YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/38806
KARAR NO : 2014/30835
KARAR TARİHİ : 23.10.2014
MAHKEMESİ : ANTALYA 3. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 02/11/2012
NUMARASI : 2009/545-2012/657
DAVA :Davacı, ihbar tazminatı, ücret, fazla mesai ücreti ile genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, iş akdinin haksız ve ihbarsız olarak feshedildiğini ileri sürerek ihbar tazminatı, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve ücret alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkeme, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanarak davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacı, davalı işyerinde işletme müdürü olarak aylık 1.500 TL. net ücret ile çalıştığını iddia etmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda bordroya itibarla en son aylık ücret 660,00 TL kabul edilerek hesaplama yapılmıştır.
Bu durumda, yukarıdaki esaslar doğrultusunda emsal ücret araştırması yapılarak elde edilecek sonuca göre meselenin halli gerekmekle birlikte bunun için öncelikle davacının pozisyonun tespiti gereklidir.
Zira, davacı davalı işyerinde işletme müdürü olarak çalıştığını iddia etmiştir. Yargılama safhasında, dinlenen davacı tanıklarından birisi davacının müdür olarak, diğeri de satış elemanı olarak çalıştığını beyan ederken, davalı tanığı da şoför olarak çalıştığını ifade etmiştir.
Ayrıca, davacı vekili tanık listesinde dört tanık ismi bildirmiş, iki tanığı dinlenmiş ve 02.11.2012 tarihli celsede de diğer tanıklarının dinlenmesini talep etmiştir.
Bu durumda Mahkemece yapılacak iş, yargılama safhasında dinlenen tanıkların tekrar celbi ile davacının davalı işyerindeki görev ve unvanın ilişkin beyanlarındaki çelişkinin giderilmesi, şayet yeterli olmaz ise davacının tanık listesinde gösterilip de dinlenilmeyen bu tanıkların celbi ile varılacak sonuca göre, yukarıdaki Dairemiz ilkeleri doğrultusunda yaptırılacak emsal ücret araştırmasının dosyadaki diğer bilgi ve belgelerle bir değerlendirmeye tabi tutularak aylık ücret miktarının belirlenmesi gereklidir.
Belirtilen sebeplerle, Mahkemece eksik incelemeye dayalı olarak uyuşmazlık konusu aylık ücret miktarının tayin ve tespiti isabetsizdir.
3-Ayrıca, Mahkemece imzalı ücret bordrolarına dayalı olarak ücret alacağı talebi reddedilmiş ise de; davacı yargılama safhasında sözkonusu bordrolardaki imzaları inkâr etmesine karşın, bu konuda herhangi bir inceleme yaptırılmamıştır.
Bu durumda, Mahkemece imza inkârına konu belgelerdeki imzanın sıhhati için gerekli inceleme yaptırılarak sonucuna göre ücret alacağının değerlendirilmesi gerekirken yetersiz inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 23.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.