Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2014/29027 E. 2014/36594 K. 02.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/29027
KARAR NO : 2014/36594
KARAR TARİHİ : 02.12.2014

MAHKEMESİ : İSTANBUL 3. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/06/2014
NUMARASI : 2014/300-2014/389

DAVA :Davacı, muvazaanın tespitine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacılar avukatı tarafından temyiz edilmiş davacılar tarafından duruşma talep edilmiş de; işin mahiyeti itibarıyla duruşma isteminin reddine, incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verilmiş olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacı işçilerin davalı Bakanlığa ait hastanede davalının yasaya aykırı olarak taşeronluk ilişkisi kurduğu şirketler üzerinden belirsiz süreli iş akdiyle çalıştığını, halen çalışmakta olduğunu, bu süre zarfında muvazaalı asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulması neticesinde davacıların haklarının kısıtlandığını, davacı işçilerin davalı işveren talimatları doğrultusunda iş gördüklerini, davalı işverenin işe alma ve işten çıkarma yetkilerini de kendisinde topladığını, davacıların yapmış oldukları iş, niteliği gereği alt işverene verilebilecek işlerden olmadığını beyanla davalı T.C.S.. B..’nın dilekçe de belirtilen alt işveren – asıl işverenlik ( taşeronluk) sözleşmelerinin muvazaanın tespit edilmesini, davacıların baştan itibaren davalı işverenin işçisi sayılmalarını, yargılama gideri ve vekalet ücretini de davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın eda davası olarak açılması gerekmesine göre hukuki yarar şartı yokluğundan reddi gerektiğini, alt işveren işçisi olan davacıların başlangıçtan itibaren müvekkil idarenin işçileri sayılarak işlem görmeleri gerektiği yolundaki taleplerinin haksız olduğunu, müvekkil idare aleyhine açılan davanın öncelikle hukuki yarar yokluğu nedeniyle aksi kanaate varıldığında ise davanın esastan reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, 4857 sayılı Yasa’nın 3/2 maddesine göre alt işverenlik sözleşmelerinin muvazaalı olup olmadığı tespiti konusunda İş Müfettişlerince inceleme yapılıp rapor düzenlenebileceği ve bu rapora belirlenen süre içinde İş Mahkemesi nezdinde itiraz edilebileceğinin düzenlendiği, çalışan işçinin herhangi bir müfettiş raporu olmaksızın doğrudan doğruya mahkemeye başvurarak alt işverenlik sözleşmesinin varlığı ve muvazaalı olup olmadığı konusunda tespit davası açabileceği hususunun öngörülmediği, 6100 Sayılı HMK 106 maddesine göre açılacak tespit davalarında hukuken korumaya ve güncel bir yarar şartının mevcut olduğu ve davacıların eda davası açma imkanı varken tespit davası açamayacakları gerekçesiyle hukuki yarar yokluğu sebebiyle HMK’nun 106/2- 114/1-h ve 115/2 maddeleri uyarınca davanın reddine karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı yasal süresi içinde davacılar vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Dava, T.C.S.. B..na ait hastanede ihale ile iş alan alt işveren işçisi olarak çalışan üç işçi tarafından, Bakanlık aleyhine açılmıştır. Alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığının tespiti ile işçilerin baştan itibaren Bakanlığın işçisi sayılması gerektiğinin tespiti talep olunmuştur. Esasen davada çözümü gereken alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayanıp dayanmadığının belirlenmesi olup, muvazaanın varlığı tespit edildiğinde davacı işçilerin başlangıçtan davalı Bakanlığın gerçek işçisi sayılmaları için ayrı bir tespite gerek yoktur. Zira muvazaanın tespiti halinde işçilerin başlangıçtan itibaren asıl işverenin gerçek işçisi sayılmaları, İş Kanunu’nun 2. maddesinin bir gereğidir.
Mahkemece, muvazaa tespiti yönünde iş müfettişleri tarafından yapılan tespit üzerine itiraz davası açılabileceği, İş Kanunu’nda işçilerin doğrudan muvazaa tespiti yönünde bir düzenlemenin olmadığı gerekçesiyle karar verilmiştir. Ancak dava İş Kanunu’nun 3. maddesine göre açılan itiraz davası niteliğinde değildir.
Davacılar vekili, HMK hükümlerine göre iş bu tespit davasını açmıştır. Bu nedenle değerlendirmenin ilgili Yasanın 106. maddesi kapsamında yapılması gerekir. Mahkemece, hukuki yarar şartı yokluğu sebebiyle davanın reddine karar verilmiş olsa da, davacı işçilerin işyerinde çalışmaya devam ettikleri açıktır. T.C.S.. B.. işyerinde ihale ile alt işverene bırakılan iş kapsamında çalışmakta olan davacıların hangi işverene bağlı çalıştıklarının tespitine dair davada hukuki yarar şartı mevcuttur. Davacının işverenin gerçek anlamda kim olduğunun belirlenmesi, işçinin hangi işverene karşı iş görme borcu ve sadakat yükümünü ifa edeceğinin tespiti bakımından önemli olduğu gibi, işverenin de işçiyi gözetme borcunun yerine getirilmesi noktasında da gereklidir. İşçinin ücretinin ve eklerinin yasalar gereği ödenmesi, eşit davranma borcunun gözetilmesi, iş sözleşmesi veya ücret hesap pusulası düzenlenmesi, çalışma sürelerinin belirlenmesi, Anayasal dinlenme haklarının kullandırılması noktalarında işçinin gerçek işvereninin kim olduğunu bilmesinde hukuki menfaati bulunmaktadır. İşverenin yasal yükümlülüklere aykırılığı halinde uygulanacak hukuki ve idari yaptırımların muhatabının belirlenmesi açısından gerçek işverenin tespiti önemlidir.
İşçinin en temel hakkı olan ücretin tespiti de gerçek işverenin belirlenmesine bağlıdır. Zira işverenin eşit davranma borcu nedeniyle aynı işi yapan kendi işçilerine ödediği ücreti, muvazaalı alt işverenlik ilişkisi kapsamında çalıştırdığı işçilerine de ödemesi gerekir. Bu itibarla işçinin eda davası açma hakkı bir yana, iş ilişkisinin devamı sırasında işveren yükümlülüklerinin saptanması açısından da tespit isteğinde hukuki menfaati bulunmaktadır.
Öte yandan işçinin çalıştığı sırada gerçek işverenin tespitinin, Anayasal sendikal haklarının kullanılması açsından da büyük önemi bulunmaktadır. İşçinin gerçek işverenin kim olduğunun saptanması ile işkolu buna göre belirlenecek, sendika üyeliği buna göre gerçekleşebilecek ve toplu iş hukukuna dayanan haklar bu şekilde kullanılabilecektir.
İşçinin çalıştığı sırada açabileceği davada alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığının tespitini istemesi, vazgeçilmesi mümkün olmayan sosyal güvenlik haklarını da ilgilendirir. Yapılacak tespite göre gerçek işveren tarafından işçinin sosyal güvenlik primlerinin ödenmesi gerekir ve bu konuda yaptırımların muhatabı gerçek işverendir.
Buradaki temel koşul, davacı işçilerin iş sözleşmelerinin sona ermemiş oluşu ve işyerinde çalışmaya devam etmeleridir. İş ilişkisinin sona ermesinin ardından açılacak tespit davasında hukuki menfaatin bulunmadığı ve eda davası açılması gerektiği sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak çalışan alt işveren işçisinin alt işverenlik sözleşmesinin muvazaaya dayandığını ileri sürmesi ve bu yönde bir tespit isteğinde bulunması korunmaya değer çok önemli hukuki menfaatler içermektedir.
Davanın salt davalı Bakanlık aleyhine açılmasında da bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Davacılar vekili, alt işverenlik ilişkisinin muvazaaya dayandığını ve gerçek işverenin davalı Bakanlık olduğunu ileri sürdüğüne göre davanın Bakanlık aleyhine açılması kendi içinde tutarlıdır.
Mahkemece işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken hukuki yarar yokluğu sebebiyle reddine karar verilmesi hatalı olup kararın bu yönden bozulması gerekmiştir.
Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 02.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.