı …. şirketinin de sorumlu olduğunu karar verilmiş ise de davalı … ile …. şirketlerinin …. ortak girişimi olarak …. yapım işini üstlendikleri ancak projenin kaba inşaat işlerinin davalı …. şirketleri tarafından üstlenilerek ihale ile alt işveren …. şirketine hizmet alım sözleşmesi düzenlenerek verildiği, davalı … şirketnin ise projenin farklı işlerini yürüttüğü, davacının ortaklığı oluşturan …. şirketleri tarafından yürütülen işlerde alt işveren işçisi olarak çalıştığı, …’un davacının çalışmaları yönünden asıl işveren konumu bulunmadığı ve kendisine husumet yöneltilemeyeceği anlaşıldığından davalı …. yönünden husumet nedeni ile ret kararı verilmemesi isabetsizdir.
4-Davalı …. yönünden açılan davanın, …. sorumlu olmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir. Ancak davalı …., diğer davalılara anahtar teslimi iş yaptırdığı ve ihale makamı olduğu, bu nedenle kendisine husumet yöneltilemeyeceği ve davanın husumetten reddine karar verilmesi ve davalı bakanlık lehine maktu avukatlık ücreti takdir edilmesi gerekir. Yazılı şekilde ret kararı ile nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi usule aykırıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, 09.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.