Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2012/10977 E. 2014/13248 K. 28.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/10977
KARAR NO : 2014/13248
KARAR TARİHİ : 28.04.2014

MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 7. İŞ MAHKEMESİ (KARTAL 3. İŞ)
TARİHİ : 19/12/2011
NUMARASI : 2010/496-2011/872

DAVA :Davacı, kıdem tazminatı ile izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı T.C. S.. B.. avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı Bakanlığa ait işyerinde alt işveren işçisi ve temizlik görevlisi olarak çalışırken, iş sözleşmesini emeklilik sebebiyle feshettiğini iddia ederek, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretinin ödetilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı T.C. S.. B.. vekili, davacının alt işveren işçisi olduğundan husumet ehliyetlerinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Bentem Şirketi, davanın reddini istemiştir.
Davalı Alnıaçık Şirketi, davaya cevap vermemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davacının baştan beri Bakanlık işçisi olup alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğu sonucuna varılarak, tüm davalılar yönünden davanın kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalı T.C. S.. B.. vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı T.C. S.. B..’nın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasındaki temel uyuşmazlık, asıl işveren alt işveren ilişkisinin muvazaaya dayanıp dayanmadığı ve bunun işçilik haklarına etkileri noktasında toplanmaktadır.
Alt işveren, bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren – alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.
Alt işverene yardımcı işin verilmesinde bir sınırlama olmasa da, asıl işin bir bölümünün teknolojik uzmanlık gerektirmesi zorunludur. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2 nci maddesinde, asıl işveren alt işveren ilişkisinin sınırlandırılması yönünde yasa koyucunun amacından da yola çıkılarak, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilmesinde “işletmenin ve işin gereği” ile “teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” ölçütünün bir arada bulunması şarttır. Yasanın 2 nci maddesinin altıncı ve yedinci fıkralarında “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler” sözcüklerine yer verilmiş olması bu gerekliliği ortaya koymaktadır. Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 11 inci maddesinde de yukarıdaki anlatımlara paralel biçimde, asıl işin bir bölümünün alt işverene verilebilmesi için “işletmenin ve işin gereği ile teknolojik sebeplerle uzmanlık gerektirmesi” şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerektiği belirtilmiştir.
İşverenler arasında muvazaalı biçimde asıl işveren alt işveren ilişkisi kurulmasının önüne geçilmek amacıyla İş Kanunu’nun 2 nci maddesinde bazı muvazaa kriterlerine yer verilmiştir. Muvazaa Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla, kendi gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmesini arzu etmedikleri, görünüşte bir anlaşma olarak tanımlanabilir. Muvazaada, taraflar arasında üçüncü kişileri aldatma kastı bulunmakta ve sözleşmedeki gerçek amaç gizlenmektedir. Muvazaa genel ispat kuralları ile ispat edilebilir. Bundan başka İş Kanunu’nun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında sözü edilen hususların, aksi kanıtlanabilen adi kanunî karineler olduğu kabul edilmelidir.
5538 sayılı Yasa ile İş Kanunu’nun 2 nci maddesine bazı fıkralar eklenmiş ve kamu kurum ve kuruluşlarıyla sermayesinin yarısından fazlasının kamuya ait olan ortaklıklara dair ayrık durumlar düzenlenmiştir. Ancak, maddenin diğer hükümleri değişikliğe tabi tutulmadığından, asıl işveren alt işveren ilişkisinin unsurları ve muvazaa öğeleri değişmemiştir. Yasal olarak verilmesi mümkün olmayan bir işin alt işverene bırakılması veya muvazaalı bir ilişki içine girilmesi halinde, işçilerin baştan itibaren asıl işverenin işçileri olarak işlem görecekleri 4857 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin yedinci fıkrasında açık biçimde ifade edilmiştir. Kamu işverenleri bakımından farklı bir uygulamaya gidilmesi hukuken korunamaz. Muvazaaya dayanan bir ilişkide işçi, gerçek işverenin işçisi olmakla kıdem ve unvanının dışında bir kadro karşılığı çalışması ve diğer işçilerle aynı ücreti talep edememesi, İş Kanunu’nun 5 inci maddesinde öngörülen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturur. Yine koşulların oluşmasına rağmen işçinin toplu iş sözleşmesinden yararlanamaması, Anayasal temeli olan sendikal hakları engelleyen bir durumdur. Dairemizin kararları da bu doğrultudadır (Yargıtay 9.HD. 24.10.2008 gün 2008/ 33977 E, 2008/ 28424 K.).
İş Kanunu’nun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası, 15.5.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5763 sayılı Yasanın 1 inci maddesiyle değiştirilmiş ve alt işverenin işyerini bildirim yükümü getirilmiştir. Alt işveren bu bildirimi asıl işverenle aralarında düzenlenmiş olan yazılı alt işverenlik sözleşmesi ve gerekli belgelerle birlikte yapmak durumundadır. Alt işverenlik sözleşmesi ilgili bölge müdürlüğü ile gerektiğinde iş müfettişleri tarafından incelenecek ve kurumca re’sen muvazaa araştırması yapılabilecektir.
Muvazaanın tespiti halinde bu yönde hazırlanan müfettiş raporu ilgililere bildirilir ve ilgililer altı işgünü içinde yetkili iş mahkemesine itiraz edebilirler. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir. İş müfettişliği tarafından hazırlanan muvazaalı alt işverenlik ilişkisinin tespit edildiği rapora ilgililerin süresi içinde itiraz etmemesi ya da mahkemece muvazaalı işlemin varlığına dair hüküm kurulması halinde, alt işverenliğe dair tescil işlemi iptal edilir. Bu halde alt işveren işçileri başlangıçtan itibaren asıl işverenin işçileri sayılır.
Asıl işveren alt işveren ilişkisi ve muvazaa konuları, 5763 sayılı Yasayla İş Kanunu’nda yapılan değişiklikler ve buna bağlı olarak çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin ardından farklı bir anlam kazanmıştır. Yönetmelikte “yazılı alt işverenlik sözleşmesi”nden söz edilmiş ve çeşitli tanımlara yer verilmiştir.
Alt İşverenlik Yönetmeliği’nde;
1) İşyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde uzmanlık gerektirmeyen işlerin alt işverene verilmesini,
2) Daha önce o işyerinde çalıştırılan kimse ile kurulan alt işverenlik ilişkisini,
3) Asıl işveren işçilerinin alt işveren tarafından işe alınarak hakları kısıtlanmak suretiyle çalıştırılmaya devam ettirilmesini,
4) Kamusal yükümlülüklerden kaçınmak veya işçilerin iş sözleşmesi, toplu iş sözleşmesi yahut çalışma mevzuatından kaynaklanan haklarını kısıtlamak ya da ortadan kaldırmak gibi tarafların gerçek iradelerini gizlemeye yönelik işlemleri,
İhtiva eden sözleşmeler muvazaalı olarak açıklanmıştır.
Somut olayda, davalı Bakanlık, Kartal Yavuz Selim Devlet Hastanesi’nin temizlik işlerini ihale ile alt işverenlere vermiştir. Davacı bu işyerinde temizlik işçisi olarak çalışmış ve primleri alt işveren olan diğer davalılar tarafından yatırılmıştır. Gerek davacının gerekse davalıların muvazaa yönünde bir iddiası ve savunması olmadığı gibi davalılar arasındaki ası-alt işveren ilişkisi muvazzaaya dayanmayıp, geçerlidir. Mahkemece, alt işveren ilişkisinin muvazaalı olduğunun kabulü isabetsizdir.
3- Somut olayda davacı, 01.01.2006-21.05.2008 arasında davalı Bentem Şirketi işçisi olarak, 22.05.2008-11.04.2010 arasında davalı Alnıaçık Şirketi işçisi olarak çalışmıştır. Son alt işveren, davalı Alnıaçık Şirketidir. Davacının ödenmeyen kıdem tazminatı ve yıllık izin ücretinin tamamından son alt işveren davalı Alnıaçık Şirketi ve asıl işveren T.C. S.. B.. sorumludur. Bentem Şirketi ise sadece davacıyı çalıştırdığı döneme ait kıdem tazminatı tutarından ve devir tarihindeki ücret seviyesi ile sorumludur.
Mahkemece, davacının kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının tamamından Bentem Şirketinin sorumlu tutulması hatalıdır.
4- Somut olayda mahkemece, davacının emeklilik sebebiyle akdi feshettiği kabul edilerek, kıdem tazminatı alacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak dava dosyasında davacının gerek emekli olduğuna ve gerekse yaşlılık aylığı bağlandığına dair belgeyi işverene verdiğine dair delil bulunmamaktadır.
Mahkemece, davacının tahsis dosyası getirtilerek emekli olduğu anlaşılır ise kıdem tazminatı isteğinin yukarıda açıklanan hususlar dikkate alınarak hüküm altına alınması, aylık bağlama belgesi işverene verilmiş ise kıdem tazminatı faizinin belgenin verildiği tarihden itibaren başlatılması, işverene bildirim yoksa faizin dava tarihinden itibaren başlatılması, davacı eğer emeklilik koşullarını taşımıyor ise kıdem tazminatı isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece eksik inceleme ile karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
5- 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 13/J maddesi uyarınca davalı Bakanlığın harçtan muaf olmasına rağmen mahkemece harca mahkûm edilmesi de hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 28.04.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.