Yargıtay Kararı 9. Hukuk Dairesi 2008/16488 E. 2010/3202 K. 11.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/16488
KARAR NO : 2010/3202
KARAR TARİHİ : 11.02.2010

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

DAVA :Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, ücret ve ikramiye alacağının
ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Davacı, davalı tarafça iş sözleşmesinin haksız olarak feshedildiğini belirterek kıdem, ihbar, ücret ve ikramiye alacağı talebinde bulunmuştur.
Davalı, davacının 1996-1999 yılları arasında davalı işyerinin güvenlik işini yapan başka bir firmada çalıştığını, bu firma ile aralarında asıl-alt işveren ilişkisi olmadığını, davacının çalıştığı 1999-2004 dönemi için kıdem ve ihbar tazminatının ödendiğini, davacının ücret ve ikramiye taleplerinin zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece kıdem tazminatı alacağına hükmedilmiştir.
Davalı kıdem ve ihbar tazminatı karşılığı olarak davacıya 19.056,92 TL ödeme yaptığına ilişkin iki adet banka dekontu ibraz etmiştir. Davacı taraf bu ödemelere itiraz etmemiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı tarafça ibraz edilen 4.5.2005 tarih ve 1.728,92 TL banka dekontu dikkate alınmadan kıdem tazminatı hesaplanmıştır. Bu ödeme belgesi yeniden değerlendirmeye tabi tutularak kıdem tazminatı alacağına ilişkin bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.2.2010 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
K A R Ş I O Y
İş hukukunda işçilik alacaklarından, İş Kanunu 2. madde uyarınca asıl işveren sıfatıyla birlikte sorumluluk ile doğrudan doğruya iş sözleşmesinin tarafı işveren sıfatıyla sorumluluk birbirinden ayrı kavramlar ve kurumlardır. Asıl işveren, iş sözleşmesinin tarafı olduğu için değil; yasanın öngördüğü kural gereğince işçilik alacaklarından ancak taşeronun sorumluluğu kadar ve işçinin asıl işveren işyerinde geçen hizmetleriyle sınırlı olarak “birlikte” sorumludur.Alt İşverenin sorumluluğu akdî, asıl işverenin sorumluluğu “kanunî” sorumluluktur. Somut olayda, dosyadaki mevcut delillere göre davacı işçinin 1996-1999 tarihleri arasındaki çalışması taşeron işçisi olarak geçmiş olup davalı şirket, bu dönem alacaklardan işveren değil, asıl işveren sıfatıyla sorumludur. Bu dönemden sonra ise işçi bizzat davalı nezdinde istihdam edildiğinden iş sözleşmesinin tarafı davalı Jotun A.Ş.dir ve bu dönemde doğan alacaklardan doğrudan doğruya işveren sıfatıyla sorumluluk taşımaktadır. O itibarla yerel mahkemenin kararında ve hükme esas bilirkişi raporunda bu iki müessese arasındaki farkın göz ardı edilmiş olması isabetli değildir. Davada sadece Jotun A.Ş.ye husumet yöneltildiğine göre, bu şirketin; 1. asıl işveren sıfatıyla ve bu kavramın beraberinde getirdiği yasal esaslara göre sorumlu olduğu alacak tutarı, 2. işçiyi kendi nezdinde çalıştırdığı dönemden kaynaklanan işveren sıfatıyla sorumlu olduğu alacak tutarı bulunmaktadır.
Yine bir işçinin hizmetlerinin topyekun birlikte dikkate alınabilmesi için ya işçinin aynı işveren nezdindeki çalışmalarının bulunması ya da aynı işyerinde işveren değişikliğine rağmen çalışmasını sürdürmesi gerekmektedir. Dava konusu olayda işçinin “aynı işveren” nezdinde geçen iki dönem çalışmanın bulunmadığı sabittir. İşyeri devri de sözkonusu değildir. Alt işverenin, asıl işverenden iş üstlendiği hallerde o mahal alt işveren bakımından işyeridir ve ihale dönemlerine göre firmalar değiştiği halde işçinin her bir alt işveren şirket nezdinde çalışmasını sürdürmesi durumu da mevcut bulunmamaktadır. Olayda, davacının ilk dönem ve son dönem çalışmaları arasındaki seyir bakımından ne işveren ne de işyeri esasına göre birlik sözkonusudur. 1996-1999 döneminde iş sözleşmesinin tarafı işveren; dava dışı taşeron limited şirketler, işyeri de hukuken bu işverenler bakımından işyeri olan ve davalıdan iş üstlenilen işyeridir. Alt işveren ilişkisinin sona ermesiyle, alt işverenin bu işyerini asıl işverene devrettiğinden bahsedilemeyeceği de açıktır. Bir asıl işverenden üstlenilen iş sona erdiğinde, alt işverenin o işyeriyle ilgili tescil kaydı da kapatılır ve o mahaldeki iş sona erer. Yoksa asıl işverenle alt işveren arasında bir hukukî işleme dayalı işyeri devri sözkonusu olamaz. Kaldı ki sözkonusu dönem itibariyle 4857 sayılı İş Kanunu yürürlükte olmadığından bu Kanun’un 6. maddesi bağlamında gerekçeye yer verilmesine de katılamadığım gibi uyuşmazlıkta zaten işyeri devri bulunmadığından devreden ve devralan işverenlerin sorumluluğuna dayanılmasının isabetli olmadığı görüşündeyim.Uyuşmazlığa konu 1996-1999 tarihlerinde davacının çalıştığı alt işverenler ile dosyamızda husumet yöneltilen asıl işveren arasındaki ilişkinin muvazaaya dayandığı da kanıtlanmış değildir.
Somut olayda davalının, bir dönem için asıl işveren sıfatıyla diğer dönemde ise doğrudan iş sözleşmesinin tarafı işveren sıfatıyla iki ayrı sorumluluğu bulunmakta olup, davacının alt işverende geçen 1996-1999 dönemi çalışmalarının, alt işverende geçen süre ve ücret seviyesine göre ayrıca hesaplanması ve ödenmediğinin belirlenmesi halinde dosyamız davalısının, asıl işveren sıfatıyla sorumluluğuna karar verilmesi yönünden hükmün bozulması gerekeceği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun farklı gerekçeyle oluşturduğu bozma kararına katılmıyorum.11.02.2010