Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2012/32879 E. 2014/27166 K. 18.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/32879
KARAR NO : 2014/27166
KARAR TARİHİ : 18.09.2014

MAHKEMESİ : YATAĞAN ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ (İŞ)
TARİHİ : 16/03/2012
NUMARASI : 2010/268-2012/147

DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, ikramiye, elbise parası, fazla mesai ücreti, hafta tatili ücreti, sendikal haklar ile genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalılardan Y.. B.. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili müvekkilinin 13/07/2009 tarihinde emeklilik sebebiyle işten ayrıldığını ve kendisine sadece Y.. B..na ait sicil sayı ile tescilli işyerinde geçen çalışmalarının esas alınarak 15.655,42 TL kıdem tazminatının ödendiğini, A.. Gıda San. Tic. A.Ş. Adlı işyerinde geçen çalışma süreleri ile ilgili kıdem tazminatının ise hiç ödenmediğini, bu durumda müvekkiline kıdem tazminatının eksik ödendiğini, 1475 Sayılı İş Kanunu’nun 14.maddesi ve Toplu İş Sözleşmesinin 3. maddesinin (H) bendine göre Belediye Başkanlığının, müvekkilinin A.. Gıda A.Ş. adlı işyerinde geçen çalışmalarına ait kıdem tazminatından da müştereken ve müteselsilen sorumlu olduduğu ileri sürerek (Fark) kıdem tazminatı, yıllık izin, ikramiye, elbise parası, fazla çalışma, hafta tatili, genel tatil ve sendikal haklara dair alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı Belediye Başkanlığı vekili, davacının müvekkili nezdinde 01/08/2000 tarihinden, emeklilik için ayrıldığı 13/07/2009 tarihleri arasında çalıştığını ve bu çalışmalarına karşılık hak kazanmış olduğu tüm mali hakların kendisine imzalamış olduğu ücret tediye bordrolarında da gözüktüğü üzere ödendiğini, davacıya son almakta olduğu giydirilmiş ücreti üzerinden hesaplanan kıdem tazminatının da nakten ödendiğini, davacının müvekkili idare dışında başka işverenlerde geçen çalışmaları nedeniyle müvekkili idarenin herhangi bir ödemede bulunmasının düşünülmeyeceği gibi bu durumun hukuken de imkansız olduğunu savunarak müvekkili yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı A.. Gıda A.Ş.’nin %98 hisse ortağının diğer davalı Y.. B.. olduğu ve Y.. B..’nın idaresinde bir şirket olduğu, 01/03/1995-31/07/2000 arasındaki sürede A.. Gıda adlı işyerinde çalıştığı, 01/08/2000-13/07/2009 arasındaki sürede Belediye Başkanlığı’nın kurumca sicil sayı ile tescilli işyerinde, A.. Gıda A.Ş. adlı işyerinde, davalı Y.. B..’nın emri ile çalıştırıldığı ve her iki işyerinden ücretlerinin belediyece ödendiği, 13/07/2009 tarihinde emeklilik sebebiyle işten ayrıldığı ve kendisine sadece Y.. B..na ait sicil sayı ile tescilli işyerinde geçen çalışmalarının esas alınarak 15.655,42 TL kıdem tazminatının ödendiği, A.. Gıda San. Tic. A.Ş. işyerinde geçen çalışma süreleri ile ilgili kıdem tazminatının ödenmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilerek sadece elbise parası rededdilmiş diğer işçilik alacakları ise hüküm altına alınmıştır.
D) Temyiz:
Kararı davalı Y.. B.. vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı Y.. B..’nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında, bir kısım işçilik alacaklarında zamanaşımına uğrayan miktar olup olmadığı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu “eksik bir borç” haline dönüştürür ve “alacağın dava edilebilme özelliği”ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
Borçlar Kanunun 134 üncü maddesi hükmü, “Müruruzaman müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşı da katedilmiş olur” kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. Benzer bir düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren Türk Borçlar Kanunu’nun 155 inci maddesinde yer almaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def’i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut olayda, ıslah tarihinin 29.02.2012 olduğu, ıslaha karşı zamanaşımı itirazının ise 14.03.2012 tarihinde, yani 6100 sayılı HMK’na göre süresinde yapıldığı halde işbu zamanaşımı itirazı dikkate alınmaksızın hüküm tesisi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 18.09.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.