YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2023/1184
KARAR NO : 2023/3189
KARAR TARİHİ : 16.05.2023
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Nitelikli cinsel saldırı
HÜKÜM : Mahkumiyet
Sanık hakkında bozma üzerine kurulan hükmün; karar tarihi itibarıyla 6723 sayılı Kanun’un 33 üncü maddesiyle değişik 5320 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi gereği yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun (1412 sayılı Kanun) 305 inci maddesi gereği temyiz edilebilir olduğu, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 1412 sayılı Kanun’un 310 uncu maddesi gereği temyiz isteğinin süresinde olduğu, aynı Kanun’un 317 nci maddesi gereği temyiz isteğinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmekle gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 10.07.2015 tarihli ve 2015/29315 Esas sayılı iddianamesi ile sanığın beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından cezalandırılması istemli kamu davası açılmıştır.
2. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.02.2016 tarihli ve 2015/266 Esas, 2016/31 Karar sayılı kararı ile sanığın üzerine atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince beraatine, beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan mahkumiyetine karar verilmiştir.
3. Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 04.10.2016 tarihli ve 2016/5328 Esas, 2016/6847 Karar sayılı kararı ile sanığın mağdurenin rızası hilafına hipnoz, telkin ya da başka suretle iradeyi etkileyen yöntemler kullanarak nitelikli cinsel saldırı eylemlerini gerçekleştirdiği hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından sanığı beraatine karar verilmesi yerine yazılı şekilde mahkumiyetine hükmedilmesi hukuka aykırı bulunarak bozulmasına karar verilmiştir.
4. Bozma ilamı üzerine Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi 20.12.2016 tarihli ve 2016/183 Esas, 2016/260 Karar sayılı kararı ile önceki kararında direnme kararı vermiştir.
5. Mahkemece bozma ilamına direnilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.10.2018 tarihli ve 14-2017/10655 sayılı Tebliğnamesi ile dosya bozma görüşlü olarak Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesine gönderilmiştir.
6. Yargıtay (Kapatılan) 14. Ceza Dairesinin 11.04.2019 tarihli ve 2018/10302 Esas, 2019/9050 Karar sayılı kararı ile direnme ilamında belirtilen gerekçeler yerinde görülmediğinden dosyanın Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdii kararı verilmiştir.
7. Ceza Genel Kurulunun 15.06.2022 tarihli ve 2019/ (Kapatılan) 14-264 Esas, 2022/451 Karar sayılı kararı ile direnme kararına konu mahkumiyet hükmündeki gerekçe isabetli bulunarak uygulamanın denetlenmesi amacıyla dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık Müdafiinin Temyiz İstemi
Sanıkla mağdure arasında rızaya dayalı bir ilişki yaşandığını, katılan ifadelerinin çelişkili olduğunu, mahkemenin katılanın maruz kaldığı cinsel saldırı eylemi nedeniyle ruh beden sağlığının bozulduğuna ilişkin gerekçesi ve Ankara Numune Hastanesinin 22.05.2015 tarihli raporunun usule ve kanuna aykırı olduğunu, katılanın şizofren hastası olduğunu, 2012 yılından itibaren gerek depresyon gerekse şizofreni ilaçları kullandığını, sanığın katılanın cinsel dürtülerinin çok yoğun olduğuna ve değişik kişilerle birliktelik yaşadığına ilişkin beyanlarının dikkate alınmadığını, katılanın beyanından başkaca bir delilin bulunmadığını, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin ihlal edildiğini ve diğer temyiz sebeplerini beyan ederek temyiz isteminde bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
İlk Derece Mahkemesince bozma ilamı üzerine; “Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına direnilmesine karar verilmiştir. Şöyle ki; Dosya kapsamı deliller birlikte değerlendirildiğinde katılan …’nin *** Hastanesinde Diyetisyen olarak görev yaptığı, ayrıca Ankara’da ****** caddesi üzerinde diyetisyen ofisi bulunduğu, burayı aynı zaman da ikamet olarak da kullandığı, 2013 Yılı Ocak ayında Hemeroit rahatsızlığı nedeniyle Ankara’da ameliyat olduğu, ağrıları geçmediği için … ******* isimli arkadaşının kendisini ağrılarına çare bulacağını düşündüğü sanık … ile tanıştırdığı, bu şahsın dua okuyarak şifa verdiğini kendisine söylediği, ilk olarak 2013 yılı Ocak ayında sanığın tanık … ile birlikte katılanın ofisine gittiği, burada müşteki ile tek başına kaldığı odada kendisini kanepeye uzatıp dua okuduğu, katılanın sanıkla tanışmasından sonra görüşmeye başladıkları, sanığın katılan ile telefonla görüştüklerinde kısmetini açmak için dua yazıp su hazırlayacağını, bu su ile duş almasının gerektiğini söylediği, katılanın, sanık …’yi yine sıkıntıları bulunan arkadaşı tanık …. ile tanıştırmak için evine çağırdığı ve onunla tanıştırdığı, bu görüşmede katılanın sanığın okuduğu su ile duş aldığı ve ayrıca sanığın katılana dua yazıp bu duayı boynunda sürekli taşımasını söylediği, tanık …’nin de falına bakıp kurşun döktüğü,
Katılanın 2013 yılının Nisan ayının sonralarında Ufuk Ü. Hastanesinde bel fıtığı tedavisi olduğu, sanığın hergün birden fazla defa katılanı hastanede ziyaret ettiği, katılanın bir hafta sonu hastaneden izinli çıktıktan sonra sanığın Ankaradaki evinde ziyarete geldiği, o sırada evde bulunan katılanın arkadaşı tanık …’yi markete gönderdiği, … markete gittikten sonra sanığın katılana dua okuyacağını ve ağzına üflemesi gerektiğini söylediği, dua okuduktan sonra katılanı dudaklarından öptüğü, elleriyle de cinsel organını okşadığı, kendisine ” annenin cinleri çok sağlammış, benim sana iyi olsun diye okuduğum dua esnasında sana bunu annenin cinleri yaptırdı, yapan ben değildim ” dediği, sanığın öpmesi neticesinde katılanın dudağının morardığı, sanığın evden telaşlı şekilde çıktığı, çıkarken … ile karşılaştığı, katılanın dudağının morarmış halde ağladığının tanık … tarafından görüldüğü, sanıktan 5 dakika sonra eve gelen tanık …’nin de aynı şekilde katılanın dudağının morarmış olduğunu ve ağladığını gördüğü, katılanın başından geçeni onlara anlattığı, bu olaydan sonra katılanın ve tanıklar … ve …’nin sanık ile görüşmeme kararı aldıkları, olaydan bir gün sonra katılanın yine hastanede tedavi gördüğü sırada sanığın hastaneye geldiği, katılan ile tanıklar … ve …’nin kantinde oturdukları, …’nin sanığa “bu yaptığın olmadı, seninle bir daha görüşmeyeceğiz” dediği, aynı gün hastaneden tanık …’nin kullandığı katılanın aracı ile çıkarlarken kaza yaptıkları, katılanın bunun üzerine …’nin ahını aldık şeklinde düşünerek sanık …’yi arayıp özür dilediği, tekrar görüşmeye başladıkları, katılanın hastaneden çıktıktan 3-4 hafta sonra 2013 Mayıs ayında buluştukları, sanığın katılana “aşık olduğunu, 20 yıldır cinsel birliktelik yaşamadığını, kendisini tanıdıktan sonra kaybolan erkekliğini tekrar hissetmeye başladığını” söyleyerek katılanla cinsel ilişkiye girmek istediği, katılanın bu teklifi kabul etmediği,
Bu olaydan sonra 2013 Mayıs ayında sanığın katılanın evine geldiği, …’nin yine evde olduğu, katılanın sanık … ile ayrı bir odaya geçtiği, katılana kendisine okuyacağını söyleyerek üzerindeki kıyafetleri çıkarmasını istediği, katılanın ne olduğunu anlamadan yarı çıplak vaziyete geldiği, katılana kendisini boşaltıp rahatlatacağını, bunun cinlerden temizlenmek için gerekli olduğunu söylediği, katılana dokunmaya ve öpmeye başladığı, katılanın karşı koyması üzerine eylemine son verdiği,
Bu olaydan bir kaç gün sonra yine 2013 yılı Mayıs ayında sanığın katılanın evine geldiği, evde yanlız oldukları, katılanın üzerini tamamen soyduğu, katılanın karşı koymak istediği ancak sanığa karşı koyamadığı, katılana ” korkma bekaretini bozmayacağım bütün sıkıntıların geçecek mutlu olacaksın ” diyerek katılanın anal bölgesinden cinsel organını sokmak suretiyle ilişkiye girdiği, bu ilk ilişkiden sonra birkaç defa daha aynı şekilde katılanı telkinleri ile zayıflatmak ve baskı altına almak suretiyle anal yoldan cinsel ilişkiye girdiği,
2013 yılının Aralık ayında sanığın katılanın kalmış olduğu … ili … ilçesindeki evine geldiği, katılana “kendini mutlu etmezse hiç bir zaman hiçbir işinin yolunda gitmeyeceği ve mutlu olamayacağı, bunu cinlerinin de böyle istediği” telkinleriyle katılanı baskı altına alarak yine katılan ile anal yoldan cinsel ilişkiye girdiği, en son olarak da 2014 yılı Nisan veya Mayıs ayında yine katılanın ankaradaki evinde aynı şekillerde telkinlerde bulunarak anal yoldan cinsel ilişkiye girdiği, bu olaylardan sonra katılanın yavaş yavaş sanıktan uzaklaşmaya başladığı, sanığın katılanın kendisinden uzaklaşmamasını temin etmek için “seni çevreye kötü tanıtırım, adını orospuya çıkarırım, ailene mektup yazarım, benimle görüşmezsen cinlerimi gönderirim…” şeklinde sözlerle tehdit ettiği, katılanın tüm bu olanlardan sonra 2014 yılı Eylül ayında adli mercilere müracaat ederek sanıktan şikayetçi olduğu anlaşılmaktadır.
Sanık soruşturma aşamasında avukat huzuruyla alınan beyanında; katılanın, cinsel organına
sürtündüğünü, dudağından öptüğünü, cinsel organını ağzına aldığını, ters ilişkiye girmek istediğini ancak kendisinin bunu kabul etmediğini belirterek vücuda organ sokmak suretiyle cinsel birleşmenin olduğunu ikrar etmiş, ancak mahkemede ise cinsel herhangi bir eylemin aralarında gerçekleşmediğini savunmuş çelişkili beyanlarda bulunmuş, kollukta verdiği ifadenin neden farklı olduğunu izah edememiştir.
Katılan ile tanıklar …, …, … ve …’nin beyanları ise baştan beri tutarlı ve birbirini teyit edici niteliktedir.
Yargıtay bozma ilamında da belirtildiği üzere sanık ile katılanın 2013 yılı başlarından 2014 yılı Nisan-Mayıs aylarına kadar birden çok defa cinsel ilişkiye girdikleri hususunda tereddüt yoktur, sanık da soruşturma amasında avukat huzurunda verdiği ifadesinde katılan ile arasında rızaya dayalı cinsel birliktelik olduğunu, hatta katılanın kendisini buna sevk ettiğini beyan etmiştir.
Dolayısıyla burada tartışma konusu olan husus katılan ile sanık arasındaki cinsel birlikteliğin gerçekten rızaya dayalı mı olduğu yoksa rızayı sakatlayan bir durumun sözkonusu olup olmadığıdır.
Cinsel saldırı suçunun oluşması için mağdurun eyleme rızasının olmaması, eylemin iradesi dışında gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu irade cebir ve tehditle ortadan kaldırılabileceği gibi dini duyguların istismarı, hipnoz, telkin ve ikna gibi yöntemler kullanılarak da ortadan kaldırılabilmektedir.
Yaşadığımız toplumda cehaletin bir sonucu olarak hem dini duyguların hem de fal, büyü, cinlerle tedavi gibi inanışların istismar edilerek dolandırıcılık ve cinsel istismar olaylarının çokça yaşandığı bir vakıadır. Nitekim Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 03/10/2012 tarih 2012/11328 esas 2012/9412 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere “.. tarikat lideri olduğunu iddia ederek dergah açan sanığın, mağdurları cinsel organını ağzına alarak ve erekte ettikten sonra çıkan meniyi yutarak badelenmeleri, daha da mertebelerinin yükselmelerini istiyorlarsa, sır odası denilen kapalı mekanda kapıyı kilitledikten sonra mağdurelerle vajinal, mağdurlarla anal yoldan ilişkiye girmelerini ve kendisine bu şekilde tâbi olmalarını, bunun Allah’a yaklaşmak amacıyla yapılmasının gerekli olduğunu anlatarak ve içeriğinin ne olduğu anlaşılamayan bir sudan mağdurların rızaları ile içmemeleri halinde zorla ağızlarından akıtarak içmelerini sağlayarak, mağdurların bir kısmının nişanlı ya da eşlerini badelenme tabir edilen eylem ve cinsel ilişki için dergaha getirecek kadar sanığa inanıp aldanmaları gözetildiğinde, sanığın dini duyguları istismar ederek mağdurların iradelerini fesada uğratıp, hile kullanmak suretiyle elde etmiş olması sebebiyle itibar edilemeyecek olan irade açıklamaları niteliğindeki ifsad edilmiş rızaları ile gerçekleştirdiği oral, vajinal ve anal yollardan cinsel ilişkiye girme eylemlerinin…. nitelikli cinsel saldırı suçunu oluşturduğu…” kabul edilmiştir.
Sanığın soruşturma aşamasında avukat huzurundaki ifadesinde de ikrar ettiği üzere çevresindeki kişilere dua okuyarak (sözde) şifa dağıttığı, amiyane tabiriyle üfürükçülük yaptığı sabittir.
Dosyadaki beyan ve delillerden katılanın önceye dayalı bir takım fiziksel ve ruhsal sıkıntılarının olduğu, ayrıca ameliyat sonrası ağrıları bulunduğu için tanık …’nin dua okuyarak şifa dağıtan hoca olarak önerdiği sanık ile tanıştığı, ilk tanışmalarından sonraki bir kaç buluşmada sanığın sadece dua okumak, suya üflemek, muska yazmak gibi şeyler yaptığı, katılanın bunlardan sonra kısmen rahatladığını hissettiği ve aralarında bir … ilişkisi oluştuktan sonra sanığın aşama aşama yukarıda ayrıntısı anlatılan cinsel saldırılarının başladığı anlaşılmaktadır. Saldırılar sırasında sanığın önceden beri kullandığı telkinler ve özellikle cinlerden bahsederek onlara istediği şeyleri yaptırabileceği gibi şeyler söylemek ve katılana bazı su ve bitki çayları içirmek suretiyle katılanı baskı altına alarak onu cinsel saldırı sırasında karşı koyamaz hale getirdiği anlaşılmaktadır. Katılanın tanık … ile birlikte yaptıkları trafik kazasını dahi sanığın ahını almalarına bağlaması da sanığın telkin ve söylemlerinden ne derece etkilendiğini göstermektedir. Yine şikayet süresi geçtiği için maruz kaldığı basit cinsel saldırı dava konusu edilemeyen tanık … ile tanık …’nin de aynı şekilde sanığa müdahale edemediği, elleri ve ayaklarını biri tutuyor gibi hissettiğini beyan etmeleri de katılanın iddialarını desteklemektedir. Kaldı ki katılan ile sanık arasındaki yaş farkı, eğitim ve sosyal çevre farkı, katılanın sanığı dua ile şifa dağıtan bir hoca olarak tanıması, sanığın evli oluşu gibi hususlar nazara alındığında sanık ile katılanın bir yıldan fazla süreyle rızaya dayalı bir dost hayatı yaşamaları akla yatkın değildir. Tüm bu hususular birlikte değerlendirildiğinde sanığın telkin, muska yazma ve cinlere karşı dua okuma gibi yöntemlerle ve dini duyguları istismar edip katılanın iradesini ortadan kaldırmak suretiyle zincirleme şekilde organ sokmak suretiyle nitelikli cinsel saldırı suçunu işlediği, bu suç dolayısıyla katılanın ruh sağlığının bozulduğu toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanığın cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği yönünde tam bir vicdani kanaat oluştuğundan mahkememizce sanığın beraatine karar verilmesi gerektiği yönündeki Yargıtay bozma ilamına direnilmesine karar verilmiştir.
Lehe yasa değerlendirmesinde; Suç tarihinden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı yasanın 58. maddesi ile değişik TCK 102/2 maddesi uyarınca takdiren asgari 12 yıl hapis cezası, sanığın suçu zincirleme şekilde gerçekleştirdiğinden verilen ceza asgari ¼ oranında arttırıldığında 15 yıl hapis cezası, TCK nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapıldığında 12 yıl 6 ay hapis cezası verilmesi gerektiği, değişiklik öncesi yasa maddeleri uygulandığında ise TCK’nun 102/2, maddesi uyarınca 8 yıl hapis cezası, katılanın ruh sağlığı bozulduğundan TCK’nun 102/5 maddesi gereğince 10 yıl hapis cezası, zincirleme biçiminde gerçekleşen eylemler nedeniyle 43. madde uyarınca yapılacak arttırımın 102/2. madde ve fıkrasında belirlenen temel ceza üzerinden takdiren 1/4 oranıda artırım ile 12 yıl hapis cezası, TCK’nun 62. Maddesi uygulanması ile 10 yıl hapis cezası belirlendiğinden 6545 sayıl değişiklikten önceki hükümler sanık lehine olduğundan değişiklik öncesi yasa maddeleri uygulanmıştır. ” gerekçeleriyle sanığın mahkumiyetine karar verilmiştir.
IV. GEREKÇE
Yargılama sürecindeki işlemlerin usul ve kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, vicdani kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eyleme uyan suç vasfı ile yaptırımların doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından, sanık müdafiinin yerinde görülmeyen temyiz sebepleri reddedilmiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20.12.2016 tarihli ve 2016/183 Esas, 2016/260 Karar sayılı kararında sanık müdafii tarafından öne sürülen temyiz sebepleri ve dikkate alınan sair hususlar yönünden herhangi bir hukuka aykırılık görülmediğinden sanık müdafiinin temyiz sebeplerinin reddiyle hükmün, açıklanan gerekçe içeriğine göre Tebliğname’ye aykırı olarak oy birliğiyle ONANMASINA,
Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,
16.05.2023 tarihinde karar verildi.