YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/17616
KARAR NO : 2014/19537
KARAR TARİHİ : 16.06.2014
MAHKEMESİ : ANKARA 18. İŞ MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/02/2012
NUMARASI : 2011/258-2012/50
DAVA :Davacı, icra takibine yapılan itirazın iptali, takibin devamı ile %40 icra inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalıya ait işyerinde çalışırken iş sözleşmesinin işverence emeklilik nedeni ile sona erdiğini ancak hak ettiği bir kısım ücretsiz izin alacaklarının ödenmediğini bunun tahsili için icra takibine geçildiğini, takibin 1.601,18 TL. lik kısmının kabul edildiğini ancak kalan kısmına itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile %40’dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacının 31.01.1994 tarihinde çalışmaya başladığını, çalışanların yılda 30 gün izin hakkının bulunduğunu, davacının kullanmadığı izinlere ait ücretlerinin ödendiğini, davacının alacağı kalmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının davalı işveren nezdinde çalışmakta iken emekli olmak suretiyle işten ayrıldığı, 21 tam yıllık çalışması karşılığı izin hakkının 630 gün olup, bakiye izin hakkının 204 gün olduğu, davalıca 132 gün karşılığı izin ücretinin ödendiği, buna göre 72 gün kaldığı, icra dosyasına yapılan ödemenin düşülmesi sonucu net 4.948,83 TL. alacağı olduğu, bu meblağ alacak için davalının yaptığı itirazın iptali ile takibin devamı gerektiği, takip konusu borç likit olmadığından icra inkar tazminatı talebinin yerinde olmadığı gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında işçinin kullanmadığı izin sürelerine ilişkin uyuşmazlık vardır.
4857 sayılı İş Kanununun 59 uncu maddesinde, iş sözleşmesinin herhangi bir nedenle sona ermesi halinde, işçiye kullandırılmayan yıllık izin sürelerine ait ücretlerin son ücret üzerinden ödeneceği hükme bağlanmıştır. Yıllık izin hakkının ücrete dönüşmesi için iş sözleşmesinin feshi şarttır. Bu noktada, sözleşmenin sona erme şeklinin ve haklı nedene dayanıp dayanmadığının önemi bulunmamaktadır.
İşçinin işe iade davası açması durumunda, izin ücretinin talep edilip edilemeyeceği davanın sonucuna göre belirlenmelidir. Gerçekten işçinin dava sonucu işe başlatılması durumunda, önceki fesih ortadan kalkmış olmakla ve iş ilişkisi devam ettiğinde 4857 sayılı Yasanın 59 uncu maddesi uyarınca izin ücreti istenemez. İşçinin işe başvurusuna rağmen yasal bir aylık işe başlatma süresi içinde işe alınmaması halinde ise, işe başlatmama anı fesih tarihi olarak kabul edildiğinden, izin alacağı bu tarihte muaccel olur.
Yıllık izinlerin kullandırıldığı noktasında ispat yükü işverene aittir. İşveren yıllık izinlerin kullandırıldığını imzalı izin defteri veya eşdeğer bir belge ile kanıtlamalıdır. Bu konuda ispat yükü üzerinde olan işveren, işçiye yemin teklif edebilir.
Aktin feshi halinde kullanılmayan yıllık izin sürelerine ait ücret, işçinin kendisine veya hak sahiplerine ödenir. Böylece, iş sözleşmesinin feshinde kullanılmayan yıllık ücretli izin hakkı izin alacağına dönüşür. Bu nedenle zamanaşımı da iş sözleşmesinin feshinden itibaren işlemeye başlar.
4857 sayılı Kanunun 54 üncü maddesinde, yıllık ücretli izine hak kazanmak için gerekli sürenin hesabında, işçinin aynı işverenin bir veya çeşitli işyerlerinde çalıştığı sürelerin birleştirilerek göz önüne alınacağı hükme bağlanmıştır. Bu durumda, işçinin daha önce aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerinde geçen hizmetlerinin yıllık izne hak kazanma ve izin süreleri hesabı yönlerinden dikkate alınması gerekir. Kamu kurum ve kuruluşlarında geçen hizmetlerin de aynı gerekçeyle izin hesabı yönünden birleştirilmesi zorunludur. Bununla birlikte, işçiye önceki feshe bağlı olarak kullanmadığı izin ücretleri tam olarak ödenmişse, bu dönemin sonraki çalışma sürelerine eklenerek izin hesabı mümkün değildir. Önceki çalışma döneminde izin kullandırılmak veya fesihte karşılığı ödenmek suretiyle tasfiye edilmeyen çalışma süreleri, aynı işverenin bir ya da değişik işyerlerindeki çalışmalara eklenir. İşçinin aralıklı olarak aynı işverene ait işyerinde çalışması halinde, önceki dönemin kıdem tazminatı ödenerek feshedilmiş olması, izin yönünden sürelerin birleştirilmesine engel oluşturmaz. Yine, önceki çalışılan sürede bir yılı doldurmadığı için izne hak kazanılmayan süreler de, işçinin aynı işverene ait işyeri ya da işyerlerindeki sonraki çalışmalarına eklenerek yıllık izin hakkı belirlenmelidir. Yıllık izin, özde bir dinlenme hakkı olup, aralıklı çalışmalarda önceki dönem zamanaşımına uğramaz.
İş sözleşmesinin işverence feshedilmesi halinde, 4857 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde belirtilen yasal ya da arttırılmış bildirim önelleri ile 27 nci madde uyarınca işçiye verilmesi gereken iş arama izinleri, yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez. Kanundaki bu düzenleme karşısında, işçi tarafından ihbar önelli fesih halinde bildirim öneli ile yıllık izin süresinin iç içe girebileceği kabul edilmelidir.
Kanunda, iş sözleşmesinin feshinde ödenmesi gereken izin ücreti için kesin bir ödeme günü belirlenmiş değildir. Yasada, sözleşmenin feshi anı yıllık ücretli izin hakkının ücrete dönüşmesi, bir başka anlatımla izin ücretine hak kazanma zamanı olarak kabul edilmiştir. İş sözleşmesinin feshedildiği tarihte izin ücreti muaccel olur, ancak faiz başlangıcı bakımından işverenin ayrıca temerrüde düşürülmesi gerekir.
Dairemizce, iş sözleşmesinin feshinde ödenmesi gereken izin ücreti, geniş anlamda ücret içinde değerlendirilmemiş ve İş Kanununun 34 üncü maddesinde sözü edilen bankalarca mevduata uygulanan en yüksek faize karar verilemeyeceği kabul edilmiştir (Yargıtay 9.HD. 24.10.2008 gün 2007/30158 E, 2008/28418 K.). Bu itibarla, izin ücreti için yasal faiz uygulanmalıdır.
Sözleşmenin feshi üzerine ödenmesi gereken izin ücretinden taktiri indirim yapılması doğru değildir.
İşe iade davası sonunda işçinin işe başlatılmadığı tarihte iş sözleşmesi feshedilmiş sayıldığından, izin ücreti hesabında işçinin işe başlatılmadığı tarihte alması gereken ücret dikkate alınmalıdır.
İşverenin işçiyi işe başlatması durumunda, iş ilişkisi kesintisiz devam ettiğinden, kullandırılmayan izin ücretine de hak kazanılması söz konusu olmaz. Daha önce işçiye kullandırılmayan izinler karşılığı olarak ödenmiş olan izin ücretleri de işverence geri istenebilir. 4857 sayılı Yasanın 53 üncü maddesinde işçinin yıllık ücretli izin hakkından vazgeçemeyeceği kurala bağlandığına göre, işçinin daha önce ödenen izin ücretinin, işe iade sonunda işçinin işe başlaması halinde işçinin kullanmadığı izin hakkına sayılması da doğru olmaz.
Yıllık izin hakkı Anayasal temeli olan bir dinlenme hakkı olup, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında ücrete dönüşmez ve bu haktan vazgeçilemez. İşçinin iş sözleşmesinin devamı süresinde kullanmadığı yıllık izinlere ait ücreti istemesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin iş sözleşmesinin devamı sırasında izin hakkının bulunduğunun tespitini istemesinde hukuki menfaati vardır.
Somut olayda, taraflar arasındaki birinci ihtilaf davacının 2002 yılında kullandığı izin süresinin 17 mi yoksa 18 gün mü olduğu hususundadır. Bu yıl için davacının izin kullandığı tarihler arası kullanılan süre hesaplandığında İş Kanunun 56/5 maddesindeki izin süresine rastlayan ulusal bayram, hafta tatili ve genel tatilin izin süresinden sayılmayacağına ilişkin hüküm dikkate alındığında hafta da 5 iş günü çalışılan işyerinde davacının belirlenen tarihler arasında kullanılan izin süresinin iş günü hesabı ile toplam 9+6= 15 gün, haftanın 6 günü çalışılan işyerinde ise 17 gün olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, açıklamalarında 17 gün izin kullandığını kabul ettiğinden bu kabul dikkate alınarak 2002 yılında kullanılan izin süresinin 17 gün olarak mahsubu gerekirken 18 gün olarak mahsubu hatalıdır.
Diğer yandan davacı imzası bulunmayan izin belgelerini kabul etmediğini belirtilip 1994 ve 1995 yıllarındaki kayıtlara itiraz etmiş olup 1994 yılına ait belgede davacının imzasının bulunmadığı görülmüştür. Bu durumda davacının izin kullandığı yazılı bulunan 4-09/18-09 tarihlerine ilişkin belgenin denetimi açısından davacının izin kullandığı iddia edilen aylara ilişkin ücret bordrosu temin edilip bu belgenin bordrodaki açıklamalarla denetlenmesi, bordro olmadığı takdirde imzasız belgenin dikkate alınmadan sonuca gidilmesi gerekmektedir. Eksik araştırma ve inceleme ile hüküm kurulması hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 16/06/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.