Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2013/1905 E. 2014/35149 K. 24.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/1905
KARAR NO : 2014/35149
KARAR TARİHİ : 24.11.2014

MAHKEMESİ : BURSA 3. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/10/2012
NUMARASI : 2011/714-2012/713

DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti ile ücret alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalılara ait K.Cafe Bar Restaurant işyerinde 05.03.2004-12.09.2011 tarihleri arasında aşçı olarak aylık net 2.000 TL ücret karşılığı çalıştığını, dönem dönem yapılan eksik ve gecikmeli ücret ödemeleri nedeniyle müvekkilinin mağdur olduğunu, iş akdini 4857 sayılı yasanın 24/II-e maddesi gereğince haklı olarak feshedildiğini, ancak hak ettiği tazminat ve alacaklarının ödenmediğini iddia ederek kıdem tazminatı, yıllık ücretli izin ücret alacağı, fazla mesai ücretleri alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalılar, davacının fazla mesai yapmadığını, iddia ettiği şekilde ücretle çalışma iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, zira şu anda kendileri ile aynı alanda faaliyet gösteren Cadde Üstü işyerinde çalıştığını ve asgari ücret aldığını savunarak davanın reddini talep etmişlerdir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar yasal süresi içerisinde temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda davacı ücret seviyesinin net 2.000 TL olduğunu iddia etmiş, davalılar davacının asgari ücret karşılığı çalıştığını savunmuşlardır. Dinlenen davacı tanıklarından birisi davacı ile 2006 yılına kadar çalıştığını, davacının net 1.200 TL ücret aldığını, diğeri 2008 yılına kadar çalıştığını, davacının net 1.400 TL ücret aldığını beyan etmiştir. Mahkemece Bursa Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nden davacı emsali bir işçinin ücret seviyesinin ne kadar olacağı sorulmuş olup B. Lokantacılar, Kebapçılar, Köfteciler Ve Benzerleri Esnaf Odası tarafından bildirilen cevapta davacı emsali bir işçinin net 750 TL ile 1.000 TL ücret alabileceği bildirilmiştir. Mahkemece sadece işveren kuruluşu olan esnaf odasından ücret araştırılması yoluna gidilmesi yeterli değildir. Ayrıca karar verildikten sonra davacı vekilince davalıların işlettiği işyerinin kaşesini taşıyan 2010 yılı Eylül dönemine ilişkin ücret bordrosu da sunulduğu dikkate alınarak bu bordronun aidiyeti taraflardan sorulmalı, davacının alabileceği ücret seviyesi yukarıdaki ilkeler doğrultusunda araştırılmalı, dosyadaki tüm bilgi, belge ve ücret seviyesi konusunda yapılacak araştırmaya göre davacının ücreti yeniden tespit edilmelidir. Eksik inceleme ve yetersiz araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalıdır.
3- Davacı fazla mesai yaptığını, ücretlerinin ödenmediğini iddia etmiştir. Mahkemece fazla mesai alacağı bilirkişi raporu doğrultusunda kısmen kabul edilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunun incelenmesinden davacının haftanın iki günü 15.00- gece 01.00 saatleri arasında çalıştığı zamanda günlük çalışmadan yarım saat ara dinlenmenin düşülerek hesap yapıldığı anlaşılmaktadır.
Ara dinlenme 4857 sayılı İş Kanununun 68 inci maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükümde ara dinlenme süresi, günlük çalışma süresine göre kademeli bir şekilde belirlenmiştir. Buna göre dört saat veya daha kısa süreli günlük çalışmalarda ara dinlenmesi en az on beş dakika, dört saatten fazla ve yedi buçuk saatten az çalışmalar için en az yarım saat ve günlük yedi buçuk saati aşan çalışmalar bakımından ise en az bir saat ara dinlenmesi verilmelidir. Uygulamada yedi buçuk saatlik çalışma süresinin çok fazla aşıldığı günlük çalışma sürelerine de rastlanılmaktadır. İş Kanununun 63 üncü maddesi hükmüne göre, günlük çalışma süresi on bir saati aşamayacağından, 68 inci maddenin belirlediği yedi buçuk saati aşan çalışmalar yönünden en az bir saatlik ara dinlenmesi süresinin, günlük en çok on bir saate kadar olan çalışmalarla ilgili olduğu kabul edilmelidir. Başka bir anlatımla günde on bir saate kadar olan (on bir saat dâhil) çalışmalar için ara dinlenmesi en az bir saat, on bir saatten fazla çalışmalarda ise en az bir buçuk saat olarak verilmelidir.
Davacının 10 saatlik çalışmasından 1 saat ara dinlenme düşülerek fazla mesai alacağının tespiti gerekirken yanlış tespitler içeren bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurulması hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 24.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.