Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2012/3996 E. 2014/10213 K. 26.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/3996
KARAR NO : 2014/10213
KARAR TARİHİ : 26.03.2014

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 1. İŞ MAHKEMESİ (KARTAL 1. İŞ)
TARİHİ : 21/12/2011
NUMARASI : 2010/1102-2011/1220

DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, fazla mesai ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılar avukatları tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
A)Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin 01.03.2006 tarihinden, davalıların alt üst işveren ilişkini içerisinde güvenlik elemanı olarak 30.09.2009 tarihine kadar çalıştığını, iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, davacının sürekli olarak İBB Park ve Bahçeler Müdürlüğü kontrol ve sorumluluğunda Tuzla sahil bölgesinde çalıştığını, 2009 yılı 7 ayında güvenlik ihalesinin yenileneceği bahanesi ile imzalı boş kağıt ve istifa mektubu alındığını iddia ederek kıdem, ihbar, fazla mesai ve genel tatil ücreti alacaklarının faiziyle tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B)Davalı cevabının özeti:
Davalı belediye vekili, zamanaşımı ve husumet itirazında bulunarak, davacının iş akdini kendisi sona erdirdiğinden kıdem tazminatı hakkı doğmadığını, ödeme belgelerinden anlaşılacağı üzere dini-milli ve resmi tatil günlerine ait alacaklarının ödendiğini savunmuştur.
Davalı şirket vekili, davacının kendi rızasıyla işten ayrıldığını, istifa sebebiyle işten ayrılan davacının tazminat talep koşulları oluşmadığını, net maaşının bordroda görünen maaş olduğunu, onun dışında herhangi bir ödeme söz konusu olmadığını, dini, milli bayram ve genel tatillerde çalıştığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, fazla mesai iddialarının doğru olmadığını, işyerinde üç vardiya sistemi ile çalışıldığını, kaldı ki işyeri şartlarının fazla mesai gerektirmediğini, varsa fazla mesai ve tatil günleri çalışmalarından sorumluluğun bunları şirkete ödemeyen asıl işveren belediye olduğunu savunmuştur.
C)Yerel Mahkeme Kararının Özeti.
Davanın kısmen kabulü ile kıdem, ihbar tazminatı, bayram ve fazla mesai alacaklarının davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
D)Temyiz:
Karar davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
E)Gerekçe:
Davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için, taraflarca veya Mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken, bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlenmesi için hakime bırakmıştır.
Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltıp çoğaltılamaz. Hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi, süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usulü kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur.
Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikle getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır.
Bu itibarla geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Öncelikle, kesin süreye ilişkin ara kararı her türlü yanlış anlaşılmayı önleyecek biçimde açık ve eksiksiz yazılmalı, yapılacak işler teker teker belirtilmelidir. Bunun yanında verilen süre yeterli, emredilen işler, gerekli ve yapılabilir nitelik taşımalı, ayrıca hakim süreye uymamanın sonuçlarını açıkça anlatmalı, tarafları uyarmalıdır. Öte yandan, kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde gereği hakim tarafından hemen yerine getirilmelidir.
Somut olayda, davalı vekiline 25.05.2011 tarihli oturumun iki numaralı kararı ile aynen “Davalı şirket vekiline tanık listesini ve özlük dosyasını sunması için mehil verilmesine” şeklinde ara karar oluşturulduğu ve duruşmanın 05.10.2011 tarihine bırakıldığı, 05.10.2011 tarihli oturumda davalı vekilinin tanık dinletmek istediğini bildirmesi üzerine bu talebin “Geçen oturum taraf tanıklarının dinlenmesi için karar verildiği, davalı vekilleri tarafından tanık isimleri bildirilmediği gibi, duruşma sırasında da hazır edilmediği anlaşıldığından her iki davalı vekilinin tanık dinletme taleplerinin reddine” şeklindeki ara kararla reddedildiği anlaşılmıştır.
Mahkemece, yargılama sırasında yürürlükte bulunan 1086 Sayılı HUMK ve 6100 Sayılı HMK’daki hükümlere uyulmadan ve kesin süre verilmeden davalı tarafın tanık dinletme talebinin reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F)Sonuç:
Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz sebeplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 26.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.