YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/7627
KARAR NO : 2014/14073
KARAR TARİHİ : 30.04.2014
MAHKEMESİ : ANKARA 13. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/12/2011
NUMARASI : 2010/235-2011/934
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti, asgari geçim indirimi, ulusal bayram ve genel tatil ücreti, hafta tatili ücreti ile yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A)Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili kıdem, ihbar tazminatı, fazla mesai, hafta tatili, genel tatil, yıllık izin ücreti ve asgari geçim indirimi alacaklarının faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı vekili, İş Kanunu madde 65 gereği genel ekonomik kriz nedeniyle iş sözleşmesinin askıya alınabileceğini, piyasa koşulları ve ekonomik güçlükler nedeniyle işyerinde çalışan davacıya ücretsiz izin verilerek iş akdinin askıya alınmasının teklif edildiğini, ancak davacının bunu kabul etmediğini, 01.01.2010-09.02.2010 arasında işyerine gelmeyerek çalışmadığını, noter kanalı ile ihtarname çekildiğini, ayrıca işyerine gelmeme durumunun tutanak altına alındığını, 09.02.2010 tarihinde iş akdinin 25/II-g uyarınca haklı olarak feshedildiğini savunmuştur.
C)Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, asgari geçim indirimi, fazla mesai ve genel tatil ücreti alacaklarının tahsiline, hafta tatili ücreti talebinin reddine karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi için hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikle getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uymamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda, mahkemece 30.06.2010 tarihli duruşmada davalı vekiline cevap dilekçesi ve delillerini 20 gün içinde sunmasına ve deliller bildirildiğinde toplanmasına karar verildiği, davalı vekili tarafından 31.08.2010 havale tarihli cevap ve delillerin arzı konulu dilekçe sunulduğu, dilekçenin hukuki deliller kısmında diğer hususlar yanında, tanık, yemin ve her türlü yasal delil ibaresine yer verildiği,
Mahkemece taraf vekillerinin hazır bulunduğu 07.12.2010 tarihli duruşmada, davalı vekiline delillerini 20 gün içinde bildirmesine dair kesin süre verilerek bildirildiğinde toplanmasına karar verildiği,
Davalı vekili tarafından dosyaya 28.03.2011 havale tarihli delillerin sunulması konulu dilekçe sunularak diğer deliller yanında tanık isim ve adreslerine de yer verildiği,
Mahkemece 06.04.2011 tarihli taraf vekillerinin hazır bulunduğu celsede “1-Davalı tanıklarının davetiye ile celbine, masrafın davalı vekilinden alınmasına, ara kararını yerine getirmesi için bu konuda 20 günlük kesin süre verilmesine, ihtarat yapılmasına (ihtarat yapıldı)” şeklinde ara karar oluşturulduğu,
Bir sonraki 13.07.2011 tarihli duruşmada taraf vekillerinin hazır bulunduğu, davalı vekilince tanıkları için davetiye giderini yatıramadıklarından bahisle yeniden süre talep edildiği, bu beyana karşı davacı vekilince davalı tarafa tanık konusunda kesin süre verildiği, yeniden böyle bir talepte bulunmalarının davayı uzatmaya matuf olduğunu ve kabul etmediklerini beyan ettiği, mahkemece bu celsede alınan 1 numaralı ara karar ile “1-Davalı taraf vekili geçen celse ara kararının 1. bendini yerine getirmediğinden kesin süreye rağmen tanıklar için davetiye gideri yatırılıp tanıklar duruşmada hazır edilmediğinden, bu durumda davalı taraf vekilinin tanık dinletme isteğinin reddine” ve dosyanın bilirkişiye tevdiine karar verildiği,
Bilirkişi tarafından 05.10.2011 havale tarihli raporun sunulduğu,
Davalı vekili tarafından bilirkişi raporu karşısında 10.10.2011 havale tarihli dilekçe sunularak, diğer hususlar yanında özetle, ayrıca delil dilekçelerinde belirtilen tanıkları dinlenilmeden dosyanın bilirkişiye gönderilmesi ve neticede bilirkişi tarafından tek taraflı beyanlar karşısında afaki olarak hazırlanan raporu kabul etmediklerinden bahisle dosyanın yeniden bilirkişiye tevdiine karar verilmesini talep ettiği tespit edilmiştir.
Davalı tarafa delilleri ve tanıkları için usulüne uygun kesin mehil verilmediği halde tanık dinletme talepleri reddedilerek hesaplama yaptırılması ve yazılı şekilde hüküm kurulması hukuki dinlenilme hakkının ihlali niteliğinde olup, bozmayı gerektirmiştir.
F)Sonuç:
Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.