YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/1843
KARAR NO : 2014/36201
KARAR TARİHİ : 01.12.2014
MAHKEMESİ : İZMİR 10. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/10/2012
NUMARASI : 2011/831-2012/525
DAVA :Davacı vekili, kıdem tazminatı ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2. Davacı vekili, 6100 sayılı HMK yürürlüğe girdikten sonra davanın türünü belirtmeden, iş sözleşmesini ücretleri ödenmediği için haklı nedenle feshettiğini belirterek kıdem tazminatı ile ücret, yıllık ücretli izin, fazla mesai ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarını talep etmiş, yargılama sırasında bilirkişi raporu ile belirlendikten sonra ise fazla mesai ve yıllık ücretli izin alacaklarını ıslah sureti ile arttırmıştır.
Mahkemece davacının dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığı gerekçesi ile ıslah ile artırılan miktarlar hüküm altına alınmamıştır.
6100 sayılı HMK.’un 109/3 maddesi uyarınca “Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez”. Davacı vekili, dava açarken davanın niteliği ile ilgili açıklama yapmamış, talep edilen alacaklar için yargılama aşamasında hesap raporu alınmış ve hesap raporu sonrası ise ıslah sureti ile fazla mesai ve yıllık ücretli izin alacaklarını arttırmıştır. Davanın bu niteliği ile kısmi dava olduğu açıktır. Davacı taraf açıkça dava dilekçesinde talep ettiği alacaklardan açıkça feragat etmediğine göre ıslah ile arttırılan miktarlar bir değerlendirmeye tabi tutularak hüküm altına alınması gerekirken, yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesi hatalıdır.
SONUÇ:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 01.12.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Eldeki davanın kısmî dava olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
Dairemiz çoğunluğu, davayı kısmî dava olarak kabul edip, HMK’ nun 109/3 maddesindeki düzenlemeden yola çıkarak, dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat olmadığına göre dava dilekçesiyle istenilen miktarların ıslahen artırılması mümkündür sonucuna ulaşarak bozma yapmıştır.
Hemen söylemek gerekir ki, davanın kısmî dava olarak açılmış olması durumunda Yasanın açık düzenlemesi karşısında bu tespite katılmamak mümkün değildir.
Ancak, imkan bulunmasına rağmen bu imkan kullanılmayarak, davanın kısmî dava olarak değil de tam (belirli) dava olarak açılması durumunda ise kısmî davaya ilişkin bir düzenleme olan HMK’ nun 109/3 maddesinin somut olaya uygulanamayacağı da açıktır.
Bu durumda öncelikle tespiti gereken husus, açılan davanın kısmî dava olarak mı yoksa tam (belirli) alacak davası olarak mı açıldığıdır. Bu sorunun cevabını bulabilmek için dava dilekçesine baktığımız da ise;
Dava dilekçesinin konu bölümünün aynen” İş akdinin müvekkil işçi tarafından haklı sebeple feshedilmesine rağmen işveren tarafından ödenmeyen 3.500 TL kıdem tazminatı, 6.304 TL maaş alacağı, 3.000 TL fazla mesai ücreti, 1.000 TL resmi tatil ve dini bayramlarda çalışma karşılığı ücreti, 600 TL izin alacağı olan toplam 14.404 TL’ nin davalı işverenden tahsili istemidir.” Şeklinde olduğu keza Netice-i Talep kısmında da “Yukarıda açıkladığımız sebeplerle davamızın kabulü ile 3.500 TL kıdem tazminatı, 6.304 TL ücret alacağı, 3.000 TL fazla mesai ücreti, 1.000 TL resmi tatil/dini bayramlarda çalışma ücreti ve bu alacaklara fesih/temerrüt tarihi olan 29.08.2011 tarihinden itibaren mevduata uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte, 600 TL yıllık izin ücreti ve fesih/temerrüt tarihi olan 29.08.2011 tarihinden itibaren buna uygulanacak yasal faizi ile birlikte davalı işverenden tahsiline, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini bilvekale talep ederim”olarak yazılmış olduğu görülmekte, ayrıca dilekçenin diğer bölümlerinde de bu açıklamalar ile çelişen, davanın kısmî veya belirsiz alacak davası olarak açıldığını düşündürebilecek bir ibareye yer verilmiş olmadığı izlenmektedir.
Yukarıya ana unsurları alınan dava dilekçesi incelendiğinde, alacakların belirli hâle getirilerek buna göre dava açıldığı, başka bir ifade ile dairemiz içtihatlarına göre mümkün olduğu hâlde kısmî ya da belirsiz alacak davası açmak yoluna gidilmediği görülmektedir.
Eldeki dava kısmî dava olarak açılmadığına göre, kısmî davaya ilişkin bir düzenleme olan HMK’nun 109/3 maddesinin somut olaya uygulanabilirliği yoktur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 14.04.2004 tarih ve 2004/4-200 Esas-2004/227 Karar sayılı ilâmında yer alan “Bir davanın kısmi dava mı, yoksa tam dava mı olduğu, özellikle dava dilekçesinin istem sonucu bölümünde, “fazlaya ilişkin hakların saklı tutulup tutulmadığı” ile ilgilidir. Davacı bu yada benzeri ifadeleri kullanmışsa, “kısmi dava” açtığı sonucuna varılır. Davacının bu yolda bir beyanda bulunmaksızın açtığı dava ise bir “tam dava”dır.” Şeklindeki saptaması da görüşümüzü teyit eder mahiyettedir.
Yargıtay yukarıda zikredilen Hukuk Genel Kurulu kararı dahil çok sayıda içtihadında, istikrarlı bir şekilde, tam dava olarak açılmış olan davada alacağın talep edilenden fazla olduğunun belirlenmesi hâlinde dahi, davalının muvafakat etmesi hariç, bu alacak bölümü yönünden, ıslah veya ek dava yoluyla talepte bulunulamayacağına karar vermiştir. Bu durum davanın tam dava olarak açılmış olmasının doğal bir sonucudur.
Değinilen Yargıtay içtihatları tam davaya ilişkin olduğu için, kısmî davaya ait olan HMK’ nun 109/3 ncü maddesiyle mevzuatımıza yeni getirilen hükmün bu içtihatları ortadan kaldırdığı da söylenemez.
Somut olaya dönüldüğünde, dava açılırken davanın kısmî dava olduğunun açıklanmadığı veya fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmadığı veya şimdilik 3.000 TL fazla mesai alacağı gibi istemin kısmî olduğunu çağrıştıracak bir ibareye yer verilmediği ve nihayet bizi davanın kısmî olduğunun kabulü sonucuna hayatın olağan akışı kuralından yola çıkarak ulaştıracak olan talep edilen miktarların 100 TL gibi sembolik rakamlardan oluşmaması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının kısmî dava açmak imkanı varken bunu kullanmayıp alacaklarını belirleyerek tam dava açtığı, dava tam dava olduğu için bilirkişinin fazla mesai ücreti ile kullanılmayan izin ücreti alacaklarını talepten fazla hesaplamış olmasına bağlı olarak (Talep edilen diğer alacaklar bakımından böyle bir durum söz konusu değildir. Kıdem tazminatı yaklaşık eşit talep kadar, genel tatil ve ücret istemleri ise talebin altında hesaplanmıştır.) bu alacak kalemleri bakımından bakiyelerinin ıslah veya ek dava yolu ile veya başkaca bir yolla talep edilemeyeceği, HMK’nun 109/3 maddesinin somut olaya uygulanma imkanı bulunmadığı sonucuna ulaşılmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Sonuç olarak; tam davada talep edilen alacak miktarının ıslahen artırılmasının mümkün bulunmamasına, bu imkanın kısmî dava için var olup eldeki davanın tam dava olmasına nazaran fazla çalışma ve izin ücreti alacakları bakımından ilk davadaki miktarlarla bağlı kalıp ıslahı dikkate almayan mahkeme kararı yerindedir. Her ne kadar mahkeme gerekçesinde davanın tam dava olmasına değil de dava açılırken fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına tutunulmuş ise de, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmamasına yapılan atfın dolaylı yoldan davanın kısmî dava olmadığına ilişkin olduğunun kabulü mümkündür ve sonucu itibariyle doğru olan karar onanmalıdır şeklindeki kanaatim nedeniyle bozma yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum. 01.12.2014