Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2012/29671 E. 2014/30861 K. 23.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/29671
KARAR NO : 2014/30861
KARAR TARİHİ : 23.10.2014

MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 3. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/06/2012
NUMARASI : 2010/459-2012/401

DAVA :Davacı, cezai şart alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde duruşmalı olarak davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş ise de; HUMK.nun 438.maddesi gereğince duruşma isteğinin miktardan reddine ve incelemenin evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor sunuldu, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı arasında 01.04.2008 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi imzalandığını, davalının sözleşme gereği “Bilgi Teknolojisi Satış Müdür Yardımcısı” olarak iş başı yaptığını, müvekkili şirketin belirli kilit distribütörleri ile bayi kanallarının yönetim ve takibinden sorumlu olduğunu, bu distribütörleri ile müvekkili şirket arasında düzenlenen sözleşmelerin imzalanması sürecinde bizzat hazır bulunduğunu, müvekkili şirketin yıllara göre izleyeceği satış ve yönetim politikalarının uygulanmasına ilişkin plan ve hedeflerin hazırlanmasında ve uygulanmasında bizzat yetkili ve sorumlu olduğunu, dolayısıyla şirkete ait ticari sır ve bilgilere sahip olduğunu, 17.11.2009 tarihinde istifa dilekçesi sunarak 20.11.2009 tarihi itibariyle görevinden ayrıldığını, müvekkili şirketi ibra ettiğini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 7/1 maddesine göre “Sözleşme süresinin bitmesi nedeniyle işin ya da sözleşmenin feshedilmesinden itibaren bir yıl içinde rakip firmalar, şirketler ve kuruluşlarda çalışmamayı kabul eder, üstlenir, çalışan istihdamın sona ermesinden sonra bir yıl içerisinde başka bir unvan altında başka bir pozisyonda yer almayacağını, rakip firmalar, şirketler ve kuruluşlarla dolaylı ve doğrudan bir ortaklık ilişkisi kurmamayı ve bunlarla ortak olmayacağını kabul ve taahhüt eder, bu taahhüt Marmara Bölgesinde geçerlidir” hükmünün getirildiğini, davalının bu açık hükme aykırı olarak sözleşmenin feshinden kısa bir süre sonra rakip S.. İstanbul Pazarlama ve Ticaret Limited Şirketi firmasında aynı pozisyon ve görevde çalışmak üzere işe başladığını, sözleşmenin 7/3 maddesi uyarınca bu yasağa aykırı davranması halinde 7.500 TL tutarında cezanın ödenmesinin kabul ve taahhüt edildiğini, davalıya noter ihtarnamesi gönderilerek bu cezai şartın ödenmesinin istendiğini ancak herhangi bir ödeme yapılmadığını iddia ederek, 7.500 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı asil; Anayasa’nın 48. maddesine göre davacı şirket ile imzaladıkları sözleşmenin 7/1-2 maddelerinin geçersiz olduğunu, genç bir çalışanın iş hayatının başında bir sene süre ile çalışmamasının istenemeyeceğini, pozisyonu gereği davacı şirkette çalıştığı dönemde ticari sırlara ve bilgilere erişme imkânının bulunmadığını, çalışma mecburiyetinde olduğu için işveren tarafından hazırlanmış olan bu sözleşmeyi zorunlu olarak imzaladığını, müzakere serbestîsinin olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı, davalı temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart ücretinin tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesi “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını şart edebilirler. Rekabet memnuniyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise, caizdir. İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuniyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü haiz olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere bu madde sözü edilen sırlara vakıf işçinin sözleşme yapmak şartıyla işten ayrılması halinde aynı işi kendi adına yapmamasını, rakip bir müessesede çalışmamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olmamasını düzenlemektedir. Düzenleme, hizmet sözleşmesi içinde yer almakla birlikte hizmet sözleşmesi süresi içinde yapılmaması gereken bir hususta değil, hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılmaması gereken bir hususta düzenleme getirmektedir.
İş sözleşmesinin devamı sırasında rekabet yasağının ihlali şeklindeki sadakatsizlik iş mahkemesinde görülecek bir davanın konusunu oluşturur. Bu rekabet yasağının sözleşmeden veya kanundan kaynaklanmasının hukuki sonuçları ile aynıdır.
Oysa somut uyuşmazlıkta davacı taraf, davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra gerçekleşen eylemi sebebiyle cezai şart istemektedir. Rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi iş mahkemelerini görevli olmaktan çıkarmaktadır. Ayrıca rekabet yasağının belirlenmesinde ticari sırrın ne olduğu uzman mahkemelerce değerlendirilmesi gereken ve piyasa şartlarıyla sıkı sıkıya bağlı bulunan ticari bir konudur. Kaldı ki, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesiyle kanun koyucu çok açık bir şekilde 818 sayılı Kanun’un 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğunu öngörmüştür. Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardandır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 29.02.2012 tarih 2011/11-781 Esas- 2012/109 Karar sayılı ilamında da hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen 818 sayılı Kanun’un 348. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken uyuşmazlıklara ilişkin davaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3. maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve mutlak ticari davaların görülme yerinin ise, açık biçimde ticaret mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.
Açıklanan nedenlerle, mahkemece mutlak şekilde ticaret mahkemelerinin görevine giren davada görevsizlik kararı verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile işin esasına girilerek hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 23.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.