Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2008/21731 E. 2010/6130 K. 08.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/21731
KARAR NO : 2010/6130
KARAR TARİHİ : 08.03.2010

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

DAVA :Davacı, kıdem, ihbar tazminatı alacağının ödetilmesine karar
verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, davayı reddetmiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, müvekkilinin 01/08/1995-31/12/2007 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığını, iş sözleşmesinin sebepsiz olarak feshedildiğini, bunun sonunda davacıya 3233 TL ödeme yapıldığını ancak bu ödemenin kıdem ve ihbar tazminatının tamamını karşılamadığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı farkı talebinde bulunmuştur.
Davalı vekili, davacının iş sözleşmesinin ekonomik zorluklar nedeniyle geçerli nedenle feshedildiğini, yıllık izin ücreti, ihbar ve kıdem tazminatlarının ödendiğini, buna ilişkin ibraname düzenlendiğini, davacıya elden ve çek ile ödeme yapıldığını ve tümüne ilişkin olarak davacının imzasının alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, “Dosyadaki bilgi ve belgelere göre davacının 01/08/1995-31/12/2007 tarihleri arasında davalı işyerinde çalıştığı görülmektedir. Bu konuda taraflar arasında herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, iş akdi feshedilirken davacının hak ettiği kıdem ve ihbar tazminatının kendisine ödenip ödenmediğinden kaynaklanmaktadır. Davacı iş akdi feshedilirken hak ettiği kıdem tazminatının bir kısmı ile ihbar tazminatının kendisine ödenmediğini iddia etmiştir. Oysa işyerinden getirilen kayıtların incelenmesinde davacının işakdi feshedilirken kıdem ve ihbar tazminat bordrosu düzenlenmiş ve bu bordrolar davacı tarafından imzalanmıştır. Bu bordrolara istinaden davacıya 3.233,00 YTL’lik çek ile 3.233,00 YTL nakit ödeme yapılmış, buna ilişkin makbuzlar da davacı tarafından imzalanmıştır. Davacının kazanmış olduğu kıdem ve ihbar tazminatının davalı tarafından ödendiği yazılı belgelerle ispatlandığından ve bu belgelerin aksi de davacı tarafından eşit belgelerle ispatlanamadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/ 23861 E, 2008/ 17735 K.).
Somut olayda, dosya içinde mevcut ibranamenin kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin miktarlar içerdiği anlaşılmaktadır. Dairemiz yerleşik uygulaması gereğince, miktar içeren ibranameler makbuz hükmündedir.
Mahkemece, davacı tarafça talep olunan kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin hesaplama yapılarak, bulunacak miktardan ibranamede yazılı rakamlar çıkartıldıktan sonra varsa kalan miktarlar yönünden hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçe ile sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 8.3.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.