YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/16677
KARAR NO : 2023/2302
KARAR TARİHİ : 12.04.2023
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇLAR : Çocuğun cinsel istismarı, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma
KARAR : Direnme
Silivri 10.Ağır Ceza Mahkemesinin, 29.09.2022 tarihli ve 2022/377 Esas, 2022/359 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 30.03.2022 tarihli ve 2021/16266 Esas, 2022/3060 Karar sayılı bozma kararına karşı verilen direnme kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 307 nci maddesine, 7165 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi ile eklenen, üçüncü fıkrası ve aynı maddenin dördüncü fıkrası uyarınca doğrudan temyiz yoluna tabi olduğu belirlenmekle;
Mahkemece verilen direnme kararının; 5271 sayılı Kanun’un 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenlerin direnme kararını temyize hak ve yetkilerinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçelerinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz istemlerinin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca takdîren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin, 14.07.2020 tarihli ve 2020/141 Esas, 2020/232 Karar sayılı kararı ile sanığın mağdur …’ya yönelik çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi ve 53 üncü maddesi uyarınca 13 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (f) bendi, beşinci fıkrası ve 53 üncü maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; mağdur …’a yönelik çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi ve 53 üncü maddesi uyarınca 13 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (f) bendi, beşinci fıkrası ve 53 üncü maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin, 11.09.2020 tarihli ve 2020/1061 Esas, 2020/1046 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik istinaf başvurularının 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
3. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 30.03.2022 tarihli ve 2021/16266 Esas, 2022/3060 Karar sayılı kararı ile hükümlerin “…Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, ilk derece mahkemesinin soruşturma ile kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdiriyle anılan hükme ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararı nazara alındığında yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde düzenlenen takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararların da gerekçeli olmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda kanun maddesinde yer alan bazı tabirlerin tekrarlanması şeklindeki açıklamanın kanun koyucunun aradığı anlamda kanuni ve yeterli gerekçe niteliği taşımadığı gözetildiğinde ilk derece mahkemesince bu hususta denetime elverişli gerekçe içerecek şekilde hükümler kurulması gerekirken yetersiz gerekçelerle söz konusu maddenin tatbikine yer olmadığına dair kararlar verilmesi,
Mağdurların aşamalardaki ifadeleri, savunma, tanık beyanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında ilk derece mahkemesince sanığın olay günü aracıyla yanlarına geldiği yaşı küçük mağdurları hile ile aracına bindirmesinin ardından götürdüğü yerde istismarda bulunması eyleminde alıkoyma fiilinin tek hareketle birden fazla mağdura karşı gerçekleştirildiği gözetilerek zincirleme şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkumiyeti yerine mağdur sayısınca hükümlülüğüne karar verilmesi karşısında söz konusu hükümlere yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddine karar verilmesi,…” gerekçesiyle bozulmasına ve dava dosyasının 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Silivri Ağır Ceza Mahkemesinin, 29.09.2022 tarihli ve 2022/377 Esas, 2022/359 Karar sayılı kararı ile bozma ilamına direnilmesi ile sanık hakkında mağdur …’ya yönelik çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi ve 53 üncü maddesi uyarınca 13 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (f) bendi, beşinci fıkrası ve 53 üncü maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; mağdur …’a yönelik çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi ve 53 üncü maddesi uyarınca 13 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (f) bendi, beşinci fıkrası ve 53 üncü maddesi uyarınca 9 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan 12.12.2022 tarihli ve 9-2022/152300 sayılı, onama görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
A. Katılan Bakanlık Vekilinin Temyiz İsteği
Üst sınırdan ceza tayin edilmesi gerektiğine, katılan Bakanlık lehine vekalet ücretine hükmedilmemesinin hukuka aykırılık teşkil ettiğine ve dilekçesinde belirttiği diğer hususlara yöneliktir.
B. Katılan … ile Katılanlar Harun ve Çiğdem Vekilinin Temyiz İsteği
Kararın usul ve esas bakımından hatalı olduğuna, sanık hakkında üst sınırdan ceza tayin edilmesi gerektiğine, soruşturmanın eksik inceleme ve araştırmalar yapılarak tamamlandığına, sanığın çelişkili ve tutarsız beyanlarının eylemlerinin anlık olmadığının göstergesi olduğuna ve dilekçesinde belirttiği diğer hususlara yöneliktir.
C. Sanık Müdafiinin Temyiz İsteği
Kararın usul ve kanuna aykırı olduğuna, mağdurların ifadelerinin birbirleri ile örtüşmediğine ve sanığın üzerine atılı suçu işlediğine dair şüphe oluştuğuna, sanığın vitiligo rahatsızlığı olduğu ve buna ilişkin mağdurlara sorulmadan, ATK raporundaki eksiklik giderilmeden sanığın cezalandırılmasının usul ve kanuna aykırı olduğuna, şüpheden sanık yararlanır ilkesinin nazara alınması gerektiğine, eksik araştırma ile hüküm kurulduğuna, araç içerisindeki incelemede sperm örneğine rastlanmamasının sanık lehine olmasına karşın bu delile itibar edilmeden hüküm kurulduğuna, isnat edilen suçun kanuni unsurunun oluşmadığına ve dilekçesinde belirttiği diğer hususlara yöneliktir.
III. OLAY VE OLGULAR
Temyizin kapsamına göre;
İlk Derece Mahkemesinin Kabulü
1.İddia, savunma, katılan anlatımları, fotoğraflı teşhis tutanağı, plaka tespit tutanağı, olay yeri inceleme raporu, adli görüşme değerlendirme raporları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde: mağdur çocuklar … ve Toprak’ın evlerinin yakınlarında oyun oynadığı sırada sanığın (..) (…) (..) plakalı siyah renkli (…) marka aracı ile mağdurların yanına gittiği akabinde mağdurları gezdireceği, parka götürebileceği ve sakız alabileceği bahanesi ile kandırarak mağdurların anne ve babaları olan katılanların bilgisi ve rızası dışında araca bindirdiği, araç ile bir süre devam ettiği ve yeri tam tespit edilemeyen pikniklik bir alanda sanığın burada kendi cinsel organını mağdurlara ellettirdiği, sanığın daha sonra mağdurları ikametlerinin yakınlarına bırakarak gittiği olayda; sanık savunmasında, olay günü aracın bagajını toplarken bir kaza olduğunu ve bagajı kapatıp kaza olduğu yere gittiğini, kırk beş dakika gibi bir süre kaza yerinde oyalandığını, aracını kilitlemeden gittiğini, geldiğinde ise mağdur çocukların arabaya binip oynadığını, sonrasında mağdur çocukların arabayla gezmek istediklerini ve onları kırmayarak gezdirdiğini, arabadayken mağdur çocukların kendisinin telefonunu alıp cinsel sorular sorduğunu, suçlamayı kabul etmediğini beyan etmişse de; sanığın kırk beş dakika gibi bir süre boyunca arabasının kapıları kilitlemeden gitmesinin ve bu sırada mağdur çocukların arabaya binmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, kaldı ki mağdur çocukların her ikisinin de soruşturma aşamasında Çocuk İzlem Merkezinde alınan ifadelerinde sanığın kendilerine sakız alacağını söylediğini ve parka götüreceğini söylediğini beyan ettiği, mağdur …’nın mahkemece alınan ”Sakız bulamayınca çıkınca da arabadan çıktık ya, sizi bir yerde arabaya bindireceğim” şeklindeki beyanından da sanığın mağdurları sakız alacağı ve gezdireceğinden bahisle kandırarak arabaya bindirdiği, mağdur çocukları bilmedikleri yere götürüp burada cinsel organını mağdur çocukların ellerini dokundurttuğu, bu hususun yine mağdurların tüm aşamalarındaki ifadelerinde doğrulandığı, mağdur çocukların sanığın cinsel organını büyüktü, sıcaktı, süt çıkıyordu, çiş yaptık gibi ifadelerle dokunmaya ve görmeye dayalı betimlemelerle anlattıkları, bir kısım mağdur ifadelerindeki çelişkilerin ise fiilin gerçekleşme şekli ve faile ilişkin olmayıp mağdur çocukların yaşı da göz önünde bulundurulduğunda kabul edilebilir olduğu, nitekim adli görüşmeci raporlarında da mağdur çocukların olayın özündeki ifadelerinin cinsel istismara dair güvenilir bilgiler olduğunun değerlendirildiği, mağdur çocukların sanığa iftira atmasını gerektirecek bir husumetin bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığın savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğu anlaşılmış ve itibar edilmemiştir. Bu nedenle, sanığın mağdurları sakız alacağı ve parka götürüp gezdireceğinden bahisle kandırarak bilmedikleri bir yere götürdüğü ve burada cinsel organını her iki mağdura da ellettirdiği sabit görülmüştür.
2. Sabit görülen bu eylem nedeniyle sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi yapıldığında; sanığın “Mağdur çocuklar … ve Toprak’ın evlerinin yakınlarında oyun oynadığı sırada sanığın (..) (…) (..) plakalı siyah renkli (…) marka aracı ile mağdurların yanına gittiği akabinde mağdurları gezdireceği, parka götürebileceği ve sakız alabileceği bahanesi ile kandırarak mağdurları araca bindirdiği” eyleminin iki unsurunun bulunduğu, birinci eyleminin mağdurların ayrı ayrı kandırılması ve iradesi sakatlanan çocukların araca bindirilmesi, diğeri ise rızası dışında bir yere götürülmesidir. Bu olaya ilişkin kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun her iki mağdur yönünden oluşup oluşmadığı ile birden fazla mağdura karşı tek hareketle zincirleme şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun oluşup oluşmadığının tartışılması gerekmektedir.
3. Hareket, esas itibari ile insan bedeninin bir işidir. İradenin sinir sistemi aracılığı ile adalelere ve organlara yaptırdığı işlerin bütünüdür. Bu işler, söz, yazı ve diğer adali hareketler, hatta vücudun yer değiştirmesi, bazen bir bakış şeklinde belirir. Bir kelime ile, iradenin dış alemde açığa vurulmasını sağlayan her şey bir harekettir. Ceza hukuku alanında önem taşıyan hareket, kanunun suç saydığı bir neticeye sebep olan harekettir. Hareket müspet şekilde, yani bir ihmal ile de aynı neticeyi doğurabilir. Yine hareketin kanunun yasakladığı bir neticeyi doğurmaya yönelmiş olup olmadığını tespit bakımından, failin hareketle belli olan amacına bakılır. Hatta hareket, failin tehlike hali gösteren bir kişi olup olmadığını da meydana koyabilir: nasıl ki, eserden onu yaratanı anlamak kabilse, bir suçlu kişiliği karşısında bulunduğumuzu da, bu kişinin yaptığı hareketten anlayabiliriz. Hareketi ”Kanunun suç saydığı neticeye sebep olan eylem” şeklinde tanımlamak gerekmektedir. İster müsbet, isterse menfi olsun, her hareket bir adale işi şeklinde belirir. Fakat hukuk alanında bunun bir değeri olabilmesi için, bu müspet veya menfi hareketin kanunun suç saydığı bir neticeye sebep olması şarttır. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun hile ile gerçekleştirilmesi halinde iki unsurun farklı zamanlarda gerçekleşmesi ile mümkündür. Fail tarafından hileli bir davranışın gerçekleşmesi neticesinde mağdurun bu hileye aldanarak olayı kabullenmesi ve bunu müteakiben fail mağduru hakimiyet alanına alması ile suç tamamlanmaktadır. Yani hileli davranışa aldanan mağdurun eyleme geçmesi neticesinde hareketin tamamlandığı kabul edildiğinde suçun birden fazla mağdura karşı tek hanelerle işlenmesi mümkün değildir. Bunun yanında hileli davranışla mağdurun aldatılması suçun oluşması için yeterli değildir, failin mağdurun hürriyetini kısıtlaması için somut olayda olduğu gibi aracına bindirerek hakimiyet kurması gerekmektedir. Tek hareketle iki mağdurun aynı anda araca bindirilmesi zaman bakımından mümkün olmadığından tek hareketten söz edilmeyecektir. Bahsi geçen suç tipinin tek hareketle gerçekleşmesi ancak birden fazla mağdurun üzerine araca kilitlemesi ya da tek engelle birden fazla mağdurun yolun kapatılması gibi örneklerde uygulaması söz konusu olabilecektir.
4. Zincirleme suç hükümlerinin de hangi hallerde uygulanacağının da değerlendirilmesi: Kural olarak; kaç suç varsa o kadar ceza vardır. Her neticede ayrı bir suç oluşturur. Failin, meydana gelen netice sayısı kadar suç işlediği kabul edilerek netice meydana getiren her bir fiilinden dolayı ayrı ayrı cezalandırılması kuraldır. Zincirleme suç ise bu kuralın bir istisnasıdır. İstisnanın alanı genişletilmemelidir. Zincirleme suçun konusunu; tek mağdur, birden çok hukuka aykırı fiil ve birden fazla netice oluşturur. Failin, kanunda tanımlanan suç tipini meydana getiren hukuka aykırı fiilini aynı kişiye karşı birden fazla gerçekleştirmesi halinde suç işleme konusundaki karar birliği gözetilerek birden fazla fiil ile gerçekleştirilen birden fazla netice meydana gelmesine rağmen burada tek bir zincirleme suç söz konusu olur. Birden fazla suçun, suç işleme konusunda karar birliği içinde aynı kişiye karşı işlenmesi gerekir. Zincirleme suç, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmelidir. Farklı kişilere karşı işlenirse fail hakkında zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.
5. Yukarıda belirtildiği üzere sanığın eyleminin iki ayrı mağdura karşı farklı hareketlerin tekliğinden söz edilemeyeceği için 5237 sayılı Kanun’un 43 üncü maddesinin ikinci fıkrasının uygulanmasının mümkün olmadığı, buna göre her iki mağdur açısından ayrı ayrı eylemlerin gerçekleştirilmiş, iki ayrı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun unsurlarının oluştuğu sabit görülmüştür.
6. Sanığın mağdur çocuklara kendi cinsel organını elletme şeklinde gerçekleşen eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde düzenlenen on iki yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü maddesinin beşinci fıkrası gereği mahkumiyeti ile, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, suçun işlendiği zaman ve yer, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri dikkate alınarak 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesi gereği takdiren ve teşdiden mağdur sayısınca iki kere cezalandırılmasına karar verildiği belirtilmiştir.
7. Sanığın on iki yaşından küçük çocukları ailelerinin haberi olmadan ve sakız alacağından bahisle hile ile kandırarak arabasına bindirip gezdirmesi şeklindeki eyleminin 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturduğu anlaşıldığından sanığın 5271 sayılı Kanun’un 223 üncü mdadesinin beşinci fıkrası gereği mahkumiyeti ile, suçun işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, suçun işlendiği zaman ve yer, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, suç konusunun önem ve değeri dikkate alınarak 5237 sayılı Kanun’un 109 uncu maddesinin ikinci fıkrası gereği takdiren ve teşdiden mağdur sayısınca iki kere cezalandırılmasına, sanığın suçu çocuk olan mağdurlara karşı işlemiş olduğu anlaşılmakla aynı Kanun’un 109 uncu maddesini üçüncü fıkrasının (f) bendi gereği cezalarında takdiren bir katı oranda arttırım yapılmasına, sanığın suçu cinsel amaçla işlediği anlaşılmakla aynı Kanun’un 109 uncu maddesinin beşinci fıkrası gereğince cezasında takdiren yarı oranda arttırım yapılması gerekmiştir.
8. Her iki suç bakımından takdiri indirim sebeplerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi; 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinde iki fıkra halinde düzenlenen takdiri indirim sebeplerine ilişkin gerekçe yazılması gerekmemektedir. Bu gerekçeler ışığında belirtmek gerekirse takdiri indirim nedenlerinin bulunmaması ve takbik edilmemesi ile ilgili ayrıca gerekçe yazılmasına gerek bulunmamaktadır. Bunun yanında Anayasanın 141 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre kararların gerekçeli olması zorunluluğu uyarınca gerekçe yazılması gerekmekte ise de yukarıda belirtildiği üzere 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesine göre takdiri indirim sebebinin uygulanmaması halinde ayrıca gerekçe yazılması gerekmemektedir. Nitekim ”Yok” kabul edilen sebebin delili ve dolayısıyla ve gerekçesi olamaz. Takdiri indirim sebebinin belirlenemediğine ilişkin gerekçe yeterli bir gerekçedir. Takdiri indirim sebebinin uygulanması halinde bunun gerekçesinin gösterilmesi zorunludur. Ceza Genel Kurulu’nun 1980/1-335 Esas, 1980/428 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere takdiri indirim sebebinin gösterilen sebeplerin makul ve makbul hukuk kaderini zedelemeyecek kanunların maksadına aykırı düşmeyecek, vicdanları rahatsız etmeyecek mahiyet taşıması hak ve nesafet kurallarına uygun olarak kullanılması gerekmektedir. Özellikle bu konuda yargı uygulamalarının tümüyle sanık lehine değerlendirilip, 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkrasına aykırı olarak takdiri indirim sebeplerinin kanunun lafzına aykırı olarak yorumlanıp kazanılmış hak olarak benimsenip uygulanması toplumsal rahatsızlıklara sebep olmuş ve bunun neticesi olarak tıpkı yukarıda belirtilen tarihi süreçteki uygulama kaynaklı adalet duygusunu zedeleyici takdiri indirim kararlarının düzeltilmesi gayesiyle kanun koyucu tarafından bu konuda düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu kapsamda 12.05.2022 tarihli 7406 sayılı Kanun’a takdiri indirim nedenleri olumlu ve olumsuz olarak sınırlandırılmış ve madde yeniden düzenlenmiştir. Sonuç itibari ile Mahkemece sanığın yargılama öncesi ve sonrasındaki davranışları bütün olarak değerlendirilmiş ve hakkında herhangi bir takdiri indirim sebebi bulunmadığı kanaatiyle sanığa verilen cezalar yönünden takdiri indirim nedenleri uygulanmayarak oluşan vicdani kanaate göre karar verildiği belirtilmiştir.
IV. GEREKÇE
1. Mahkemenin direnme kararı; 5237 sayılı Kanun’un 62 nci maddesinde düzenlenen takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararların da gerekçeli olmasının zorunlu olduğu, bu kapsamda kanun maddesinde yer alan bazı tabirlerin tekrarlanması şeklindeki açıklamanın kanun koyucunun aradığı anlamda kanuni ve yeterli gerekçe niteliği taşımadığı, mahkemece bu hususta denetime elverişli gerekçe içerecek şekilde hükümler kurması gerekirken yetersiz gerekçelerle söz konusu maddenin tatbikine yer olmadığına dair kararlar verilmesi ve mağdurların aşamalardaki ifadeleri, savunma, tanık beyanı ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında sanığın, olay günü aracıyla yanlarına geldiği yaşı küçük mağdurları hile ile aracına bindirmesinin ardından götürdüğü yerde istismarda bulunması eyleminde alıkoyma fiilinin tek hareketle birden fazla mağdura karşı gerçekleştirildiği gözetilerek zincirleme şekilde kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan mahkumiyeti yerine mağdur sayısınca hükümlülüğüne karar verilmesi nedeniyle yerine görülmemiştir.
2. Yukarıda açıklanan nedenle Tebliğnamede onama isteyen görüşe iştirak edilmemiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenlerle direnme kararı yerinde görülmediğinden Yargıtay 9. Ceza Dairesinin, 30.03.2022 tarihli ve 2021/16266 Esas, 2022/3060 Karar sayılı bozma kararının, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle DÜZELTİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 307 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince direnme kararını incelemek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE,
12.04.2023 tarihinde karar verildi.