YARGITAY KARARI
DAİRE : 9. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2022/16529
KARAR NO : 2023/2705
KARAR TARİHİ : 03.05.2023
MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SAYISI : 2022/260 E., 2022/372 K.
SUÇ : Çocuğun cinsel istismarı
KARAR : Direnme
TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Bozma
İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 20.09.2022 tarihli ve 2022/260 Esas, 2022/372 Karar sayılı kararı ile Dairemizin 01.03.2022 tarihli ve 2021/19590 Esas, 2022/1768 Karar sayılı bozma kararına karşı verilen direnme kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (5271 sayılı Kanun) 307 nci maddesine, 7165 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi ile eklenen, üçüncü fıkrası ve aynı maddenin dördüncü fıkrası uyarınca doğrudan temyiz yoluna tabi olduğu belirlenmekle;
Mahkemece verilen direnme kararının; 5271 sayılı Kanun’un 286 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca temyiz edilebilir olduğu, 260 ıncı maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz edenin direnme kararını temyize hak ve yetkisinin bulunduğu, 291 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin süresinde olduğu, 294 üncü maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz dilekçesinde temyiz sebeplerine yer verildiği, 298 inci maddesinin birinci fıkrası gereği temyiz isteminin reddini gerektirir bir durumun bulunmadığı yapılan ön inceleme neticesinde tespit edilmiştir.
Sanık müdafiinin duruşmalı inceleme talebinin, İlk Derece Mahkemesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda savunmaya yeterli imkânın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunmayı kullanılabilme olanağının bulunması karşısında savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından, 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanun’un 94 üncü maddesi ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 299 uncu maddesinin birinci fıkrası uyarınca takdiren reddine karar verilmekle, gereği düşünüldü:
I. HUKUKÎ SÜREÇ
1. İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 28.09.2020 tarihli ve 2020/179 Esas, 2020/328 Karar sayılı kararı ile sanığın çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (5237 sayılı Kanun) 103 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ve 5237 sayılı Kanun’un 43 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
2. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesinin, 19.01.2021 tarihli ve 2020/1666 Esas, 2021/21 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında İlk Derece Mahkemesince kurulan hükme yönelik sanık müdafii ile katılan mağdure vekilinin istinaf başvurusunun 5271 sayılı Kanun’un 280 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
3. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 20. Ceza Dairesi kararının sanık müdafii tarafından temyizi üzerine Dairemizin 01.03.2022 tarihli ve 2021/ 19590 Esas, 2022/1768 Karar sayılı kararı ile olayın intikal şekli ve zamanı mağdurenin aşamalardaki çelişkili anlatımları, savunma ile tüm dosya kapsamı nazara alındığında, ilk derece mahkemesinin kabulünde yer alan sübuta ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi nedeniyle mahkûmiyet kararının yerinde olmadığı anlaşıldığından, söz konusu hükme yönelik istinaf başvurusunun kabulü yerine esastan reddedilmesi, nedeniyle bozulmasına ve dava dosyasının 5271 sayılı Kanun’un 304 üncü maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi uyarınca İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin, 20.09.2022 tarihli ve 2022/260 Esas, 2022/372 Karar sayılı kararı ile 5271 sayılı Kanun’un 307 nci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca direnilmesi ile sanık hakkında çocuğun cinsel istismarı suçundan, 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları ve 5237 sayılı Kanun’un 43 ve 53 üncü maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
5. Dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tanzim olunan, 13.12.2022 tarihli ve 9-2022/152744 sayılı bozma görüşlü Tebliğname ile Daireye tevdi edilmiştir.
II. TEMYİZ SEBEPLERİ
Sanık Müdafiinin Temyiz İstemi
Özetle, ilk mahkûmiyet kararının muhalefet şerhi ile verildiğine, katılan mağdure iddialarının dosya kapsamına uygun olmadığına, olayın sübut bulmadığına, alt sınırdan uzaklaşılarak verilen cezanın gerekçesiz olduğuna, takdiri indirim sebeplerinin uygulanmamasının gerekçesiz olduğuna, somut delillerle desteklenmeyen gerekçelerle hüküm kurulduğuna, iftira iddialarının incelenmediğine, ifadeler arasındaki çelişkilerin giderilmediğine, mağdure hakkında rapor alınmadığına ve direnme kararının yerinde olmadığına ilişkindir.
III. OLAY VE OLGULAR
Mahkemesince direnme kararında ”Sanık … ********’ın, torunu olan katılan mağdure …’ın, 3. ve 4. sınıfta olduğu dönemlerde bikini bölgesine dokunduğu, ailesine anlatmaması konusunda baskıda bulunduğu, şayet anlatması halinde yaramazlıklarını annene ve babana anlatırım dediği , başka bir zaman diliminde mağdurun sanık ile aynı evde bulunduğu sırada sanık …’in özel bölgesini gördüğü, sanığın mağdurdan özel bölgesine dokunmasını istediği ancak katılan mağdurenin bu eylemi gerçekleştirmediği, yine sanığın katılan mağdurenin bikini bölgesine ağzını değdirdiği, katılan mağdurenin arkasına geçerek üzerinde kıyafetleri de varken ileri geri hareketeler yaptığı ve katılan mağdurenin sanığın cinsel organını hissettiği, iddiası ile açılan kamu davasının yargılaması sonucunda; Katılan mağdur …’ın aşamalardan itibaren istikrarlı ve tutarlı anlatımları ile; dedesi olan sanığın yaklaşık 5 ya da 6. Sınıfa kadar olan dönemde odasına çağırarak arkasına geçip ileri geri hareketlerde bulunduğu, bu sırada cinsel organını hissettiğini, alt bölgelerini ellediğini, yanağından ve dudağından öpmeye çalıştığını, alt ve üst bölgelerini ellediğini ve bunları ailene söylerse yapmış olduğu yaramazlıkları anne ve babasına söyleyeceğini dile getirerek anlatmaması noktasında baskı uyguladığı, katılanın da o dönemde anne ve babasından korktuğu için yaşadıklarını anlatamadığı, bikini bölgesine dokunduğu ve ağzını değdirdiği, katılan mağdureden kendi özel bölgesine dokunmasını istediği, poposuna ve göğüslerine dokunduğu, bu yaşananların sanığın odasında gerçekleştiği ve dedesinin katılana oyun oynaması için telefon verdiği sırada cinsel eylemlerde bulunduğu, katılan mağdure …’ın annesi olan katılan …’ın alınan beyanlarının da katılan mağdurenin anlatımlarını destekler mahiyette olduğu, sanığın zaman zaman eşya bırakacağım bahanesi ile katılan mağdurenin odasına girdiği ve 5-10 dakika boyunca çıkmadığını, odada katılan mağdure …’ı kucağına aldığını gördüğünü ve yanağından dede torun ilişkisi dışında öptüğünü, bir keresinde Şebinkarahisar’da iken sanığın katılan mağdureyi ırmağa soktuğunu ve katılan mağdurenin eve geldiğinde üstünü ıslak görmesi üzerine nedenini sorduğunda dedesinin atlet ve kilotla ırmağa soktuğunu öğrendiği, olayın ortaya çıkış itibariyle katılan mağdurenin okuldaki rehber öğretmenine anlatımı ile olduğu ve rehber öğretmeni olan tanık Bilge ********’ın alınan beyanlarında da katılan mağdurenin anlatımları ile aynı doğrultuda olduğu ve okulda iken katılan mağdure …’ın ağlamaklı bir şekilde tanık Bilge’nin yanına geldiği, dedesi tarafından cinsel eylemlere maruz kaldığını, dedesinin kendisini kucağına oturttuğunu, arkasına geçerek ileri geri hareketler yaptığını, kendisine dokunduğunu ve bunları anne ve babasına anlatmaktan çekindiğini, dedesinin de anlatmaması konusunda kendisini uyardığını, anne ve babasına anlatması halinde kendisine inanmayacaklarından endişe duyduğunu beyan ettiği, katılan mağdurenin anne ve babasının da sanığın ceza evinde olduğu dönemde bu durumu katılan mağdureden gizledikleri ve sanığın Libya’ya gittiğini beyan ettikleri katılan mağdurenin da bu durumdan endişe duyarak dedesinin tekrardan gelmesinden korktuğu düşüncesi ile ilk başlarda olayı aksettirmediği, 12.02.2020 tarihinde psikolojik danışman ve rehber öğretmeni tarafından tutulan tutanak içeriğinin de katılan, katılan mağdure ve tanık beyanları ile örtüştüğü, özellikle katılan mağdure …’ın, dedesi olan sanığın ceza evinde bulunma sebebi olan başka bir mağdur çocuğa cinsel istismar olayı olduğunu kendi başına gelenleri anlatmasından sonra öğrenmesi, yani dedesinin önceden işlemiş olduğu cinsel istismar suçundan haberdar olmaksızın kendisine yönelik eylemlerini anlatmış olması, olay tarihlerindeki yaşı itibari ile sanığın eylemlerinin cinsel mahiyetin anlayamayan katılanın sonraki dönemlerde bu eylemleri anlamlandırması ile travma yaşamış olması, bu kapsamda kendisinin, katılan ve tanık beyanlarının ışığında intihara kalkışmış olması, bunun nedeni olarak da sanığın annesine kötü davranmasını göstermiş olması, katılan mağdurenin, Libya ülkesinde olduğunu sandığı dedesi olan sanığın tekrar yanlarına dönmesi ihtimalini öğrenmesi üzerine rehberlik öğretmeni ile konuşması ile olayın açığa çıkmış olduğu hususları, katılan mağdure …’ın huzurda alınan beyanları sırasındaki müşahede edilen ve de segbis ile de kayıt altına alınan hal ve tutumlarındaki sanıktan korkma, çekinme, tutukluk, psikolojik durumu bir bütün olarak değerlendirildiğinde sanık …’in torunu olan katılan mağdure …’a karşı farklı zamanlarda teselsül içerisinde cinsel istismar eylemlerinden bulunduğu ve bu eylemlerin gösterdiği süreç, devamlılık ve boyutu itibariyle sarkıntılık düzeyinin çok ötesinde olduğu mahkememizce sabit görülerek, zincirleme şekilde işlenen suçlarda suç tarihinin kesinti tarihi olduğu ve sanığın cinsel istismar eylemlerinin katılan anlatımlarından da anlaşılacağı üzere yaklaşık 2015 tarihinde son bulduğu, her ne kadar Yargıtay bozma ilamında katılan mağdure beyanlarındaki çelişkiden bahsedilmiş ise de; katılan mağdurenin aşamalardaki beyanlarının eylemler bazında tutarlı olduğu, tarih olarak da sanığın zamana yayılan birden fazla ve süreklilik arz eden eylemleri olduğu, olay tarihlerinin üzerinden zaman geçmiş olduğu, katılan mağdurenin yaşının küçüklüğü de nazara alındığında eylemlerin son bulduğu sene katılanın hangi sınıfa gittiğini tam olarak hatırlayamamasının hayatın olağan akışına uygun olduğu kanaatine varıldığı, keza katılan mağdurenin huzurda alınan ve segbis vasıtayla kaydedilen beyanlarında da sınıf ve sene olarak net hatırlamamakla birlikte dedesinin eylemlerinin evden ayrıldığı zamana kadar sürdüğünü önceki beyanları ile tutarlı şekilde ifade ettiği, katılan mağdurenin huzurda dinlenen beyanlarında da samimi anlatımda bulunduğuna heyetçe tam bir vicdani kanaat getirildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/(kapatılan)14-588 esas – 2022/262 karar ve 12.04.2022 tarihli kararında; ‘…katılan mağdurenin dayısı olan sanık hakkında iftira atması için herhangi bir nedenin bulunmaması, sanığın Mahkemede tanık Sibel ve katılan …’in bir kaç yıl önce boşandıklarını, …’in boşanmadan kendisini sorumlu tuttuğunu, bu sebeple kendisinden intikam almak istediğini ve katılan mağdureyi yönlendirdiğini belirtmesine karşın Sibel’in 05.12.2017 tarihinde Mahkemede eşiyle boşanmasının geçimsizlikten kaynaklandığını, sanığın boşanma kararı almalarında herhangi bir tesirinin olmadığını beyan etmesi, tanık Kadir’in 05.12.2017 tarihinde Mahkemede sanığın, mağdureye yönelik eylemini anlatır görgüye dayalı beyanda bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde sanığın mağdureye yönelik eyleminin sabit olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir….’ ve yerleşiklik kazanmış diğer içtihatlarında da belirtilmiş olduğu şekilde katılan mağdurenin, dedesi olan sanığa iftira atmasını gerektirecek bir durum olmadığı, Sanığın, oğlu ve gelini olan katılanların oturmakta oldukları kendisine ait olduğunu iddia ettiği evi kendisine vermemek için katılan mağdure … üzerinden iftira attıkları savunmasının da şikayetin intikal şeklinin; katılan mağdure …’ın okulda ağlayarak bir arkadaşı ile birlikte rehber öğretmene gitmesi ve annesi olan katılan …’in, olayı rehber öğretmenden öğrenmesi üzerine bayılması şeklindeki anlatımlar ile olay tarihlerinden sonra sanık ceza evinde olduğu süre boyunca katılanların imkanları varken bu iftirayı atmamaları, keza katılan …’in beyanlarından da anlaşıldığı üzere; daha önce de sanığın ev içerisindeki ve Giresun iline gittikleri zamandaki bazı eylemlerinden şüphelendiklerini ancak şikayetçi olmamaları, ancak katılan mağdurenin dedesinin eve dönme ihtimali olduğunu öğrenmesi üzerine travma geçirerek rehber öğretmenininden yardım istemesi üzerine yargılamaya konu olayların açığa çıktığı nazara alındığında, katılanların, sanığa iftira atmak niyetinde olmaları halinde bir çok kez bunu yapma imkanları olduğu ancak katılan mağdure kendisi anlatımda bulunana kadar bu yönde bir eylemde bulunmadıkları, rehber öğretmen olan tanık Bilge ******** tarafından 12.02.2020 tarihinde tanzim olunan tutanağın da bu yönde olduğu anlaşılmakla; somut bulgu ve deliller ile desteklenemeyen sanık savunmalarının itibardan yoksun olduğu ve maddi gerçek ile uyuşmadığı kanaatine heyetimizce varıldığı, 28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resimi Gazetede yayımlanan 18.06.20214 tarih ve 6545 sayılı kanun’un 59 uncu maddesi ile değiştirilen kanun metninin, 24.11.2016 tarih ve 6763 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesi ile değiştirilen kanun metni ile yapılan kıyaslamasında; 1938 Tarih 23/9 sayılı İBK., 5252 sayılı Kanun’un 9. ve 5237 Sayılı Kanun’un 7/2 maddesi uyarınca; 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince cinsel istismar suçunun hapis cezasının alt sınırı 3 yıl üst sınırı 8 yıl olup, vucuda organ sokma halinde ceza 8-15 yıl arası olup, eylem sonucu mağdurun ruhsağlığının bozulması halinde cezanın alt haddi 15 yıl hapis cezası iken 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi ile yapılan değişiklik sonrasında ruhsağlığının bozulması arttırım nedeni olmaktan çıkarılmış, suçun neticesi ve vasıflandırmasında ayrım ve değişiklik yapılarak cinsel istismar suçunun cezasının alt haddi aleyhe 8 yıla çıkarıldı, sarkıntılık düzeyinde cinsel istismar suçunun cezasında ise ayrım yapılarak hapis cezasının alt sınırı 3 yıl üst sınırı 8 yıl şeklinde değiştirilmiş, 24.11.2016 gün ve 6763 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesi ile yapılan değişiklik uyarınca suçun mağdurunun 12 yaşından küçük olması halinde istismarın alt haddi 10 yıl, sarkıntılığın 5 yıl şeklinde değiştirilmesi,sanık cinsel istismar suçunu vücuda organ sokarak gerçekleştirdiğinden 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis iken 18.06.2014 tarih ve 6545 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesi ile yapılan değişiklik sonrasında cezanın alt haddi 16 yıl hapis cezasına 24.11.2016 gün ve 6763 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesiyle ile yapılan değişiklik uyarınca suçun mağdurunun 12 yaşından küçük olması halinde istismarın alt haddi 18 yıldan az olamayacağı şeklinde değiştirilmesi sonucu dava konusu olay yönünden; değişiklik öncesi kanun metninin müeyyidesinin alt ve üst haddinin sanık lehine olduğu değerlendirilmekle suç tarihinde yürülükte bulunan kanun hükmü uyarınca tipikliği oluşan ve sübut bulan çocuğa karşı cinsel istismar eylemine uyan 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesi uyarınca suçun işleniş biçimi, sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saiki, olayın ortaya konuluş biçimi, ev ortamında bulunan torununa karşı gerçekleştirdiği eylemlerindeki vehamet, suç konusunun önem ve değeri ile oluşan netice nazara alınarak 5237 sayılı Kanun’un 61 inci maddesi delaletiyle takdiren ve teşdiden lehe yasanın( değişiklik sonrası müeyyidenin alt haddinin 8 yıl üst haddinin 15 yıl olduğu ) üst haddi gereğince ceza tayini ile 8 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın üzerine atılı suçu alt soyuna karşı işlediği anlaşılmakla 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin üçüncü fıkrasının (c) bendi uyarınca verilen cezadan 1/2 oranında attırım yapılarak 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanığın cinsel istismar suçunu 15 yaşından küçük mağdura karşı cebir ve tehditle işlediğine ilişkin tam bir vicdani kanaat uyandıran yeterli delil elde edilemediğinden 5237 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesinin dördüncü fıkrasının uygulama yapılmasına yer olmadığına, bir suç işleme karanının icraası kapsamında farklı tarihlerde müştekiyi birden fazla kez cinsel yönden istismar eden sanığın cezası 5237 sayılı Kanun’un 43 üncü maddesi uyarınca takdiren ¼ oranında arttırılarak 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık lehine veya aleyhine başkaca takdiri veya kanuni arttırma veya eksiltmeye, sanık lehine dosya içine yansıyan taktiri indirim sebebi olabilecek hiçbir husus tespit edilemediğinden, sanığın yargılama sürecine katkıda bulunmadığı, suçtan sonraki yargılama aşamasında davranışlarından elde edinen vicdani kanaate ve cezanın sanığın geleceği üzerindeki etkisine göre lehine 5237 Sayılı Kanun’un 62 inci maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına heyetimizde oluşan tam bir vicdani kanaat ile karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
IV. GEREKÇE
Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden kurmak olan ceza muhakemesinin en önemli ve evrensel ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın uzantısı olan, Latincede; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin şüphenin, mutlaka sanık yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, dava konusu suçun işlenip işlenmediği, işlenmişse sanık tarafından işlenip işlenmediği ve gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde de geçerlidir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasına karar verilebilmesinin temel şartı, suçun hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir kesinlikle ispat edilebilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli veya tam olarak aydınlatılamamış olay ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp, diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan kanaate değil kesin ve açık bir ispata dayanmalı ve bu ispat, hiçbir şüphe veya başka türlü oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa ihtimale dayanarak sanığın mahkûmiyetine karar vermek, ceza muhakemesinin en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm kurmak anlamına gelecektir. Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemenin direnme kararı, olayın intikal şekli ve zamanı katılan mağdurenin aşamalardaki çelişkili anlatımları, savunma ile tüm dosya kapsamına göre olayın sübutuna ilişkin delillerin dosya içeriğiyle çelişmesi ve sanığın eylemi gerçekleştiğinin şüphede kalması nedenleriyle yerinde görülmemiştir.
V. KARAR
Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle direnme kararı yerinde görülmediğinden Dairemizin 01.03.2022 tarihli ve 2021/19590 Esas, 2022/1768 Karar sayılı bozma kararının, Tebliğname’ye aykırı olarak, oy birliğiyle DÜZELTİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
Dava dosyasının, 5271 sayılı Kanun’un 307 nci maddesinin dördüncü fıkrası gereğince direnme kararını incelemek üzere Yargıtay Ceza Genel Kuruluna GÖNDERİLMESİNE,03.05.2023 tarihinde karar verildi.